(Burada okuyacaklarınız, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel , - TopicsExpress



          

(Burada okuyacaklarınız, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel , Türkiye’nin başına gelebilecek en kötü ‘senaryodur’! Öncelikle bu yazıyı okumadan önce bilinmesini isterim ki meydanlara inen kalabalık, bugüne kadar başına gelenlere karşı tepkisini ortaya koyan Türk halkının ta kendisidir ve haklı mücadelesi için oradadır. Fakat Türk halkı ‘başsız’ ve ‘yalnız’dır! Vehamet de buradadır. Okuyacağınız bu yazıdan ötürü beni- bizi provakatör-ajan ilan edenler çıkacaktır, bu doğru değildir. Bizi, düşüncelerim-iz-i eleştirebilirler, fakat asla bu vatanı sizlerden daha az sevdiğimizi söyleyemezler. Şunu da net olarak söylüyorum; eğer bu ülkede, meydanlarda ciddi anlamda ‘Kemalist’ bir yapılanma olursa bundan da ilk bizim haberimiz olur.) Taksim-Savaşı-4 (1) TESPİT: Öncelikle şunu herkesin iyi bilmesi gerekir ki; dün ve bugün ülkemiz üzerinde hain emelleri olan emperyalistler ve onların ülke içerisindeki işbirlikçileri emin adımlarla yollarına devam etmektedirler. Hedeflerinde en ufak bir sapma yoktur, her şey plan ve bilgileri dahilinde gelişmektedir. Bu oyunu bozacak olan tek güç Türk milletidir. Burada mesele Tayyip Erdoğan meselesi değildir, o bir piyondur. Mevcut şartlarda, yerine getirilecek olan da ondan geri kalmayacaktır, fakat şunun da altını çizeyim, Erdoğan’ın gidişi sessiz olmayacaktır! Mesele şu ki; bugün Türkiye’de bütün kurumlar, idari, mali, siyasi, askeri, sanayii her alanda baştan başa kuşatılmışlık içerisindedir, kısaca artık bize ait değildir! Sadece bir kişinin, hükümetin ya da kurumun el değiştirmesi, revize edilmesiyle her şeyin yoluna gireceğini zannedenler sadece yanılmakla kalmayacak, bunun faturasını en ağır şekilde ödeyeceklerdir! Gelinen noktada mevcut tüm siyasi partiler AKP’nin alternatifi konumundadırlar. Top yekün bir değişim şarttır. Bu da, Atatürk’ün, ‘tam bağımsızlık’ anlayışı, ‘Ya İstiklal Ya Ölüm’ çizgisinde birleşmekle mümkündür. Öncelikli olan Milli birlik beraberliği sağlamaktır. BİRİNCİ PERDE… Merkez üssü Taksim- Gezi Parkı olan ve ilk andan itibaren gelişmeleri servis eden yabancı medya, güya Tayyib’in karşısında imiş gibi bir imaj çizdi. Halbuki bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün hükümetler içerisinde en itaatkar AKP idi. Ne denildiyse harfiyen yerine getirdiler, Atatürk’ün Türkiye’sinde taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmadılar! AB ve ABD’nin buyurduğu gibi Atatürk’e, Kemalizm’e ait ne varsa ortadan kaldırdılar. Peki birden bire ne değişmişti de, AKP değil de RTE’nin aleyhinde ‘kara propaganda’ yapmaya başlamışlardı? Madem bu denli ‘demokrasi aşığı’ ve insan haklarına o kadar duyarlı idiyseler bugüne kadar meydana gelen türlü olaylara niçin sessiz kaldılar da birden bire çevreci, Erdoğan muhalifi kesildiler? Uzağa gitmeye gerek yok, neden Reyhanlı’da ve ülkenin dört bir yanında katledilen, hakları gaspedilen, en tabii özgürlükleri elinden alınan Türk halkının acılarını dünya ile paylaşmadılar? Hadi BDP-PKK’yı geçelim, o meydanda pankart açan Marksist-Leninist, sosyalist, komünist gruplar neden şehit cenazeleri yasaklanırken ortada değillerdi? Geçelim bunları beyler… Olayların ilk çıkış noktası neydi? ‘‘Taksim Gezi Parkı’nda ağaçların kesilmesi, avm yapımına karşı çıkış…” Başta da dedim, bu hareketin merkez üssü Taksim’dir, çünkü orası stratejik bir konuma sahiptir. Hareketin başladığı ve yürütüldüğü yer… tüm dünyanın gözü oradadır. Bakıyoruz, kalabalığın arasında Sırrı Süreyya Önder denen PKK üyesi! Kimler var, Marksist-Leninist, sosyalistler, İP, TGB, TKP, ESP,PKK pankartları, bayrakları, kürtçe afişler!.. Atatürk’ün karşısında olan, onun fikirlerinden uzak örgüt ve gruplar… Birileri çıkıp şimdi diyecektir; İP-TGB vs.,bunlarıda mı aynı kefeye koyuyorsunuz? Tek kelime: Evet! Çünkü ya Atatürkçü- Kemalist’sinizdir ya da değil, bu kadar net! Çareyi sosyalizmde, Marksist ve Leninist ideolojilerde arayanlar Atatürk’ten söz etme hakkına sahip değillerdir! Çünkü ‘Kurtuluş’ için Kemalizm’den başka bir ideolojiye gereksinim yoktur. Arayan da art niyetlidir, haindir! Atatürk’e, tam bağımsızlık anlayışına, ‘Ya İstiklal Ya ölüm’ ilkesine dair ne bir hareket, ne de bir oluşum vardır o meydanda! Durum böyleyken, bunun anti emperyalist bir duruş olduğundan söz etmek mümkün müdür? Kaldı ki, Türk bayrağı sallamayla, iki kelam Atatürk’ten söz sarfetmeyle ne ‘Kemalist’ olunur ne de antiemperyalist! Ağaç katliamı, avm gibi düzmece bahanelerle ‘’DİREN’iş’’ yaptığını söyleyen, başta bu işin organizatörleri, o meydanda boy boy pankart açan Marksist- Leninist’ler ve uluslararası ‘’sosyal medya terör örgütü Occupy’’ olmak üzere bu harekete destek verenler, önce şuna cevap versin (samimi hislerle orada olan, durumun vehametini kavrayamamış halkımızı olayın dışında tutuyorum): Atatürk’ün Türk halkına armağan ettiği ‘Atatürk Orman Çiftliği’ talan edilirken neden kimse çıkıp ta, Atatürk’ün mirasını tükettiniz, ağaçları, ormanı yerle bir ettiniz, doğayı kirlettiniz demedi, kimse ayaklanmadı? Neden bu az önce bahsettiğim örgütlerden ve yabancı basından bir ses çıkmadı? Çünkü hedef bellidir; ATATÜRK! Atatürk demek; Türk demektir! Türk milleti de ATATÜRK demek! Türk milleti Ata’sından ayrı düşünülemez! Bu yüzdendir ki, bu sözde ‘direniş’ ve örgütlenmede Atatürk’e, yani Türk halkına yer yoktur! Taksim olayları örgütlenmiştir! Yıllardır hükümete karşı birikmiş öfkeyi kullanarak halkı yanlarına çektiler. Yabancı medya çağrıldı. Bunlar oyunun bir parçasıydı. Erdoğan’ın politikalarının karşısındaymış izlenimi verildi, güya Erdoğan’a gözdağı vermekti niyetleri (Bu kısmı bizi ilgilendirmiyor. Eğer varsa bile bir alıp veremedikleri bu da kendi sorunları, bize bunun hiç mi hiç faydası yoktur). Rahat bir nefes almak isteyen halka verilen bir ‘afyon’dur tüm bunlar… Ama işin aslı öyle değildi. O meydanda asla ama asla Atatürk ve onun ideolojisinden, tam bağımsızlık ilkesinden eser yoktu. Hrant Dink öldürüldüğünde herkesin elinde bir anda bitiveren o binlerce; ‘hepimiz ermeniyiz’ pankartçıkları ve biraraya toplanan o kalabalık nasıl bir organize çalışmanın ürünüdür ki, tek tek ellerindeki pankartlara kadar en ince ayrıntıya kadar düşünülmüş, en ufak masraftan kaçınılmamıştır… Kardeşim; Türk halkının bugün sokağa çıkacak parası yoktur cebinde! Kaldı ki o herkesin eline tutuşturulan binlerce, ‘boyun eğme’ pankartını dağıtanlar bu işi organize edenlere sormak lazımdır, hangi amaçla yapmaktadırlar bunu, sponsorları kimdir bunların?.. Erdoğan’ın yurda dönüşünü bekleyen halk, zafer sarhoşluğu içerisinde, zannediyordu ki Erdoğan ve hükümeti ya istifa edecek ya da görevinden alınacak… Cumhurbaşkanı Gül’ün de yaptığı son konuşma da, bu izlenime kapılınmasına sebep olmuştu. Ama herkes serap görüyordu… Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun ardından, PKK’lı Ahmet Türk’ün ve YCHP’li Muharrem İnce’nin ABD ziyaretleri unutuluyordu..! ‘LEVEL-2’ ! Tayyip Erdoğan yurda döndü. Akp, o gece tüm İstanbul halkına cep mesajları atarak başbakanları Recep Tayyip Erdoğan’ı karşılamaya çağırıyordu… O meydandaki kalabalıkların çok büyük çoğunluğu , BDP-PKK çizgisinde olan çoluk çocuk, bir kısmı ise yine cehaletinden istifade edilerek dini duyguları istismar edilmiş, kandırılmış güya müslüman geçinen kitleler ve AKP’nin ‘paralı askerleri’dir. ’’Yüzde elliyi zor zaptediyoruz’’ diyen Tayyip Erdoğan’ın geri adım atmaması, bir de üstüne halkı geren sözler sarfetmesi halkta şaşkınlık yarattı. Toplanan kalabalığa hep bir ağızdan, sanki bir savaşa gidermişçesine ‘allah allah’ nidalarıyla tempo tutturulması da dikkat çekilmesi gereken başka bir nokta! Daha düne kadar Erdoğan’ın ardından atıp tutan gazeteler, ertesi sabah ağız birliği yapmışçasına; ‘Erdoğan sana canımız feda’ tarzında manşetler atıyordu… AKP kurmaylarının birkaç gün önce Erdoğan’ı eleştiren tutumlarından iz yoktu, tam tekmil oradaydılar! Erdoğan konuşmasında üstü kapalı halka meydan okuyordu! İşte bu, bir ”İÇ SAVAŞ’‘ provasının ön hazırlıklarıydı! İstenilen şartlar gerçekleşmiş, mermiyi namluya sürmüş, iki zıt kutbu karşı karşıya getirmişti… şimdi geriye sadece tetiği çekmek kalmıştı… Buraya kadar herşey bilindik. Bundan sonra halkı ve ülkeyi bekleyen tehlikeler… ‘İÇ SAVAŞ’ KAPIDA! Mesele sadece Taksim’den ibaret değil, ülkenin dört bir yanında ayaklanmış halk, yıllardır biriken sabrının son noktasına gelmiş durumda… Şu bir gerçek; örgütsüz, başsız bir topluluk-millet, nerede hangi noktada birleşeceğini bilmiyorsa bu büyük handikaptır. Çok tehlikeli bir dönemece girilmiştir. Ülkede, içimize sokulan sayısız yabancı unsur, birlik-bütünlüğümüzü bozmak için tetikte beklemektedir. Artık herşey an meselesidir! Erdoğan, elinin altında tuttuğu ‘paralı askerleri’ni sahaya her an sürebilir, ülkeyi çatışma ortamına sürükleyebilir. Bu durumda halkın güveneceği tek şey kendisidir. Bazı şeylerin henüz farkında olmasak da, Türk halkı dışında tüm yabancı unsurlar el altından silahlandırılmıştır. Bahse konu olan ‘iç savaş’ çıktığı anda halk birbirine kırdırılacak ve bir kıyım yaşanacaktır. Bu noktada halkın çok dikkatli olması gerekmektedir. Vitrin Taksim’dir. Burası her dönem olaylara tanıklık etmiş, stratejik bir yerdir. O yüzden olayların başlangıç noktası ve merkez üssü olarak burası belirlenmiştir. Her ne olacaksa en şiddetli şekilde burada, bu meydanda olacaktır! Olası gerçekleşecek olan bu olayın tarihi mutemelen bir ‘Pazar’ günüdür! Bu aşamada tam bir kaos ortamı hasıl olacaktır. AKP ve yardakçılarının aleyhine gibi görünen bu durum aslında onlar için bulunmaz bir fırsattır. Tüm arta kalan muhaliflerini ortadan kaldırabilecek yeni bir fırsat doğmuştur artık! Yıllardır bunun için hazırlayıp, el altında tuttukları, kinleriyle besleyip büyütüp zehirledikleri yobaz köpeklerini sokağa salacaklardır. (‘Sivas- Madımak Oteli ve Olayları’nı anımsayın..) Ordu’dan medet umanlar hiç heveslenmesinler, ordu artık ‘TÜRK ORDUSU’ değildir! TSK’da son yıllarda yapılan tasfiyeler, dönüşümler, fişlemeler, şantajlar, verdirilen istifalar bunun için yapılmıştır. Türk ordusunda, rejimin muhafızları dediğimiz tüm üst düzey subaylar satın alınmış, resmen ABD’nin kontrolüne verilmiştir. Bugüne kadar Ordu’muza komuta edenlerin Türk olmadığını biliyorduk, fakat bundan böyle yeni yasa ile bu resmiyet kazanmış, Türk vatandaşı olmayan yabancı bir subayın TSK’ya girmesi, en üst rütbeye yükselmesi ve dahi Türk Ordu’suna komuta etmesinin yolu açılmıştır! Elbette askerlerimizin tümünü toptan kötülemek yanlış olur, fakat hiyerarşi- emir komuta zinciri devrededir bu noktada. (Bugüne kadar Nato’dan izinsiz, bilgisi haricinde adım attıklarını zaten görmedik. İsviçre ve Amerika’da Nato üslerinde uyum testinden geçmeden, Amerika’ya bağlılık yemini etmeden Genelkurmay Başkanı olanı da görmedik… bu da başka bir konu..) Tabir yerindeyse bu anda savaş kuralları geçerli olacaktır… ’Adalet’i ara ki bulasın! İşte kurdun en sevdiği hava, bu puslu havadır! Ordu bugün AKP’nin ve Nato’nun ordusudur. F-tipi polis yine okyanus ötesinden idare edilmektedir! (Son yıllarda gündemde olan bir konu daha var ki, Erdoğan ile Fetullah Gülen- cemaat çatışması… Tekrar söylüyorum, ipler ne Erdoğan’ın ne de Fetullah’ın elindedir, bazı tespitleri iyi yapmak lazımdır. Kontrol merkezi neresidir, bunların ipleri kimlerin elindedir, önemli olan budur. Bu tartışmalar yersizdir.) Bu kaos ortamından karlı çıkan ‘görünüm itibariyle’ yine onlar olacaklardır, değişen tek şey; şu an gösteremedikleri cesareti, kendi tezgahladıkları bu ‘iç savaş’ı bahane ederek karşıtlarını, muhaliflerini temizlemek olacaktır! Bir taşla iki kuş!. PKK bu durumdan eli güçlenmiş olarak çıkacaktır. Türk askerinin bölgeden çekilmesiyle, PKK’nın kontrolüne verilmiş olan doğu ve güneydoğu bu kargaşada artık resmen Kürdistan olarak bölünmüş olacak, bu resmiyet kazanacaktır. Ermeniler de burada boş duracak değildirler, öteden beri Ağrı’da gözleri olduğunu unutmamak gerek. ASALA’nın görevi PKK’ya devretmesinden önce ülkemizde ve tüm dünyada vatandaşlarımıza ve devlet görevlilerimize yaptıkları katliamları hatırdan çıkarmayın. Asala terör örgütü her ne kadar bitmiş görünse de durum öyle değildir. Türkün düşmanı bitmez! Biraz garip gelse de, Hrant Dink’in öldürülmesinin ardında ve ondan sonra Taksim’de düzenlenen o organize eylemlerde yine Asala Ermeni terör örgütünün parmak izleri vardır. Unutulan bir diğer tehlike!.. Bir başka operasyonda kullanılmak için AKP tarafından salıverilen; HİZBULLAH! Her şey bittiğinde, ‘SEVR’ kendiliğinden uygulamaya girmiş olacaktır! AKP’den ya da diğerlerinden en küçük bir iyi niyet adımı beklemek tek kelimeyle saflık olur. Onlar ve diğerlerinin tek amacı var; Atatürk Türkiyesi’ni bir daha uyanmamak adına sonsuza dek tarihin derinliklerine gömmek! İşte tam da bu sebepten, onlardan her türlü kötülüğü beklemek çok doğaldır. Türk’ün amansız düşmanı oldukları bütün icraatlarından bellidir. Yani bu yazı bir hayal mahsulü değildir. Tüm bu organize işlerin ardında kimlerin olduğunu, tezgahlayanları aslında hepiniz biliyorsunuz. Türk milleti çok dikkatli olmalıdır, sıra Türkiye’ye gelmiştir! Bugüne kadar Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Yugoslavya’da izlenen rota aşağı yukarı aynıdır. Adına şimdiden ‘Türk Baharı’ dedikleri ‘turuncu devrim’ uygulamaya sokulmuştur. Tekrar ediyorum, Türk milleti haklı mücadelesi için sokaklardadır. Fakat yalnız ve ‘baş’sızdır! Hükümete karşı halkta biriken bu kalkışmayı kendi lehlerine çevirmek isteyen, Atatürk’e mesafeli yapılanmalardan uzak durun. Onların amacı birleştirmek değil, bölmektir! Çatışma ortamı yaratmaktır! Birleşilecek tek yer; Atatürk’ün ‘TAM BAĞIMSIZLIK’ anlayışı ve (bu saatten sonra kesinlikle ‘farz’ olan) ‘YA İSTİKLAL YA ÖLÜM’ bayrağının altıdır! Aksi halde Türk’e yaşam hakkı yoktur! Son söz her zaman olduğu gibi Büyük Atamız’ındır: ‘’Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!.. O halde, YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! İŞTE GERÇEK KURTULUŞ İSTEYENLERİN PAROLASI BU OLACAKTIR!” Mustafa Kemal Atatürk Ahmet Akın guncelmeydan/pano/bir-ic-savas-senaryosu-taksim-in-desifresi-t34670.html
Posted on: Thu, 31 Oct 2013 22:40:19 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015