‘’ GÖRMEMİŞİN ÜSKÜB’Ü OLMUŞ!... ‘’ - TopicsExpress



          

‘’ GÖRMEMİŞİN ÜSKÜB’Ü OLMUŞ!... ‘’ Eskiler ne güzel sözler bulmuşlar. Yaşanmışlıklar, tecrübeler ve görgüden kaynaklanan hikmetli sözler. Anlayana büyük dersler çıkartan sözler; ‘’Görmemişin oğlu olmuş, çekmiş çükünü koparmış.‘’ Bu söz aklıma geldi, hep onu tekrar ede ede dolaştım bu sefer Üsküb’te. Sinirimi yatıştırmak, dilimin ucuna gelen daha kötü sözleri, sinkaflı küfürleri etmemek için böyle idare ettim, böyle dizginledim kendimi. ‘’ Görmemişin Üsküb’ü olmuş… ‘’ Üsküb benim Rumeli’deki ilk göz ağrım. En çok gittiğim, en çok gezdiğim, en çok yaşadığım, en çok kaldığım Osmanlı şehri. Yahya Kemal’den manevi icazet alarak, onun sözleriyle gezmiştim ilk 1990’ların başında,yirmi yıl önce. Bir sabah güneş doğarken yukarıdan, kaleden şehre bakmış ilk Osmanlı eserlerinden olan Mustafa Paşa Camii’nin minaresini, kalenin bedenlerini kuleleriyle beraber resimlemiştim. Kale, kule, minare... Böyle girilir bir şehre, ben de öyle yapmıştım. Kaleden Vardar’a doğru bakmış, tepeden Taşköprü’yü seyretmiş, Yahya Kemal’den şiirler söylemiştim kadim şehre. Üsküp bir Müslüman şehirdi Binbir türbe ile müştehirdi Vardar’sa önünde bir nehirdi Her an tekbirlerle çağlar Kaleden şehre doğru bakınca o tekbirlerle çağlayan Vardar’ı görmüştüm. Bir gerdanlık gibi boynuna asılan Osmanlı Taşköprüsüyle… Ve sonra Mustafa Paşa Camii’nin avlusunda türbe önünden ‘’firuze kubbelerle’’ bizim şehrimiz olan, Bursa’nın sanki Şar Dağı’nda bir devamı görüntüsü taşıyan eski Üsküb’e bakmıştım. Yahya Kemal’in dediği gibi kubbeler, minareler ve türbeler şehriydi Üsküb. O güzelliği ayrıntılarıyla keşfetmek için heyecanla kaleden aşağıya, şehrin kucağına koşmuştum. İstanbul Ayasofya’daki Hürrem Sultan Hamamı’nın küçük bir modeli olan Davut Paşa Hamamı’nı şöyle bir gözümle okşamış, sonra eski çarşıya dalmıştım. Kapan Han önüne ulaştığımda şirin bir çınarın dibinde, bir taş havuzun su şırıltısında köfteciler karşılamıştı beni. Murat Paşa Camii’nin müezzini cemaate namaz vaktinin geldiğini haber veriyor, esnaf tatlı bir telaş içerisinde avludan içeriye giriyordu. Mescidin önünde şadırvan, çarşının devamında İsa Bey Hamamı ve Sulu Han… Su gibi aziz bir şehirdi Üsküb... Mis gibi börek kokusunun, köfte cızırtısının, saraciye eşyasının doluştuğu bir çarşıydı Üsküb Bit Pazarı. Eski çarşının arkasında köy pazarı başlar. Pazarı gezersiniz yolun karşısına geçersiniz, tavuk pazarı çıkar karşınıza. Acıkırsanız ‘’Fatih’’ vardır kuru fasulyesiyle. Ama esas oğlanı Üsküb’ün İsa Bey Camii ve avlusundaki anıt Osmanlı çınarı bana göre. Tarihi mescidin zaviye kanadında bir de soba yanardı. Ne güzel bir bayram namazı kılmıştım eski Üsküb halkıyla yıllar önce. Başında fesli, sarıklı Türkler, keçe külahlı Arnavutlar, takkeli Boşnaklar. Ve yine nazire yapmıştım Yahya Kemal’den; Sen misin bayram namazı kılan İstanbul Süleymaniye’de İşte toplandık biz de saf saf senin Üsküb’ünün İsa Bey’inde Üsküb’te İshak Bey’e mi? Yahya Paşa’ya mı? gitsem yoksa yukarı Sultan Murad’a çıkıp, Hünkar Camii’nden karşı yakaya Mustafa Paşa’ya mı baksam? Rifaî ve Melami Tekkesi, İsa Bey Medresesi, Meşihat-ı, El Hilali velhasıl tam bir Osmanlı şehriydi eski Üsküb. İlk defa o gün, Allah selamet versin, sağlık nasip etsin Avni Engüllü ağabeyim rehberliğinde ziyaret etmiştim. Osmanlı coğrafyasında kültürel miras envanterleme ve fotoğraflama çalışması yapıyordum. Sanat tarihçi bir genç tanıdım orada, doktora yapmak için gelmiş. Onu arkamda bırakmıştım ama gözüm arkada kalmamıştı. Yıllar sonra doktora tezini bana yolladı. Doç.Dr. Mustafa Özer ‘’Üsküb’te Türk Mimarisi ‘’(TTK YY). Şimdi Edirne Sarayı’nda kazı başkanı. O ilk geziden sonra aşağı yukarı her sene tekrar ve tekrar Üsküb’e gittim. Her gidişte şehrin biraz bozulduğunu gördüm. Geçen sene gidememiştim. Bu sene yeni gittim. Aman Allah’ım ne göreyim? Keşke Üsküb’ü böyle görmez olaydım. Makedonya hükümeti Üsküp 2014 diye bir proje yapmış. Üsküb’ü yeniden kurmak için kolları sıvamış, Vardar’ı boğmuş, Osmanlı taş köprüsünü yeni köprülerle sıkıştırmış, yüksek binalarla kapatmış. 1963 depreminde ortaya çıkan tahribattan çok daha büyüğünü, paralar dökerek yapmış. Sadece altı köprü saydım Vardar üzerinde. Kale altına Çıfıt Mahallesi’ne bir Yahudi Soykırım Müzesi kurulmuş, yanına bir büyük tiyatro. Devasa binalar sarmış Vardar’ın iki yanını. Ve sonra meydanı, köprü başlarını heykeller doldurmuş. Büyük İskender’den Justiniyanus’a , Goce Delcev’den Kirilos’a… Her köşeye bir Venedik, Roma havuzu kondurmuşlar. Greko-Romen resmi binalar. Şehir sanki biraz Viyana biraz Roma… Meydana açılan sokağın başına bir de zafer takı koymasınlar mı Paris’e nispet. Ama daha bitmedi ‘’görmemişin Üsküb’ü’’. Otobüsler aynı Londra’daki kırmızı, çift katlı otobüs. Şaka veya rüya değil gerçek. Yahya Kemal’in birkaç yılını geçirdiği Paris’te bile, bir kafede Fransızlar üstad adına bir bölüm kurmuşlardı. Makedonların bilmem aklına gelir mi. Çar Samoil’den, rahibe Teresa’dan Yahya Kemal’e sıra gelir mi? O sinirle Kafe Firenze önünden hızla geçtim. Her zaman oturduğum Pelister Kafe’den kaleyi seyredecektim. Ama ne gezer. Önümü atıyla Büyük İskender Heykeli kapattı. Arkamda Vodna Dağı’nda yeni dikilen haçın ışıkları yandı. Üsküb yeni haliyle gerçekten dayanılmazdı. Hemen Taşköprü’den karşıya geçtim, daha doğrusu kaçtım, eski şehre sığındım. Her canım sıkıldığında yaptığım şeyi yaptım… Köfteci Destan’ın bir masasına oturdum, mis gibi cızbız köfte, nefis bir koyun yoğurdu ve acı, zehir gibi Üsküb biberi… Biber gerçekten çok acıydı, ağzımı yaktı ama o geçer, Üsküb’ün bu hali gerçekten canımı yaktı, geçmez!... Neredeyse ağzımdan şu sözler dökülecekti Davos’a inat; ‘’Bir daha da Üsküb’e gelmem…’’ Neyse büyük konuşmayalım!... Ne de olsa Evlad-ı Fatihan diyarı Yıldırım Bayezid’in yadigârıdır. halukdursun/index.php?lang=tr&page=10&anIIcat_2=4&anIIitm_2=168
Posted on: Mon, 26 Aug 2013 14:16:27 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015