1- Diyelim ki evrenin düzeni bir düzen koyucunun varlığını - TopicsExpress



          

1- Diyelim ki evrenin düzeni bir düzen koyucunun varlığını gösteriyor olsun. Buradan diğer şeylere nasıl ulaşıyorsunuz? Yani bu düzen koyucunun tek olduğuna, hala mevcut olduğuna, doğmamış ve doğurulmamış olduğuna, bizimle ilgilendiğine, tüm evreni sırf bizi sınamak için yarattığına, bu bakımdan insan ve dünyanın evrenin merkezinde bulunduğuna (ki fiziken öyle olmadığını artık biliyoruz!) v.b. sonuçlara nasıl ulaşıyorsunuz? Evrenin düzeninden bunlara ulaşmak mümkün müdür? Yani bu yaratan, deizmin ‘yarattığına ilgisiz’ yaratanı da olabilir, bunun dinin tanrısı olduğunu nereden çıkarıyorsunuz? 2- Ben bir kadın olsam niye İslam’ı seçeyim? Erkekle eşit, medeni hukuk içinde, istediğim gibi yaşıyorum. Ama Müslüman kadınlar kara bir örtünün altında kimliksizleşiyor, adeta hayattan siliniyor zira yüzlerini bile gösteremiyor, erkeğe bağlı ve itaat içinde yaşıyor, eşini başka kadınlarla paylaşmak durumunda kalıyor, boşanamıyor, şahitliği yarı değerde, mirastan yarı pay alıyor, 9 yaşında evlendirilip kocasının tecavüzüne uğrayabiliyor, cennette bile ona bir vaat yok v.b. Diyeceksiniz ki bunlar dinde yok, uygulamada var! Pek çoğunun ayetlerde yeri var ama diyelim ki aslında dinde yeri yok da sadece uygulamada var, o halde şöyle sorayım: Kendimi niye riske atayım? İslam’ın bana katacağı bir şey yok ama alabileceği çok şey var. Peki o halde neden bu dini seçeyim, aklımı peynir ekmekle mi yedim? Cennetinde bile sadece erkeklere vaatte bulunan bir dini neden kabul edeyim? İlla bir din seçeceksem bile neden örneğin reform görmüş bir Hıristiyanlığı veya bir başkasını değil de İslam’ı seçeyim? 3- Dinin teorisi onun pratiğinden koparılabilir mi? Bir dini, onun gerçekte sebep olduklarından bağımsız değerlendirmek doğru mu? Dinin gerçekte bir karşılığı var mı, varsa nasıldır diye bakmayacak mıyız? O halde İslam’ı değerlendirirken izin verin de Afganistan’dan, Suudilerden örnek verelim. Oradaki yobazlar gökten inmiyor, sizinle aynı kitabı okuyorlar. Ve 1400 yıldır bu din onların yaşadığı gibi geldi. Acaba yanlış yorumlayan siz olabilir misiniz? Bu nasıl bir kitap ki bu kadar fena yorumu da yapılabiliyor? Yani bu potansiyeli içermesi bile bir tehlike ve eleştiri konusu değil midir? Neden başka dinlerin içinden kadınlarını kara bir örtüyle kapatan veya tekbir getirip kafa kesenler çıkmıyor da sadece İslam’dan çıkıyor? En azından bu dinin kitabının yobazlık ve zulüm için bolca malzeme barındırdığını kabul edebilir misiniz? (Bence 18′den küçükler Kuran okumamalı! Sonuçlarına ve sebep olduğu şeylere bakıldığında sigaradan daha zararlı olabildiği kesin olsa gerek!) Bu yobazca yorumlar için ‘yanlış anlamışlar’ deyip geçemeyiz, dinin sebep olduğu acılardan bu şekilde kaçamazsınız. Bu yanlış anlama dediğiniz şeyler milyonlarca insanın hayatlarını mahvetti, mahvediyor, mahvetmeye de devam edecek. Bu felakete sebep olan metinleri (yani Kuran ayetlerini) düzeltebilir misiniz acaba? Düzeltemezseniz, bu yobazlıklara karşı hiçbir şey yapmamış olacak ve ses çıkarma hakkınızı yitireceksiniz. Bunun farkında mısınız? Sizin ”Bunlar yobaz, dinimizi bağlamaz” sözleriniz benim gözümde hiçbir şey ifade etmeyen kaçış sözlerinden ibaret. 4- Tanrı size cennet vaat etmese ve cehennemle korkutmasa bu kadar dindar olur muydunuz? Yoksa siz Tanrıya değil onun vereceği ödüllere mi inanıyorsunuz? Tanrı sadece bir aracı mı? Sizce varlığından şüphe edilecek denli bilinmez olan birine sırf o bir şeyler vaat etti veya cehennemle korkuttu diye boyun eğmek mantıklı ve ahlaki bir tutum mudur? Sakın Tanrının sınavı tam da bunun üzerine olup boyun eğenleri cezalandıracak olmasın? 5- Diyelim ki seninle çok iyi bir şey yapıyoruz ama sen ödül umarak yapıyorsun bense hiçbir şey beklemeden. Sence hangimiz daha ahlaklı veya vicdanlıyız? O halde ateistin Müslümandan daha yüksek bir ahlak ve vicdan seviyesini temsil edebileceğini kabul eder misiniz? O halde ateisti neden yakıyor dininiz? Neden vicdana, ahlaka, sevgiye değil de bir güce tapınıp onu övmeye değer veriyor? Tanrının kendisi acaba ne kadar ahlaklı? (Çünkü Kuran’da Allah’a inanmayanların iyi amellerinin de boşa gideceği yazıyor. Bu zihniyet bize Kuran’ın Tanrısının sevgi, vicdan ve ahlaka değil kendisine boyun eğilmesine önem verdiğini gösteriyor. Tanrı biraz megaloman veya kibirli olabilir mi acaba?) Tanrının emriyle vicdanın çelişse ne yaparsın? Bir yazı okumuştum ve hak verdim, şöyle yazıyordu: ‘Ahlak, emredilen ne olursa olsun iyi olanı, din ise iyi olan ne olursa olsun emredileni yapmaktır.’ Ben, gerçek hayatta dinin ahlak sunmadığını, aksine, çoğu kez ahlaksızlığın mazereti olduğunu düşünüyorum. Ahlak çoğu zaman, dinin elinde sanki esir düşmüş bir tutsak gibi görünüyor. Bu yüzden, dindarların ahlakı inanca dayandıran yaklaşımlarını gerçek hayattan kopuk buluyorum. Çünkü insani bir yaşam, ahlak vaazları ve dinsel korkutmalarla değil, özgürlükçü, çoğulcu, sosyal adaletten yana, demokratik toplumlarda gelişir diye düşünüyorum. Bu düşüncem mevcut pek çok örnekle de doğrulanıyor. 6- Şahitliğinin yarı değerde olması kadının aklen erkeğin yarısı olduğunu, yani aklen eksik sayıldığını (yarım akıllı, yani ‘zekaca geri’ sayıldığını) gösterir. Bu durum hem kadınlara dönük cins ırkçısı bir aşağılamadır (bu yüzden ahlak dışıdır da) hem de bilimsel olarak yanlıştır. Bu durumu nasıl kabul edebiliyorsunuz? 7- Kendi dininizin ayetlerini yorumluyorsunuz, hem de çok esnek biçimde; peki, başka dinin kitabını nasıl eleştiriyorsunuz? Onlar da esnek yorumlarla kaçınca ne tepki veriyorsunuz? Başka dinlerin kitaplarını neden bu esneklikle okuyup o dinlere iman etme yoluna gitmediniz? Neden başka dinlerin kitabını ateist gibi okuyorsunuz da kendi kitabınız olunca iş değişiyor? Bu, ikiyüzlülük değil mi? 8- Dinde yorum olmaz. Kitabı okursun ve ne anlıyorsan odur. Aksi halde, doğru yorum içeren açıklama metniyle gelmeli veya kendisi bu açıklıkla yazılmalıydı. Pek çok yorum yapılabilir, biz hangisinin doğru olduğunu nereden bileceğiz? Allah oraya, ”Yazdıklarımı yorum adı altında çarpıtmayın” yazsa siz sanki onu bile yorumlayacaksınız izlenimi veriyorsunuz bazen. Kuran’da kabul edemeyeceğiniz şeyler görüyorsanız neden dürüst ve mert bir şekilde dini bırakmak yerine onu yorum adı altında sakız gibi çekiştiriyorsunuz? 1400 sene önce de sizin yorumladığınız gibi mi yorumlanıyordu? Bir dinin kitabı okunur, aklına yatıyorsa kabul edersin, yatmıyorsa etmezsin. Ne yazıyorsa odur. Yorum adı altında ”Aslında bu kastediliyor” denirse, o zaman o kast edilen inanç, kitapta yazanı önceliyor demektir. Çünkü o inanca göre kitabı yorumluyorsun. Dolayısıyla inanç kitaptan kaynaklanmıyor. İyi de bir dine olan inanç, o dinin kitabından kaynaklanmıyorsa o halde nereden kaynaklanıyor? Kendi öznel düşüncelerini katmadan objektif olarak Kuran’ı okuyan birinin müslüman kalma ihtimalinin fazlasıyla düşeceğini düşünüyorum. 9- İnanırların, Allah’ın sürekli kendileriyle hemfikir olduğunu düşünmelerini nasıl açıklarsınız? Yorumlar hep bu türden. Kendi düşüncesinin aksine bir yorum yapanı görmedim. Herkes Tanrının kendisiyle hemfikir olduğunu düşünüyor. Diğer deyişle, bilinçsiz biçimde kendi fikrine Tanrısal dayanak uyduruyor. Aksi mümkün mü acaba? Tanrı sizin diğerlerini ikna etmek için kullandığınız bir maske mi? Öyle ya, bir şeyin şöyle veya böyle olması gerektiğini söylerseniz kimse sizi dinlemeyebilir ama Tanrının da böyle söylediğini iddia ederseniz çok daha fazla dikkate alınabilirsiniz. 10- Afrika‘nın köyünde doğan bir yerlinin İslam’dan haberi bile yok. Bu kişinin sınavı nedir? Boşuna mı yaratıldı? Sizin sınavınız olurken o bir tür figüran görevi mi gördü? Bu çok bencilce bir yaklaşım değil mi? (Lütfen buna cevap olarak kimse kalkıp da bu kişinin bilmediği için sorumlu olmadığı, cennete gideceği v.b. yanıtlar vermesin zira başka bir şey soruyorum, soruyu baştan okuyunuz) 11- Ben kendi inançlarımı yeni veriler ışığında gözden geçirebilirim, siz bunu yapabilir misiniz? Yoksa yeni verileri de inancınıza göre yorumlamaya mı kalkarsınız? Bana biraz ikincisi gibi geldi. O halde ben neden sizinle konuşarak vakit öldüreyim? Size Kuran’dan açıkça yanlış veya vicdana aykırı bir ayet göstersem onunla gerçekten yüzleşip dininizi bırakabilir misiniz? Yoksa ”aslında orada mecaz yapılıyor” v.b. mazeretlerle yine bildiğinizi mi okursunuz? 12- Ahlak diyorsunuz. Bu konuya bir bakalım; a) Ödül-ceza olmadan ahlaklı olunamaz mı? Cennette hurilerle beraber olabilmek için, bunu vaat eden bir güce boyun eğip tapmak ahlaklı bir davranış mıdır? Kötü birini cehennemde sonsuzca yakınca en büyük kötü sen olmaz mısın artık? Yoksa Tanrı, yaptığı tüm kötülük ve zulümlerden bağımsız olarak mı iyi sayılıyor? b) Ödül-ceza’yı sadece Tanrı mı veriyor ki ahlak için Tanrıyı şart koşuyorsunuz? Norveç ateist çoğunluklu bir toplum ve İslam ülkelerinden çok daha insancıl bir yaşam var. Bu bir tesadüf mü? Uygulamada ateistler daha ahlaklı ise ahlaka tanrısal-’rasyonel’ bir sebep bulmamanın ne sakıncası var? c) Ahlakı mutlaklaştırmak onun içini boşaltmaktır. Tüm durumlar ve zamanlar için geçerli ahlak yasaları olmaz. Var sayılırsa da çok sınırlı olacaktır. Zaman, mekan ve koşullar göz önünde bulundurulmak zorundadır. O halde mutlak ahlak yoktur. 1400 sene öncesinin kuralını bugün uygulatmaya kalkmak çoğu insan için ahlaksızca olacaktır. d) Tanrı ne kadar ahlaki emirler veriyor, bu da tartışma konusudur. İbrahim’e oğlunu kesmesi emri ahlaksal mıdır mesela? Kadınlara örtünme emri veya? e) Ahlak öznel tercihlerle ortaya çıkmaz, nesnelliğin, tarihselliğin, toplumların durumunun sonucudur. Bir arada yaşamak için uyulması gereken sosyal kurallardır. Bizim ya da göklerde varsaydığımız birinin paşa gönlünce belirlenmez. Toplumlar değiştikçe bu kurallar da değişir. Dinler de değişen yaşam koşullarına kendilerini uydurarak ayakta kalır. Mutlak ahlak yoktur. Hatta mutlak ahlak görüşü, bu değişimin önünde engel olmuş ve dindarların pek çok tarihsel dönemeçte en gerici, en statükocu tutumu takınmalarına yol açmıştır. Zaten önemli olan sevgidir. Sevgisiz bir ahlakın beş paralık değeri yoktur. Buna karşın sevgi dolu insanlar zaten iyidirler. Ahlakı mutlaklaştırıp yasalaştırmak ise çoğu kez zalimlerin dayanağı olmuştur. Dinleri Tanrı gönderdi diyorsunuz, peki yaşananlara bir bakın; Tanrı başarısız olmamış mıdır, dinlerin sebep olduğu acılara bir bakın. Tanrı ne yazık ki sevgiyle değil Yasayla ilgilidir. İslam’ın Tanrısı sevgisizdir, zaten sıfatları arasında da sevgi yoktur. Dar-ül harp olarak gördüğü yerlerde her türlü hileyi yapmayı onaylayan bir ahlak olur mu? Köle ve cariyeler üzerinde yükselen bir ahlak olur mu? Cinsiyetçi bir ahlak olur mu? Kadın vaat eden (huri) ahlak olur mu? Tehdit eden (cehennem) ahlak olur mu? Ahlak adı altında ahlaksızlığı kutsuyor olmayasınız sakın? f) Ahlakı doğaya dayandırmak da bir seçenektir. İnsanın hayatta kalma, üreme, kendini gerçekleştirme, sevinci kovalama, toplumsallaşma v.b. doğal yönelimleri olduğu varsayılabilir ve bir ahlak sistemi bunlara dayandırılabilir. Keza ideolojiler de insana ahlaki değerler sunarlar. Örneğin, sosyalistlerin bir ahlakı vardır. Temellerini özgürlük, eşitlik, kardeşlik idealleri oluşturur. Pek çok militan bu değerler için yaşamakta ve ölmekte sakınca görmemiştir. Üstelik bence bu değerler dinin ahlaksal değerlerinden çok daha yararlı ve gelişkindir. 13- Evrende bulunduğunu söylediğiniz ‘hassas denge’ tasarım göstergesi değildir. Eğer böyle olsa fizikçilerde ateizm oranı bu kadar yüksek olmazdı. Bu dengeye gelene dek belki bir milyon başarısız deneme oldu, biliyor muyuz? Hayır. Çünkü başarısız denemeleri görmüyoruz. Bu evren başarısız olup bir başkası oluşsaydı, bu sefer oradaki canlılar biz gibi bu konuları tartışacaktı. Evrenin içinde varlıklar eş zamanlı çıkmamıştır. Hareket sonucu doğal yolla oluşmuştur. Hareketli yapıların tasarlandığını söylemek ne kadar doğru olur ayrı bir tartışma konusu zaten. Çünkü içinde hareket var. Tasarladın diyelim, zamanla hareket etti, e peki ne oldu tasarım? Değişti gitti! Öte yandan, evrenin bize bir tasarımcı gösterdiği iddiası bu tasarımcının ezeli olduğunu göstermez, onun da bir tasarımcısı olabilir. Her şey tasarım ürünüyse Tanrının acı dolu dünyayı bilerek böyle kurguladığı sonucu çıkar ve Tanrı dünyada olan her tür kötülüğün sebebi olur. Keza eğer evrene bakınca tasarımcı açıkça anlaşılıyorsa o halde Tanrı neden kötülükler karşısında gizlenme ihtiyacı duyar? Nasılsa varlığı belli imiş! Tanrı neden en büyük kötülüğün karşımızdakine tokat atmak olduğu bir düzenek kurup bizi orada sınav yapmamıştır? Neden en azından çocukları korumuyor? İçinde çocuk tecavüzlerinin, katliamların olduğu bir düzenek kurup orada sınav yapmak biraz sadistçe değil mi? Örneğin, Testere diye bir film vardı. O filmde de insanlara ders vermek isteyen biri onları kaçırıp içinde işkence ve ölüm de barındıran yerlere kapatıyor ve ne yapacaklarını seyredip onları test ediyordu. Testi geçenler de oluyordu, feci şekilde can verenler de. Adam aslında Tanrı’yı oynuyordu. Ve bizler hür bir zihinle filmi izlediğimizde söz konusu adamın bir psikopat olduğunu tereddüt etmeden söyledik! Tanrı hakkında da aklı hür bırakmak, gerçeklere ulaşmak için faydalı olur. Son olarak, öldürülen bir çocuğun sınavı nedir acaba? Daha o yaşta, bir şey öğrenemeden ve olgunlaşamadan göçüp gitmenin bir sınav olduğu nasıl iddia edilebilir? 14- Evren nasıl oluştu, insan nasıl oluştu v.b. soruların biricik geçerli yanıtı ‘bilmiyorum’dur. Ateistler bu geçerli yanıtı verir, bu yüzden haklıdırlar. Ateistler bu sorulara açıklama getirmek zorunda değildirler. Bu sorulara dinlerin verdiği yanıtları inandırıcı bulmamak ateist olmak için kafidir. Bilmiyorum derler ve herhangi bir şeye inanmazlar. Ama dindarlar nedense bilmediğini kabul edemiyor ve spekülatif bir şeylere iman etme yoluna gidiyorlar. İş bu kadarla sınırlı kalsa hoş görülebilir ama hayatı bu inanca göre düzenleyip inanmayanlara nefret kusmaya, onların yanacağını söylemeye, ahlaksızlık itham etmeye v.b. başlayınca işin rengi değişiyor ve din yanlış olmayı aşıp zararlı da oluyor. İnanmayanların kibir gereği inkar ettiklerini söylüyorlar. Oysa kendileri, bilmiyorum yanıtı onları boşlukta hissettirdiği için, bilinmezliği kabul edemeyecek denli ürkek ve toy oldukları ve ölümden deli gibi korktukları için inanmaya ihtiyaç duyuyor olabilirler. Ama hayatta kalma arzusu her canlıda, bir böcekte bile vardır. Böyle bir ihtiyacımız olması, bu ihtiyacın karşılanacağını göstermiyor. Böceklerin cenneti var mı?
Posted on: Tue, 29 Oct 2013 02:44:21 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015