2013 DAHA BÜYÜK VE KAPSAMLI BİR MÜCADELE YILI OLACAK Hareket - TopicsExpress



          

2013 DAHA BÜYÜK VE KAPSAMLI BİR MÜCADELE YILI OLACAK Hareket olarak 2012 yılının Ocak ayında PKK Meclis Toplantısı’nı gerçekleştirdik. Hemen ardından ise KCK Yürütme Konseyi Toplantısı ile HPG Askeri Konsey Toplantısı yapıldı. Yine aynı dönemde Kadın hareketinin toplantıları gerçekleşti. Bütün bu toplantılarda Önderliğin İmralı’da geliştirdiği tutum ve bu tutuma uygun bir planlama üzerinde tartışmalar yapıldı. Hareketimiz, Önderlik perspektifleri ışığında süreci doğru okuyordu ve bunun için sürece uygun, başarı şansı olan bir planlama geliştirdi. Türk devletinin hem Kuzey’e hem de Batı’ya dönük politikalarını ki, o zaman daha açığa çıkmamış boyutlarını da yorumlayarak doğru anlayan hareketimiz, öncelikle hem bu parçalara ilişkin, hem de diğer parçalara ilişkin planlama perspektifini somutlaştırdı. Yani yılın başında, ocak ve şubat aylarında hareket 2012 yıl planlamasının çerçevesini ortaya koydu ve somutlaştırdı. Kuzey Kürdistan’daki sürecin gerillanın öncülüğünde gelişmesi, özellikle gerillanın yeni taktiksel bir hamleyle araziye dayalı gerilla taktiğini gündemleştirmesi, süreci boyutlandıran ana halka olmuştur. Ancak Kuzey’deki hamle süreci geç başlatılmıştır. Normal olarak nisan ve mayıs aylarında başlatılması gereken pratik çalışmalar, ancak haziranın ortalarından sonra pratikleşme sürecine konulabilmiştir. Fakat sürece çok geç girilmesine rağmen, gerillanın yeni bir taktik perspektifle, başta Zagros ve Botan’da araziye dayalı geliştirdiği yeni taktik yaklaşımla arazide hakimiyetin geliştirilmesi ve yine Kuzey’in çeşitli eyaletlerinde ise bu taktik ekseninde gerçekleştirilen daha nitelikli eylemsel çıkışlar, AKP’nin planlarını altüst ettiği gibi, TC devletinin sistemini de derinden sarsmıştır. AKP, her şeyden önce ileri teknolojiye, istihbarata ve özel güçlere dayalı olarak büyük sonuçlar alacağını bekliyordu. Ama gerillanın geliştirdiği bu yeni taktik uygulama karşısında AKP’nin öngördüğü planlama tümüyle tıkandı ve işlevsiz kaldı. O çok bel bağladıkları özel paralı askerlerin hepsi Şemdinli’de, Çarçela’da, Cîlo’da ve Beytüşşebap’ta ağır darbeler aldı, döküldü ve tümden etkisiz kılındı. Türk devletinin bütün saldırıları Cîlo ve Çarçela eteklerinde döküldü ve devlet, gerillanın yıl boyunca Oramar Alayı üzerinde sürdürdüğü kuşatmayı kaldıramadı. Bu alay ancak ağır kış koşullarının yarattığı etkiler sonucu kuşatmadan kurtulmuş oldu. Türk devleti bu alanlarda hiçbir biçimde hakimiyet sağlayamadı. Gerilla rolünü oynadı Gerillanın hamlesi karşısında şaşkına dönen Türk devleti, hava saldırıları dışında hiçbir karşı hamle geliştiremedi. Gerilla hamlesinin yarattığı etkilerin ve ortaya çıkartacağı sonuçların önüne geçmesi için bütün gücünü kullandı. Paralı, özel kuvvetlerin işe yaramadığını görünce ordu içindeki eski özel kuvvetleri daha fazla devreye sokarak ve yoğun teknik destekle ayakta durmaya çalıştı. Sonbaharda Türk devletinin yaptığı buydu. Bu, “ayakta durmak ve gerilla hamlesi karşısında ezilmemek için savunmasını tekniğe dayalı olarak pekiştirme” biçiminde izah edilebilir. İçine düşmüş olduğu bu duruma rağmen, 26 Aralık 2012 tarihinde gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’nda yapılan tespitlerin tamamen gerçek dışı ve kendi güçlerini moralize etmek için yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Orada, güçlerinin kış operasyonlarının başarısını takdirle karşıladıklarını ifade etmişlerdi. Bu tür beyanatların gerçekle alakası yoktur ve daha çok gerçekleri gizlemek, kendi güçlerini moralize etmek ve teşvik amaçlı yapılmış açıklamalardır. Aynı biçimde Erdoğan’ın bugünlerde yaptığı ırkçı şoven konuşmaları ve saldırıları da, mücadelemiz karşısında sıkışmanın ve tahammülsüzlüğün bir sonucu olarak kendi gerçek yüzünü açığa vurmak durumunda kalmasının bir sonucudur. Özellikle en son açık ve toplu katliam olan Roboskî Katliamı’nın yıldönümüne bir gün kala Erdoğan’ın gelişen bu saldırganlığı tüm Kürdistan halkına dönük açık bir tehdittir. Fakat onlar ne yaparsa yapsın, Kürdistan halkı ne onların dezenformasyon faaliyetlerine, ne de tehditlerine hiçbir biçimde aldanmayacak, başta Roboskî Katliamı olmak üzere tarihteki bütün katliamların hesabını sorma sürecini güçlü bir biçimde gündeme koyacaktır. AKP rejimi çok büyük medya ve propaganda gücüyle yaşanan birçok şeyi yaşanmamış gösterebilmektedir. Öngördüğü strateji tümüyle boşa çıkmasına ve büyük bir darbe alarak yenilmesine rağmen hiç oralı bile olmamıştır. Gerilla karşısında yaşamış oldukları sarsıntıya karşı olarak, ağustos ayındaki Askeri Şura Toplantısı’nda yeniden ağırlıklı olarak eski ordu güçlerini devreye koydular. Bu ilk planlarının başarısızlığa uğraması ve zorlanması sonucu başvurulan bir yoldu. Ancak ordunun eski bilinen birimleri zaten öteden beri gerilla karşısında tüm uğraşlarına rağmen başarılı olamamışlardır. Dolayısıyla yeni dönemde de başarılı olmaları mümkün değildir. Karadaki vahim durumu hava üstünlüğünü kullanarak, tüm savaş tekniklerini devreye sokarak kapatmaya çalıştıysa da gerillanın esnek ve kıvrak hareketi bu ağır hava saldırılarını sonuçsuz bırakmıştır. Hiç kayıplarımız olmadı değil. Kuşkusuz gerillanın yaşanan çok değerli kayıpları vardır. Başta Mehmet Guyî ve Rojîn Gevda olmak üzere, bu savaş sürecinde destanlar yaratan direnişlerle büyük kahramanlıklar yaşandı ve şehitler verildi. Zaten böylesine kahramanca bir direniş olmaksızın koskoca bir devletin hamle projesini boşa çıkarmak da söz konusu olamazdı. Kısacası, gerillanın 2012 yılında geliştirdiği hamlesel çıkış, AKP devletinin 2 yıldan bu yana öngördüğü konsepti tümüyle etkisiz kılmış, boşa çıkartmış ve sonuçsuz bırakmıştır. Esası budur. Ancak gerillanın da hedeflediği bütün şeyleri yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Gerillanın taktik perspektifi doğruydu, yüksek saldırı ve fedai ruhu mevcuttu ve bu doğrultuda gerçekleşen bir takım girişimlerin sonuç alıcılığı sistemi sarsmasına yol açtı. Ancak esas olarak gerilla, önüne koyduğu hedeflerin tümünü gerçekleştiremedi. Bu konuda yaşanan birçok yetersizlik söz konusu oldu. Özellikle de sonbahar hamlesi itibarıyla önüne konulan hedeflerin birçoğunu çeşitli nedenlerle gerçekleştiremedi. Kendi kendini sabote eden ve boşa çıkaran bir tarzın sonucu olarak önüne koyduğu bu hedefleri pratikleştiremedi. Ancak genelde koyduğu taktiksel ve eylemsel performans ileri düzeyde bir savaş kabiliyetinin olduğunu da ortaya koydu. Ve 2012 yılını, son 15 yılın en yoğunluklu eylem ve direnişin olduğu bir yıla dönüştürdü. Serhildan hareketi yetersiz kaldı Gerilla hamlesiyle birlikte yürümesi gereken serhildan ayağı ise yeterince örgütlenemedi. Biz 2011 yılı için serhildanı değerlendirirken “serhildan hareketi taktiğe giremedi, bu açıdan sürece gereken cevabı geliştiremedi” dedik. 2012 yılında ise teorik perspektif olarak belli bir aydınlanmayı yaşamış olsa da taktiğe girme gücünü açığa çıkaramamıştır. Özellikle serhildanın zihinsel alt yapısının zayıflığıyla birlikte onun öncü kadrosunun yetkin bir biçimde oluşturulamaması serhildan hareketinde bir boşluk yaratmıştır. Öncü kendisini yeterince örgütleyememiştir. Özellikle de sürecin en çok ihtiyaç hissettiği bir dönemde üst yönetimin kendini boşluğa bırakması, uyumsuz bir çalışma tarzıyla kendi kendini işlevsiz kılan, devre dışı bırakan, adeta kendi kendini tasfiye eden bir konuma kendini sokmuş olması, bir bütünen serhildan hareketini öncüsüz bırakmaya açık kapı bıraktı. Genel anlamda serhildan hareketinin öncülüğü kendisini örgütlemeye ve derli toplu bir pratik düzey ortaya çıkartmaya yetmedi. Bu konuda çok liberal, sağ, süreci geriden takip eden bir pozisyondan kurtulamadı. Serhildan hareketinin içine girmiş olduğu bu durumun temel nedeni, serhildanın baştan beri doğru ele alınamaması, zihinsel alt yapısının oluşturulamaması ve en önemlisi de öncülüğün kendisini sürecin ruhuna ve tarzına uygun bir biçimde konumlandıramaması ve örgütlendirememesidir. Kısacası öncünün rolünü oynamaması durumu söz konusu olmuştur. Fakat bu konuda AKP sömürgeciliğinin siyasal soykırım politikaları çerçevesinde sürekli bir biçimde siyasal alana dönük gerçekleştirdiği saldırı ve operasyonlarla tutuklamaları ara vermeksizin sürdürmesi de serhildan hareketini bir biçimde etkilemiştir. Siyasal toplumsal alanı sürekli bir baskı ve tazyik altında tutan AKP’nin soykırımcı faşist politikaları karşısında aslında kitlenin öfkesi ve tepkisi gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Eğer güçlü bir örgütlenmeyle karşılanmış olunsa bu öfke ve tepki güçlü bir serhildan çıkışına yol açabilirdi, ama bu öfke ve tepkiyi aktif bir güce ve serhildana dönüştürmek için onu daha yetkin örgütlemek gerekiyordu. Ancak örgütlenmedeki zaaf ve yetersizlik AKP’nin siyasal soykırım saldırılarına karşı yeterince cevap olamamayı beraberinde getirdi. Bu konuda özellikle siyasal alanın bütün saldırılara rağmen sergilediği tutum da anlamlı bir tutum olmuştur. Yani direniş içerikli, teslim olmayan, boyun eğmeyen ve geri adım atmayan bir duruşu sergilemesi, siyasal alanın kimlikli bir duruşu pekiştirmesi açısından önemliydi. Gerçekten bu konuda bir duruş söz konusudur. Halkımızın önemli oranda teveccüh gösterdiği, desteklediği ve arkasında durduğu boyun eğmeyen onurlu duruş, sürekli bir biçimde AKP’nin saldırıları karşısında durabilen bir gücü ve düzeyi açığa çıkarmıştır. Fakat genel anlamda örgütlemedeki öncülüğün yetersizliği bunu etkili aktif bir serhildan hareketine dönüştürmede eksik kaldı. Zindan direnişi döneme damgasını vurdu Bu duruma yapılan en etkili müdahale ise zindanlarda olan yoldaşların geliştirdiği açlık grevi direnişidir. Aslında gerillanın yıllardan bu yana ilk kez kapsamlı bir biçimde geliştirmiş olduğu hamlesel çıkış kitlelerde belli bir etki ve heyecan yaratmıştı. Bunun örgütlenmesiyle güçlü bir çıkışa kavuşacağı beklentisi vardı. Fakat öncünün yetersizliği böyle bir olanağın değerlendirilmesini engelledi. Cezaevi direnişinin tam da bu noktada devreye girmesi, bizzat cezaevindeki yoldaşların örgütsel çabalar sergilemesi ve dışarıdan da bunu destekleyen ve besleyen yönetim ile kadro yapısının duruşu serhildan hareketinde zindan direnişinin etrafında bir canlanma, bir hareketlenme ve bir yükseliş yaşattı. Serhildan hareketindeki öncü kadro yapısının bu konuda sergilediği çabaları da görmek gerekiyor. Ülke çapında bir takım direnişler ortaya koyan, çıkışlar gerçekleştiren, özellikle de cezaevi direnişinin 50’li günleri ardından adeta bir ayaklanışa geçen bir serhildan süreci pratikleşmiş oldu. Yani serhildan hareketinin başta yaşadığı bir takım gerilikler, zindan direnişinin sürece müdahalesiyle bir canlanma ve açığını kapatmayı beraberinde getirdi. Bu konuda zindanda gerçekleşen bu tarihi direniş birçok açıdan anlamlı, değerli bir direniş ve çıkış olmuştur. Esas olarak Önder Apo’nun özgürlüğü, anadilde eğitim ve savunma hakkı gibi istemlerle yola çıkan zindan direnişinin, özü itibarıyla taşıdığı kararlılık dalga dalga zindan yapısına yayıldığı gibi esasen tüm topluma da hükmedebilen, etki edebilen bir düzey ortaya çıkartmıştır. Kürdistan ve Türkiye’de ilk kez bir cezaevi direnişi ulusal ve uluslararası düzeyde bu kadar etki yaratabilme gücüne ulaşmış oldu ve beraberinde önemli sonuçlar ortaya çıkardı. Bu anlamıyla Önderliğimizin de belirttiği gibi, “mesaj yerini buldu ve eylem amacına ulaştı.” Cezaevi direnişinin gösterdiği kararlılık ve performans herkes için çarpıcı bir biçimde görülecek şekilde arkadaşlar tarafından büyük bir cesaretle ortaya konuldu. “PKK militanı davası, idealleri ve Önderliği’nin özgürlüğü için hayatını ortaya koymaya hazırdır” mesajı herkese verildi. Ayrıca devletin de anadilde savunma hakkını alelacele gündeme getirmesi ve kimi değişik manevralar yapması durumu da aslında direnişin yarattığı etki ve sağladığı kazanımları ifade ediyordu. Türkiye toplumunda ve dünya kamuoyunda yarattığı etki ve oluşturduğu zemin aslında devleti köşeye sıkıştırdı, sömürgeciliğin gerçeğini açığa vurdu. Bütün bunlarla birlikte kamuoyunda Kürt sorununda demokratik çözüm zeminini olgunlaştırdı, girişimlere açık hale getirdi. Fakat buna gelmeyen AKP devleti başta idamı, ardından ise dokunulmazlıklar konusunu gündeme koyarak ve bunların peşi sıra yoğun siyasi soykırım tutuklamalarını gerçekleştirerek oluşan o yumuşama havasını ve demokratik çözüm zeminini tekrardan ortadan kaldırdı. Çünkü top onlara gitti ve köşeye sıkıştırılmış oldular, bunun karşısında da daralmayı yaşadılar. Bu nedenle Türk Başbakanı Erdoğan bu ortamı bertaraf etmek için sert bir üslup kullanarak dokunulmazlıklar konusunu gündeme getirerek manevra yaptı. Sonuç itibarıyla cezaevi direnişinin sürece önemli bir katkısı gerçekleşmiş oldu. Gerillanın hamlesel çıkışı, Kürt siyasetinin direngen tutumu, halkımızın bütün saldırılara rağmen göstermiş olduğu serhildan ve direniş ruhu ve de cezaevlerinin ortaya koyduğu kararlılık, Önderliğin İmralı’da gerçekleştirdiği dirençli tutumla birleşince Önderliği bir güç haline getirdi. Önderliğimizin elini daha da güçlendirdi. Herkes bu halkın önderliğinin, tartışmasız Başkan Apo olduğunu bir kez daha görmüş oldu. Bütün bu direniş sürecinin Önderlik eksenli olduğu, Önderliğin çizgisi doğrultusunda gelişen fedaileşmenin yarattığı yaratımlar olduğu tartışmasız bir gerçektir. Bu gerçek, gerek zindanlardaki kararlılık ve gerekse de halkımızdaki fedakarlıkla birlikte gerillada yüksek bir fedai ruh biçiminde pratikleşen bir gerçeğe dönüştü. 2012 yılı fedai ruhun en çok yükseldiği dönemdir Bu süreç boyunca gerillanın fedaice gerekleştirdiği büyük fedakarlık ve yüksek başarı ruhu mücadele tarihimizin zirvesel dönemini açığa vuran en çarpıcı bir özelliğe sahiptir. Denilebilir ki mücadelemizde fedai ruhun en çok yükseldiği dönem 2012 mücadele dönemidir. Bu nedenle Êrîş ve Andokların fedai ruhuyla başlattığı bu süreçte yaratılan destansı direnişlerle şehadete ulaşan büyük ve değerli kahramanları ve bu kahramanların büyük fedai ruhunu tüm benliğimizle saygıyla selamlıyoruz. Bu büyük ruhun çizgisinden asla şaşmayacağımızı ve şaşmanın bir ihanet olacağını kesin bir biçimde belirtmek gerekiyor. Büyük fedai ruhu ve destansı kahramanlıkları yaratan, Êrîş Gever, Andok Amed, Jîn Rojhilat, Delîl Amed, Brusk Serhat ve Haruna karakolu baskınının fedai kahramanları başta olmak üzere 2012 yılının tüm kahraman şehitlerini, Mehmet Guyî ve Rojîn Gevda yoldaşların şahsında anıyor ve onlara bağlılıklarımızı, mücadeleyi yükseltip zafere ulaştırarak taçlandırmak için her türlü fedakarlığı sergileyeceğimizin sözünü veriyoruz. Burada gerçekleşen büyük bir manevi ve insani yükseliştir. Kutsal amaçlar uğruna her şeyini ortaya koyabilen gencecik Kürt kızlarının ve oğullarının Kürdistan dağlarında sergiledikleri bu büyük kahramanlık tarihsel bir direnişin gerçekleşmesine vesile olmuştur. Özellikle Şemzînan, Beytüşşebap, Çelê ve Cîlo harekatlarında gerçekleşen bu büyük fedai ruh, sömürgeci Türk devletinin sistemini felç edebilecek bir büyüklüğe sahip olduğunu göstermiştir. Yıl içerisinde gelişen tüm savaş boyunca 314 arkadaşımız şehadete ulaşmıştır. Her bir arkadaşın şehadeti kendi başına bir destan örneğidir. Bu arkadaşların ezici çoğunluğu fedai ruhla düşman üzerine giderken ve eylem içinde şehadete ulaşan arkadaşlardır. Daha çok ön cephede sonuç almak üzere ileriye atılan, fedai ruha sahip militanlardan oluşmaktadır. Bunun karşısında bu savaşta karşı tarafın kayıpları ise daha fazla olup, tam olarak gerilla kaybının 7 katıdır. Tabii ki biz savaşın başarı düzeyini sadece karşı tarafın kayıplarıyla ölçmek durumunda değiliz. Bizim için karşı tarafın kayıplarının az ya da çok olması önemli değildir. Önemli olan kat edilen örgütsel ve siyasi sonuçlar bakımından olan başarıdır. Bu açıdan bakıldığında genel olarak 2012 yılı güçlerimiz açısından önemli sonuçları olan başarılı bir yıl olmuştur. Bu süreç içerisinde iki şey mücadelenin bu büyüklüğünü ortaya koyan ana halka olmuştur: Birincisi; taktik perspektifin netliği, planlamanın doğruluğu ve süreci doğru okuma. İkincisi ise büyük fedai ruhun pratikteki cesareti ve fedakarlığı. Bu iki olgu mücadeleyi bu biçimde anlamlı bir mücadele haline getirmiştir. Ama bununla birlikte taktik öncüdeki yetersizlik, eski klasik gerilla tarzından kurtulamama ve yeni dönemin modern gerilla tarzını yeterince uygulayamamanın bir sonucu olarak, gerilla önüne koyduğu hedeflerin tümünü gerçekleştirebilmiş değildir. Büyük gelişme ve büyük bir fedai ruh yanında büyük yetersizlikleri görmek de çok önemlidir. Biz bu yetersizlikleri çok açık bir biçimde tartışarak ve bunları gidermek için gerekli çabayı gerçekleştirerek kesin zafer tarzına ulaşabileceğimizi çok açık bir şekilde anlamış bulunuyoruz. Çünkü bu yıl içerisinde yaşanılan pratik süreç birçok açıdan öğretici bir süreç olmuştur. Evet, belki 30 yılı aşkın bir tecrübeye sahip olan bir hareketiz, ama bu yıl içerisinde öğrenilen ve ortaya çıkan birçok olgu, hareketimizin bu tecrübesine daha çok tecrübe katan sonuçlara yol açmıştır. Bu pratik süreç içerisinde ortaya çıkan deney ve tecrübeden hareketle yetersizlikler üzerinde durulması halinde, önümüzdeki sürecin savaş performansının çok daha gelişkin olması tartışmasız bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Hareket olarak, bu çok yönlü ve kapsamlı pratik süreç içerisinde hem gerilladaki, hem de siyasal, örgütsel ve diplomatik alandaki kadrolarımızın içinde bulunmuş oldukları yetersizlikleri daha iyi görmemiz itibarıyla bu yetersizlikleri aşma olanaklarını da daha iyi anlamış bulunmaktayız. Özellikle gerillada meşru savunma stratejisi çerçevesinde yürüttüğümüz mücadele, önceki 7 yıl boyunca gelişen mücadele süreci içerisinde yürütülen sınırlı savaş stratejisi nedeniyle güçlerimizde, komuta kademesinde savaşa yüzeysel ve tacizsel bir yaklaşımı beraberinde getirmiştir. Daha çok da 2008’den bu yana, yani Oslo ve İmralı sürecinin devam ettiği 3 yıllık süreç içerisinde ağırlıklı olarak ateşkeslerin gündemde tutulması ve bazı kısa süreli eylemliliklerin yaşanmış olması, komuta kademesinde ve kadro yapısında savaşa uzun süreli yaklaşma, bu temelde stratejik bir olguyu ele alarak, onun taktiksel boyutlarında derinleşme yerine birkaç eylemle beklentili hale gelme durumu ve psikolojisi gelişmiştir. Bu da taktik yaratıcılığın ve zenginliğin yoğunlaşmasının önüne geçen bir olgu olarak karşımıza çıkmıştır. Savaş öyle bir şeydir ki onun içerisine girilmedikçe ve onu içselleştirmedikçe, bütün hücreleriyle yaşayıp yoğunlaşmadıkça savaşta derinleşmek, taktik yaratıcılığı ve zenginliği geliştirmek pek mümkün değildir. Ancak güçlerimizde birkaç eylem ardından birkaç aylık bir hamleyle beklentiye girme yaklaşımı ve tutumu geliştiği için, savaşta derinleşmenin ve kökleşmenin fazla gelişmediğini gördük ve bu konuda bir yüzeysellik ile bir tacizsel duruşun var olduğunu daha iyi anlamış olduk. Bunun zihinsel boyutları vardır. Yani zihinsel düzeyde algılama olayı böyle olunca tabi hep beklentili bir ruh hali ister istemez gelişmiş oluyor. Biz bu süreçte komuta kademesinde ve kadro yapımızda böyle bir durumun var olduğunu ve bunun da savaşın daha da derinleşip gelişmesinde ve savunma savaşının Devrimci Halk Savaşı perspektifiyle bir üst aşamaya geçerek çok yönlü bir derinlik kazanmasının önünde engel olduğunu pratikte gördük. Oysa daha çok çözüm eksenli olan üçüncü stratejik dönemin mücadele tarzı aşılarak dördüncü stratejik dönemin mücadele tarzına uygun bir mücadele anlayışı ve zihniyetine ihtiyaç vardır. Çünkü dördüncü stratejik mücadele dönemi, herhangi bir beklentiye girmeden, kendi özgücüne dayanarak çözümü geliştirmeyi hedeflemeyi esas alır. İşte komuta ve kadro yapısında bu yeni süreci bütün boyutlarıyla algılayamama, daha çok üçüncü stratejik dönemin mücadele tarzının alışkanlıklarında takılıp kalma durumu, çok kötü bir biçimde pratiğe yansımıştır. Süreci algılamada ciddi sorunlar yaşandı Dördüncü stratejik mücadele döneminin hamlesel çıkışı daha ciddi ve kesin bir kararlılıkla savunma savaşında derinleşmek, demokratik halk savaşının bütün boyutlarında yetkinliği geliştirmeyi gerekli kılmaktadır. Yetersiz bir algılama durumu söz konusu olunca, bütünüyle böyle gerçek anlamda bir savaş atmosferine girememe, dolayısıyla taktik boyutlarda derinleşememe ve de süreklileşen bir eylemlilik tarzını hamlesel bir ruhla geliştirememe durumunu beraberinde getirmiştir. Açık ki bu konuda bizde alışagelen bir tarz olarak yeni olguları zamanında algılayamama vardır. Gecikmeli algılama durumu, beraberinde yeni döneme, onun tarzına, onun taktik perspektifine yeterince ulaşamamayı getirmektedir. İşte komuta kademesinde 2012 yılında ağırlıklı olarak yaşanan şey, böyle izah edilebilir. Gelişen yeni sürecin ciddiyetini, ona uygun kapsamlılaşan savunma savaşının boyutunu ve ona denk düşen bir yoğunlaşmayı tam olarak algılamadan yeni döneme giriş yapan komuta kademesi, önemli çabalar sergilemiş ve döneme cevap olmak istemiş olabilir, ama yeterli bir algılama ve donanımı olmadığı için bu çabalar yüzeysel sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Çünkü gerekli yoğunlaşma boyutundaki zayıflık, pratikte kesin, sonuç alıcı bir eylemselliğin önüne geçmiştir. Eğer bu durum olmasaydı, dönemin ruhuna uygun bir tarz ve taktik yaklaşım baştan beri gelişmiş olsaydı, tüm eyaletlerde gösterilen çabalar çok daha etkili sonuçlara yol açabilirdi. Bu süreçte yaşanan temel yetersizliklerden birisi budur. İkincisi ise; her ne kadar çeşitli düzeylerde eğitim yapılmış da olsa, yine çeşitli düzeylerde yapılmış tartışmalarla planlamalar gerçekleştirilmiş ve hazırlıklar yapılıyor olsa da güçlerimizin özü itibariyle yeterli düzeyde kapsamlı bir savunma savaşı ve Devrimci Halk Savaşı’na hazır olmadıkları anlaşılmıştır. Teorik düzeyde hazır olunsa da pratik açıdan bakıldığında birçok yetersizlikle karşı karşıya bulunduğu görülmüştür. Komuta kademesinin yetkin bir biçimde hazırlanması, savaşçı yapısının da aynı dozajda kondisyonunun sağlanması, savaşın gerekli kıldığı vazgeçilmez bir takım esasların üzerinden güçlerin yoğunlaştırılması, örgütlülük, disiplin, kolektivizm ve vuruş tarzı gibi konuların geliştirilmesi hususlarında ciddi yetersizliklerin yaşanmış olduğunu görmüş olduk. Genel anlamda yeterli hazırlığın olmayışı diyebileceğimiz ciddi bir yetersizlik pratikte bu konularda açığa çıktı. Daha somutlaştırılmış eğitim faaliyeti ve yine pratiğe bütün boyutlarda hazırlanma, başta dönem ruhu olmak üzere her bakımdan hazırlık açısından yetersiz olunduğu görüldü. Hem komutayı hem yapıyı bu açıdan sürece hazırlama ve he bakımdan donatma anlamında yetersiz olduğu görüldü. Belli bir hazırlık olsa da pratik içerisinde bu hazırlığın yetmediği, eksik kaldığı anlaşıldı. Üçüncü ve en önemli nokta olarak; yeni dönemde klasik gerillayı ve klasik komuta tarzını aşmak, modern ve profesyonel gerilla olgusuna ulaşmak çok önemlidir. Bunun gerekli kıldığı derin gizlilik, ince kamuflaj, öz disiplin, taktik yaratıcılık gibi esaslarla, gelişen ileri teknolojiye, mobilize güçlere karşı savunma savaşını yürütebilen ve bunu başarılı bir şekilde sonuca ulaştırabilen yeni dönemin modern, esnek, kıvrak, kararlı, hızlı ve hareketli gerillasını yaratma amacımız vardı. Bu konuda belli bir toparlanma yaşanmış ve eskiye göre gerilla belli bir düzey yakalamıştır, tümüyle klasik olduğu söylenemez, ama pratikte derin gizliliği yoğun bir biçimde yaşamadığı için birçok yerde açık vermiştir. Mesela 2011 yılı bu konuda eksiklikleri daha çok olan bir yıldır. Çok eleştirdiğimiz bir süreçtir. Hatta biz 2011 yılını “taktik dışı bir pratik süreç” olarak değerlendirdik. Bu temelde gerilla 2011 yılındaki taktik dışılığı aşmak için çok ciddi bir çaba sergiledi. Bu anlamda önemli bir toparlanmayı yaşadı. Doğrudur, eskiyi olduğu gibi uygulama durumundan çıktı, ama yeniyi yeterince derinleştiremedi. Yani yeniyi incelikli bir biçimde derinleştiren bir tarza tam olarak ulaşamadı. Bunun sonucu ise birçok büyük, kapsamlı ve nitelikli eylemin daha yapılmadan karşı taraf tarafından hissedilmesi yani bir biçimde anlaşılması şeklinde pratiğe yansıdı. Yani gizliliğe önem verildi, belli bir düzeye erişildi fakat derin gizlilik düzeyinde yeni bir tarza yol açan, gerçekten sürpriz çıkışlara zemin sunan ve bu anlamda başarılı bir pratik performansı gösteren düzeye çıkamadı. Bunun yarattığı çeşitli hareket tarzları sonucu birçok eylemin daha baştan sabote olması durumu yaşandı. Bu hemen hemen her eyalette yaşanan bir durum oldu. Burada şu anlaşıldı ki düşmanın günümüzde istihbarat edinme imkanları artmıştır. Yani devlet güçlerinin istihbaratı elde etmek için bir değil birçok yol deneme ve bütün teknolojik imkanları kullanma durumu vardır. Bunun karşısında gerillanın bütün bu yol ve yöntemleri tıkayan, boşa çıkaran, tamamen gizliliği esas alan, dolayısıyla çarpıcı sürpriz çıkışları yapabilen bir düzeyi yakalaması gerekirdi. Bu belirli ölçülerde oldu, fakat yetersizliğin yaşandığı yerlerde de daha harekete geçmeden kendini açığa vuran, boşa çıkaran bir takım eski alışkanlıkların yarattığı sonuçlar ortaya çıktı. Yani tarzın kaba duruşu, incelikli olmayışı, klasik gerilla ve klasik komuta tarzının birtakım etkileri bu pratik sürecin istenildiği gibi sonuç alıcı olmasının önünde bir engel olarak karşımıza çıktı. Bunun mahkum edilmesi, aşılması ve gerillanın kendisini yenilemesiyle çok daha ileri bir düzey yakalanacağı anlaşılmıştır. Bu temelde yürütülecek eğitim, hazırlık ve yoğunlaşma ile modern profesyonel gerillayı yakalamak, ancak yeni imkan dahiline girmiştir. Dördüncü bir husus olarak; yine klasik komuta ve gerilla tarzından kaynaklanan yanlış hareket tarzlarının da yeterince aşılmadığı ve özellikle disiplindeki zayıflık ile keyfi davranışların pratikte açtığı engelleyici ve tahrip edici sonuçları vardır. Gerillanın en önemli bir özelliği de öz disipline sahip olması, planlı, programlı bir biçimde çalışma yeteneğidir. Bu konuda yer yer görülen keyfi davranış biçimleri alışkanlıklarla hareket tarzı, düşmanı küçümseme, önemsememe, düşmanın elinde bulunan olanakları doğru hesaplayamama, dolayısıyla onun karşısında kendini koruyacak ve başarıya taşıyacak yöntemler üzerinde yeterince yoğunlaşmama anlayışı da pratikte oldukça zorlayıcı olmuştur. “Düşmanın üstünlükleri nelerdir, gerillanın üstünlükleri nelerdir?” Bunları karşı karşıya getirip “düşmanı nasıl alt ederiz” olgusu üzerinde derinleşen, yoğunlaşan ve bunu çok örgütlü, disiplinli bir biçimde uygulayan bir gerilla formasyonuna ulaşmak mutlak bir gerekliliktir. Başarı için bu şarttır. Modern ve profesyonel gerilla dediğimiz, esas itibarıyla bunları ustalıklı bir biçimde uygulamaktır. Pratikte bu konularda ciddi eksiklikler ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bunların aşılması ve bu temelde daha güçlü bir örgütsel duruşun sergilenmesi gerekmektedir. Savaş sahasında profesyonel bir savaş gücünün en çok ihtiyaç hissettiği şey, sonuç alıcı taktik bakış açısıyla birlikte disiplin, örgütlülük ve kolektivizmdir. Sonuç alıcı ve etkili bir vuruş gücüne sahip olabilmek için bunlara kesinlikle ihtiyaç vardır. Bu dönemde bu konulardaki zayıf duruş, fedai ruhla tamamlanmak istenilmiştir. Çünkü gücümüzdeki fedai ruh çok ileri düzeyde gelişmiştir. Ancak onunla paralel gelişmesi gereken disiplin, örgütlülük, kolektivizm ve taktik zenginlik ise vasat kalmıştır. Fedai ruha sahip olan bir gerilla gücünde profesyonelliğin diğer esasları da olduğu vakit, bu gerilla gücünün yenilmez olacağı kesindir. Ama bu esasların zayıflığı, pratikte boşluklar yaratıyor. Yani disiplin ve organize olmadaki zayıflığın yarattığı boşluklar, istenmeyen sonuçlara ve kayıplara yol açmaktadır. Nitekim 2012 yılında yaşanan şehadetlerin belli bir kısmı, düşmanın gücünden değil, güçlerimizdeki plan hareket, disiplin, örgütlülük ve kolektivizmin zayıflığındandır. Beşinci husus; pratiğe yoğun bir şekilde girmiş olan gerillanın eğitimini ihmal etmesidir. Hareketimizde her koşul altında ideolojik eğitim esastır. Yoldaşlık ilişkisi, örgütsellik ve yoldaşlığın derinleşmesi çok çok önemlidir. Ve bütün bunları yoğunlaştıracak olan şey ideolojik eğitimdir. İdeolojik boşluğun yaşandığı yerde savrulma olur. İdeolojik boşluğa yer vermeyecek tarzda, pratik ve yoldaşlık ilişkileri içerisinde sürekli eğitici olmak, komutanın bu konuda öncü bir rolü oynaması, yetkin, canlı, kararlı bir şekilde yapıya doğru öncülük etmesi, doğru komuta tarzının uygulanması, hem eğitim anlamında, hem de pratik anlamda gereken öncülüğün yapı içerisinde geliştirilmesi noktasında ciddi yetersizlikler yaşanmıştır. Kısaca gerilladaki yetersizlikleri bu çerçevede ifade edebiliriz. Detaylandırırsak çok daha fazlasını belirtmek de mümkündür, ama ana halkası bu belirttiğimiz hususlarda yoğunlaşmaktadır. Bu konuların görülüp aşılması ve giderilmesinin bu kadar büyük bir fedai ruhuna sahip olan Kürdistan özgürlük gerillasında çok daha büyük bir askerileşmeyi ve fethedici bir düzeyi açığa çıkaracağı kesindir. Tek millet dayatması zorla Türk olmayı dayatmadır Bu tarihsel süreçte yetersizliklerin yaşandığı saha sadece gerilla sahası değildir. Mücadelemizin bütün alanlarında bu yıl gerçekleştirilen hamlesel çıkışta görülen en önemli husus öncüdeki yetersiz duruştur. Gerçek şu ki mücadelemizin böyle bir düzeyi ortaya çıkarması, Önderlik çizgisinin başarısıdır. Önderlik çizgisinin doğruluğu, el yordamıyla yürütülecek bir taktik açılım ve belli bir fedakarlık, insanı sonuca götürebilmektedir. Bu yılın en büyük sonucu da aslında budur. Yani uluslararası ve bölgesel koşullar Kürdistan’da yeni bir gelişim yaratmaya açık bir zemin oluşturmuştur. Kürdistan halkının da mücadelenin artık sonuca doğru gitmesi için gereken teveccühü, katılımı ve fedakarlığı yeterli düzeyde göstermekte olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Tabii bunun yanı sıra ciddi yetersizlikler, düşmanın psikolojik savaşından etkilenerek mücadeleye uzak duran, sindirilmiş halk kitleleri de mevcuttur. Ama bir özgürlük hareketinin başarıya gidebilmesi için gerektiği kadar destek ve fedakarlık da söz konusudur. Bu nedenle biz, kitle desteğinin yetersiz olduğundan söz edemeyiz. Yarın, öbür gün tarih karşısında doğacak sonuçlardan yurtsever Kürdistan halkı değil, bu devrime öncülük edenler sorumlu olacaktır. Bu açıdan sorumluluk bizlere aittir. Eğer bugün Türk Başbakanı Erdoğan her gün kamuoyunun önüne çıkıp, halkımızın değer yargılarına hakaret ediyor ve açıkça “tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan diyoruz, bunu kabul etmiyorsan bu ülkeyi terk edersin” diyebiliyorsa ve buna gereken yetkin bir cevap gelişemiyorsa bunun sorumluluğu öncü güçlere aittir. Tek millet dayatması, zorla Türk olmayı dayatmadır. “Ya Türk olmayı kabul edeceksin, tek millet çatısı altına girip teslim olacaksın, ya da burayı terk edeceksin” demektir. Bu çağda bundan daha ırkçı ve faşist bir zihniyet ve söylem biçimi olamaz. Ama bugün Erdoğan hem bunları açıkça söylüyor, hem de kendisini muhafazakar-demokrat olarak da gösterebiliyor. Oysa gerçeklik tam bir faşizmin ve ırkçılığın dayatılmasıdır. Bunu tüm dünya kamuoyuna teşhir etmek ve bu ukala alçakça saldırılara cevap vermek, devrimin ve onun öncü güçlerinin görevidir. Kısaca, Kürdistan’da halkımızdaki yurtseverlik ruhu, daha ileri bir mücadele düzeyini yaratmaya zemin olabilecek durumdadır. Bu anlamda hareketimizin tabanında gerçekleşen şey, fedakarlığın ön planda olmasıdır. Bu gerçekliğe dayanan bir kadronun, yani fedakar bir taban, objektif koşulların olgunluğu, çizginin netliği ve planlamanın doğruluğu eksenindeki bir mücadele sürecine doğru öncülük temelinde rolünü oynayan bir kadronun başarı elde etmemesi ve zafere yürümemesi mümkün değildir. 2012 yılında kesinlikle gerillada daha ileri düzeyler ortaya çıkarılabilirdi. Serhildan alanında da mevcut düzeyin katbekat ilerisini yakalamak mümkündü. Yine en gözle görülür gelişmenin yaşandığı Batı Kürdistan’da devrimsel bir süreç yaşandı; bu devrimsel sürece denk düşecek bir kapasite, bir öncülük ve bir kapsayıcılığın gelişmediği görülüyor. Bu denli bir kapsayıcılığın gelişmesi ve devrimsel bir yaklaşımın öngördüğü öncülük misyonunun yerine getirilmesi halinde oradaki halkımızın birliğinin, bütünlüğünün çok daha ileri bir düzeyde örgütlü yapısını, sistemini kurmuş, donanımlı ve hazırlıklı bir toplumsal düzeye ulaşması mümkün olabilirdi. Devrimsel bir çıkış var, başarı var fakat bunun yanında siyasi alanda, örgütsel alanda, halka yaklaşımda, kapsayıcılıkta ciddi yetersizlikler de vardır. Böyle olunca gelişmeler istenilen düzeyde güçlü bir performansla yaşanmamış oluyor. Yine günümüzde yurtdışında ve Kürdistanlıların bulunduğu bütün alanlarda yüksek bir heyecan ve ruh düzeyi söz konusudur. Buna dayanan gerilla çok daha kapsayıcı, toplumsal ve örgütsel gelişmeler yaratabilir, diplomatik alanda yeni dönemin ruhuyla sonuç alıcı birçok hamle gerçekleştirilebilir. Ama bu tür konularda süreci zamanında algılayamama, geriden takip etme, sürecin zorunlu kıldığı ruhu ve tarzı yakalayamama gibi yetersiz duruş biçimleri aslında öncüdeki yetersizlikleri gözler önüne sermektedir. Kürt sorunu çözüm sürecine girmiştir Genel olarak süreç devrimsel bir süreçtir. Biz sürece final süreci dedik; final süreci devam etmektedir. Bazıları bizim bu sözlerimizden yıla final dediğimizi anlıyor. Fakat biz herhangi bir yıla final yılı demedik. Biz Devrimci Halk Savaşı’nın gündemde olduğu bu sürecin Kürdistan devriminin final süreci olduğunu söylüyoruz. Açık ki Türk Başbakanı, sadece 2012 yılını final süreci olarak anlamış ve bundan ne kadar zorlandığını ve nasıl rahatsız olduğunu da tepkileriyle ortaya koymaktadır. Ama bu sömürgeci zihniyet bilmeli ki, final süreci sadece 1 yıla özgün söylenmiş bir söz değil, bir döneme dönük söylenmiş bir sözdür. Kürt sorunu artık çözüm sürecine girmiştir. Hiçbir sömürgeci ırkçı zihniyet ve hiçbir katliamcı politika bu sürecin önüne geçemeyecektir. Kürt halkının haklı davası büyük bir gerçektir ve bu gerçeklik bugün kendisini bütün boyutlarıyla ortaya koymuştur. Dolayısıyla artık mücadele 2012 yılının büyük direnişi ve kazanımları temelinde daha güçlü bir biçimde başarılı olacağı döneme girmiştir. Önder Apo’nun özgürlüğü ve Kürt sorunun çözümü temel hedeftir. Bunu başarma yolunda sürdürülen mücadelede artık final sürecine girilmiştir. Bu final süreci devam ediyor. Ancak böylesine önemli olan bu süreçte kadronun vasat duruşu, gelişmelere göre istenilen öncülük aktivitesini gösterememesi durumu söz konusudur. Çünkü final süreci vasatlığı kabul etmez, sıradanlığı kabul etmez; ancak olağanüstü bir katılımı, çabayı ve sürpriz bir tarzı kabul edebilir ve ancak böyle bir tarz sonuç alabilir. Herhangi bir dönemde normal ve sıradan çabalar veya katılım biçimleri belki bazı şeylere cevap olabilir. Fakat içine girdiğimiz bu devrimsel süreçte olağanüstü bir çaba, olağanüstü bir katılım ve yetkinlik olmadan sonuç almak mümkün değildir. Çünkü devrimsel sürecin istediği tarz, sonuç alıcı ve koparıcı bir mücadele ve savaş tarzdır. Bir kadronun sonuç alıcı ve koparıcı olabilmesi için öncelikle süreci yaşaması gerekmektedir, Önder Apo’yu yaşaması gerekmektedir, İmralı çizgisinin ne anlama geldiğini algılaması, bilmesi ve süreci bütün hücreleriyle hissetmesi gerekmektedir. Bu anlamda kadronun öncelikle kendinde bir devrimsel kalkışı yapması, yaşadığı iç çatışma ve hesaplaşmayla kendinde yaratacağı devrimsel çıkışı yaşaması gerekmektedir. Yani bir kişi önce kendinde devrim yapacak, devrimsel çıkışı başaracak, zaferi kendinde yürüttüğü iç mücadeleyle kazanacak ve bu biçimde zafer tarzının öncüsü olmak için devrimde bir rol oynama olanağına kavuşmuş olacaktır. Bu olmadan olmaz. Vasat bir ruhla, yetkin bir katılımın olmadığı bir düzeyle kişinin devrimsel bir sürece öncülük yapması mümkün değildir. Çünkü devrim süreci öyle bir süreç ki, ancak bütün hücrelerin ayaklandığı, heyecanın yaşandığı, aklın ve yüreğin birleştiği, en yetkin bir taktik, en sonuç alıcı bir tarz ve en profesyonel bir yönelimin gerçekleştiği bir öncülükle devrim başarılabilir. Burada sorun sadece fedai ruhla sürece yönelmek değildir. Aynı zamanda yetkin ve sonuç alıcı bir tarza sahip olmak ve bu konuda profesyonel bir duruş sergilemek gerekmektedir. Bu da kişinin kendisini doğru bir biçimde ele almasıyla ve sürece katmasıyla olur. Fikir, zikir ve eylem birliğinin oluşmasıyla gerçekleşebilir. Fikir, zikir ve eylemi bir olan, bütün olan, bu biçimde kendini döneme katan, kaygılı hesapçı bir duruş değil gerçekten dürüst ve samimi bir biçimde kararlıca kendisini devrimsel çalışmalara katan bir kadrosal duruş sürece öncülük edebilecek özelliklere sahip olabilir. Bu nedenle kadronun gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında, bütün parçalarda, savaş sahasında, örgütsel sahada, ideolojik ve toplumsal alanlarda bunu yetkin bir biçimde pratikleştirmesiyle doğru öncülüğe ulaşması mümkün olabilir. Bu devrimsel aşamanın dayattığı profesyonellik, tüm dogmalardan sıyrılmış, yürekli ve yaratıcı bir biçimde sürece büyük bir ustalıkla yön veren öncü militanlık ve muzaffer komutan duruşudur. Bu yapılabildiği oranda başarılı olacağımız, final yılını kazanacağımız açıktır. Unutulmamalı ki, Kürt halkının özgürlüğü, Önder Apo’nun özgürlüğü anlamına gelmektedir. Kürdistan’da Önder Apo özgürleşmeden Kürt sorunu çözülemez. Önder Apo’nun özgürlüğü Kürt halkının özgürlüğü ve Demokratik Özerklik çözümü ile halkların bir arada yaşama koşullarının yaratılması anlamına gelmektedir. Bu açıdan 2012 yılının ortaya çıkardığı sonuçlara dayanarak, özellikle de güçlerimizde açığa çıkan yetersizlikleri giderme temelinde bu tecrübelerden yararlanma ile 2013 yılında hem savunma alanında, Devrimci Halk Savaşı’nda kapsamlı bir yükselişi yaşama, hem de örgütsel anlamda bir büyüme ve KCK Sistemi’ni inşa etmede önemli gelişmeler kat etme mümkündür. Bununla birlikte hem diplomatik alanda büyük bir hamle ve hem de ideolojik alanda büyük bir çıkışla Kürt halk gerçekliğini dünya kamuoyunun gözleri önüne serme ile mücadeleyi başarıya taşıma olanakları mevcuttur. Bunun koşulları vardır. Bu açıdan biz öncelikle 2012’nin yetkin tecrübelerinden ders alarak, var olan yetersizliğin giderilmesiyle 2013’ü daha büyük, daha kapsamlı bir mücadele yılı haline getirmeyi önümüze koymak durumundayız. Eğer Türk devletinde bir karar değişikliği olur ve saldırılarından vazgeçer ise biz de bunu yeniden değerlendirebiliriz. Ama yakın dönemde AKP’nin buna gelmeyeceği, ırkçı-tekçi siyasetini, savaş ve katliamlarla sonuç almayı hesaplamakta olduğu açıkça görülmektedir. Bunun karşısında bizim hiçbir tereddüde düşmeden, 2012’de yükselttiğimiz hamleyi sonuca götürme mücadelesini kararlılıkla derinleştirmemiz ve kapsamlaştırarak sonuca götürmemiz dışında bir yol kalmamaktadır. Önümüzdeki süreçte temel çerçeve bu eksende ele alınarak gelişme durumunda olacaktır. Bu temelde 2013 yılını ele alırken tüm dostlarımızın ve tüm halkımızın şuna inanmasını isteriz: “Kürdistan Özgürlük Mücadelesi tarihinin en önemli bir sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu tarihi süreçte bizler Önder Apo’yla yeterli yoldaşlığı henüz tam başarmış değiliz. Önder Apo’yla yeterli yoldaş olmayı başarmak, zafere ulaşmaktır. Biz böyle biliyoruz. Hareketin bütün kadro yapısı, bütün savaşçıları ve bütün sempatizanları Önder Apo’ya doğru ve yeterli bir yoldaşlık için bu tarihsel sürece bütün benliği ve bütün gücüyle katılım göstererek ve yeteneğini açığa çıkararak mücadele tarihimizin en donanımlı, en yetkin, en profesyonel ve en kararlı hamlesel çıkışını gerçekleştirmek üzere, üzerine düşen sorumlulukların gereğini yerine getirmeyi esas alacaktır. Bu tarzda bir katılım, örgütlenme ve mücadeleye yönelme süreci bizi başarıya taşıyacaktır.” Bu inanç ve kararlılıkla tüm halkımızı ve dostlarımızı selamlıyor, bütün halkımızın ve yoldaşlarımızın 2013 yılını kutluyor ve yeni mücadele yılında üstün başarılar diliyoruz.
Posted on: Mon, 04 Nov 2013 16:05:50 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015