21.08.2013 04:42 Samsunlu Muhyiddîn Efendi İftara - TopicsExpress



          

21.08.2013 04:42 Samsunlu Muhyiddîn Efendi İftara doğru Muhyiddîn Efendi, Osmanlı âlimlerindendir. Samsun’da doğdu. İlk olarak Bursa’da, daha sonra İstanbul’da medreselerde müderrislik yaptıktan sonra, Yavuz Sultan Selim Hân tarafından Edirne’ye kadı olarak tayin edilen Muhyiddîn Efendi, 919 (m. 1513)’de orada vefât etti. Bir dersinde, ilim öğretecek olan hocanın hasletlerini şöyle anlattı: İnsanlardan güzel ahlâk sahibi olmalarını isteyen hoca, önce kendisi iyi huylu, ilmi ile âmil olmalıdır. İnsanları, konuşması ile, hâl ve hareketleri ile iyi yola davet etmelidir. Söylediklerini kendisi de yapan vâizin sözü tesîrli olup, yalnız söz ile vaaz verip ameli olmayanların konuşmaları zayi olur. Hilm sahibi, yumuşak tabiatlı olup, gadabını yenmeli, fakat vekarlı olmalıdır. Hafifliği ve acele etmeyi terk etmelidir, insanlara rıfk ile muâmele etmeli, şiddet göstermemelidir. Hatîblik, imamlık ve öğretmenlik gibi vazîfelerde herkesle. İyi geçinmelidir. Bazı mes’elelerde sözünü kabul etmeyen kimselerin üzerine düşmemeli, bir şüphe arız olduğu için kabûl etmemiştir, yoksa inâd için değildir, şeklinde düşünmelidir. Kendi kendini, davet bizden, hidâyet Allahü teâlâdan diye teselli etmelidir. Talebenin ilim öğrenmekteki anlayışını ve ilim öğrenmekteki hırsını anlamak için imtihan yapmakta bir mahzur yoktur. Çünkü Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) Eshâbını imtihan ederdi. Şöyle ki bir defa: “Bana yaprağını dökmeyen, mü’min gibi olan bir ağacı haber veriniz” buyurduklarında, bütün herkes o ağacı bulmak için kırlara koştu. İbn-i Ömer (radıyallahü anhüma) cevâbın hurma ağacı olduğunu bildi, ancak büyüklerden önce söylemeye hayâ etti. Hocanın hasletlerinden biri de, herkesin içinde hiç kimseyi yüzüne karşı ayıplamamak, gücendirmemek, azarlamamaktır. Çünkü Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gibi hâllerde; “Bu insanların hâli nedir? Niye böyle yapıyorlar?” buyururdu. Diğer biri de, maksatlı, karşısındakini mahcûb duruma düşürecek sorulara cevâb vermemelidir. Yanıltıcı, şaşırtıcı mes’eleleri, manası zor anlaşılan bilmece gibi soruları, karşısındakini mahcûb etmek için ortaya atmamalıdır. Böyle suâlleri âlimlere sormak haramdır. Çünkü bu âlimleri tahkir, küçük düşürme ve dîni aşağılamaya kadar gider. Selef-i sâlihînin hasletlerinden biri de, fetvâ vermekte ve kadı olup hüküm vermekte az cesâretli olmaktır. Vaaz ve ders vermek için tayin edilmeye hevesli olmamaktır... Vehbi Tülek [email protected] 21.08.2013
Posted on: Wed, 21 Aug 2013 01:44:03 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015