4. MASONLAR… Aslında masonluk bizim bugün Türkiye’de - TopicsExpress



          

4. MASONLAR… Aslında masonluk bizim bugün Türkiye’de gördüğümüz gibi bir şey değil. İşi gücü siyasetle, parayla uğraşmak olan locaların gerçek masonlukla ilgisinin olmadığını söylemem pek çok kişiyi şaşırtacaktır. Ama halkımız başka türlüsünü görmediği için böyle düşünmekte mazurdur. Gerçekte ise masonluk spiritüel (manevi) değerleri ön plana çıkaran, maddiyatla uğraşmayan bir kardeşlik örgütüdür. Bu çok uzun bir konu olduğundan burada detaya girmeyeceğim. Ancak Osmanlı döneminde Fransızlar tarafından açılan Grand Orient (Büyük Doğu) locasının irregulier (kural dışı) olduğunu belirtmem gerekli. 1717 yılına kadar masonluk, bugünkü anlamda inşaat mühendisleri ve mimarların oluşturduğu bir meslek örgütüydü. Geleneksel masonlar meslek sırlarını aktaracakları kişiyi sadece bilimsel yöntemlerle değil ahlaken de eğitir ve adayları dürüst kişilerden seçerlerdi. Uluslar arası bir statüye sahiptiler. Yani herhangi bir ülkenin veya kralın tekelinde değildiler. Kendileri bu teşkilatı Hiram Abif’e dayandırırlar. Mutlaka daha öncesi de vardır, ama bilinen en eski kaynak Süleyman Mabedi ile başladığından masonlar sıklıkla yahudilere hizmet suçlamasına maruz kalmışlardır. Duvarcı, duvar ustası (veya inşaatçı) anlamına gelen mason kardeşlik örgütü sahip oldukları değerli bilgiler nedeniyle krallar tarafından özel ilgi görmüş ve kendilerine uluslar arası serbest seyahat hakkı tanınmıştır. Özgür Masonlar tabiri buradan gelmektedir. Müslüman ülkeler de dahil olmak üzere, her yerde teşkilatlanmış ve bugün hayranlıkla izlediğimiz görkemli yapıları inşa etmişlerdir. O dönemin masonlarını bugünkü kırmızı pasaport sahipleri gibi düşünebilirsiniz. Nereye gitseler vizesiz, sorgusuz sualsiz kabul görür, sahip olukları bilime hürmeten el üstünde tutulurlardı. Diğer taraftan ahlaki değerlere ve etik ilkelere bağlılıklarıyla da herkesin takdirini kazanmışlardı. Mason olmak öyle kolay bir şey değildi, adayın öncelikle geçmişinde hiçbir karanlık nokta olmaması gerekirdi. Herhangi bir yüz kızartıcı suça karışmış, dürüstlüğü tartışılan veya yaşadığı çevrede sevilmeyen insanlar locaya kabul edilmezdi. Bu yüzden bir mason, inşaat ustası olmanın ötesinde yüksek ahlaki vasıflara sahip erdemli bir insandı. Okuma yazmanın sınırlı bir zümreye has ayrıcalık olduğu eski çağlarda, yüzyılların birikimiyle kadim uygarlıkların ustadan çırağa aktarıla gelen sırlarına sahip oldular. Masonlar, korudukları sırları dışarıdaki insanların anlamayacağını biliyordu, bu yüzden locada gizlilik esastı. Bugün bile bu çok özel bilgilerin geniş halk kitlelerine anlatılması mümkün değildir. Kabbala, Hint dinleri, Hıristiyan ve İslam tasavvufunun yer yer kesiştiği bu bilgeliğin sırları biraderlere sadece zamanı geldiğinde derece derece aktarılırdı. Ancak 1717 yılında ilginç birşey oldu. Jean Théophile Désaguliers (1683-1744) ve onun arkasındaki James Anderson (1680-1739) masonlukta bir ihtilal gerçekleştirdiler. Aslında masonlar bu değişim için devrim (revolution) tabirini kullanmıyor, ama ben öyle ifade etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Zira bu familyanın genlerinde var birşeyleri devirmek, bozmak, dağıtmak… Bu devrimde Tapınak Şövalyelerinin rolü ve mason localarına nasıl sızdıkları ayrı bir kitap konusudur, detaya girmeyeceğim. Sadece şunu bilmenizde yarar var; Büyük üstad Jacques de Molay’nin 1314 yılında, Fransa kralı IV. Philip ve Vatikan işbirliğinde ağır işkencelerden sonra infaz edilmesi Fransa kraliyet ailesi ve Katolik kilisesine karşı yüzlerce yıl sürecek bir soğuk savaşı da başlattı. Tarih sahnesinden silinen tapınakçıların mason localarını ele geçirdikleri hep söylenir, ama bu hiçbir zaman kanıtlanamamıştır. Gerçek şu ki, tamamen ele geçiremeseler de mason localarına sızmayı başarmış ve büyük ölçüde masonların gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. 1717’den sonra Masonluk bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. Artık loca bir inşaatçı-mimar teşkilatı olmaktan çıkarılmış, her meslekten insanı kabul eder hale dönüşmüştü. Bunun adına da spekülatif masonluk dendi. İşte tam o yıllarda Fransa ve İngiltere masonluğunun da ayrışmaya başladığını görüyoruz. Malum İngiltere’de güçlü bir kraliyet otoritesi vardır, her ne kadar sembolik filan deseler de bugün hala kraliyet ailesi bütün kudretiyle saltanatına devam etmektedir. Bu konunun tartışmasına girmiyorum, medyanın aldatmasıyla İngiltere kraliyet ailesinin bir yetkisi bulunmadığını, sembolik olduğunu söyleyenlere bir başbakanlık konutuna bir de Buckingham sarayına bakmalarını öneriyorum. O zaman anlayacaklardır kimin sembolik olduğunu… Fransa’da ise durum tam tersine kraliyetin aleyhine işliyordu. 1789’a kadar Fransız masonlarını ihtilal hareketnin öncüleri olarak görüyoruz. 1728’de Grand Orient locası ile organize olan Fransız masonları sadece monarşiye değil, dine de karşıydı. O zamana kadar Avrupa’nın belki de en dindar halkı olan Fransızlar bu kuraldışı loca sayesinde “Laiklik” ile tanıştı. Aslında laiklik adı altında yapılan faaliyet dinsizlikti. Nitekim bunun sonucu kısa zamanda alındı. Bugün Avrupa’da ateist oranı en yüksek ülke Fransa’dır. Bazılarınız, laikliğin Fransa masonluğunun ürünü olduğu fikrine karşı gelebilir. Ama ben burada yorum yapmıyorum, sadece tarihi bilgileri aktarıyorum, isteyenler çok rahatlıkla yazdıklarıımın doğru mu yanlış mı olduğunu araştırabilir. Aradan 200 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen bugün hala değişen bir şey yoktur. Grand Orient web sitesine girdiğinizde godf.org hemen en üstte göreceksiniz: “Maintien du principe de laïcité (Laiklik ilkesini korumak)” Fransa masonları dünyaya üç büyük kazık attılar, biz de bunlardan nasibimizi aldık: 1. Cumhuriyetçilik (République). Kendileri Cumhuriyet rejimi ilk icad eden millet olmakla pek övünürler 2. Kraliyetin ortadan kaldırılmasıyla kurulan ulus-devlet modelinin temeli olan Fransız usulü Milliyetçilik 3. Laiklik Ne kadar da tanıdık geldi, değil mi?! Dikkat edin, bu kavramların her biri madolyonun iki yüzü gibi, bir tarafı son derece masum görünürken esas amaç sinsice diğer yüzünde gizlenmiştir. Cumuhuriyet fikri ile güya halka özgürlük vaadettiler. Artık kralın kölesi olmayacaksınız kendi idarecelerini kendiniz seçeceksiniz gibi kulağa pek hoş gelen söylemlerin arkasındaki gerçek amaç insanları sermayenin kölesi yapmaktan başka bir şey değildi. Artık bu yeni rejim sayesinde görünmeyen efendiler dünyayı yönetirken, halk ise parti kavgalarıyla didişerek sözde özgürlüğün tadını çıkaracaktı. Milliyetçilik fikrinin arkasında gizlenen zehir ise elbette ırkçılık idi. Bağışıklık sistemimiz güçlü olduğu için bu virüs bizde etkisini geç gösterdi. Yüzlerce yıllık devlet geleneğimiz kardeşlik ve eşitlik temeline dayandığından hastalığın semptomlarını ancak son 30 yılda görmeye başladık. Aslında Batıyla kıyaslanırsa bizde hala ırkçılık sorunu yok denecek kadar azdır. Bunu halkımıza anlatmanın kolay olmadığını biliyorum, ancak Amerika veya bazı Avrupa ülkelerinde uzun süre kalırsanız ne demek istediğimi anlayabilirsinz. Bizde birinin sarışın veya esmer olması bir anlam ifade etmez. Ama orada eder! Yazılı olmayan kuralı herkes bilir; Beyaz adam ayrıcalıklıdır ve en üsttedir, sonra hispanic denilen esmerler gelir. Güney Amerikalı, İspanyol ve Orta Doğulu milletleri bu gruba dahil edebiliriz. En altta ise siyah derili Hint ve Afrikalılar bulunur. Bu kural hiçbir yerde kayıtlı değildir, kimse size bu konuda birşey söylemez, konuşmaz, ancak yaşayarak hissedersiniz. Şeytanın işleri… İnsanlığın düşmanı zayıf noktalarımızın farkında! Birilerine diğerlerinden üstün olduğu duygusu enjekte edildiğinde bu zehirin sahte lezzetiyle zombileşeceklerini çok iyi biliyor. Artık onlar için sadece iki tür insan grubu vardır: Kendi ulusundan olanlar ve düşmanlar! İkide bir Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur diyenler aynı nakaratın Fransız, Rus, Arap ve diğerlerine de ezberletildiğinden tabii ki habersizler. Laiklik ise gerçekte milleti dinsizleştirme programından başka bir şey değildi. Bunu sadece İslamiyet için söylemiyorum. Laikliğin en büyük mağduru Hırıstiyanlar, özellikle de Fransızlardır. Bu laikler söze hep, aslında dine değil yobazlığa ve bağnazlığa karşı oldukları palavrasıyla başlarlar. İkna edici olmak için de sıkça, benim de ninem namaz kılardı, dedem hacıydı gibi masallarla dinsiz olmadıklarına inandırmaya çalışırlar. Hikayenin gerisini zaten biliyorsunuz... Ama gerçek masonluk bu mudur, diye soracak olursanız cevap kocaman bir HAYIR! Devamı (Encümen-i Daniş)
Posted on: Sun, 01 Sep 2013 09:05:58 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015