Adnan ÖZKAFA Efendim, bizim Gonya’nın gış geceleri bööle - TopicsExpress



          

Adnan ÖZKAFA Efendim, bizim Gonya’nın gış geceleri bööle bir mejmuanın sayfalarında filan iki satır yazılıp da ağnaşılacak şiy değildir. Onnarı bizzat yaşamak ilazım. Amma napalım ben size şööle dilimin döndüğü gadar ağnadayım da siz de ağnayabildiğiniz gadar ağnayın oldu mu? O zemherinin, garagışın, oniki gün arasının yaşandığı günner Gonya’da garsız gış olmazdı ki. Şimdi ahali yoldan çıktığı gibi mevsimler filan da şaşırdı, gar-yağmur görmeden nerdeyse bakara sıkıyoruz. Şöölem lapa lapa garlar yağıp gamış selennerden, oluklardan adam boyu sülükler sarkacak, gonu-gonşu birbirine giderkene patır patır garlara basacak, tahta küreklernen dam küreyeceğiz, garın üstüne bekmez döküp yiyeceez falan da gış olduğunu annıyacaz hazar. Hani o manifaturacıların gumaş sardığı garton boruları elimize alacaaz, govanın ortasına dikip pışgı tozu yerine yani senin annıyacağın talaşı basdıra basdıra doldurup misafir odasının zopasını yakacaaz. Misafirler gelmeden bir-iki saat önce zopanın üsdüne de bakır güğümünen garnı böyük çaydannığınan demliği de goyduk mu ya dışarda dipi-bora da olsa o iki ana bi guzu toprak evlerimiz banamısın dimez, imil imil ısınır, bi yanda zopanın ıççağı, öbür yanda çaydannığın ülüğünden çıkan bukarlar içeriyi büngüldedir gaari. Gadife yasdıklar, ev dolamaları, yun minderler de serildi mi ya, oda hazır, gelsin garim damatlar, bacanaklar, gelinner, görümceler, torunnar, hacı rafıkları, dünürler, eltiler, emmizadeler… Aklına kim gelirse, o gün kimin sırasıysa… İki ganatlı gapının tokmağı çalınıp da “buyrun, buyrun, buyrun… Ana maşşallah, age örtünü çıkar, lastiklerde gar dolmuş age bir çırpalıp, girinele girin, üşümen, buyrun hele…” dirken ilk yarım saat hoşgeldin-besgitgin faslıynan bir harala güreleynen geçer. Böyükler “napan-nörün”, “iyiyiz valla siz nöörüsünüz”, “biz de iyiyz nöörelim…” diyip minderlere yamışırken, güccükler de birbirinin öğürünü bulup dengi dengine desdiğini, ağzıaçığın, eşşiğin kenarında gendi vakdetlerine oyun gurmaya başlallar. Evin gelin hanımı, sade gaaveleri yitişdirip dutarkan güççükler “anne, ben de…” diller. Ordan gendi bıyıklarını görmeyen nene çıkışıır: “Hööt, çocuklar gaave mi içerimiş, bıyığın çıkar” diyi azarlar. Çocuklar mızıldanadururken zopanın üstündeki gaynayan çaydannık bir alamanyıynan dutulup onun bunun ayağına-başına dökülmeden mabiyene çıkardılır. Ordaki güççük tüpde çay demlenip o da içilir. Çocuklara paşa çayı yapılır, şekerler çaylar halıya-mindere dökülür, bu arada bir-iki sumsuk yiyen çocuklar “Ana dur gıy vurma, çocuk noolacak, age tatta bezini alda ge, bir gırgırlayıvırın bişşi yok” diyen annaneye, neneye sokulup nazlanır. Dirken efendim çay-gaave faslı biterken saat on-onbuçuğu bulur. Bu ara misafirler laf olsun diyi “Ana’h vakit ipbi olmuş, kaksak bari” filan dirkene ev saapları “Durun ele daha yini geldiniz, daha esgi sakatin dokuzu” dir. Zaten misafirin niyeti de kakmak deyil de hadi bişşiler getireceeseniz getirin gari dimek isdemiştir. Hemen o esnada Osmanlı gayınnalar bir gaş-göz hareketiynen gelinnere-gızlara talimatı virir. Bak garim sen manzaraya: Biti gareder böyük sufrabezi yillendirilerek Sille halısının üsdüne serilir, ortasına bir gasnak ya da elek, sininin üsdüne de gasde kiyatları serilir. Anaav garim ağzınız filan sulanacak şimdi; ööle yirin altındaki gocabakkaldan bir-iki poşete sıkışdırılmış çarşı işi guruyemiş filan deyil haa, hepbisi “made in yirli mali” evden derametlenmiş, bir yaz boyu gış için hazırlanmış yiyecekler, nevaleler, hangı birini sayıyım size: Büzgülü üzümler, diylekler, heverikler, gaysı gurusu, erik gurusu, ziytinyağından ıpıl ıpıl parlayan besdil, ceviz, datlı bayam, çekirdek, çekişdaş, günaşık, yağlı müsür, bulgur, genevir, gubuklu fısdık, incir, kfülü piynir, bekmez, ireçel, tereyağ, tandır ekmeği, irişki, yani sucuk bastırma…Anaav say say bitmez gari. Dişi olannar kütür kütür yirkene dişsiz nineler-dedelere havan getirilir, bulgurdan, gavurgadan şekerli gavıt yapılır, onnar da genzine gaçırmadan şeker gaşşığıynan imil imil öğüdüller. Garim sufranın başında kimsenin aklına saat filan gelmez…Bi de bakmıssın evin parmaklıklı camları buhar olmuş buharlar gayıp su olmuş cam parıldamış ayın ışığında garlar parıl parıl parlarkana ense gapısının orda köpekler uluşmaya başlamış. İşte az önceki gibi yalancıktan deyil de misafirler essahdan “ana’ vakıt ilerlemiş yaav, kakalım gaari” diller. Ev saabı da busefer önceki gibi pek içden deyil de açcık şehirli teklifi olarak “oturun yaav, daha erken” dir. Bir-iki nazlanmadan soona güçcük çocuklar sarılır-dürülür, paltolar zopada ısıdılıp böyüklerin omuzuna dutulur. “Hadin Allasmarladık siz de buyurun gelin”, “İyşallah, gusoora bakman, bunu saymayız, gine buyurun” “Ne var da, ne gusoruna bakacaaz. Daka noolacak, zaamet oldu, inişdemin canına deysin…” “Afiyet ossun, yah oturup kakmayı pek severdi, nur içinde yatsın”… Dirkene laf ipbi uzar gaarim bir uğurlama bandosu eğsik, misafir uğurlanıp ev saapları ellerini oğuşdurup “uuuh” diyerek zopanın başında bi ısınıp telaşı savmanın hafifliğiynen yatmaya hazırlanır…. Yaa hay okuyucular, işde bööleydi bizim Gonya’nın gış geceleri. Şimdi siz esnemez solumaz galoriferli odalarda, alengirli goltuklarda, porselen dabaklar, fiyakalı peçeteler, resmi ağılamalarda hiç zevk alabiliyor, bir samimiyet bulabiliyor musunuz?
Posted on: Thu, 26 Sep 2013 10:36:14 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015