Beyaz Saray kınaması ilişkilerde bir ilk? BAŞBAKAN Recep - TopicsExpress



          

Beyaz Saray kınaması ilişkilerde bir ilk? BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’daki darbeden İsrail’i sorumlu tutmasını “kuvvetle kınadığını” açıklayan Beyaz Saray’ın 1 Mart 2003’te patlak veren tezkere krizinde nasıl bir tutum aldığını merak ettiniz mi? Dün internetten Beyaz Saray arşivlerine girip baktığımda karşıma şöyle bir tablo çıktı. *** Oylama cumartesi gününe rastladığı için konu ilk kez Beyaz Saray’ın 3 Mart 2003 tarihindeki brifinginde gündeme gelmiş. Beyaz Saray Sözcüsü Ari Fleischer, brifing öncesi yaptığı açıklamada TBMM’den çıkan karara “şaşırdıklarını” açıklamış ve eklemiş: “Türkiye bir NATO müttefikidir ve her zaman bir müttefik olarak kalacaktır.” Fleischer, daha sonra brifingde bu konudaki sorularla karşılaşınca şöyle konuşmuş: “Bizim tercihimiz, kuşkusuz Türkiye seçeneğiydi ama askeri açıdan başka seçenekler de söz konusu... Türkiye, gerçekten de bir demokrasi olduğunu kanıtlamıştır. Bir demokrasinin seçilmiş temsilcileri üzerinden ifade ettiği iradesine uymak önemlidir”. Aynı gün ABD Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenen brifingde ise Sözcü Richard Boucher şu açıklamayı yapmış: “Türkiye’de parlamentonun kararı onaylamamış olmasından dolayı kuşkusuz biraz hayal kırıklığı yaşıyoruz.” *** Oysa, Irak’ta savaşa girmenin eşiğinde olan ABD yönetimi, TBMM’nin tezkereyi ret kararı sonucu hayal kırıklığının çok ötesine geçen derin bir kızgınlık yaşamaktaydı. Yönetim, bütün kademeleriyle, savaş planları altüst olduğu için AK Parti hükümetine ne kadar kızgınlık duyuyor olsa da, kamuoyu önündeki açıklamalarda son derece dikkatli bir tutum almıştır. Benzer bir örnek 2010 yazında Türk-ABD ilişkilerini yine ağır bir krizin içine sokan ve eksen değişikliği tartışmalarını da kuvvetlendiren BM’deki İran oylamasında yaşanmıştır. İran’a nükleer programından dolayı yaptırım uygulanmasını öngören kararın BM Güvenlik Konseyi’nde 9 Haziran 2010 tarihindeki oylamasında, Türkiye, Brezilya ile birlikte “ret” oyu kullanan iki ülkeden biri olmuştur. Başkan Barack Obama’nın bu oylamayı dış politikası açısından bir prestij meselesi olarak görmesine rağmen Türkiye’nin İran’ın yanında yer alması, ABD yönetiminde ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır. Ancak o dönemin arşivlerine baktığımızda Beyaz Saray’ın tepkisini açıklarken kamuoyu karşısında yine “hayal kırıklığı” sınırlarının ötesine geçmediğini görüyoruz. Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs, oylamanın ertesi günü 10 Haziran tarihindeki açıklamasında şöyle konuşmakla yetinmiş: “Dün Brezilya ve Türkiye’nin oyları düş kırıklığı yarattı. Bizim farklı bir yaklaşımımız olduğu aşikâr.” Görülüyor ki, geçmişte iki müttefik arasındaki görüş ayrılıkları ve yaşanan krizlerin boyutları ne kadar büyük olursa olsun, Beyaz Saray, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda hiçbir şekilde müttefikliğin ve diplomasinin gereği olan saygı ve nezaket ölçülerinin dışına çıkmıyor. *** Şimdi geçen salı günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’daki darbenin sorumluluğunu İsrail’e yüklemesi ve kanıt olarak iki yıl önce düzenlenen bir panelde Yahudi kökenli bir Fransız düşünürün açıklamalarına dayanması üzerine Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamayı hatırlayalım. Beyaz Saray Sözcü Vekili Josh Earnest, salı günkü olağan basın brifinginde bir soru üzerine şu açıklamayı yapıyor: “Başbakan Erdoğan tarafından bugün yapılan açıklamayı kuvvetle kınıyoruz. Mısır’daki son olaylardan bir şekilde İsrail’in sorumlu olduğunun ileri sürülmesi mütecaviz, dayanaksız ve hatalıdır. Mısır’da akışkan bir şekilde seyreden tehlikeli bir durum söz konusu. Bölgedeki bütün ülkelerin ve dünyadaki ileri gelen ülkelerin bu durum üzerinde yapıcı bir diyalog içinde çalışmalarına acil ihtiyaç var. Bu gibi açıklamalar bu ihtiyaç açısından dikkat dağıtıcıdır.” Ankara’nın geçmişte Amerika’nın çıkarlarına zarar veren, prestijine darbe vuran hareketleri karşısında “hayal kırıklığı” ifade etmenin ötesine geçmeyen Beyaz Saray’ın, son olayda bu kadar ağır ifadelerin yer aldığı bir açıklama yapabilmiş olması neresinden bakılırsa bakılsın çok düşündürücüdür. NATO’da bir müttefikin bir başka müttefiki ‘kuvvetle kınaması’, Türk-Yunan krizleri hariç tutulursa, NATO’nun 64 yıllık tarihinde pek örneği olmayan bir durumdur. Bu gibi ifadeler, ABD açısından çok farklı krizlerde çok farklı statüdeki ülkeler için başvurulabilecek bir kontenjan içinde kullanılabilir ancak. Türk-ABD ilişkilerini 1970’li yılların ortalarından, ambargo döneminden bu yana izleyen ve bu ilişkilerin yaklaşık 6 yılını da Washington’dan gözlemiş olan bu satırların yazarının tanıklığı açısından hiç karşılaşılmamış, olağan gözükmeyecek bir durum söz konusudur. Yarın bu açıklamanın nedenlerine yanıt aramaya çalışalım. Sedat Ergin
Posted on: Tue, 27 Aug 2013 07:35:18 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015