Biraz daha sevmek, biraz daha olmak ve biraz daha yaşamak gerek. - TopicsExpress



          

Biraz daha sevmek, biraz daha olmak ve biraz daha yaşamak gerek. Çocuk bunlar. Güneş yanığı esmer tenlerinde parlayan kocaman gözleri meraktan savruk bakışlar fırlatmaktalar. Zerdali ağacına tırmanırken gördüm birini. Kedi kadar güçlü tutyordu dalları ve ayaklarını dalların aralıklarına ustaca konduruyordu.Tutunamayıp düşecek düşüncesi korku dolu yüreklerin görüş alanından. Bu çocuk cesur yürekli. Tırmanacağı yeri görüyor ve az sonra aşağıda bekleşen arkadaşlarına iri zerdalilerden koparıp düşürmeye başlıyor. Sevinçle kapışıyorlar düşen lezzetleri. Sıyrılarak indi çocuk geri. Çıplak ayaklarına potinlerini henüz giymişti ki koşmaya başladılar. Bu çocuklar nereye koşuyor? Bahçenin yıkık taş duvarlarını aşıp çayıra ulaştılar. Yeşilin üzerine ışıltılar serpiştiren güneş sıcaklığına nem tutuyordu. Öbek öbek kaynayan sulardan avuçlarıyla kandılar. Üzerinde gezinen su böceklerini ellerinin tersi ile itip öyle avuçluyorlardı suyu. Böcekler her seferinde hızla suyun yüzeyine dağılmaktaydılar. Onları izlemek şahaneydi.Oyun oynayan çocuklar acıkmazlar, oyunla doyarlar. Gün ikindisine yakın haydi herkes evine. Kelebek kanadı kaplerinde olsa gerek. Uçarcasına hareket etmeyi başka türlü öğrenemezlerdi. Tospa ağır ağır ilerlerken durdu ansızın. Oturulacak bir taş kadar kocaman. Üzerine oturdu bir çocuk, uç dedi ona. Tospalar uçamaz ki dedi biri. Neden uçamasın.Uçan tospa gördüm ben geçen diye anlatmaya başladı. Hepsi hayretler içinde dinliyordu havada uçan koca taş tospayı. Akşamın alacası yere kavuşmadan çıkıp gelirlerdi ırgat düşü ile emek biçenler. Ne müthiş bir zamanlamadır ki aynı anda avluya vardılar. Saatler biyolojikti , kalp tutardı dakikasını. Bütün zamanlar sevgiye kurulmuştu ve henüz adressiz yokluklar icad olmamıştı. Bütün yoklukların bir adresi vardı, gidilip bulunurdu. Tümülüs bulutlar yağmur için medet topluyordu. Topladıkça karardı. Yaz yağmuru belli olmaz, yağar ve tez geçerdi.Yerde henüz gölet olmadan aldılar üzerlerine inen yağmurdan . Bulutttan adeta sevinç yağıyordu kıkırdıyordu tüm çocuklar. “Evet, şimdi hatırlıyorum seni. Kıristal ayna parçalarından biri sende idi. Beyaz bir tül üzerine konmuştun. Üzerinde pembeden mora, turuncudan sarıya renkler raksediyordu. Beni çağırdını hatırlıyorum. Mutlaka gelmelisin dedin. “ “Çok yakındık birbirimize, aynı ova üzerindeydik.” “Peki sen neden bizim oralara gelemedin?” “Her kafilenin rotası bellidir. Sizin oraya başka kafileler uğrak veriyordu hatırlar mısın? “ “Evet çok iyi hatırlıyorum. Hatta bir leylek yavrusu besledik. O zamanlar kırların korucuları çoktu. Sevgileri korumaktı çünkü. Toprakları onlar için kıymetliydi ve uğrunda çabaya değerdi.” “ Ne güzel bahsediyorsun, sevgice.” “Sen neredeydin ?” “Yansımam mavisi çekilmiş beyaz bir gölün üzerindeydi. Çok insan vardı , gölden beyaz kazır atarabalarına yükleyerek taşırlardı. “ “Çıplak ata bindin mi hiç? “ “Nasıl, eyersiz mi demek istedin? “ “ Evet.” “Binmedim, sen bindin mi eyersiz çıplak ata? “ “Ohoo çok bindim ben. Binmeden önce izin almalısın yoksa kaçar, üzerinden düşürür. “Kimden izin alıyorsun ki binmek için?” “Atın kendinden izin alıyorsun. Gözlerine bakıyorsun, önce nazlanıyor. Sırtını seviyorsun, başını kaldırıyor. Eğer dişlerini öne uzatmazsa binebilirsin. “
Posted on: Tue, 29 Oct 2013 22:30:02 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015