Biraz uzun ama yinede vakit ayiralim.. Başörtüsü ve - TopicsExpress



          

Biraz uzun ama yinede vakit ayiralim.. Başörtüsü ve Örtünme İslâmiyet’ten önce Araplarda örtünme adeti yoktu. Kadına saygı gösterilmez, kadınlar da erkeklerden sakınmazlardı. Başörtülerini enselerine bağlar veya geriye doğru bırakırlardı. Yakaları önden açı­lır, boyunları ve gerdanlıkları ortaya çıkar, süsleri gözükürdü. Erkek­lerin ilgisini çekmek için süslenen, açık saçık kıyafetler giyinen, ba­kışlarıyla ilgi toplamaya çalışan düşük ahlaklı kadınlar da vardı.1 Ev­lilik dışı ilişkiler peşinde koşan bir kısım erkekler, kadınların arka­sına takılır ve onları zan altında bırakırlardı.2 Örtünme ile ilgili emirler Ahzab Suresi ile Nur Suresi’ndedir. Her iki surenin de Medine-i Münevvere’de indiği hususunda tam bir görüş birliği vardır.3 İslâm’ın bir çok emir ve yasağı gibi örtünme emri ile buna ilişkin yasaklar da Medine-i Münevvere’de gelmiştir. Kadınlar Medine-i Münevvere’de de günahkâr erkekler tarafın­dan rahatsız ediliyorlardı. Durum Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem’e şikayet edilince Ahzab Suresi’nin 59. ayeti nazil oldu.4 “Ey Peygamber; eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarını üzerlerine sıkıca örtünsünler. Böylesi onların (iffetli olarak) tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha elverişlidir.” Cilbab, kadınların evlerinden çıkar­ken üstlerine aldıkları, başörtüsünden büyük bir örtü ya da büyük bir başörtüdür. Bu husus ileride tekrar ele alınacaktır. Bazı kadınlar cilbab başları üzerine, bazıları da omuzlarına atar­lar. İki ucu bir biri üzerine sıkıca örtülmezse kadının saçları, boynu ve gerdanlığı gözükür ve erkeklerin bakışlarını üze­rine çeker. Kimi kötü niyetli erkekler de bundan umutlanarak böyle kadınların arkasına düşer, onları rahatsız eder ve töhmet altında bırakırlar. Kadınlar cilbabını, başını kapayacak şekilde alır ve uçlarını bir biri üzerine getirerek sıkıca örtünürse bu, onların iffetli ve ahlâklı olduğunun bir işareti olur ve rahatsız edilmekten kurtulurlar. Nur Suresi’nin 31. ayetinde ise örtünme emrinin kapsamı geniş­letilmiş, bakışların kontrol edilmesi, namusun korunması, akrabalar ve yabancı erkekler yanında bazı organlar dışında kalan yerlerin ör­tülmesi farz kılınmıştır. BAKIŞLARIN KONTROL EDİLMESİ Gözler kalbe açılan pencerelerdir. Duygusal ilişkiler göz göze gelmekle başlar. Sonra bütün davranışlar bundan etkilenir. Eğer arkasında evlilik yoksa böyle bir ilişki sadece ızdırap kaynağı olur. Kur’an-ı Kerim gerek erkeğe, gerekse kadına bakışları kontrol etme emri verilmiş ve karşı cinsin gözünün içine bakmak yasaklamıştır. Çünkü kadınla erkeğin evlilik dışı yollarla birbirinden cinsel yönden yararlanması kesin olarak yasaktır. “Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve avret yerlerini korusunlar….” (Nur 24/30) “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve avret yerlerini korusunlar….” (Nur 24/31) Cilbabıyla sıkıca örtünüp, erkekler yanında gözlerini önüne indi­ren ve bakışlarıyla onlara hiç bir ümit vermeyen bir kadın, kötü ni­yetli erkeklerin dahi saygısını kazanır. Bu kadın, namusunu da kolay bir şekilde koruma imkanı elde eder. ZİYNETİN AÇILMASI Allah-ü Teâlâ kadını güzel bir biçimde yaratmıştır. Saçları, yüzü, boynu, gerdanlığı, kolları, ayakları, hasılı kadının bütün vücudu gü­zeldir. Takındıkları takılar da güzelliklerine güzellik katar. Kadın bu güzellik ve süslerini istediği gibi sergileyemez. Zaten yaratılıştan kendisine verilen utanma duygusu da buna engeldir. Aralarında daimi evlenme yasağı bulunan babası, kardeşi, oğlu, da­yısı, amcası gibi kimselere zinet yerlerini göstermesine müsaade edilmiştir. Genel­likle iç içe yaşandığından kadının bu gibi kimseler yanında her tara­fını kapaması sıkıntıya sebep olur. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Mümin kadınlara söyle …. görünen kısım dışındaki zinetlerini açmasınlar….” (Nur 24/31) Bu emirle, açılmasına ihtiyaç olan yüz ve eller dışındaki süs yer­lerinin kapatılması istenmektedir. Buna göre mümin kadınlar, baş­larını, boyunlarını, kulaklarını, göğüslerini, kollarını ve ayaklarını kapayacaklardır. Ayetin devamında bazı erkeklerin yanında, kadının zinet yerle­rini açmasına müsaade edilmiştir: “… kadınlar zinet yerlerini kocaları, kendi babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, el­leri altında bulundurdukları cariyeler, kadına arzusu kalmamış ele bakar hale gelmiş erkekler ve kadınların mahrem yerlerinin farkına varmayan erkek çocuklardan başkasına açmasınlar…” (Nur 24/31) Konu ile ilgili ayrıntılı hükümler ileride gelecektir. BAŞÖRTÜSÜ Ayette başın örtülmesi özellikle emredilmiş ve örtünmenin na­sıl yapılacağı da belirtilmiştir. “Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar….” (Nur 24/31) Eskiden kadınlar yakaları açık elbiseler giyinirler, boyunları ve göğüs kısmı gözükürdü.5 Bu emirle başörtülerinin bir bölümüyle boyunlarını ve yakalarını örtmeleri istenmiştir. Bütün mezhepler müslüman kadının başını örtmesinin farz ol­duğu konusunda tam bir görüş birliği içindedirler. Ancak Malikî mezhebi ile ilgili olarak bazılarının zihnini karıştıran bir konu var­dır. Malikî mezhebinde saçlar (avret-i hafife) hafif avret sayıldığın­dan, acaba Malikî mezhebine göre bir kadın başörtüsü kullanmadan, saçı açık olarak dışarı çıkamaz mı? Malikî mezhebinde kaba avret (avret-i muğallaza) ve hafif avret (avret-i hafife) ayırımı yalnız namaz açısından yapılmıştır. Kadının yabancı erkekler yanında örtünmesi gerekli yerler açısından böyle bir ayırım yoktur. Bilindiği gibi avret yerlerinin kapatılması namazın farzlarındandır. Hanefî, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre na­mazda başörtüsü açılan bir kadının namazı bozulur.6 Ancak Malikî mezhebi bu durumda kadının namazının bozulmayacağını belirt­miş, fakat vakit çıkmadan namazın iade edilmesini istemiştir. Çünkü baş, namaz açısından hafif avrettir, bu her ne kadar namazı bozmasa da kadının başını açması haram olduğundan namaz kılar­ken işlenen bu haram fiilin günahından kurtulmak için henüz vakit çıkmadan namazın iade edilmesi gerekli görülmüştür. Vakit çıktık­tan sonra namazı iade imkanı ortadan kalkar.7 Malikî mezhebine göre kadının yabancı erkekler karşısındaki davranışı şöyledir: Kadın, müslüman olan bir yabancı erkek karşısında eli ve yüzü dışındaki bütün organlarını kapamak zorundadır. Bu ona farzdır. Eğer bir fitne korkusu yoksa yabancı erkek kadının yüzüne ve elle­rine bakabilir. Fitneden korkulduğunda kadının elini ve yüzünü de kapamasının farz olduğunu söyleyen Malikî alimler olmuştur. “Kadının bir sorumluluğu yoktur, bu durumda erkeğin bakmaması farzdır.” diyen Malikî alimler de vardır. Malikî mezhebine göre ka­dın, müslüman olmayan bir yabancı erkeğe yüzü ve elleri de dahil hiç bir organını gösteremez.8 Demek ki, bütün İslâmî kaynaklar müslüman bir kadının ya­bancı erkekler karşısında başını örtmesinin farz olduğu konu­sunda tam bir görüş birliği içindedir. Ayetin ilgili kısmı şöyledir: وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ (ضرب)‘ın Türkçe karşılığı ‘vurmak’tır. Bu, Arapça’da bir şeyi bir şeyin üstüne düşürmek ve sabitlemek olarak açıklanmaktadır.9 Burada fiil (على) harf-i cerri ile kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de (ضرب) fiilinin bu şekilde kullanıldığı başka ayetler de vardır. O ayetler buradaki mananın tam olarak ne olması gerektiği konusunda bizi aydınlatır. (ضربت عليهم الذلة) Bu ayet Rağıb el-İsfahânî’nin Müfredat’ında şu şekilde açıklanmaktadır: (إلتحفتهم الذلة التحاف الخيمة بمن ضربت عليه) “Alçaklık onları, üzerine çadır kurulan kişiyi çadırın örttüğü gibi örtmüştür. (ضربت عليهم المسكنة) ayeti de aynı şekilde açıklanmıştır.10 Demek ki, (ضرب) fiili (على) harf-i cerri ile kullanılınca üstünü örtmek anlamına geliyormuş. Cüyûb: Ayette geçen (جيوب) kelimesi( جيب)kelimesinin çoğuludur. Ceyb Arapçada yaka anlamınadır. Ayette başörtüleri diye tercüme edilen kelime (خُمُر) dır. Bu, (خِمار) kelimesinin çoğuludur. Bunun da kökü (خَمْر)dir. Güvenilir bir Kur’an lugatı olan Müfredât’ta şöyle denmektedir. (خَمْر)‘ın kök anlamı bir şeyi örtmektir. (خمار) da örtü anlamındadır. Ancak Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar….” (Nur 24/31) Aklın bulunduğu yeri örttüğü için şaraba da (خَمْر) adı verilmiştir.11 Güvenilir hadis lügatı olan İbn’ül-Esîr’in en-Nihâye’sinde : (أنه كان يمسح على الخُفِّ والخِمار) “O, mestinin ve hımarının üzerini meshederdi.” hadisindeki (خمار) kelimesi ile ilgili olarak şöyle deniyor: “Burada sarığı kastetmiştir. Çünkü erkek onunla başını örter. Nitekim kadın da başını hımar ile örter. Bu şundandır: Arap sarığını örter ve onu çenesinin altından döndürürse her vakitte açamaz. O zaman o, mestler gibi olur. Ama bu durumda başının az bir kısmını meshetmesi gerekir. Kaplama mesh yerine de sarığının üstünü mesheder.12 (خمار) kelimesinin kadının başörtüsü anlamına geldiği eski sözlüklerde yazılıdır. (الخمار للمرأة وهو النصيف) Hımar kelimesi kadın için nasîf anlamındadır.13 Nasif de başörtüsüdür.14 İçinde (خمار) kelimesi geçen çok sayıdaki hadisten üç örnek verelim: 1- Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ipekli elbiseler getirilmişti. Ömer’e bir elbise gönderdi. Üsâme b. Zeyd’e bir elbise gönderdi. Ali b. Ebî Talib’e bir elbise verdi ve dedi ki; (شققها خمرا بين نسائك) Onu karıların arasında başörtüsü olarak parçalara ayır…. Akşamüstü Üsame elbisesinin içinde çıkageldi. Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem ona farklı bir bakışla bakınca yaptığından hoşlanmadığını anladı. Dedi ki, “Ya Resulellah bana neden bakıyorsun, onu bana sen göndermiştin.Buyurdu ki, “Ben onu sana giyesin diye göndermedim. Ama onu sana gönderdim ki, kadınların arasında başörtüler olarak parçalayasın. (لتشققها خمرا بين نسائك) (Müslim, Libas7-2068) 2- Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman’ın kızı Hafsa Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemin eşi Ayşe’nin yanına girdi Hafsa’nın üzerinde ince bir başörtüsü vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir başörtüsü giydirdi. (وكستها خمارا كثيفا) (El-Muvatta, Libas, 4, hadis no 6) 3- Hz. Aişe Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirmiştir. (لا يقبل الله صلاة حائض إلا بخمار) Allah adet gören (yani büluğ çağına ermiş) bir kadının namazını başörtülü olmadan kabul etmez”. (Ebu Davud Salat 85, hadis no 641) CİLBAB Baş tarafta belirtmeye çalıştığımız gibi İslâmiyet’ten önce Arap­larda örtünme adeti yoktu. Kadına saygı gösterilmez, kadınlar da er­keklerden sakınmazlardı. Evlilik dışı ilişkiler peşinde olan bir kısım ayak takımı, kadınların arkasına takılır, onları rahatsız eder ve suç­lama altında bırakırlardı. Müslümanlar henüz tuvaleti icat etmeden önce kadınlar ihtiyaçlarını gidermek için evlerin arkasındaki boş sa­haya doğru giderlerdi. Bunu gören kötü ahlaklı erkekler onları inci­tici davranışlara girerler. Kadınlar bağırınca geri çekilirlerdi. Durum Hz. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’e şikayet edilince Ahzab Suresinin 59. ayeti nazil oldu.15 “Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, cilbablarını üzerlerine sıkı örtsünler. Böylesi onların (iffetli olarak) tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha elverişlidir.” Cilbab başörtüsünden büyük ve rida’dan küçüktür. Kadın onu başına sarar ve kalan kısmını göğsü üzerine sarkıtır.16 Günümüzde müslüman kadınlar iki türlü başörtüsü kullanmaktadırlar. Birisi saç­larını ve boyunlarını örtmek için kullandıkları küçük başörtüsü di­ğeri de namaz kılarken ve dışarı çıkarken kullandıkları büyük başör­tüsü. Buna göre başı örttükten sonra, kalan kısmı göğüs üzerine sar­kıtılan büyük başörtüsü yukarıda tanımı geçen cilbab olmaktadır. Cilbabın milhafe olduğu da söylenmiştir.17 Milhafe, yorgan ve çarşaf gibi bürünecek şey ve üstlük elbise anlamına gelir.18 Burada yorgan söz konusu olamayacağı için cilbab, mülâe demek olur.19 Mü­lâe, kadınların büründükleri çâr’dır. Bir en yada iki en kumaştan ya­pılır. Bununla bütün vücutlarını bürüyüp örtünürler.20 Burada söz konusu olan çâr ya da çarşaf (milhafe) günümüz Türkiye’sinde ka­dınların giydiği, yüz ve ayaklar dışında bütün vücudu örten ve tek parça olarak dikilmiş elbise değil, bazı yerlerde ehram, bazı yerlerde de şal adı verilen ve kadınların bütün vücutlarını bürüyüp örten bir kumaştır. Cilbabın rida olduğu da ifade edilmiştir.21 Rida başa ve belden yukarıya bürünecek çâr, şal ve kumaş gibi şeylerdir.22 Cilbaba, kadını baştan aşağı örten çarşaf, ferace ve çâr gibi dış el­bise anlamı da verilmiştir.23 Buna göre kadının yüzü ve ayakları dı­şında bütün vücudunu örten ve tek parça elbise olarak dikilmiş bu­lunan çarşaf bir cilbab olduğu gibi başörtüsü ile birlikte manto veya pardesü de cilbab sayılmaktadır.
Posted on: Mon, 16 Sep 2013 18:27:26 +0000

Recently Viewed Topics




© 2015