BİR KISSA Efendim, zamanın birinde bir derviş Mehmet varmış. - TopicsExpress



          

BİR KISSA Efendim, zamanın birinde bir derviş Mehmet varmış. Çok sevdiği şeyhinin dergâhında Yunus misali hizmet eder, bir yandan da Şeyh efendiden zahirî ve bâtıni ilimleri öğrenirmiş. Ama gelin görün ki, bu dergâhın tek dervişi bizim Mehmet’miş. Diğer dergâhlar ağzına kadar dervişan ve ziyaretçiler ile dolup taşar iken, bizim Mehmet’in hizmet ettiği dergâhta kendisi ve Efendi Hazretlerinden başka kimsecikler yokmuş. Ara sıra bazı meraklı misafirler gelir, sohbet ve zikir halkalarına katılır, yiyip içip giderlermiş. Diğer dergâhların dervişleri, zavallı Mehmet ile devamlı alay ederlermiş. “Bırak şu şeyhi de bizim dergâha gel, eğer o gerçek şeyh olsaydıdergâhınız bizimki gibi her gün dolup taşardı, senin şeyhin keramet ehli olsaydı tek dervişi sen olmazdın” der ve derviş Mehmet’i sıkıntıya gark ederlermiş. Bu durumdan son derece muzdarip olan Mehmet, ara sıra şeyhinden keramet göstermesini ve dergâhındolup taşmasını sağlamasını istese de Şeyh Efendi: “Boş ver evladım sen kuru kalabalığı. Dersine çalış, Allah katında mertebe kazanmaya gayret et. Etrafındaki insanların kalabalık olması ve pohpohlamaları seni aldatmasın” diye nasihat edermiş. Edermiş etmesineama Mehmet’in içindeki sıkıntı da bir türlü geçmek nedir bilmezmiş. Efendim, bizim Mehmet’in sızlanmaları artık öyle bir hal almış ki, Şeyh hazretleri bakmış olacak gibi değil, “Hadi seninle şöyle pazar yerine doğru bir gezinti yapalım” demiş. Kalabalık bir pazar yerinde gezerken, kolunun altında güzel bir çil horoz taşıyan çocuk görmüşler. Şeyh Efendi; “A benim evladım ne de güzel horozun var, ver biraz seveyim” diyerek çocuğun elinden horozu almış ve kafasını çekip koparmış. Kanlar içerisinde çırpınan horozu gören çocuk basmış feryadı. Dolayısıyla feryadı duyan herkes toplanmış Şeyh ile Mehmet’in başına. Her kafadan bir ses çıkmaya başlamış. Bağıran, söven, tartaklamaya yeltenen, nasihat eden. Şeyh efendi bakmış durum vahim, keramet göstermiş, “Bismillah-i Allah-u Ekber” demiş ve horozun kopan kafasını tükürüğü ile yerine yapıştırmış. Horozun kanat çırparak öttüğünü gören bütün ahali şaşkınlık ve sevinç içerisinde çığlıklar atmaya başlamış. “Keramet, keramet, bu adam gerçek bir Allah dostu” diyerek ellerine ayaklarına sarılmak istemişler. Şeyh Efendi: “Yürü oğlum, uzaklaşalım buradan” diye bağırmış Mehmet’e. Hızla dergâha doğru yola koyulmuşlar. Bir tepede bulunan dergâhın önüne geldiklerinde birde ne görsünler? Bırakın şehir ahalisini, haberi alan diğer dergâhlara mensup dervişler de dergâhı doldurmuşlar ve Şeyh Efendiye intisap etmek için sıraya girmişler. Bizim Mehmet’in mutluluğuna diyecek yok. Şeyhinin keramet sahibi olmasından ve herkesin dergâhı doldurmasından müthiş bir manevi zevk almaya başlamış. Ama gel gör ki dergâhın kendisinden başka öz dervişi olmadığı için misafirleri ağırlamak ve her türlü hizmeti yapmak ona düşmüş. İlk zamanlar hizmetten büyük zevk alan Mehmet, kısa sürede uyku uyuyamayacak hale gelmiş. Kalabalık misafirlere her daim hizmet etmek onu canından bezdirmeye başlamış. Utancından şeyhine de bir şey söyleyemiyormuş. Durumu anlayan Şeyh Efendi,Mehmet’i yanına çağırmış ve: “Git çarşıdan bir koyun tulumu al ve gel” demiş. Mehmet tulumu satın almış ve Şeyh Efendiye vermiş. Tulumu şişiren Şeyh Efendi onu şalvarının içine yerleştirmiş. Bir müddet sonra büyük bir cemaat ile namaza durmuşlar. Şeyh Efendi rükûa ve secdeye giderken bacaklarının arasına sıkıştırdığı tulumdan acayip sesler çıkmaya başlamış. Bunu duyan cemaat: “Şu adama bakın! Hem namazda yelleniyor, hem de abdestsiz namaz kıldırıyor, bunamış bu adam” diyerek namazı ve ardından dergâhı terk etmişler. Namazı bitirip selam veren Şeyh Efendi geriye döndüğünde arkasında sadece sadık dervişi Mehmet’i görmüş. Diğerleri dergâhı terk edip gitmiş. Mehmet’i yanına çağırmış. Gülümseyen bir yüzle: “Bak evladım, bir tükürükle gelenler, bir yellenme ile gitti” demiş.
Posted on: Sat, 13 Jul 2013 22:29:18 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015