Cumhuriyetçi miyiz? Demokrat mı? Regis Debray’dan Öğütler - TopicsExpress



          

Cumhuriyetçi miyiz? Demokrat mı? Regis Debray’dan Öğütler : Cumhuriyetci misiniz, Demokrat mı? • Fransız İhtilalinden çıkmış olan Cumhuriyet kavramıyla anglo-sakson tarihin oluşturmuş olduğu biçimdeki demokrasi kavramını birbirine karıştırmanın fiyatını, hepimiz bugün inkar edilmez bir zihinsel karışıklıkla ödüyoruz. Bu kavramları eşanlamlı zannediyor ve birini diğeri yerine kullanıyoruz. • Her devrin kendi putları vardır. Bugün bizim putlarımız “ insan hakları”, “Avrupa”, “sivil toplum” ve hukuk devletidir (iyi bir şey) • Cumhuriyet için demokrasi artı bir şeydir. Daha değerli, daha kırılgan, daha nankör, daha ödüllendirici. Cumhuriyet özgürlük artı akıldır; hukuk devleti artı adalettir; hoşgörü artı iradedir. Demokrasinin ise “Aydınlıklar”ı sönmüş bir cumhuriyetten arta kalan şey olduğunu söylemek mümkündür. • Cumhuriyet’imizin Avrupa’da gerçek bir paraleli yok! 1889’da kıtamızda sadece iki Cumhuriyet vardı: Fransa ve İsviçre. Etrafımızdaki bazı isim değişikliklerine rağmen 100 sene sonra bugünde durumun fazla değişmemiş olduğunu iddia ediyorum. • Dünya kamu oyunda bizi yine suçlu listesine koydular.170 tane hükümran devletten 100’den fazlasının dinsel diye adlandırabileceği bir dünyada laik devletler küçük bir azınlık teşkil etmektedir. Dünyevileştiği söylenen Avrupa Topluluğu’nda laiklik hiç bir yerde anayasa ilkesi değil. • Ortak Pazar Avrupa’sında siyaset gerçekten din üzerinde tam bir bağımsızlığa ulaşmamıştır. Memur haline gelmiş rahipler, ebeveynin açık bir karşı isteği dışında okulda mecburi dinsel eğitim, dine dayanan iktidar partileri, arka fonda her yerde var olan huzurlu vicdan veya suçluluk duygusu. • Laiklik “direği” nin kilit taşı, nadiren laik olan demokrasi değildir. Öyle olan cumhuriyettir. Fransız Cumhuriyeti daha az cumhuriyetçi olmak suretiyle daha demokratik olmayacaktır. O kendi kavramının sonuna kadar, tutarlı bir biçimde gitmek suretiyle öyle olacaktır. • Cumhuriyeti demokrasiye karşıt olarak koymak onu öldürmektir. Cumhuriyeti demokrasiye indirgemek de onu öldürmektir. • Cumhuriyetçi yönetim, insanı hemcinsleriyle uyum halinde doğru yargıda bulunmak ve karar vermek için doğmuş, özü gereği akıllı bir hayvan olarak tanımlar. Demokratik hükümet ise insanı üretmek ve değiş tokuşta bulunmak için doğmuş özü gereği üretici bir varlık olarak kabul eder. O halde cumhuriyette siyaset ekonomiye hakim olacak, demokraside ise ekonomi siyaseti yönetecektir. • Demokrasilerde insanlar aynı haklara sahip olduklarından dolayı kardeştirler. Cumhuriyette ise insanların kardeş olmalarının nedeni aynı atalara sahip olmalarıdır. • Cahil insanlardan meydana gelen bir cumhuriyet, kare şeklinde bir dairedir; çünkü cahil biri özgür olamaz, kanunların kaleme alınmasına iştirak edemez veya kanunlardan haberi olamaz. Buna karşılık halkın yüzde 50’sinin okuma yazma bilmediği bir demokrasiyi düşünmek kesinlikle imkansız değildir. • Cumhuriyette devlet her türlü dinsel etkiden bağımsızdır. Demokraside ise kiliseler her türlü devlet etkisinden bağımsızdır. • Cumhuriyeti yöneten evrensel kavramdır; demokrasiyi yöneten ise yerel kavram. Cumhuriyette her milletvekili tüm ulusun milletvekilidir. Demokraside ise her temsilci kendi seçim bölgesinin temsilcisidir. • Cumhuriyette devlet topluma hakimdir. Demokraside ise toplum devlete. Cumhuriyet çıkarlar çelişkisi ve şartların eşitsizliğini yasanın önceliği ile yumuşatır. Demokrasi ise, bunları bütünüyle ve insanların karşılıklı rızasıyla pragmatik sözleşme yoluyla düzeltir. • Bir cumhuriyet, zihinsel bakımdan cumhuriyetçi olanlardan meydana gelir. Bir demokrasi ise göreli bir kayıtsızlık içinde, hukuk metinlerinin soğuk nesnelliğine dayanılarak kanunların ruhu ile değil, lafzı ile işleyebilir. Seçimlere %50 katılmama bir cumhuriyetin ruhunu yok eder, ama demokrasiye zarar vermez. • Küçük veya orta boy veya geçmişi ile ilgili bir borcu olan bir demokrasi, herhangi bir rahatsızlık duymaksızın veya bir şeyi inkar etmek zorunda olmaksızın askeri bakımdan bir başka devletin himayesi altında bulunabilir. Almanya, İtalya ve Japonya demokrasilerdir. Ancak bir cumhuriyet, bir cumhuriyet olarak kendini inkar etmeksizin kendisini savunma işini bir başka devlete havale edemez. Onda, içerdeki özgürlükle dışarıya karşı bağımsızlık bir ve aynı şeydir. • Yurtsever denen kişi cumhuriyette özgürlük aşkıyla vatan sevgisini birbirinden ayırmaksızın vatanına komşularına göre hiç bir özsel üstünlük tanımayan kişidir. Demokraside ise yurtseverler “milliyetçiler” adını alırlar. Bunlar özgürlüğü kudretle değiştirmeye hazır korkunç insanlardır. • Cumhuriyet. Okulu sever ve onu yüceltir. Demokrasi ise okuldan korkar ve onu ihmal eder. Ama her ikisinin de en sevdikleri veya korktukları şey okulda felsefedir. Bir cumhuriyeti demokrasiden ayırmanın en emin yolu, üniversiteye girişten önce felsefenin lisede öğretilip öğretilmediğine bakmaktır. Demokratik eğitim sistemleri, felsefeyi, seçimlik bir ruh eğitimi tamamlayıcısı olarak görür. Cumhuriyette ise, amacı öğretileri sergilemek değil, problemler yaratmak olan felsefe mecburi bir ders konusudur. Cumhuriyette, öğrencilerin toplumsal kökeni ne olursa olsun, aydınları organik bağla topluma bağlayan okul, özellikle felsefe dersidir. • Kanaatin yasa hükmünde olduğu demokraside, değer verilen paradır. Kanaat meydana getiren araçlar gerçekten gitgide daha pahalı olmaktadır. Onda imge, kavram’ın ayağını kaydırmakta, sözel olan yazılı olana hakim olmaktadır. Bir demokrasinin seçim kampanyalarında afiş, adayın ucuza mal olan beyaz üzerine siyah yazılmış görüş ve düşüncelerini değil, pahalı olan renkli resimlerini sergiler. • Cumhuriyette davranışları düzenleyen, bir çıkarlar uzlaşmasından başka şey olan ilkedir. Örneğin bir siyasal parti, iktidarı ele geçirme ve sürdürmenin aracı değildir: O, bir yüze veya belirsiz bir vaade değil, programa uyar. Eğer Egemen (yani halk) oy vermek suretiyle kendisiyle sözleşme yaparsa, bu parti sözleşmeye uymaktan sorumlu kabul edilecektir. Cumhuriyet, oy verme ile yoklamayı, devlet ile toplumu birbirine özdeş kılmaz. Çünkü halkla kitleyi, kurumsal olanla isterik çığlıkları birbirine karıştıranlar sonunda adaletle linç etmeyi birbirine karıştırırlar. Cumhuriyette olması gerekenle olan, kalması gerekenle geçmesi gereken birbirlerine karıştırılmaz. O halde demokraside ana kavram, iletişimdir, cumhuriyette ise kurum. • Cumhuriyette birincil erdemin hafıza olmasına karşılık, demokrasinin gücü unutmada yatar. Eğer elinizde tarihten başka bir şey yoksa, geçmişten kendinizi ayırmanız, kendi kendinizi sakatlamanızdır. Cumhuriyette bundan dolayı en büyük değer kütüphaneye, demokraside ise televizyona verilir. • Cumhuriyet, eşitlikçi olmaksızın eşitliği sever. Buna karşılık demokrasinin programında eşitlik yoktur. Onda ekonomik eşitsizliklerin yaratmış olduğu problem ne kadar aşılmak istenirse, o kadar çok ve o kadar yüksek sesle insanların özgürlüklerinden söz edilir. Eşitlik kavramından demokrat, sadece kanunların önünde eşitliği anlamakla yetinebilir. Ancak cumhuriyetçi ona zorunlu olarak maddi şartların belli bir eşitliğini ekler. Ona göre bu olmaksızın yurttaşlık anlaşması sahte bir paylaşmadır. • Gelirler ve ücretler arasındaki oranın bire elli olduğu bir memlekette artık cumhuriyetten bahsedilemez, ama demokrasiden bahsedilebilir. Yoksulluk bir demokrasiyi üzer, ama cumhuriyeti sarsar. Birinci,(demokrasi) maksimum dayanışma ve birkaç bağış ister. İkinci (cumhuriyet), minimum bir kardeşlik ve bir çok kanun. Birincinin vakıflara havale ettiği şeyi, ikinci önce bakanlardan talep eder. • Azınlıkta kalan bir cumhuriyetçi öfkelenir köpürür; azınlıkta kalan bir demokrat ise çöker, yok olur. • Cumhuriyet güçlü değil, fakat onurlu bir devlet ister. Bütçe kaynakları azalıp onur pahalılaştığında, daha iyi olduğu söylenen demokrasi pazara hakim olur. Bu bir seçim değil otomatik bir sonuçtur. • Laik doğulmadığı gibi cumhuriyetçi de doğulmaz; cumhuriyetçi olunur. Aynı nedenlerle öyle olmaktan çıkılabilir de. Cumhuriyet bir kader değil, bir durumdur. O çaba ve uğraşla kazanılır ve eğer bunlar gösterilmezse kaybedilir. • Avrupa’nın bugün ihtiyacını duyduğu en önemli şey, bireylere yurttaşlık onurunu tekrar vermektir. Eğer kamusal alan, artık bunu onlara vermezse onlar bunu başka yerde aramaya koyulacaklardır. Çünkü sembolik referansları olmayan toplumsal bağ olmaz. Herkesin ortak devleti kendi referansını kaybetmeye doğru gider gitmez, Kiliseler ve kabileler bu birleştirici işlevinde onun yerini alırlar: Boşluk doldurma meselesi. Bir cumhuriyet, ayaklarının ucuna basarak alanı terkettiğinde, onun yerini dolduracak olan özgür ve muzaffer birey değildir; genel olarak Papazlar sınıfı ve mafya grupları, bireyi iterek devletin yerini alacaklardır. Politik iktidarın her ahlaki düşüşü, dinsel otoritelerin politik ilerleyişi ve para feodallerinin yeni bir küstahlığı ile ödenir. • Dün vicdan ve ifade özgürlüğü olarak bireyin özerkliğini tehdit eden, devlet ve onun yasakları idi. Bugün ise en büyük tehlikeler “ sivil toplum”dan gelmektedir. Kalbin yasası, kendi başına, gitgide daha hoşgörüsüz ve denetimsiz güçlerin ( medya, papaz sınıfları, bilimler, idare) yükselişine karşı koyamaz. Bugün bireysel özerkliği savunmanın yolu cumhuriyetçi devletten ve ona tekabül eden toplumdan gelmektedir.
Posted on: Tue, 19 Nov 2013 01:11:11 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015