DEMOKRASİ OY ÇOĞUNLUĞUNDAN İBARET DEĞİLDİR. M. ALİ - TopicsExpress



          

DEMOKRASİ OY ÇOĞUNLUĞUNDAN İBARET DEĞİLDİR. M. ALİ KAYA Oy Çoğunluğu ve Demokrasi: Kanunların amacı toplumun yönetimi ve adaletin sağlanmasıdır. Kanun devlet otoritesinin kaynağıdır. Kanun koyucular kanunların gücünden faydalanmak için hükümetin işlerine müdahale edebilirler ve mahkemelere ve hakimlere tesir edebilirler. Kuvvetler ayrılığının önemi buradan kaynaklanır. Yasama Yürütme ve Yargı bağımsız olmalı ve bu bağımsızlığını korumalıdır. Demokrasinin ve devletin eminiyeti buna bağlıdır. Kuvvetler ayrılığının korunması denetim iledir. Bu nedenle millet meclisinde çoğunluğu sağlayan bir iktidar hem hükümet kurarak yürütmeyi, hem de meclis çoğunluğu ile yasamayı kendi uhdesine alırsa bu durumda Yasama ve Yürütme gücünü birleştirmiş olur. Yürütme organı yasaları yapacak olursa yürütebildiği veya yürütmesini istediği yasaları yapacaktır. Yasayı istediği gibi yaparsa bu durumda yargıyı da istediği gibi yönetecek demektir. Hal böyle olursa kuvvetler ayrılığı anlamını yitirir ve kuvvetlerin tek bir elde toplanması sözkonusu olur. Bu durumda demokrasi işlemez veya keyfi bir yönetime dönüşür. Buna demokrasinin yozlaşması ve devletin despotizme yönelmesi denir. Böyle bir durumda halk kendi diktasını kendisi oluşturmuş olur. Haberleşme kaynaklarının da hükümetin kontrolünde olduğunu düşündüğünüz zaman ortaya “demokrasi” adında güçlü bir istibdadın varlığı çıkar. Millet meclisinin yasaları çok kolay çıkarmaması gerekir. Bu da güçlü bir muhalefetin varlığını gerekli kılar. Muhalefetin gücü liderinin güçlü olması demek değildir. Millet meclisinde temsil oranının güçlü olması demektir. Zayıf bit muhalefet çok güçlü bir iktidar karşısında ezilmeye mahkumdur. Bu durumda bütün çabaları anlamsız kalmaya mahkumdur. Bir ülkede demokrasinin olması ve sağlıklı yürümesi millet meclisinde milletin temsil oranına ve muhalefetin güçlü olmasına bağlıdır. Mecliste milletin % 30 temsil edilmiyor olması, otomatikman temsilin % 70 oranına indirger. Bu durumda iktidar % 35 oy oranı ile meclisin % 50’sine hükmeder. Gerçekte iktidarı hak etmemiştir; ama oy oranı ile hükmetme yetkisine sahip olmuştur. karşısındaki muhalefet % 20 oranındadır, ama gerçekte % 65 oranındadır. Böyle garip ve çarpık bir millet meclisinin çıkardığı yasaların halkın çoğunluğuna dayanmadığı açıktır. Tartışılmadan, bilgilenilmeden ve halkın görüşü alınarak uygulamdaki aksaklıklar dikkate alınmadan çıkan yasalar faydan çok zarar getirir. Sonuçta doğuracağı zararlar temin edeceği faydadan çok daha fazla olur. Yasalar uygulansın uygulanmasın tüm ülke vatandaşlarını etkiler. şayet haksızlığı netice veriyorsa potansiyel olarak yasaya ihtiyaç duyulduğu zaman tüm vatandaşları mağdur edecektir. Bu nedenle yasaların adil olması ve haksızlığı netice vermemesi gerekir. Dolayısıyla yasa yapmak ve meclisten geçirmek kolay olmamalıdır. İktidarın mutlak çoğunluğu ve menfaat gruplarının baskısı ile acele çıkan yasalar ülkede büyük tahribata sebep olabilir. Medeni ve gelişmiş ükeler bu gibi mahzurları asgariye indirebilmek için meclisi denetleyecek olan ve çıkan yasaları yeniden gözden geçirmek üzer “Senato”lara ihtiyaç duymuştur. Günümüzde ABD’de uygulanan bu sistem Meşrutiyet döneminde Osmanlıda da uygulanmıştır. Meclis-i Mebusan yanında bir de üst organ olarak Meclis-i Ayan teşekkül ettirilmiştir. Cumhuriyet döneminde 1960 Anayasası ile teşekkül ettirilen Senato daha sonra 1982 Anayasası ile ortadan kaldırılmış ve çok yanlış yapılmıştır. Farklı membalardan gelen ve seçilme şartları farklı olan iki meclisin biribirini kontrol etmesi yalnızca yolsuzluk ve haksızlıkların önünü almakla kalmaz inisiyatiflerin ve farklı fikirlerin ortaya çıkmasına sebep olur. İşlerin uzaması gibi mahzurlar ortaya çıksa da acele verilen kararların daha büyük zararları doğuracağı dikkate alınırsa “teenni rahmandan acele şeytandan” kuralının ne kadar haklı olduğunu da ispat edebilir. Herkes farklı düşünebilir, ancak düşüncelerin insaf ve hakkaniyet ölçüleri ile ifade edilmesi gerekir. İnsaf dinin yarısıdır ve hakkaniyetten kaynaklan-mayan hiçbir düşünce hak ve adaleti sağlamaz. Fikirlerin ifade edildiği ve halkla paylaşıldığı “Medya” dediğimiz iletişim araçlarının iyi kullanılması gerekir. Yağcılığı andıran aşırı övgüler ile cerbezeden kaynaklanan aşırı tenkitlerin kamuya ve topluma büyük zarar verdiği bir gerçektir. Bu nedenle devlet idaresinde disiplin kadar basının hür olması ve üzerindeki aşırı kontrolün olmaması gerekir. Sağlıklı bir demokrasi için sağlıklı fikirlere ve halkın doğru bilgilere ihtiyacı vardır. Halka dağıtılan oy pusulalarının kuru bir kağıttan ibaret olmadığı, halkın tecrübesini, fikrini yansıtan ve ahlakî bir hükümden doğan iradesinin eseridir. “Milletin hakimiyeti” kuru bir davadan ve kurnaz liderlerin kendisini halka seçtimek istemesinden öte bir manası vardır ve olmalıdır. Halkın reyleri bir şeylerin aracı olarak kullanılmamalıdır. Bu en başta kendisini seçen ve yönetime layık gören halka büyük bir ihanet ve hakaret olur. Ama ne ki ahlaksızlık her rejimde görülen bir hastalıktır ve Montesquieu’nun dediği gibi “Müstebit hükümetlerin varlığını devam ettirmesi için dürüst ve iffetli olması gerekmez.” Ancak demokrasi fazilet rejimidir ve faziletli olmazsa devam edemez. Demokratlar da kendilerini müstebitlere benzetemeyeceklerinden dolayı faziletli olmaları gerekir. Bu nedenle ihanete, zulme ve haksızlıklara çoklukla maruz kalacaklarını bilmeleri ve ona göre sabırlı ve ilkeli davranmaya devam ettirmeleri gerekir. İyilerin ve dürüstlerin büyük ihanetlere maruz kaldıklarına tarih şahittir. Yöneticiler de hainlerin fitnelerine alet olduklarını ve toplumun asayişini bahane ederek masumları canilerin ellerine teslim ettikten sonra kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Romanın Küdüs valisi Platus Hz. İsa’yı (as) Yahudilere teslim ettikten sonra “İsa’yı öldürürseniz suç benim değil, sizindir!” demiş ve ellerini yıkayarak kenara çekilmiştir. Bu onu sorumluluktan kurtarır mı? Elinde güç ve imkanı olan yöneticinin görevi masumları canilerin zulmünden korumak değil midir? Adalet mekanizması kim için çalışmalıdır veya yönetici ne için çalıştırmalıdır? İdari mekanizmanın görevi ve idarenin amacı adalete giden yolları yapmak ve adaleti sağlamak değil midir? Memuriyet makamı sahibine gereğinden fazla şeref ve faydalar sağladıkça, milletvekilleri veya seçilmişler seçmenlerin ağızlarına bir parmak bal çalmakla seçilebildikçe, adayların ehliyet ve namustan, ülke menfaati ve kamu yararından çok seçmenlerin özel taleplerine hizmet etmeye devam ettikçe millet meclisinin şaşası ve devlet binalarının görkemi ne demokrasinin gelişmesine ve ne de ülkede huzur ve asayiş, kalkınma ve gelişmesine katkı sağlamayacaktır. Devlet memurlarına ve seçilmişlerin de şerefini artırmayacaktır. Ülkedeki ahlakî çöküşün ve zaafiyetin bir başka yönü de her şeyi kendi menfaatine göre yönlendirmekte maharet kazanan ve devletin kesesinden elini çekmeyen mutlu zengin azınlığın hükümeti ve vekilleri çıkarlarına alet etme çabalarıdır. Bir başka tehlike de hükümetin yasaları çıkarmak için halkın seçtiği milletvekillerinin menfaatlerini artırarak ve maaşlarını yükselterek vekilliği hoş ve cazip hale getirmeleri ve seçim usulünde vekillerin aday gösterilmesinde inisiyatifi tamamen parti liderine bırakmasıdır. Bu durumda parti başkanı lider olmaktan çıkarak bir diktatöre ve tek seçiciye dönüşecek ve kendi çıkarı için vekilleri ve millet meclisini alet etmiş olacaktır. Burada asıl suç bu duruma göz yuman seçmen kitlesindedir. Kendi iradesini ve oy pusulasını geçersiz kılan ve kendi çıkarına kullanan liderleri ve vekilleri seçtikleri için... Ne diyelim “Her millet layık olduğu idareyi ve idareciyi bulur.”
Posted on: Mon, 30 Sep 2013 05:38:17 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015