DEĞERLİ ARKADAŞLARIM : GERÇEK ANLAMDA VATANSEVER OLMAK İÇİN - TopicsExpress



          

DEĞERLİ ARKADAŞLARIM : GERÇEK ANLAMDA VATANSEVER OLMAK İÇİN BU YAZI MUTLAKA OKUNMALIDIR BAKIN SON 150 YILDIR TÜRKİYEYİ YÖNETMİŞ VE YÖNETİMDE AĞIRLIĞINI HİSSETTİRMİŞ KARAR VERİCİLERİN HEPSİ DEVŞİRME , DÖNME VE MASONDUR . -------------------------------------- AYTUNÇ ALTUNDAL,TÜRKİYE SON ON YILINI YAŞIYOR!.. Teşvikiyede buluştuğumuz araştırmacı-din bilimcisi Aytunç Altındal, bir haftadır savaşını verdiği gribini hala yenememişti. Değerli okuyucular, araştırmacı, gazeteci ve yazar kimliği ile dinleri ve bilimleri araştırarak en ince noktaları önümüze koyan Aytunç Altındal, uzun süredir Türkiyenin kuşatılmışlığı üzerinde yazıyor, çiziyor ve hatta feryad ediyor. Kimi zaman sesini duyuruyor, kimi zamanda aman bu ses nereden çıktı denilerek, tıpkı bazılarının işine gelmeyen diğer yazar ve araştırmacılar gibi yalnızlığa mahkum ediliyor. Ancak Altındalın uluslar arası bir ünün olması nedeniyle yalnızlık yaşadığı söylenemez. Çünkü yazdığı kitapların çoğunluğu Batı üzerine olduğu için konunun ilgilileri tarafından sürekli takip edilmiştir. 30a yakın kitabı ile Türkiyenin geleceğine ilişkin inceden inceye, fakat etkili mesajlar vererek, Türkiyenin milli ruhunu yeniden kazanması için çalışan birisi. Millici, yerlici, ulusalcı bir kişiliğe sahip olan Altındal, aslında birçok kişi için gizem olmuştur. Yüzlerce baskı yapan kitaplarını, bu röportajı okuduktan sonra sizlerde okuyacaksınız. Sizin de üzerinde durduğunuz konuların toplamına binaen şu soruyu sormak istiyorum Türkiye nedir? Neden önemli bir ülkedir? Evet, Türkiyeyi ele alırken ilk önce Türkiye nedir sorusunu ele almak lazım. Bu soru hiç sorulmaz. Neden? Çünkü, Türkiye sadece coğrafi bir bölgenin adı değildir. Türkiye, aynı zamanda 22 ülke demektir. Demekki, Türkiye tek başına bir ülke anlamına gelmiyor, bilakis 22 ülkenin birleşik yapısı, hülasası demektir. Japonya 20 devlettir diyemezsiniz. Aynı şekilde Almanya da öyle. Ama Türkiye 22 devlettir. 22 devlet demek; 22 değişik duyuş, düşünüş ve davranışın bünyede barındırılması demektir. Türkiye bu anlamıyla ABDye örnek olmuş bir ülkedir.Bunun için önce şunu bilmeliyiz: Türkiye, model bir ülkedir. Bakın daha da ilginci 1910lu yıllarda Türkiye için Dünya Bilim Konseyleri Türkiyenin ve Balkanların bir dünya laboratuarı olduğunu söylemişlerdir. Tesadüf ilk defa sizinle konuşuyorum bu konuları. Birçok olay ilk önce Türkiyede denenir, daha sonra başka ülkelerin bünyelerine sokulur. Bunu kimse bilmez. Ama denemeler daima Türkiye ve Balkanlar üzerinde yapılır. Türkiyenin 22 ülke anlamına geldiğini ve 22 farklı düşünüş, duyuş ve davranışın varlığını ifade ettiğini söylediniz. Tam olarak bu ne anlama geliyor? Bakın Amerikayı Amerika yapan teori Melting Pot Teorisi. Bu teori; kazan, pota anlamına gelir. Bir kazanın içinde değişik bünyelerin işe yarayacak şekilde eritilerek bir maddenin elde edilmesidir. Kısacası bir eritme kazanı diyebiliriz. Şimdi bu eritme kazanı, Amerikayı Amerika haline getiren düşüncenin kendisidir. Kaldı ki, bunun Türkiyeden örnek alındığını, Türkiyenin Melting Pot olduğu düşünülerek ABDliler tarafından kabul edilmiştir. Öyle ki, dünyada bir Melting Pot yapabilmeniz için gerekli olan ilk koşul; hukuktur, kanun yapıcılıktır. Bakın ABD Anayasa Mahkemesine gittiğiniz zaman 12 tane kanun yapıcının ismini görürsünüz. Bunlardan iki tanesi Osmanlıdır. Birincisi Fatih Sultan Mehmet, ikincisi ise Kanuni Sultan Süleymandır. Adı üzerinde Amerika Birleşik Devletleri. Ama Türkiye üniter devlet yapısına sahip. Türkiyenin Üniter Devlet oluşu tam olarak neyi ifade ediyor? Türkiye, Almanya gibi federal bir devlet değildir. Türkiye, birleşik devletlerden oluşan bir sistem değildir. Türkiyenin kendisi bizatihi Uniterian dediğimiz bir üniter devlettir. Yani şu kastediliyor: Birleşik devlet değil, birleştirici devlettir. Dünyada iki tane örneğin vardır. Birincisi Türkiye, ikincisi ise Ukraynadır. Demek ki cumhuriyet kurulurken Uniterian statüsünde kurulmuştur.Yani birleştirici özelliği dikkate alınmıştır. Öyleyse bugünkü Türkiyenin hukuku da Federal Almanya hukuku gibi, AB hukuku gibi olamaz, özel bir hukuk anlayışına sahip olmak zorundadır. Üniterian (birleştirici) devlete uygun bir hukuk anlayışı olmalıdır. Federal bir devletin, federal bir devlet sistemine uygun hukuku vardır. ABDnin olduğu gibi birleşik devletler statüsüne uygun bir hukuku anlayışın vardır. Ama Türkiyedeki üniterian devlet modeli, gerçekte en üst modeldir ve onun için hukuk anlayışı da farklı olmalıdır. Melting Pot (kazan,pota) sistemine göre üniterian sisteminin eksik tarafı var mı? Bakın Amerika Birleşik Devletlerinde en üst yetkili şahış değil, Anayasa kurumudur. Hatta devlet beşinci sırada gelir. ABDde sistem; Anayasa, Senato, Kongre, Başkan ve Devlet şeklinde sıralanır. Ama Türkiyede ise durum tam tersi: en tepede Anayasa değil Devlet vardır. Dolayısı ile Türkiyenin değiştirmesi gereken en önemli meselesi Anayasayı en tepeye koymasıdır. Üniterian (Birleştirici) Devlet Sisteminin eksik bırakılmış olan kısmı budur. Hangi anayasa sorusu ayrıdır, ama en tepede Anayasa kurumu olmak zorundadır. Türkiyenin 22 devlet olma durumuna dönersek… Osmanlı devleti 100 yıl öncesine kadar, bugünün 22 devletinde asırlarca hüküm sürmüş; kan, şiddet, kavga olmadan yönetmiştir. Bakın ABD, bugün sadece bir Irakı bile yönetemiyor. Ama Osmanlı yönetmişti. Nasıl ve ne yaparak yönetmişti bunca ülkeyi? Osmanlının en büyük özelliği; tebaasına demişti ki; ‘Sen dininde özgürce, dilediğin gibi davran ve yaşa Düşünebiliyormusunuz ki, bir imparatorlukta; her güneş ağardığında 13 değişik dil ve 40 farklı lehçe kullanılıyordu aynı anda. Üstelik hiç kimse bir başkasının özgürlük alanını ihlal etmeden. Kaldı ki, çok güçlü bir ekonomik yapı olsa, bu olabilir diye düşünülebilir. ‘Efendim, aralarında ortak nokta paradır. Güçlü para olduğu için bu iş oluyordu denilebilir ama,Osmanlının ekonomisi hiçbir zaman çok kuvvetli olmamıştır. Demek ki, gönüllü bağlayan başka nedenler vardı. Kaldı ki, 1900lü yılların başlarında yabancıların rakamlarına göre, Osmanlı İmparatorluğunun tüm nüfusu 23 milyondu. Bu rakamın 8.5 milyonu ise gayr-ı müslüm. Bu rakamlar çerçevesinde baktığımız zaman, o kadar yüzyıldır bizimle beraber yaşamış olan gayr-ı Müslimlerin sadece ekonomik nedenlerle değil, serbest iradeleri ile kaldıklarını görüyoruz. Başa dönersek; bu 22 devletin yıkılması ve küçük küçük devletlerin meydana getirilmesi tamamıyla İngiliz politikası idi. Her ne kadar Rus ve Fransızların projeleri olsa bile Osmanlı, İngilizlerin oyunları ile parçalandı. Bu süreç ne zaman ve nerede başladı? Özellikle 1820lerden itibaren Harput, Elazığ, Erzurum, Siirt, Van, Bitlis, Muş, Batman gibi yerlerde çok güçlü misyonerlik faliyetleri yürüttüler. Sakın aklınıza 7-8 kişi gelmiş de misyonerlik yapıyorlar görüntüsü gelmesin. Örneğin Harputa gelmiş yerleşmişler. Düşünebiliyormusunuz, o dönemde Harputa yerleşmiş ABDliler var. Peki misyonerlik faaliyetlerini yürüten okullar konusunda ne düşünüyorsunuz? Bir rakam verebilirmisiniz? 1918de Osmanlı topraklarında 1000den fazla okul vardı. Buna karşılık 138 Osmanlı okulu vardı. Bunlardan 500ü Protestan, 60ı Rus Ortodoks, 25i Alman, geri kalan ise İtalyan ve Alman Katolik eğitimi veren okullardı. Buradan bakıldığı zaman yetiştirilmiş kadrolar ve bu kadrolarla birlikte gelen değişim ve değiştirme hareketleri Osmanlının sonunu, Cumhuriyetin başlangıcını hazırlamıştır. Bu noktada dış sanayinin zorlanması olduğu konusunda neler söyleyeceksiniz? Dışımızdaki sanayinin zorlanmasına baktığımız zaman tekstil sektörü ile ilgili olarak çok enteresan bir olay karşımıza çıkıyor. 1924lerden itibaren Mustafa Kemalin Amerikalılara yaptırdığı davet üzerine Türkiyeye gelen ve DODD Raporları diye bilinen üç ciltlik; ‘Türkiye Ne Yapmalı? raporları bulunmaktadır. Bu raporları kimse bilmez ne yazık ki. DODD Raporlarında, özellikle Tekstil Sanayini ele alıyor ve diyorlar ki; ‘Osmanlı İmparatorluğu çökerken dahi, dünya tekstilinin %8ini karşılıyordu.En büyük rakibi ise İngiltere idi. Ne demek bu şimdi? Bakın İngilterede demokrasi –Türkiyenin geliştirilmesi amacından söz edilirken bahsettiğimiz- bildiğimiz demokrasi değil, Kraliyet-Meşruti Kraliyet çerçevesinde demokrasi anlayışını geliştirenler de tekstilciler oldu. Ama Türkiyede öyle olmadı. İngilterede ise Kraliyet normundaki demokrasiyi tekstilciler geliştirdi. Bu gelişme nasıl oldu? Tekstil makinalarının en küçük evlere, köylere, kasabalara ve şehirlere kadar intikal ettirilmesi, oradaki yerel birimlerin kendilerine bir geçim kaynağı temin etmelerinden dolayı şu yada bu şekilde makinasına ve ürününe sahip çıkma bilinci geliştirildi. Osmanlıda bu şekilde olmadı ve İngiltere, Osmanlıyı tekstilde büyük rakip olarak gördüğü için Osmanlının tekstilini bozmaya yönelmiştir. Tıpkı bugün ABnin, Türkiyeyi tarımda büyük bir rakip görerek, verimli topraklarımızı yok ettirmeye çalışması meselesi gibi. Şimdi DODD Raporlarına dönersek; raporda deniyor ki, ‘tekstil devletin denetimi altında olmalıdır. Çünkü tekstil hem iç, hem dış pazarlarda çok önemli bir sanayidir. Böylelikle DODD Raporları, Sümerbank ve diğer tesislerin kurulmasını öneriyor ve bu tesisler kuruluyor. Ancak bununla yetinilmiyor. 1930ların başında deniliyor ki, ‘Türk Kadını eğer, hala tek seçenekli giyimde devam ederse, iç pazarı geliştirilemez ve iç piyasa canlanamaz. O halde ne yapmalı? Kadınlara hak vermelisin. Kadınlara hak vermelisin ki, kadın açılacak, saçılacak ve dolayısı ile giyimde rekabeti getirecek. Bazı değişimleri kadını iş dünyasına sokarak mı gerçekleştirdiler? Bakın bunun tipik örnekleri İngilterede 1880lerde yaşandı. Ekonomi darlaştığı, bozulduğu zaman kumaş yetmediği için kısa etek modasını yaymaya çalışarak herkesi kısa etek giymeye teşvik etmişler. Bir diğer örnek ise II . Dünya Savaşı öncesinde tekstilde büyük sıkıntı olduğu için Hitler, erkeklerin uzun kol gömlek giymesini yasaklamıştır. Çünkü yeterince kumaş yoktu. Kumaş bolluğu yaşandığı zamanlarda uzun etek ve uzun kol gömlek modası başlatarak kumaş stoklarını erittiklerini görmekteyiz. Demek ki, tekstil, moda, marka vs. gibi konularda bu işlerde kullanılabiliniyor.Diğer bir konu ise tekstilde kadın işçi çalıştırmak. Tekstilde kadın işçi hem daha ucuz iş gücü demek, hem daha sağlam hem kadının bildiği bir iş. Dolayısı ile kadınları iş dünyasına ve bizzat üretimin içine sokarak iç piyasayı genişletmek iş gücünü değerlendirmek ve mümkün mertebe kadınlara ürün aldırtmak istenmiştir. Yani 1930lu yıllardan bu yana şunu görüyoruz; kadının tekstilde çok özel bir yeri olmuştur. Sayın Altundal, buraya kadar anlattıklarınızı toparlarsak ortaya ne çıkıyor? Evet buraya kadar anlattığımız şu: Adına Türkiye denilen ülkenin 22 değişik duyuş, düşünüş ve davranışı kendi içinde mezcetme çabasından kaynaklanmaktadır. Burada ortaya çıkan husus da şu; bunların hepsi birer üst tasarımdır. Yani Cumhuriyet kurulmadan önce hazırlanmış planlar çerçevesinde yürüyen işler yapılmış Türkiyede. Peki Türkiye, bunları yaparken inisiyatifi ne olmuştur? Evet bu sorunun cevaplandırılması gerekir. Yani milli, muhafazakar ya da mukaddesata bağlı değerlerin korunması ne kadar sağlanabilmiştir. Bu tartışmalı. Dolayısı ile son 50-60 senedir tartışılan en önemli konu bu olmuştur. Daima üst tasarımların bir laboratuar ortamı olarak uygulandığı bir bölgedeyiz. Bizim fonksiyonlarımız maalesef; gelen üst tasarımları uyguladıktan sonra çıkan problemlerle uğraştırılarak sınırlı bırakılıyoruz. Biz çözdükten sonra bunlar alıyorlar ve diyorlar ki; ‘bakın biz bu problemi bu laboratuarda denedik ve bu problemi Türkler de bunu bu şekilde çözdüler. Ölerek, öldürülerek, çoluk-çocuk sefalet çekerek, aç kalarak, cahil kalarak, perişan olarak geçtiler ve biz bunu alıp kullanabiliriz diyorlar. Bu oldukça önemli. Peki bu üst tasarımları yapan güçler kimdir? Bunlara baktığımız zaman evvela şunu görüyoruz: Avrupa Birliği dediğimiz; Hıristiyan kubbesinde yüze yakın değişik yapı mevcut. Bunların hepsi çeşitli gizli örgütler olduğu gibi, kiliseye karşı olanlar, kiliseyi savunanlar olduğu gibi Ezoterik-Okültik gizli örgütler vardır. Bunların başında da 16.yüzyıldan beri etkili olan Gül ve Haç Kardeşliği teşkilatı gelmektedir. Bu teşkilatın 1621den itibaren belgeleri var. Bu belgelerde Avrupanın cumhuriyetler olarak birliğinin sağlanması ve cumhuriyetlerin üst bir tasarım çerçevesinde birleştirilerek Avrupanın Gnostik-Masonik Hıristiyan olarak geleceğinin devam ettirilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Bu sağlandı mı? Yani AB bu düşüncenin eseri midir? Özellikle 1717de İngilterede Anderson Anayasası olarak bilinen bir gizli Mason Anayasası yapılmış, bu anayasa çerçevesinde İngilterede Masonik değerlerin ön plana çıkarılmasına karar verilmiş ve gündelik hale getirilmiştir. Avrupada ise 1720lerden itibaren Gül ve Haç Kardeşliğinin İlluminateye kadar giden yolda, hazırlanan üst tasarımlarda Fransız İhtilali meydana getirilmiş, ondan sonrada Gnostik dediğimiz Rafizi (Kilise dışı) bir Hıristiyanlık anlayışı ile Avrupa Birliği tesis edilmiştir. AB içinde bütün bu teşkilatların çeşitli ülkeler bazında bir Mason teşkilatının ferdiyetleri ile operatif ve spekülatif bir şekilde girift ilişkileri var. Bakın ilginç diğer bir konu ise Bilinmeyen Hitler adlı kitabımda dile getirdiğim gibi; Hitleri Gizli (Okültik) İlimler Teşkilatı olan Thule Gessellschaft diye bir örgüt tarafından adım adım iktidara taşıdığını görüyoruz. Yani Hitler, aslında bir üst tasarımın ürünüdür. Öyle mi? Evet Hitler, Okültik (Gizli İlimler) Örgütünün bir ürünüdür. Ama bundan daha önemlisi Bilinmeyen Hitler kitabımda belirttiğim gibi, Hitleri adım adım iktidara taşıyan Thule Gesselschaft örgütünün kurucusu Türk vatandaşı, Bektaşi aynı zamanda Mason olan Baron Rudolf von Sebottendorff diye birisidir. Tarihçilerden kendisini on yıllarca gizlemeyi başaran, Hitlerin yol göstericisi ve rakibi olan Sebottendorff, Türk vatandaşıydı ve Hitleri iktidara getiren esrarengiz örgütü ilk kez İstanbulda kurmuştu. Hitlerin hiç bilinmeyen bu yönünü Alman ve İsrailli araştırmacılar da ilk kez bu kitaptaki belgelerden öğrendiler. Bir üst tasarım olarak da bilinen ve son yıllarımıza ciddi anlamda yön veren Skulls&Bones (Kurukafalar ve Kemikler) Örgütünün amacı nedir? Bu örgüt, İsanin kendisine ‘kurtarıcılık ve yeniden yapılandırma görevini verdiğini düşünüyor. Bunun için bu örgütün en tanınmış üyesi ABD Devlet Başkanı George W.Bush, İsanın kendisine bu misyonu verdiğine inanarak, yeniden yapılandırma ve kurtarma işine Iraktan başlamıştır. Müslüman Irak halkını ‘Kurtarmak ve Müslüman coğrafyasını ‘Yeniden Yapılandırmak misyonunun kendisine verildiğine inanıyor Bush. Methodist, yobaz Evangelist bir gizli örgüt üyesi Hıristiyanın başkanlığında ABD savaş makinesi 2003 yılında insanlığı ‘Yeni Dünya Düzenine hazırlamıştır. Gerçekten ilginç bilgiler. Peki yüz yıllardır devam ede gelen teşkilatların eylemleri nasıl işliyor ve nasıl bir takvime sahipler? Evet, üst tasarımlar, bizim gündelik yaşadığımız takvimlere göre yapılmıyor Bu adamların kendilerine özel takvimleri var. Örneğin biz 365 günlük takvimi kullanıyoruz, ama bu adamlar 1540lardan bu yana 360 günlük takvim kullanıyorlar. Demek ki, biz 5 gün onların gerisinden gidiyoruz. Bu takvimi kullandıkları tarihten bu yana 8-9 sene önümüzde gidiyorlar. Bizim kutsal saydığımız günler, onlar için hiç de kutsal değildir. Buna Hz.İsanın doğum günü kabul denilen günde dahildir. Demek ki dikkat etmemiz gereken en önemli kavram; bizim hakkımızda karar vericilerin kim olduklarıdır? Önemli olan da karar vericilerin arasında yer almaktır. Bu noktada şunu sormak istiyorum: Türk ve Müslüman olmak kaydıyla bu karar vericilerin arasında yer alan var mı? Göstermelik olarak var. Ama en çok iki kişi olacak şekilde. BAKIN SON 150 YILDIR TÜRKİYEYİ YÖNETMİŞ VE YÖNETİMDE AĞIRLIĞINI HİSSETTİRMİŞ KARAR VERİCİLERİN HEPSİ DEVŞİRME , DÖNME VE MASONDUR . Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, tam anlamıyla İslami yaşamın gereklerine uygun bir şekilde yaşamını sürdüren hiç kimse Osmanlının yönetiminde söz sahibi olmuş değildir. Sultan Abdülhamit Han bunların baskısı altındaydı. Öyleyse şöyle bakıldığında bu 22 devletin çeşitli unsurlarında oluşan ve bunların arasından sivrilerek şu veya bu nedenlerle başkaları tarafından seçilen, mason teşkilatlarına katılmış, yabancı okullarda eğitimini tamamlamış İslam dini ile ilişkilerini kesmiş, fakat Müslümanmış gibi görünen pek çok insan görülmüştür. Birkaç İsim verebilirmisiniz? Gül ve Haç Kardeşliği kitabımızın 148 – 149. sayfalarında bu isimlerin 28 tanesi yer almaktadır. Bir örnek verirsek, 1963 yılında Türkiyede Gül ve Haç Kardeşliği Şövalyesi olarak İzmirli Avdeti Sebataycı Cemal Birik diye birisi seçiliyor. 17. derecede Mason olan Birik 1964te İskoç Ritinin izniyle önce Tapınak Şövalyeliği mertebesine, sonra da 33. dereceye çıkartılarak Gül ve Haç Baş Şövalyesi tayin ediliyor. Biriki tayin edenler ise Cumhurbaşkanı Celal Bayara yakınlığı ile tanınan Menderesin ekonomi danışmanı ünlü iktisat Profesörü Hazım Atıf Kuyucak, Necmettin Erol ve T.C. Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı vekili ve adayı İhsan Sabri Çağlayangildir. Birkaç isim daha örnek verirsek; Özbekler Tekkesi Şeyhi Ataullah Efendi, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Meclis Başkanı Kazım Özalp, Devlet Başkanı Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve daha nicelerini saymak mümkün. Bunların tamamı 33. dereceden masondurlar. Bakın 33.derece Mason olan Çağlayangil MRA olarak bilinen Moral Rearmament ( Manevi Cihazlama Derneği ) Türkiyedeki güçlü ellerinden biriydi. Başta Koç ve Sabancı aileleri olmak üzere kalburüstü kişileri bu İsviçreli örgütle tanıştıran da oydu. Manevi Cihazlama Derneği (MRA)nın Türkiye kurucularından birisi ise dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökaydır. Türk Milleti bu kişilerin gerçek kimliklerini hiçbir zaman bilmemiş, bilememiştir. Bunlar ve daha yüzlercesi Osmanlı İmparatorluğunu çökerten güçlerin ‘Gizli örgütleri ile gönüllü ‘İnanç Bağları kurmuşlar ve kendilerinden istenilen yasaları yapıp Türk Milletinin önüne koyarak bu ulusun hayatına yön vermişlerdir. Sonuçta Türkiyede dünyaya gelen her bebek bu dünyada yaşayacak olduğu için bu gizli örgütlerin koydukları ‘Bu dünyaya gelme vergisi olarak 2500-3000 dolarlık bir haraç ödemek zorunda bırakılmışlardır. ABye bir de bu yönde bakmakta fayda vardır. Yukarıdaki isimlerin hepsi ne yazık ki, batının Masonik güçlerine hizmet etmekten başka bir işe yaramamışlardır. O halde Türkiyenin kurtuluş şansı var mı? Türkiyenin Avrupa Birliğine üyeliği bunun için bir şans olarak değerlendirilebilir mi? Hayal. Türkiyenin AB üyeliği ile kurtuluşu hayalden başka bir şey değildir. Peki bu güçler tarafından Türkiyede ne olması isteniyor? Bu husus çok önemlidir. Bilindiği gibi I.Dünya Savaşı sonunda 1918den itibaren Türkiyeye Sevr Anlaşması dayatılmıştır. Bakın bir anlaşmaya taraf olabilmeniz için millet statüsünde olmanız gerekir. Bu anlaşma sırasında Türkiye taraf olamamıştır. Çünkü Türkiyeye bir millet değil, bir ümmet olarak bakıyorlardı. Diyorlar ki, ‘Siz millet değil, ümmetsiniz. Dolayısı ile taraf olamazsınız. Onun için sizin hakkınızdaki kararları biz alırız ve biz uygularız. Şimdi Lozana da kötü bakanlar ‘Lozanda şunu kaybettik, bunu kaybettik diyorlar. Fakat 1918den 1923e kadar geçen 5 yıllık dönemde Lazı, Kürdü, Çerkeziyle bir millet olduğunu ispat etmiştir ve Türkiye Lozana bir taraf olarak oturmuştur. Bakın Lozanda Ermeniler taraf olarak katılamamıştır. Çünkü Türkiye, ‘biz bir milletiz diyerek engellemiştir ve bu tarihte Türkiye, Cumhuriyet ilan etmiştir. Üniter devlet statüsünü bileğinin hakkıyla kazanmıştır. Bakın Türkiye, antiemperyalist savaşla kurulmuş ilk cumhuriyettir. Bundan önce kurulmuş cumhuriyetlerin tamamı ya ihtilallerle yada darbelerle kurulmuşlardır. Peki bu günlerde hararetle tartışılan Sevr Anlaşması yürülülükten kaldırılmış mıdır? Tek kelime ile hayır. Çünkü tek taraflı olarak Sevri biz reddettik. Ama Sevr Anlaşmasına taraf olan ülkeler, şu ana kadar imzalarını geri çekmiş değiller. Dolayısı ile onlar için Sevr halen yürürlüktedir. Para ve toprak tazminatı gibi talepleri Avrupa Birliği aracılığı ile Türkiyenin önüne getirilecektir. Peki Lozan Anlaşması tek başına yeterlimi? Hayır, yetmiyor. Çünkü adamlar diyorlar ki, ‘Lozan Anlaşması bir uluslar arası anlaşmadır. Ama biz uluslar arası anlaşmadır. Ama biz uluslar arası anlaşmalar çerçevesinde değil, uluslar üstü bir anlaşmalar çerçevesinde ele alıyoruz. Nedir bu? Soykırım hukuku ve insan hakları hukuku olarak önümüze getiriyorlar. ‘Uluslarüstü olan hukuk sizi aşar. Lozan Anlaşmanızı hiçbir şekilde tanımıyoruz. Dolayısı ile ben seni uluslarüstü hukuka göre yargılıyorum. Bir Soykırım ve İnsan Hakları Hukuku mevcut ve buna göre tazminat vereceksin diyorlar. Sevr Anlaşmasının yürürlükte olduğu bir durumda Lozan Anlaşması bize nereye kadar güvence sağlıyor? Hiç güvence sağlamıyor. Çünkü Lozan Anlaşması, ABD tarafından kabul edilmiyor. En önemli müttefikimiz olan ABD, Türkiyenin Lozan Anlaşmasını halen kabul etmiş değil. Dolayısı ile ABD diyor ki, ‘Türkiyenin Doğu sınırları benim tarafımdan kabul edilmiş sınırlar değildir. O nedenledir ki, Irakın Kuzeyinde İngiltere bulunması gerektiği halde ABD var. İngiltere olsaydı, Türkiye ile İngiltere arasında anlaşma olduğu için bir tek Kerkük meselesinde BM tarafından dondurulmuş bir hukuki statü bulunduğu için Türkiyenin işi çok kolay olacaktı. Ama özellikle ABD geldi ve Türkiye aleyhindeki faaliyetleri sürdürüyorlar. Maalesef bunun için zavallı Kürtleri kullanıyor. GAP Bölgesinde oynanan oyunlar da bunun birer uzantısıdır. Şimdi ne kadar manidardır ki, dünyada en kolay verilen kredi, baraj kredisidir. Çünkü garanti paradır. Ama İsrail, GAP bölgesi için hiçbir bankaya tek bir kuruş kredi verdirtmemiştir. NEDEN? Çünkü Türkiyede yaşanan enflasyon, hem terör, hemde GAPa dökülen paralar dolayısıyladır. GAPı, Türk Halkı kendi paraları ile ve yüzde yüzlük enflasyonlar yaşayarak yapmıştır. Fakat bugün elden gitmek üzeredir. Şimdi iktidarda olan hükümetin gelişi de başlı başına bir olay gibi gözüküyor. Ne düşünüyorsunuz? Üst tasarımcılar burada da mı devrede? Siyasi bir partinin altı ayda kurulup, iktidara getirilmesi manidardır. 70 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi bile böyle bir şey yapamadı. Düşünün ki, partinin başkanı olan kişi daha hapishanede iken başbakan olacak. Var mı öyle bir hikaye? Demek ki, dışarıdan hazırlanmış bir projedir. Bu yüzden bu hükümet geçicidir. Sadece istediklerini yaptırıncaya kadar iktidarda olacaktır. Sizi bu kanıya sevkeden nedenler nelerdir? Dikkat ederseniz bu hükümet, Türkiyeyi ve Türk olma unsurlarını sahiplenmediği gibi, ilk çıkışları olan İslam söylemleri de yok artık. Erbakan bile bunlara göre daha milli birisi. Milli görüş, Erbakanın tekelinde olsa ne olur? Olmasa ne olur? Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi her kim olursa olsun mutlaka milli bir duruş, milli bir görüş içerisinde olmalıdır. Erbakanın partisine üye değilim, yanlış anlaşılmasın. Burada yatan şey Kuvay-i Milliye ruhudur. Müdafa-i Hukuktan, Misak-ı Milliden geliyoruz. Dolayısı ile bu topraklarda yaşamak milli olmayı gerektirir. Ve bu hükümet milli unsurlara sahip çıkmadığı için ABD, İsrail, İngiltere ve ABnin bir üst tasarımıdır. Bizim dışımızdaki planlayıcılar üzerimizdeki paylaşımı çoktan yaptılar. BÖYLE DEVAM EDERSE TÜRKİYE TAMAM VEYA DEVAM İÇİN SON ON YILINI OYNUYOR . Ben böyle görüyorum. Dolayısı ile herkesin gözünü açması ve uyanması gerekir diye düşünüyorum çünkü üzerimizdeki oyunları bozabilmek için vakit kalmadı.Yani şu anda uzatmaları oynuyoruz ve bununda iyice anlaşılması lazım artık. Bu gerçekleri kimse görmüyormu? Vatandaş neden uyanmıyor? Bakın ülkeyi sokaktaki vatandaşlar yönetmez. Onlar ülkeye sahip çıkarlar. Ülkeyi yönetenler daima elitlerdir. Osmanlının elitlerini yok ettiler. Elit kadrolar olmadan hiçbir ülke ayakta duramaz. Okuma yazma bilmeyen insanlar ülkeyi nasıl yönetsin? Bakın bir örnek vereyim Çok sevdiğim Ali Rıza Septioğlu, bakan bile olmuştu, eğitimi olmadığı halde. Ancak adam bakanlığında bekçi bile olamıyormuşum demişti. Ne yazık ki Türkiyein seçkinleri kaybetmişlerdir. Disiplin özel eğitim, özel birikim demektir. Otoriter demek değildir. Bunun için acilen Türkiyenin çok acilen disiplin ihtiyacı vardır. Ayrıca Türkiyenin hayatı algılayışta milli duruş halinde bulunabilme, oradan gelip gitmeme gücüdür. Değerlerin neyse, o değerlerini korumak için direnme ve savunmaktır disiplin. Türkiyede otorite var ama disiplin yok ne yazıkki. Yani demek istiyorsunuz ki Türkiyenin asıl ihtiyacı; ilk Meclisin ruhudur. Öyle mi? Evet kesinlikle öyle. İlk meclis ruhuna her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Aytunç Altındal, Röportaj F.İnce, Bistrol , Kasım 2004
Posted on: Sat, 30 Nov 2013 09:25:42 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015