DOSTLUĞA VE SEVGİYE ÇAĞRI ŞİİR DRAMATİZASYON - TopicsExpress



          

DOSTLUĞA VE SEVGİYE ÇAĞRI ŞİİR DRAMATİZASYON GÖSTERİSİ ŞAİRLER : Melih Cevdet Anday (Yaşamak Çok Güzel);A.Muhip Dranas (Mektup), Abdurrahim Karakoç (Beni De Çağır), Abidin Aydın (Deniz Feneri), Ataol Behramoğlu (insanlar), Ahmet Telli (Unutma Dostumsun, Bekle Beni), A.Veysel Şatıroğlu(Kardeşim),Arif Damar (Gitme Kal);A.Kadir (Açılır Kapılar), Ahmet Uysal (Adı Aşk Olur, A.E. Küçükpınar (Babama Mektup) Ali Türer (Deli dalganın türküsü) B.Rahmi Eyüboğlu (Dosluğumuz, Yaratana Mektuplar); C.Sıtkı Tarancı (Desem ki,Tutsam ellerinden Ağlarsın, Desem ki Vakitlerden Bir Nisan Akşamıdır), Cahit Külebi (Dost), Can Yücel (Herşey Sende Gizli),Can Dündar (Bahar Gelme Üstüme, İyi Düşünün, Bir Dost, Eskiden,Eğer),Celal Ülgen (Zilan), Cezmi Ersöz (Sevdiğim Nereye Gidiyorsun, Hadi git.Git.artık.) Edip Cansever (Masa da Masaymış), Melike Demirağ (arkadaş), N.Ulvi Akgün (Yabancı Bir Gün Beni sevebilir misin?, Bir Şey Var Aramızda) Neyzen Tevfik (Anladın mı?), N.Hikmet Ran (Seni Düşünürüm),Mevlana (Dostlar, Gün Bugün!), Şebnem Kısaparmak (Seviyorum), Ü. Yaşar Oğuzcan (Dost Bildiklerim,Sekizinci Mektup,Ben senin en çok sesini sevdim),Viktor Hugo(Keder Sana Yakışmıyor), Yusuf Hayaoğlu (Can Dostum), KİŞİLER: Sunucu, Aşık, İyimser, Karamsar, Bilge, 1. Dost, 2. Dost., 1.Adam,2. Adam, Baba, Anne, Oğul, Zilan, Neyzen, Neşe, Ecan, Ömer, Semra. Kız Öğr. “DOSTLUĞA VE SEVGİYE ÇAĞRI” ŞİİR –DRAMATİZASYON GÖSRERİSİ SUNUCU : Merhaba sevgili misafirler, hepinize gönülden merhaba ! Fen lisemizin artık geleneksel hale gelmiş bir şiir-müzik-folklor gecesinde daha yine sizlerle buluşmanın sevinci, heyecanı içindeyiz. Sanki eskisinden daha hızlı akmaya başladı günler. Çoluk çocuk sabah başlıyor maratonumuz, akşama kadar bir koşturmacadır gidiyor. Akşam eve gelince de çoğumuzda karşılıklı iki çift edecek mecal kalmıyor. Biraz enerjimiz eğer kalmışsa onu da televizyon seyrederken tüketiyoruz. Birbirini bayramdan bayrama belki gören, bir birine yabancılaşmış bir sürü insan doldurmuşuz apartmanları. Şu iletişim çağında birbirimize daha fazla yakınlaştığımızı, birbirimizi daha iyi anladığımızı kim söyleyebilir. Gün geçtikçe daha fazla yalnız hissediyoruz kendimizi, daha fazla yalnızlığa itiyoruz birbirimizi. İşte bu yüzden bu yıl ki şiir dinletimizin konusunu “dostluk ve sevgiye çağrı” olarak belirledik. İstedik ki dostluğa ve sevgiye dair bir duygu seline tutalım bu gece sizleri. İstedik ki, günlük koşuşturmalarımız, kaygılarımız arasında fark etmeden yitirdiklerimizi bir hatırlayalım, hatırlatalım bu gece. Birbirimizin farkında olalım; birbirimizin farkında olduğumuzu, yalnız olmadığımızı hissedelim. Şairlerimizin gönül penceresinde dostluklarımız, sevgi kardeşliğimiz yeniden buluştursun yüreklerimizi. I. BÖLÜM Şair (K): Arka fonda “Hayat Bayram Olsa” adlı parça çalmaya başlar, yarısında parça sönerken Aşık sağdan sallana sallana sahneye gelir Bahar Gelme Üstüme (Can Dündar) adlı şiiri okur. Bahar Gelme Üstüme (Şair) (1) Bahar, yalvarırım çek git işine! .. Salma üstüme çiçeklerini aklımı çelme! .. Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde (...) Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek... Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem... Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çeşit börtü böcek... Yapma bunu bana bahar, Böyle üstüme gelme...! Zaten damarlarımda zor zaptediyorum kanımı... Çoktan cemreler düşmüş¸ beynime, yüreğime... Kalbimin buzları erimiş¸ Göğüs kafesimde ne düğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir... Bir de sen çıldırtma beni... (...) Al git serçelerini sabahlarımdan Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni... Bulutların üşüşmesin başıma... Girme kanıma yoldan çıkarma beni...! Çek git işine! Can Dündar Bilge: Şiir biterken şarkının son sözleri duyulur Bilge soldan girer “Ne o dellenmişsin gene şair coşmuş gene yüreğin” diye laf atar şaire ve M.C. Anday’ın yaşamak güzel şey doğrusu şiirini okur. Yaşamak güzel şey doğrusu (2) üstelik hava da güzelse hele gücün kuvvetin yerindeyse elin ekmek tutmuşsa birde hele tertemizse gönlün hele kar gibiyse alnın yani kendinden korkmuyorsan kimseden korkmuyorsan dünyada iyi günler bekliyorsan hele iyi günlere inanıyorsan üstelik hava da güzelse Yaşamak güzel şey, Çok güzel şey doğrusu! Melih Cevdet Anday Aşık (E): İyimser şiirini bitirirken boynunda davul asılı aşık soldan sahneye girer.Sahneyi bir uçtan bir uca dolaşırken, düğüne çağırır gibi “Dostlar, Gün Bugün!” (Mevlana) adlı şiiri arada davul vurarak seslendirir Dostlar, Gün Bugün! (aşık) (3) Toy, düğün kumaş oldu, ölçüldü biçildi. Toy, düğün elbise oldu uzun boya. Toylar, düğünler tam bizim için, toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya. Şekere eş oldu dudu kuşu, zühre eş oldu aya. Toylar, düğünler tam bizim için, toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya. Bugün hayat öylesine rahat. Bugün yürekler öylesine ferah. Bugün insanlar öylesine kardeş. Toylar, düğünler tam bizim için, toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya. Ey şehrimizi aydınlatan sultan, güvey oluyorsun bir güzele bu gece. Ne de güzel yürüyorsun mahallemizde salına salına, ne de güzel akıyorsun deremize çağlaya çağlaya, ey bizi unutmayan, bizi arayan dost, ey bizim suyumuz, ırmağımız. Toylar, düğünler tam bizim için, toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya. Dostlarım, gün bugün, oynayın, raksedin, dönün. Bir bölük halk deniz gibi köpürüyor, bir bölük halk dalga dalga secdede. Bir bölük halk kılıç gibi savaşıyor, bir bölük halk kanımızı içmede. İşte girdi gerdeğe nergisle gül, işte astım davulumu boynuma. Toylar, düğünler tam bizim için, toyumuz, düğünümüz kutlu olsun dünyaya. Mevlana Karamsar: Davul son vuruşları yaparken biraz meraklı biraz yüzü asık sağdan sahneye girer.Ne o gene düğün mü var. Nasıl böyle mutlu olabiliyorsunuz, Bu neşenin kaynağını nerden alıyorsunuz şaşıyorum.” Diye laf atar ve “Eskiden” (Can Dündar) şiirini seslendirir. Eskiden (4) (Karamsar ) Çember çevrilir, Can Dündar Su musluktan içilir, Ağaçlara tırmanılırdı. Bebekler bezden, silahlar tahtadan, Resimler kömür karasından yapılırdı. Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin İsimleri konulur Saatli maarif okunurdu Komşuda pişen, bize de pişer Bizde pişen komşuya düşerdi Geceler ayaz, sokaklar karanlık, Yıldızlar parlak olurdu Turşu, salça, mantı evde yapılır Karpuz kuyuda soğutulurdu Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır Güz yaprakları bahçemize düşerdi Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır Kış gecelerinde masal anlatılırdı Merdiven çıkılır,aidat ödenmez,yönetici seçilmezdi Evler badanalı, sokaklar lambasız Mahalleler bekçili olurdu Ajans radyodan dinlenir Çizgili roman okunur Defterlere kenar süsü yapılırdı Hayat, arkası yarın gibiydi /Kesintisizdi Her gün yaşanacak bir şey vardı Herkes kendi düşünü kurar Kendi hayatını oynardı Şimdi / Hayat tek perdelik bir oyun Stand-up bir yalnızlık gibi Şimdi /Herkes /Yoğun /Yorgun /Ve Tek başına Neyzen (E) : Şiir biterken Neyzen soldan girer “Oooo! siz gene rüzgarınıza açmışsınız yelkeni, açılmışsınız duygularınızın deryasına, pupa yelken gidiyorsunuz. Hele bir düşünün bakalım” İyi Düşünün (Can Dündar) Neyzen: Oooo! siz gene rüzgarınıza açmışsınız yelkeni, açılmışsınız duygularınızın deryasına, pupa yelken gidiyorsunuz . Hele bir düşünün bakalım İyi Düşünün (5) Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi? Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi? Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı? Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz? Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız? Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız? Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç? Ve siz onu hiç kokladınız mı? Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı? Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız? Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz? Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl? Aşık : Davuluna bir iki vurarak Neyzen’in karşısına gelir ve “Kardeşim” (A. Veysel) şiirini okur davuluna bir iki vururken Neyzen ile birlikte sahneyi terk ederler Kardeşim (Aşık) (6) Beni hor görme kardeşim Sen altınsın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz Sen gümüşsün ben saç mıyım? Ne var ise sende bende Aynı varlık her bedende Yarın mezara girende Sen toksun da ben aç mıyım? Topraktandır cümle beden Nefsini öldür ölmeden Böyle emretmiş yaradan Sen kalemsin ben uç muyum? Aşık Veysel Şatıroğlu Şair : Yaşamak ağrısı asılmış bir kez boynumuza. Gündelik işlerimiz içinde boğulur gideriz de, mutluluğumuzu hep ertelediğimizin farkına bile varmayız. Bakın geçenlerde ne oldu. Bir kır kahvesinde dostlarla laflıyorduk. Bir adam girdi içeri, masalardan birinin başında durdu.” Masa da masaymış (E.Cansever) şiirini okur. Masa da masaymış (7) (İyimser) Adam yaşama sevinci içinde masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseyi çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu. Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu “ne yapmak istiyordu hayatta” işte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu. Tokluğunu açlığını koydu. Bir bira içmek istiyordu kaç gündür. Masaya biranın dökülüşünü koydu. Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu yüke Bir iki sallandı durdu. Adam habire koyuyordu. E.Cansever Bilge : Şairin omzuna hafiften vurur. “ha..ha.ha.. Gerçekten de masa da ne masaymış ama; desene bu hamur daha çok su kaldıracak” “Biliyor musun” “İnsanlar” (A.Behramoğlu) şiirini okur İnsanlar (8) İnsanlarda ülkelere benziyor Sınırları var yüz ölçümleri Yasaları var Bayrakları ilkeleri Kimi dağlık bir arazidir Kimi kıraç Kimi bereketli Kimi dardır Kimi engin, göz alabildiğince Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri Sonuçta ne küçümse insanları kızım – oğlum Ne de önemse gereğinden çok Ama anlamaya çalış Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüz ölçümleri A.Behramoğlu Karamsar: “İnsanoğlu bu, tatminsizdir, sürekli zorlar sınırlarını. Bizim şair Bedri de tanrıya bir mektup yazmış son çare olarak. Bakın ne diyor mektubunda “Yaratana Mektuplar” (Bedri Rahmi Eyüboğlu) okur Yaratana Mektuplar (9) Yıldızların, çivilediğin yerdeler, Bulutların, eksik olmasınlar, Hep ayni minval üzere, senden gelip sana giderler. Güneşin böler günlerimizi Bir portakal gibi ortasından ikiye Yarısını kulların yer, yarısını geceler. Denizlerin senin elinle doldurduğun kasede çalkalanmaktadırlar Ne bir damla artmış, ne bir damla eksilmişlerdir. Dağların bizim ayağımıza çok bol geldi; Onları bir defa bile giyen olmadı. Daha dün elinden çıkmış gibi hepsi yepyeni Şimdilik eskiyen bir şey varsa ömrümüzdür! Sorup duruyoruz: Niçin nüfus kütüklerinde her gün yeni bir isim, Kitaplarda yeni bir kahraman? Biz ölen ağaçları yontup Gemilerimize direk yapıyoruz Bizim canlarımızı alan acep onlarla ne yapar? Saksılarda hep aynı karanfiller açıyor Tanrım. Niçin, biz bir defa doğuyoruz? Bedri Rahmi Eyüboğlu Bilge : Karamsar ve aşık sahneden ayrılırken Bilge sahnenin biraz daha ortasına gelir “Mektuplar, mektuplar, mektuplar... Sevginin, dostluğun taşıyıcısı mektuplar. Şimdi e-mail çağındayız malum. Zamanımız yok. Hiçbir şeye yok. Sevmeye sevilmeye bile. Gelin böylesi dinletilerde bari analım dostuğu, hatırlayalım dostluklarımızı. Gelin şairlerin-aşıkların sevgi-dostluk çağrılarına bir kulak verelim bu gece.” 1. dost (E): aşık “Bin Cefalar etsem almam Üstüme” parçasının sonuna doğru sahneye 1. Dost ve 2.Dost ayrı ayrı kapılardan gelirler. 1.Dost “Unutma Dostumsun” (Ahmet Telli) adlı şiiri okur. Unutma Dostumsun (10) (1. Dost) Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum (...) Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açardı Su gibi azizdin,yurdumdun,alnında ateşler yanan Işıklı bir ırmak gibi aktığımız o uzun yürüyüş Daha dünkü sanki,her patlayan sağanak bunu anlatır Fabrika düdükleri bunu anlatır bana her vardiyada ........ Sen dostumdun benim, gülünce güneşler açan Bulutlara, rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar Kayıp bir adresten geliyor şimdi sesin, üşüyorsun Unutma dostum sen sen, neredeysen ben orada ölmek isterim Ahmet Telli 2.dost (E): Dostuna yaklaşır “Beni De Çağır” (Abdurrahim Karakoç) adlı şiiri okur Beni De Çağır (11) (2.dost) Çileyi koklayıp gül niyetine, Zindana girersen beni de çağır. Sabrı, kanaati bal niyetine Ekmeğe sürersen beni de çağır Bazen iki dünya sığar içime, Bazen iki güneş doğar içime. Bazen gam yağmuru yağar içime Sen beni ararsan, beni de çağır Dostların var ise divanelerden, Göz yaşın aktıysa minarelerden. Binlerce senelik viranelerden Birşeyler sorarsan, beni de çağır Ezelin ezelden öncesi vardı, Yine sonsuzluktur sonsuzun ardı. Zaman yumağına bizi kim sardı? Aklını yorarsan beni de çağır. 1.dost : İki dos iki elleri ile bileklerinden birbirlerini tutarlar 1. dost (A.Muhip Dranas’ın “Mektup” adlı şiirini okur Mektup ( 12) (1.dost) Dost dost diye deli derviş gezdiğim, Bir ağladığım, bir güleyazdığım, Adını dağa taşa kazıdığım Benim bir tanem dost, gözümün nuru! Tutmaz elim, topal ayağım uğru, Amansız kara bahtımdan ötürü Kan ter dolandığım yollar gölgesi, Kara ekmeğimin akça mayası, Susayınca çağıldak sular sesi, Ay aydınlığım, gün ışığım, canım, Bayramım, bolluğum, yemişim, yenim Göz yaşımı gözden gizli silenim! Pek garipçe kaldım köyümde ıssız, Otsuz ocaksız, akılsız, ayvazsız. İki elin kanda olsa durma tez Dağ başını duman almadan beri, Eyüp sabrım, eyi düşlerim yolu, Yet bu yana! Avareyim, yet, yürü! A.Muhip Dranas 2.dost: 2. dost şiire “Can Dostum” (Yusuf Hayaloğlu) şiiri ile karşılık verir şiir bitince kucaklaşırlar “Bin Cefalar etsem almam Üstüme” adlı melodinin eşliğinde sahneyi terk ederler. Can Dostum (13) (2.dost) Dün gece düşümde (sen) can dostu gördüm Ulu bir çınardan dal verdi(n) bana Uzandım yüzüne yüzümü sürdüm Ben zehir istedim bal verdi(n) bana Dağ yanarsa yağmur çiser mi dedim Ten yanarsa rüzgar eser mi dedim Can yağarsa canan küser mi dedim Çağırdı(n) yanına el verdi(n) bana Can dostum dostum kül verdi(n) bana Ben aşkı sırtıma vurdum da geldim Hasretin acısını çöl verdi bana Can dostu görünce eridim bittim Yüreğime ateş kül verdi bana Can dostum dostum kül verdi(n) bana Aşk olmazsa kalem yazar mı dedim Dost olmazsa gönül tozar mı dedim Hayaloğlu sana kızar mı dedim Yanağımdan öptü(n) gül verdi(n) bana Can dostum, dostum gül verdi(n) bana (birbirlerine sarılırlar) Yusuf Hayaloğlu Umutsuz (K): “Eski dostlar” parçası çalarken (son dörtlüğünde) 1.Umutsuz ve 2. Umutsuz sahneye iki yandan bezgince gelirler.1.Umutsuz zaman zaman arkadaşına hitaben “Dost Bildiklerim” (Ü.Yaşar Oğuzcan) adlı şiiri seslendirir. Dost Bildiklerim (14) (umutsuz 1) Sanırdım gündüzdü onlarla gecem İçimde ümitti dost bildiklerim Ne zaman yıkılıp yere düştüysem Bırakıp da gitti dost bildiklerim Hepsi varken baharımda, yazımda: Kışın bir burukluk kaldı ağzımda Seneler senesi oysa gözümde Cihana eşitti dost bildiklerim Nerde o sözlere kandığım günler? Her gülen yüzü dost sandığım günler Acıdan kahrolup yandığım günler Ta canıma yetti dost bildiklerim Meydana çıkalı asıl cehreler Aydınlanmaz oldu artık geceler Yalanlar tükendi, indi maskeler Birer bitti dost bildiklerim Korkar oldum bana *dostum* diyenden Yoksa yok olandan, varsa yiyenden Ne onlardan eser kaldı ne benden Beni benden etti dost bildiklerim Ümit Yaşar Oğuzcan 2. Umutsuz(K) : Birinci umutsuzun şiirini onaylarcasına başını sallayarak dinler sonra bir adım öne çıkarak “Dostluğumuz” adlı şiiri seslendirir. B.R. Eyüboğlu Dostluğumuz (15) (umutsuz 2) Dostluğumuz güzel bir kuştu Alkanat morkanat belalı bir kuş Alkanat mor kanat pahalı bir kuş Otuz yıl nuh demiş kafeste durmuş Kadrini bilmemişiz uçmuş Uçar ayak olmayacak yerlere sıçmış Oluyor böyle şeyler oluyor Canıma değdikçe canım acıyor Elime değdikçe elim yanıyor Çok uzaklarda bir yer kanıyor Ya olduğun gibi görün diyor Ya göründüğün gibi ol Dol karabakır / Dol karabakır/ Dol karabakır Olur mu böyle olur mu? /Olur yersiz bir çalım bir azamet Bıktırıcı bir çalım / Şaşı bir kibir Bir afra bir tafra Ciğeri beş para etmez yersiz bir gurur olur böyle şeyler olur Gururun bu kadarı ebegümecinde de bulunur Dostluk dediğin güzel bir kitap Hava gibi / Su gibi / Ekmek gibi Vazgeçilmez bir tad Sonuna kadar dayanmak şart Dostluk dediğin eşsiz bir kitap Sevmediğin sayfaları varsa Atla Sayfayı kökünden yırtmak şart mı Dostluk dediğin kiralık at mı Dostluk dediğin taksi mi Dilediğin zaman açan mı Dostluk dediğin çok nazlı bir kuş Kapıp da kaçan mı Gözünün bebeği gibi korumak marifet Dostluk dediğin nadir bir kuş Huyuna suyuna dikkat Bir kez kuyruğu titretti mi Diriltene mükafat Oluyor böyle şeyler oluyor Her ahbaba dost denmiyor Gitti mi bir kez gelmiyor Dostluk dediğin nazlı bir kuş Her kuşun eti yenmiyor Dol kara Dol bakır Dol Dostluk dediğin filfilli fistan Her Allahın günü giyince insan İster istemez aşınıyor-eskiyor-inceliyor Eskidikçe tadına doyulmuyor Nazdan nazik oluyor Çiniden bilezik- Bizler kadrini bilmedik Aptalca davrandın mı tuz buz Paramparça dostluğumuz B.R. Eyüboğlu 1. Umutsuz : Arkadaşını onaylayarak dinler sonra ona hitaben. “Anlaşılan sen de örselenmişsin dost bildiklerince. En iyisi sen....” “Dost” (Cahit Külebi) Dost (16 (umutsuz 1) Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız Dokunarak uçalım. insanlardan buz gibi soğudum, işte yalnız sen varsın Öyle halsizim ki hiç sorma Anlarsın. Cahit Külebi Bilge : “Arkadaş” (Melike Demirağ )Müziği çalmaya başlarken Bilge sahneye gelir. Görüyorsunuz dostlarından en ağzı yananlar bile dostsuz edemiyor. “Arkadaş” filmindeki o hüzünlü kızın söylediği şarkı hala neden dillerimizde sanıyorsunuz” “Arkadaş” şiirini şarkı eşliğinde okur. Arkadaş (17) Bir kıvılcım düşer önce büyür yavaş ,yavaş Bir bakarsın volkan olmuş yanmışsın arkadaş Dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardeş Bu en güzel bu en sıcak duygudur arkadaş Ortak olmak her sevince her derde kedere Ve yürümek ömür boyu beraberce el ele Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş Evet arkadaş kim olduğumu ne olduğumu Nerden gelip nereye gittiğimi sen öğrettin bana Elimden tutup karanlıktan aydınlığa sen çıkardın Bana yürümeyi öğrettin yeniden el ele ve daima yürümeyi Bir gün, birbirimizden ayrı düşsek bile Biliyorum hiçbir zaman ayrı değil yollarımız Ve ayrı yolda yürüdükçe gün gelir ellerimiz dostça birleşir Ayrılsak bile kopmayız. Melike Demir ağ “Bu gün çok mutluyum, içim içime sığmıyor, Çünkü bu gün bir dostumdan mektup aldım. Bakın neler yazmış dostum mektubunda.” Arkadaş melodisi eşliğinde (Can Dündar) Bir Dost” adlı şiirini elindeki kâğıttan okur. Bir Dost (mektup) (18) Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın… ’Nereden çıktın bu vakitte’ dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; ’Gözünün dilini’ bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı… Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada olduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyulduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin. Kucaklamalı seni güvenli kolları,dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı… En mahrem sırlarını verebilmelisin sorgusuz sualsiz… Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli. Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli. Ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin. ’Hak ettim’ diyebilmelisin. Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi… Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş… Gözbebekleri bulutlandığında yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında, onun gözünden gelmeli yaş… Böyle bir dostum var benim. Pek sık görmesem de hep yanımda olduğunu bildiğim, yalansız riyasız dertleşebildiğim. Kuşağımın en iyisi hilafsız… Beraber okuduk, birlikte koştuk son 20 yılın parkurunu… Katılasıya ağladık, doyasıya güldük yol boyu… Ekmeğimizi, acılarımızı bölüştük. Çocuklar doğurduk, büyükler gömdük. Sonunda yara bere içinde oraya buraya savrulduk. Buluştuk geçenlerde… Bitaptı; kayan bir yıldız kadar ışıltılı, bir o kadar yorgun: ’-Ne yapıyorsun’ diye sordum ’-Seyrediyorum’ dedi; ’çaresizce, öfkeyle, şaşkınlıkla; ama sadece seyrediyorum’. Seyrettiği; kuşağımızın en kötülerinin, pespayelik yarışında ipi ilk göğüsleyenlerin zirveye hak kazanmalarındaki akıl almaz gariplikti. İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba? Okuldaki ideallerimizden, gençlik coşkumuzdan söz ettik bir süre; tozlu raftaki bir kitabı yıllar sonra karıştırır gibi… Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi… Pazarda görsek tezgâhından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç fark etmiştik. Velhasıl ne sevebilmiş, ne terk edebilmiştik. Krizde geçmişti bütün gençliğimiz ’-İşte’ diye geçirdi içinden kadim dostum, ’…bunları seyrediyorum bir kenardan sessizce…’ işte en çok da böyle zamanlarda bir dostu olmalı insanın… ’Parkurun bütün zorluğuna rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmalıyız’ diyebilmeli… Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa, ama ümit var bir yazıyı, yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz: ’Bunu da aşacağız! İmza: Bir Dost! ..’ Can Dündar 2. BÖLÜM Kız Öğr.: “Gel Kardeşim” şarkısı eşliğinde kız öğrenci sahneye gelir “Adı Aşk Olur” (A.Uysal) adlı şiiri seslendirir. Adı Aşk Olur (19) (Kız Öğr.) Nisan gelir gene sürer Yarım şiirlerin sesi Sürgün bir yaşamdan Ne kalmışsa geriye Adı aşk olur tutunursun Bir dere yatağı ıssız Yıldız toplar çakıl taşları Tutuşur kanında böcek Dolanır diline o dağ yeli Adı aşk olur tutunursun Kuşlar ki doğuya uçar Halkların kan gülüne Kuruyan tuzu silmeye Güller sunmaya sulara Adı aşk olur tutunursun Nisanlar gelir gene Bir ot kokusu kalır Koluna değen yazlardan Genişler buğulu toprak Adı aşk olur tutunursun A. Uysal Ömer : Ömer ile semra her iki yandan sahneye gelirler. Birbirlerine utangaç utangaç bakmaktadırlar. Ömer biraz çekingen, gözlerini zaman zaman kızdan kaçırarak “Bir sey var aramızda (N.Ulvi Akgün) şiirini seslendirir. (müzik Love Story) Bir sey var aramızda(Ömer)(20) Senin bakışından belli Benim yanan yüzümden Dalıveriyoruz arada bir İkimiz de doğru şeyi düşünüyoruz belki Gülüşerek başlıyoruz söze Bir sey var aramızda Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek Fakat ne kadar saklasak nafile Bir şey var aramızda Senin gözlerinde ışıldıyor Benim dilimin ucunda N.Ulvi Akgün Semra : Semra utangaç gibi durmaktadır ama oğlandan biraz daha cüretkardır. “Yabancı! (N.Ulvi Akgün) adlı şiiri seslendirir. Yabancı! Bir gün beni sevebilir misin? Sana ellerimi uzattığımda Avuçlarına alıp sım sıcak nefesinle Küçücük bir öpücük Kondurur musun ellerime, Yüreğinde bana yer verir misin? Başımı omzuna koyduğumda, Okşar mısın saçlarımı ılık nefesinle, Fısıldar mısın kulağıma sevgini, Küçücük bir öpücük Kondurur musun dudaklarıma, Gözlerime bakar mısın sevgiyle, Benimle ağlar benimle güler misin? Beni sev yabancı! Dalgaların kayaları sevmesi gibi... Hoyrat rüzgârın ağaçları, Kızgın güneşin toprağı, Yağmurun bitkileri sevmesi gibi. Sen de beni, delicesine sev yabancı SEVMEK BÖYLEDİR İŞTE... Ömer : Ömer çekingenliğini üzerinden atmıştır. İlanı aşk eder gibi “Seviyorum Seni” (A.Kadir) başlıklı şiiri seslendirir. Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi, Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz, Telaşlı sevinçli kuşkulu açar gibi, ...... Alır seni korum damla damla Suyuma ekmeğime aşıma, Kaygıma sevincime acıma, Umuduma sabrıma gücüme. Alır seni bölerim parça parça Dağıtırım topraklara, denizlere geceye Açılır her sabah kapılar gözlerinde, Girerim Işıltılı yemyeşil bir geceye A.Kadir Semra : Semra çok mutludur, çocuksu, sevecen yapmacıksız bir hal alır, “Yine Yağmur Yağıyor” adlı şiiri okur. Yine Yağmur Yağıyor, Yağsın, Ben yağmuru severim. Ama içim üşür bir yandan Sıcak diyarları düşlerim Sen sıcağım ol benim Olur da yağmuru özlersin Olur da deli bulut istersin Üzülme Ben sana damla damla düşerim Gene yağmur yağıyor Yağsın Ben yağmuru severim Hani üstüne bir güneş açar, Hani bir gök kuşağı uzanır denize doğru Yağmur güneşle elele derim İçim bir hoş olur, sevinirim Bizi düşlerim. Yine yağmur yağıyor / Yağsın, Ben yağmuru severim. Ömer : Ömer sevgilisinin bu çocuksu içtenliğinden çok duygulanmıştır. “Desem ki” (C.S.Tarancı) adlı şiiri seslendirir. El ele “Gel kardeşim” şarkısı eşliğinde sahneyi terk ederler. Desem ki (Ömer) (24) Desem ki... Desem ki vakitlerden bir Nisan aksamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Senden tattım yemişlerin cümlesini. Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki... İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap. Ben sende yasıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin. C.S.Tarancı Neşe : Neşe ile Ercan sahneye iki yandan girerler. Neşe biraz daha felsefi yaşamaktadır sevgiyi, gözünde gözlükleri ile daha ciddi entelektüel bir havası vardır. “Sekizinci Mektup” (Ümit Yaşar Oğuzcan) Sekizinci Mektup (Neşe) (25) Bana çılgın diyorsun, sevdiğim için. Yanılıyorsun, sevmek çılgınlık değil. Sevmek insan tarafımızı bulmamızdır bence. Biraz da yaklaşmamızdır Tanrıya zaman zaman. Dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı. O, ot gelip, ot gidenlere acımalı. Sevebilen insan kendini keşfetmiş insandır. Talihli insandır. Çektiği bütün acılara rağmen; mutlu, kıvançlı insandır o. Aşktır yücelten bizi ve derinliğimiz aşktandır. Gerisi boş, yalan. Aşksa, sevmektir. Durmadan, nefes alırcasına sevmektir. Sevmekle sevilmek ayrı şeyler... Sevilmeyi çoğaltmak, ona bir başka şekil vermek, daha da yoğunlaştırmak onu, elimizde değil. Oysa ki, sevgimizi dilediğimiz gibi yoğurabilir, dilediğimiz şekli verebiliriz ona. Derinlikse derinlik, yükseklikse yükseklik, genişlikse genişlik. Sevmekte gücümüz var, irademiz, aklımız var. Biz varız sevmekte. Sevmek, yaratmaktır bir bakıma. Sevilmekse; yaratılmak... .......... (gelin) Birbirimizi yeniden yaratmaya devam edelim. Ümit Yaşar Oğuzcan Ercan : Ercan Neşe’ye göre daha duygusaldır. “Tutsam ellerinden ağlarsın” şiirini seslendirir. Cahit Sıtkı Tarancı Tutsam ellerinden Ağlarsın (26) Tutsam ellerinden ağlarsın.(Ercan) Benek benek büyür karanlığım. Nokta nokta korkutur seni. Tutsam ellerinden; ağlarsın Toprak kokar avuçlarım, kan kokar. Ben hoyrat gecelerde boy atmış fidan, Boz bulanık sularda yıkanmış, arınmışım. Geceleri çok yakınım yıldızlara, Işığa çıkınca bir karışım. Tutsam ellerinden ağlarsın. Doğduğum köyü bir bilsen. Gece gecemden büyük, Acısı acımdan derin. Tutsam ellerinden, üşür ellerin! Cahit Sıtkı Tarancı Neşe : Sevdiğinin bu duygusallığı Neşe’yi etkilemiştir. Yine entelektüel bir havada ama daha içten daha samimi “Ben senin en çok sesini sevdim” (Ümit Yaşar Oğuzcan) şiirini okur. Birlikte sahneyi terk ederler. Ben senin en çok sesini sevdim (27) Ben senin en çok sesini sevdim(Neşe) Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak Ben senin en çok gözlerini sevdim Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman Ben senin en çok davranışlarını sevdim Güçsüze merhametini, zalime direnişini Haksızlıklar, zorbalıklar karsısında Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim Tüm çocuklara kanat geren anneliğini Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini Ben senin en çok bana yansımanı sevdim Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni... Ümit Yaşar Oğuzcan Ömer : Ömer ile semra telaşlı telaşlı sahneye dönerler. Ömer heyecanlı endişeli ve telaşlıdır. “Anla beni sevgilim, ne olur anla beni. Artık kalamam buralarda. Gitmek zorundayım. Anla” Semra : Korkmaktadır. Aynı zamanda heyecanlı ve endişelidir. “Sevdiğim nereye gidiyorsun?” (Cezmi Ersöz) şiirinden sonra “Gitme kal” adlı şiiri seslendirir. - Semra : Sevdiğim nereye gidiyorsun? Orada ne var? Benliğini kıstırdığın duvarların arkasında soğuk, uçsuz bucaksız bir yalnızlıktan başka ne var? Neden kaçıyorsun? Sevgim seni tüketmek değil, çoğaltmak içindi... Sevgim dünyanın yaşanılası bir yer olduğuna inanman, inanmamız içindi... Yüreğimizin çok derinlerinde yaşayan o iki masum çocuğun soluk alabilmesi için bir gökyüzüydü sevgim... Ben senin kanatlarını hiçbir zaman çalmadım ki. (28) (Cezmi Ersöz) Gitme Kal (29) Nice nice acıları aklına getir Bunca yoksulluğu aklına getir Gözyaşlarını aklına getir ’GITME KAL’ var yok dinlemez bir çocuk isteğidir Gitme, aklına getir Kıraç mı kıraç toprakların üstüne Güneşler açar yağmur kesilince Çırılçıplak kayada yetişir incir ağacı Dağıtır mevsimi kendi kendine Gitme beraberlik içinde Nasıl sevinirdik aklına getir Her şeyi her şeyi aklına getir Gece yarılarını aklına getir Söylediklerini aklına getir Sinsi yağmurlar yağıyordu Soğuktu Yaktığımız ateşi aklına getir Nelerden geçiyorsun aklına getir Gitme dünyamızın her yerinde Yorgun eller gülleri derleyince Ellerin sevincini aklına getir Güllerin sevincini aklına getir Ne çok severdim seni aklına getir Arif Damar Ömer : Gitmek zorunda olduğu için içi içini yemektedir. Yalvaran bakışlar ve hareketlerle Ali Türer’in “Deli dalganın türküsü” adlı şiiri seslendirir. Ömer : deli dalganın türküsü (30) rüzgar fısıldamış bir kez çağrını kızgın nefesini taşımış yüzüme çöpçatan ben, kumsalın aşığı deli kız yerimde nasıl durayım kahrolsun durgunluğum köpüklensin sevdam sarı sıcaklar okşasın sırtımı içilsin serinliğim hasretimin ana rahmi mavi dünyam toprağım yerimde nasıl durayım ayrılıklara dönmeliyim bırak beni kumsalım kurursa saçlarım çürür dudaklarım yanında nasıl kalayım Ali Türer Semra : Semra sevgilisini kararından döndüreceğini anlamış ayrılığı artık kabüllenmiş gibidir. Eski heyecan ve endişenin yerini üzüntülü, kırgın bir ruh haline bırakmıştır “Hadi git. git.artık. git.” (Cezmi Ersöz) şiirini seslendirir. Kırgın ve üzgün bir halde sahneyi terk ederler. (Senede Bir gün şarkısı çalınmaktadır) Korkuyu beklemenin telaşı korkunun kendisinden çok daha ürkütücü biliyor musun? İşte bu yüzden sensizliğin karanlık kuyusuna kendi ellerimle bırakıyorum kaderimi. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama seni sevmekten vazgeçmeyeceğim, seni bekleyeceğim... Madem varlığım acı vermiyor sana, madem ki ancak yokluğumda da sevgimi hissedebiliyorsun, Madem ki yokluğumla da mutlusun, o halde yokluk benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun. Hadi git. git.artık. git...(Cezmi Ersöz) Baba :Baba sahneye gelir. Sevinçli, heyecanlıdır. “Dün ben de kızımdan bir mektup aldım. Nasıl duygulandım bir bilseniz, yüreğim yüreğime sığmadı. Bakın ne yazıyor kızım mektubunda... “Babama Mektup” (A.E. Küçükpınar) şiirini okuduktan sonra mektubu öperek “canım, canım kızım benim; iyi ki varsın” der. Sahneyi terk eder. Babama Mektup (32) Yıllar sonra arkama dönüp baktım da, Hayata ve insan olmaya dair, Senden ne çok şey öğrenmişim baba... Başarmak için, azimle çalışmak gerektiğini, Yılmadan, yorulmadan, Ve alın terinin ne anlama geldiğini, Sevilmek için önce sevmeyi, Mutlu olmak için şükretmeyi bilmeyi, Sabrı, susabilmeyi, sebat etmeyi, Dürüst olmak gerektiğini, Her dem emin, güvenilir, Erdemli, onurlu, gururlu, Ama asla kibirli değil, Ve almadan verebilmeyi her şeyini... Tüm değerlerini verip, her şeye sahip olmaktansa, Yoksul ama şerefli olmanın faziletini, Hayat denen bu yolda başım dik, gururla yürüyebilmeyi, Senden ne çok şey öğrenmişim... Bana tüm verdiklerini korudum, yaşıyorum, yaşatıyorum Ve oğluma öğretiyorum baba, Ki o da öğretsin oğluna, oğlunun oğluna. Sana sık sık söyleyemedim, Ama seni çok seviyorum baba... A.E. Küçükpınar Baba : Kızım, canım kızım benim iyiki varsın Zilan : Zilan sahneye gelir. Otantik giysiler içindedir. Üzüntülü, çaresizdir. “Benim kaderim kötü! nerde bulam ben böyle babeyi. Benim babey törenin elinde esir. Başlık parasına tamah etmiş, kuma vermiş beni 16 yaşında benden 15 yaş büyük bir adama. Dün Reşo’dan bir mektup almışam. Ah Reşo can Reşo.. Mektubunda şöyle yaziyi yiğit Reşo. “Zilan” (Celal Ülgen) şiirini okur. Boynu bükük üzüntülü sahneyi terk eder. Zilan (Mektup) (33) Bu kara yazgıdır Zilan; Topraksız olmak, yetim kalmak yetmezmiş kimin Sensiz de olmak kara yazgıdır kurban... Bilisen Kaç gece kaç gündüz adın sayıklamışam İçimden atamamışam Küçelerde yolun gözlemişem El etmişem, işmar etmişem Sen gülmüş geçmişsen Zilan... Ne zaman büyümüşsen farketmemişem Ne zaman ellerin büyümüş Ne zaman gözlerin büyümüş Ne zaman börünmüşsen kara çarşafa Bir gözlerin görmüşem ceylan kimin Vurulmuşam. Sen gülmüş geçmişsen Zilan... Daracık köçelere sığmamış sevdam Seni Halilrahman’a sormuşam Anzılha’da Urfa kalasında Nemrut köşküne adın kazımışam Sen gülmüş geçmişsen Zilan... Şimdi gelin olisen telli duvaklı Yine gülü misen biye? Kara Şar’dan gelen deli oğlan deyi misen? Sevdanı içime gömdüm bilesen Bu kentin hampara taşlarına sır sakladım. Üç kuruşluk başlık parasına değer miydi Zilan... Bilirem dahlin yoktur bu işte. Töreler böyle demiş Yazgılar böyle çizmiş. Kim karşı gelmiş ki sende gelesen. Atalar boynumuz kıldan incedir demiş... Her şafak seninle sökerdi Zilan. Sıcak yaz geceleri seninle eserdi. Ben siye şiirler okurdum. Sen biye Urfa türkülerini... Yediveren gülleri kimin açılırdın baharla Karakoyun deresinden çiçekler getirirdin. Önceleri inanmamıştım sevdigine. Anladım zamanla. Seni yitirmek kor kimin yaktı yüreğimi; Acımı anla... Kar ender yağardı Urfa’ya Sevdamız yağan kar kimin aktı. Hatırlı misen bir de tutkumuz Yağmurda ’çömçe gelin’ oynamaktı... Şimdi sen mi gelin olisen Zilan? Sevgin bir yanda Töreler diger yanda Duydum ki ’KUMA’ olimişsen Akar suda saman çöpü gibi çaresiz Ve de köle kimin İtaatkar, sessiz Gidisen Oldu mu ya?... Kaçıncı asrını yaşamakta Harran’da toprak? Bu kenti terkediyem Zilan. Anzılha’da kutsal balıklar şahidim olsun ki Bu kenti terkediyem... Yasak mayın tarlalarını Kaçakta kol verenleri Can verenleri terkediyem... Anne : Anne ile oğul sahneye girerler anne heyecanlı sevinçlidir. Oğluna atılır “Oğlum! Geldin ha... sonunda geldin ha..” Oğul : Oğul kırık, örselenmiş, üzgündür; annesinin yüzüne bakamamaktadır. annesinin dizinin dibine çömelir.”Anne Ben Geldim” şiirini okur. ANNE BEN GELDİM (Oğul) (34) Anne ben geldim. Üstüm başım uzak yolların tozlarıyla perişan Çoktan paralandı ördüğün kazak üzerinde yeşil nakışlar olan Anne ben geldim. Yoruldum artık her yol ağzında kendime rastlamaktan Hep acılı sarhoş ve sarsak şiirler çırpıştıran bir adam Anne ben geldim Kurumuş kuyunun suyu İncirin sütü çoktan çekilmiş Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi ayrık otları dikenler bürümüş Kapıdaki çıngırak kararmış nemden At nalı ve sarımsak duruyor ama “Oğlum mektup yaz” diyen sesin hala kulaklarımda Anne ben geldim Ağdaki balık bardaki su kadar umarsızım Dizlerin duruyor mu başımı koyacak Anne ben geldim Oğlun hayırsızın Anne ben geldim (Yusuf Hayaloğlu) Anne : Anne oğlunu çok farklı gördüğü için şaşkın, düşünceli bir hal almıştır. Ama oğlunun bu umutsuz haline bakar, Ona biraz olsun moral vermek ister. “Keder Sana Yakışmıyor (Victor Hugo).” Şiirini seslendirir. Oğul Annesinin eline sarılır, elini öper. Oğlun başı anasının omzunda sahneyi terk ederler. Keder Sana Yakışmıyor . (Anne) (35) Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli, Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan, Hüzün rengi almış saçlarının her teli Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan, Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli Böyle mahzun kederli değildin eskiden Fikir fikir gülerdi gözlerinin içi Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi Baygın kokusuna anılarla beraber giden Böyle mahzun kederli değildin eskiden Neyzen : Başında fötr şapka cebinde kavalı sahneye gelir. Pejmürde bir hali vardır. “Anladın mı?” (Neyzen Tevfik) şiirini seslendirir. Anladın mı? (Neyzen) (36) Hicran destanını kendinden oku, Mecnun’dan duyup da rivayet etme. Aşkın Leyla’sını gördünse söyle. Söz temsili bulup hikayet etme. Yüz bin Leyla doğar alemde her gün, Senin aradığın zevk, sefa düğün. Tutacağın işi önceden düşün; Daha ilk adımda nedamet etme. Sevdanın oduna pek güvenilmez, Tutuşurşan eğer kolay sönülmez. Bu yolun hükmüdür geri dönülmez, Canına kıymazsan seyahat etme. İyi bak kabına, olmasın delik, Boşuna taşırsın ,gider gündelik. Anında olmalı, ettiğin iyilik, Alem duysun diye, inayet etme. (Neyzen Tevfik) Kız Öğr. : Sahneye gelir biraz şaşkın ve heyecanlı “Deniz Feneri” (Abidin Aydın) adlı şiiri seslendirir. Deniz Feneri (37) (Kız Öğr.) Neden diyorum durmadan Düşündüğüm ormanı biçiyorlar Küçük bir kuş olsam şimdi Nereye konacağım Tek bir ağaç kalmış Hangi dalına konsam Acaba keserler mi Neden diyorum durmadan Düşündüğüm denizi zıpkınlıyorlar Küçük bir balık olsam şimdi Nerede yüzeceğim Dalyanlar kan içinde Hangi sularda kanat çırpsam Bulut mu olsam yoksa Akça pakça bir yağmur filizi Nerede duracağım. Deniz orman gökyüzü Hangi birine ağlasam Albatros mu olsam Alıp başımı okyanuslara doğru Uçup gitsem mi yoksa Gücüm kanadım tükenmeden Kendimi vurmak için Mavi bir atlas mı bulsam. Neden diyorum durmadan Düşündüğüm gökyüzünü kirletiyorlar Güneş olsam şimdi Nerde ışıyacağım Dört yönden birden dolsam Yusam arıtsam kirini Acaba küserler mi Bir filika mı yapsam Yoksa kendime Kerestem ne mi olacak Alabora sulara gömülürken gemi Kurtaramayacaksam eğer Denizi ormanı gökyüzünü Balıkları kuşları Sunucu : Yüreğinizin tellerine bir başka dokunduk bu gece. Sevgi bin bir kılığa girdi de öyle çıktı karşımıza bu gece. Ama hepsi ne kadar tanıdık değil mi. Yalnızca şiirlerde yaşanmasın dostluklar, o unutulmaz aşklar. Yaşamın hay huyu içinde kaybetmeyelim birbirimizi, Sevgimizin, sevildiğimizin, dostlarımızın, dostluklarımızın farkında olalım. Buradan son bir mesaj vermek istiyoruz sizlere” Eğer... (Can Dündar) Eğer Onu hatırladıkça asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz… Sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, Ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa, ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa… dünyanın en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse… hayat Onunla güzel ve onsuz çekilmezse… bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire Onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız… her çalan telefona O diye atlıyorsanız… kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü… özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu… uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa… nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa… …o halde bugün sizin gününüz…! Çok yaşayın Dolu dolu yaşayın ve kıymetini bilin yaşadığınızın. Diyoruz. Bu dinletiyi edebiyat öğretmenimiz Ali TÜRER hazırladı. Fen Lisesi saflarına bu sene katılan biz hazırlık sınıfı öğrencileri de sunduk. Fen Lisesi öğrencisi olmanın gururunu ve sevincini «Her şey insan için” adlı bu şiir dinletisini sunarak diyerek sizlere göstermek istedik. Bu dinletiyi sizlere sunan arkadaşlarımı sahneye davet ediyorum. Şiir dinletimize gösterdiğiniz bu yoğun ilgiden dolayı hepinize teşekkür ediyoruz. Kullanılacak Şarkılar Eski dostlar Unutulmuş birer, birer Eski dostlar eski dostlar Ne bir selam ne bir haber Eski dostlar eski dostlar Hayal meyal düşler gibi Uçup giden kuşlar gibi Yosun tutan taşlar gibi Eski dostlar eski dostlar Unutulmuş isimlerde Bilinmez ki nasıl nerde Şimdi yalnız resimlerde Eski dostlar eski dostlar Bu ne dünya kardeşim Bu ne dünya kardeşim seven sevene Bu ne dünya kardeşim böyle Bir garip buruk içim bilmem ki niye Belki de sevdiğim yok diye Bu ne dünya kardeşim gülen gülene Bu ne dünya kardeşim böyle Ben de hep onlar gibi gülsem mi öyle Yüreğim kan ağlasa bile Ne kürk ister bu şen gönlüm ne bir saray La, la, la la, lay Ye iç eğlen çok kısa ömrün Sev çünkü sevmek en kolay Yeliz Hava Nasıl Oralarda Senden ayrı geçen günler Ha bugün ha yarın geçer Omzumda bunca yük varken Biri iner biri biner Sen her gece rüyalarımda, gelip bana ağlıyorsun Kim bilir beni kimlerden, sorup haber alıyorsun Ne haldeyim biliyor musun Hava nasıl oralarda, üşüyor musun. Kar yağıyor saçlarıma bilmiyorsun Bildiğim pek çok doğru var Gittiğim bir tek yolum var Şu yürekte kaç yangın var Biri söner biri yanar Sen her gece rüyalarımda, gelip bana ağlıyorsun Kim bilir beni kimlerden, sorup haber alıyorsun Ne haldeyim biliyor musun Hava nasıl oralarda, üşüyor musun. Kar yağıyor saçlarıma bilmiyorsun .............. Yıllar geçse de üstümden bu kalp seni unutur mu Kader gibi istemeden bu kalp seni unutur mu Bir hasretlik yüzün vardı içimde bir hüzün vardı Söylenecek sözüm vardı bu kalp seni unutur mu Bu kalp seni unutur mu, bu kalp seni unutur mu kalbim seni unutur mu Anlamı yok tüm sözlerin sessiz geçen gecelerin Yaşanacak gecelerin bu kalp seni unutur mu Bambaşka bir halin vardı fark etmeden beni sardı Benliğimi benden aldı bu kalp seni unutur mu Bu kalp seni unutur mu bu kalp seni unutur mu kalbim seni unutur mu ................... Bana aşkı veren sendin sonra alıp giden sendin Yollarımız ayrı derdin bu kalp seni unutur mu Oysa düşlerim başkaydı birdenbire yarım kaldı Yaşanacak çok şey vardı bu kalp seni unutur mu Bu kalp seni unutur mu, bu kalp seni unutur mu kalbim seni unutur mu Her gün akşam yattığımda üşüyorum yokluğunda Yaşıyorum boşluğunda bu kalp seni unutur mu Bende cehennem gibi yürek olmasa Bende deli rüzgar gibi hasret olmasa Bir de cana can katan o sevda olmasa sevda olmasa ah bu hayat çekilmez (2) sen olmasan canım ah bu çile çekilmez. Bende bitip tükenmeyen umut olmasa Gönlümde bu dinmek bilmez sızı olmasa Gözlerimde gözlerinin izi olmasa İzi olmasa ah bu hayat çekilmez (2) sen olmasan canım ah bu çile çekilmez. Erol Evgin ............. Hayat bayram olsa Şu dünyadaki en mutlu kişi Mutluluk verendir Şu dünyadaki en güçlü kişi Güçlükten gelendir. Şu dünyadaki en bilge kişi Kendini bilendir Bütün dünya buna inansa Bir inansa hayat bayram olsa İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa Uzansak sonsuza Şu dünyadaki en olgun kişi Acıya gülendir Şu dünyadaki en zengin kişi Gönül fethedendir Şu dünyadaki en soylu kişi İnsafa gelendir Şu dünyadaki en üstün kişi İnsanı sevendir (Nakarat) Emel Olmasa mektubun yazdıkların olmasa Kim inanır senle ayrıldığımıza Sanma unutulur kalp ağrısı zamanla Her şeyi unutarak yaşanır sanma Neydi bir arada tutan şey ikimizi Birleştiren neydi ellerimizi Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi Sevmek bir çok şeyi göze almaktır. Baksana geçmişe ne çok anıyla yüklü Nerde o taverna nerde sinema Harcanmış zamanlar yeniden yaşanmaz ki Geç kaldıktan sonra arama boşa Neydi bir arada tutan şey ikimizi Birleştiren neydi ellerimizi Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi Sevmek bir çok şeyi göze almaktır. Yeni Türkü Bana her şey seni hatırlatıyor Hatıralar sarmış dört bir yanımı Baktığım yerde izin duruyor Ben seni düşünmek istemesem de Bana her şey seni hatırlatıyor Beraber yürüdük biz bu yollarda Beraber ıslandık yağan yağmurdu Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda Bana her şey seni hatırlatıyor Gökyüzünde güneş o gözlerini Çatlayan topraklar o hasretini Yakılan her ateş bitmez sevgili Her şey bana seni hatırlatıyor. Senede bir gün Gönlümde açmadan solan bir gülsün Her zaman gamlıyım her zaman üzgün Beklerim yolunu aylar boyunca Yeter ki gel bana senede bir gün senede bir gün Ağarsın saçlarım solsun yanağım Adını anmaktan yansın dudağım Bu aşka canımı adayacağım Yeter ki gel bana senede bir gün senede bir gün Bu ne dünya kardeşim Bu ne dünya kardeşim seven sevene Bu ne dünya kardeşim böyle Bir garip buruk içim bilmem ki niye Belki de sevdiğim yok diye Bu ne dünya kardeşim gülen gülene Bu ne dünya kardeşim böyle Ben de hep onlar gibi gülsem mi öyle Yüreğim kan ağlasa bile Ne kürk ister bu şen gönlüm ne bir saray La, la, la la, lay Ye iç eğlen çok kısa ömrün Sev çünkü sevmek en kolay Yeliz
Posted on: Sat, 26 Oct 2013 05:29:29 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015