Değerli Arkadaşlar, Psikoterapide Bütünleşme Dergisinin 23. - TopicsExpress



          

Değerli Arkadaşlar, Psikoterapide Bütünleşme Dergisinin 23. Cildinin 2. Sayısı Haziran 2013 de çıkmıştır. Dergi düzenleme ve baskı işlemleri devam etmektedir. Daha önce başvuran ve dergiye abone olan arkadaşlara ve tüm Türkiyedeki Ruh Sağlığı Profesyonellerini kapsayan meslek dallarının bölüm başkanlıklarına ücretsiz olarak posta yoluyla gönderilecektir. 9 makalenin yer aldığı bu sayımızın 4 makalesinin özetleri ve ilk birkaç paragrafı sizlerle paylaşılmıştır. Dergiye olan yoğun talep nedeniyle bu konu üzerinde ciddi olarak çalışmaktayız. Sizlerin desteği ile bu çalışmalarımız devam edecektir.Psikoterapideki bilimsel gelişmeleri anında takip etme imkanı veren bu çalışmalarımızın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu şekilde dünyadaki üniversitelerde konu ile İlgili yapılan çalışmalar ile kendi ülkemizdeki çalışmaları kıyaslama fırsatı bıuluyoruz. Dilerim ki bizde de benzer araştırma desenleri hazırlayıp çalışmalar sunulsun ve dünya bilimine biz de katkıda bulunalım. Dergiye abone olmak isteyenler bana bireysel mail adresimden yazabilirler. Saygılarımla.. Tahir Özakkaş MD., PhD. Psikoterapi Enstitüsü ozakkas@psikoterapi 0262 653 66 99 Psikoterapinin Geçmişi Bütünleşmeyi Nasıl Engeller Joel Paris Toplum ve Aile Psikiyatrisi Enstitüsü, Montreal, Quebec, Kanada Psikoterapi tarihsel ve sosyal bir bağlamda gelişti. 1900 yılından önce yoktu ve teorilerinin ve prosedürlerinin kökleri modern değerlerin derinliklerinde yerleşiktir. Psikolojik tedavi metotları tarihsel bir boşluğu doldurdu ve modern kültürün içindeki kuvvetler de ona sosyal bir görev verdi ve onu etkili bir kültürel nişle donattı. Psikoterapi sonucunun bilimsel değerlendirmesi çok sonra yapıldı ve araştırma ile uygulama arasında hala büyük bir boşluk var. Psikoterapinin geçmişi, mevcut uygulamaların başına dert olan örneğin ekollere ayrılma, belirsizlik, aşırı uzunluk, sınırlı erişim imkanı ve aşırı bireyselci ideoloji gibi sorunlardan bazılarını açıklamaya yardımcı olur. Temeli geçmişe dayanan bu sorunlara rağmen, psikoterapideki ortak faktörler hakkında yapılan araştırmalar psikoterapinin tek bir tedavi metodu olarak bütünleştirilmesini desteklemektedir. Anahtar kelimeler: psikoterapiyi bütünleştirme, psikoterapinin geçmişi, çağdaşlık Bu makale ilk kez 4 Mart 2013 tarihinde çevrimiçi yayınlandı. David Zuroff bunun önceki sürümlerinden birini okudu ve faydalı eleştirilerde bulundu. Bu makale ile ilgili yazışmalar için Joel Paris, Institute of Community and Family Psychiatry, 4333 cote Ste. Catherine, Montreal, Quebec H3T1E4, Canada adresi kullanılmalıdır. E-posta: [email protected] Bu dokümanın telif hakkı Amerikan Psikoloji Derneğine ya da ona bağlı kuruluşlardan birine aittir. Bu makale sadece bireysel kullanıcının kişisel kullanımına yöneliktir ve yaygın dağıtımı yapılamaz. Psikoterapinin Kökenleri Bir klinik teori ve metot olarak psikoterapi 1900 yılı civarında ortaya çıktı. Sigmund Freud bu alandaki temel ilkelerin çoğunu geliştirirken (Norcross, Vandebos, & Freedheim, 2010), Schopenhauer ve Nietzsche gibi filozofların yanı sıra modern hekimlerin (Joseph Breuer, Jean-Martin Charcot, ve Pierre Janet) fikirlerinden de etkilendi (Ellenberger, 1970). Yine de psikanalizin kendi tarihsel öncülleri olmakla beraber (Caplan, 1998; Moskowitz, 2001; Engel, 2008; Shorter, 1997), 19. yüzyıldaki psikolojik tedavide “konuşma tedavisinin” niteliğini meydana getiren özellikler yoktu ve hastalar bugün psikoterapistlere doğal gelen yöntemlerle “dinlenmiyordu”. Peki bu yaklaşımı mümkün kılan tarihi anın özelliği neydi? Psikoterapinin ortaya çıkışı sıkıntılara karşı kullanılan önceki yöntemlerin artık gücünü kaybettiği bir ortamda olmuştur. Geleneksel toplumlarda, psikolojik sorunlarla başa çıkmada genellikle kurulu dinler kullanılıyordu (Berger, 1990; Markus & Kitayama, 1991). Ama 1900 yılına gelindiğinde, kurulu dinlerin gücündeki belirgin azalma, şehirleşme ve yüksek sosyal ve coğrafi hareketlilik gibi nedenlerle bu geleneksel yaşam biçimi bir süredir inişe geçmiş haldeydi (Berman, 1982; Taylor, 1989). Artık insanlardan sırtını geleneğe ve otoriteye dayamak yerine, kendi yaşamlarını ve kendi kimliklerini oluşturmaları ve bunun yanı sıra kendi mesleklerini, eşlerini ve sosyal ağlarını seçmeleri bekleniyordu. Bu sosyal değişiklikler bambaşka türde bir psikolojik rehberlik gerektiren yeni birtakım talepler doğurdu (Gellner, 1993). Devamı Dergi içeriğinde... Psychotherapy Integration Dergisi © 2013 Amerikan Psikoloji Birliği 2013, Vol. 23, No. 2, 134–145 1053-0479/13/$12.00 DOI: 10.1037/a0031423 Psikoterapide Tercih Etkisi – Bir meta-regresyon analizi Joshua K. Swift Jennifer L. Callahan Alaska Anchorage Üniversitesi North Texas Üniversitesi Mariana Ivanovic ve Nina Kominiak Alaska Anchorage Üniversitesi Araştırma sonuçları danışanların tercihlerinin hem terapiyi bırakma oranını hem de terapi sonuçlarını etkilediğini göstermektedir ancak bu tercihlerin karşılanmasının belli danışan tipleri veya belli terapi durumlarında daha önemli olup olmadığına dair fazla bilgi yoktur. 33 çalışmadan ve 6.058 danışandan oluşan verilerin kullanıldığı bir meta-regresyon analizi yapıldı; bu analizde tercih etkileriyle ilgili öngörü unsuru olarak 6 danışan ve terapi değişkeni kullanıldı. Analize dahil edilen çalışmaların sonuçları, tercihleri karşılanan danışanlarla terapide daha iyi sonuçlar elde edildiğini ve yaş, cinsiyet, etnik köken, eğitim düzeyi ve medeni durum gibi faktörlerden bağımsız olarak terapiden erken ayrılma olasılığının düştüğünü göstermektedir. Buna ek olarak tercihleri karşılanmayan danışanların kısa vadeli terapilerden erken ayrılma oranının daha da yüksek olduğu görülmüştür; tercihleri karşılanan ve karşılanmayan danışanlar arasındaki terapiyi bırakma farkının %50’si bu gruba aittir. Analize dahil edilen çalışmaların sonuçları danışanların tercihlerinin karşılanmasının kısa süreli terapilerde daha önemli olduğunu göstermiş ancak bu etkinin belli demografik özelliklere sahip kişilerde daha yüksek olduğuna dair herhangi bir veri bulunamamıştır. Anahtar sözcükler: tercihler, öngörü unsurları, terapötik ilişkiler, veri-temelli uygulama Danışan tercihlerinin klinik terapideki karar alma sürecine dahil edilmesi gereken önemli bir değişken olduğu göz önüne alındığında (Amerikan Psikoloji Birliği, [APA], 2006), hem klinik araştırmacıların hem de pratisyenlerin bu değişkenle ve bu değişkenin terapiyi katılım ve sonuçlar açısından nasıl etkilediğiyle ilgili bilgi sahibi olmaları önemlidir. Danışan tercihleri, ‘danışanın terapide olmasını istediği değişkenler” olarak tanımlanır. Bunlar terapi türünden (örn. ilaç tedavisi, davranışçı yaklaşım veya içgörü odaklı terapinin tercih edilmesi) terapistin özelliklerine (örn. daha yaşlı, kadın veya daha anaç özelliklere sahip), seansta yer alacak rollere ve davranışlara (örn. terapistin dinleyici rolü üstlenmesi veya tavsiye vermesi) kadar uzanan tercihleri kapsar. Danışanın tercihleri klinik karar alma sürecine dahil edilecekse, terapinin başında bu tercihlerle ilgili bir değerlendirme yapılmalı ve mümkün ve uygun olan her yerde bu tercihlere uyulmalıdır (Swift, Callahan & Vollmer, 2011). Danışan tercihleri psikoterapide farklı ekollerin entegrasyonunu özellikle teşvik eder çünkü terapistler danışanlarının tercih ettiği yaklaşımlara uygun bir terapi uygulamak için farklı yaklaşımların becerilerini edinmek isteyebilirler. Ayrıca birçok tercihin terapiye özel olmadığı da göz önüne alındığında (örn. danışan kullanılan yaklaşım ne olursa olsun terapistinin erkek olmasını isteyebilir veya bilişsel-davranışçı terapiyi [CBT] tercih edip terapötik ilişkiye odaklanılmasını isteyebilir) tercihlerin terapiyi nasıl etkilediği hakkında bilgi sahibi olmak bütün ekollere mensup terapistler için faydalı olabilir. Danışan tercihlerinin karşılanması, terapide yapılan müdahalelerin danışanın istediği spesifik şartlara uyması durumudur. Üç tercih alanı için eşleştirme çalışmaları yapılmıştır. Tercihlerin karşılanması konusunda yürütülen bir çalışmada Kocsis ve diğ. (2009) önce danışanların tercihlerini değerlendirdiler, daha sonraysa rastgele bir dağıtımla grubun bir bölümüne nefazodon yazdılar, bir bölümüne bilişsel-davranışçı yaklaşım, bir bölümüne de kombine depresyon tedavisi uyguladılar. Dağıtım rastgele yapıldığı için tesadüf eseri bazı danışanlara tercih ettikleri tedaviler denk geldi. Kocsis ve diğ. tarafından yapılan bu çalışmada terapi çeşidinden bağımsız olarak tercih ettiği terapiyi alan danışanların semptomlarında tercih ettiği terapiyi alamayanlara göre önemli ölçüde daha fazla azalma görülmüş ve daha yüksek düzelme oranları elde edilmiştir. Rol tercihlerinin karşılanması konulu bir çalışmadaysa Kludt ve Perlmuter (1999) eroin bağımlılarından oluşan bir grup kullanmışlar, alkol tedavisi kapsamında grubun bir bölümüne belirlenmiş görev ve hedefler verirken, diğer bölümünü kendi terapi planlarını yapmakta serbest bırakmışlar ve bu iki grubun sonuçlarını karşılaştırmışlardır. Bu çalışmanın sonucunda iki grup arasında terapi başarısı açısından dikkate değer bir fark bulunamamıştır. Terapistlerle ilgili tercihlerin karşılanması konusunda daha az çalışma yapılmıştır. Bunlardan birinde Manthei, Vitalo ve Ivey (1982) bir zihinsel sağlık kliniğindeki danışanlara sekiz terapist adayının resimlerini göstermiş ve ses kayıtlarını dinletmiştir. Daha sonra grubun bir bölümüne rastgele terapist dağıtılmış, diğer bölümüneyse istedikleri terapistle çalışma imkanı verilmiştir. Bu çalışmada da Kludt ve Perlmuter’in sonuçlarına benzer şekilde iki grubun terapi sonuçları arasında dikkate değer bir fark görülmemiştir. Devamı Dergi içeriğinde... Terapistin Sözsüz Davranışları ve Empati, İttifak, Tedavinin Güvenilirliği ile ilgili Algılar Nia M. Dowell ve Jeffrey S. Berman Memphis Üniversitesi Bu çalışmanın amacı, sözel olmayan 2 belirli terapist davranışının – göz teması ve gövde eğimi – terapistin kurduğu empati, danışan ve terapist arasındaki ilişki, tedavinin güvenilirliği ile ilgili algılar üzerindeki birbirinden bağımsız ve ortak olası etkilerini incelemekti. Dört farklı psikoterapist, 4 farklı göz teması ve gövde eğimi kombinasyonunda filme çekildiler. Katılımcılar, terapi seanslarının videolarını rastgele bir sırayla izledikten sonra bu terapistleri değerlendirdiler. Elde edilen bulgular, yüksek seviyedeki göz temasının ve ileri doğru gövde eğiminin terapistin empatisi, terapi sürecinde kurulan ittifak, tedavinin güvenilirliği yönündeki algıları artırdığını göstermektedir. Bu sonuçlara göre, terapistlerin belli sözsüz davranışları kullanarak pratiklerini geliştirebilecekleri öne sürülmektedir. Anahtar sözcükler: psikoterapi, sözsüz davranış, empati, terapi sürecindeki ittifak, güvenilirlik Sözsüz davranışlar, çoğunlukla sözel olmayan işaretlere dayanan kişiler arası yargılar ve davranışlarla birlikte kişiler arası iletişimin çok önemli bir özelliği olarak görülmektedir (örn., Hall, 2009). Sözsüz iletişimin önemi, öğrenci ve öğretmen (Witt, Wheeless, & Allen, 2004), ebeveyn ve çocuk (örn., Edelstein ve ark., 2004), kanun uygulayıcı ve suçlu (örn., Mann, Vrij, & Bull, 2002), karı ve koca (Gottman & Notarius, 2000) arasındaki ilişkiler de dâhil olmak üzere çeşitli kişiler arası etkileşimler açısından değerlendirilmiştir. Sözsüz davranışlar ayrıca, doktor – hasta ilişkileri gibi sağlık hizmetleri alanındaki ilişkileri de etkileyebilmektedir. Yapılan çalışmalar, doktorun sözsüz davranışlarının, hastanın memnuniyeti ve elde edilen sonuçlar ile bağlantısı olduğunu ortaya çıkarmıştır (bkz. Hall, Harrigan, & Rosenthal, 1995; Mast, 2007). Örneğin, göz teması (Bensing, Kerssens, & Pasch, 1995), beden duruşu (Hall ve ark., 1995) ve doktorun ses tonu (Ambady ve ark., 2002) gibi sözel olmayan davranışlar, hastanın kendisine uygulanan bakımla ilgili memnuniyeti, konulan teşhisin kalitesi ve doktorun yanlış tedavi uyguladığına ilişkin iddialar ile bağlantılıdır. Benzer şekilde, sözel olmayan davranışların psikoterapide de rolü olduğu saptanmıştır. Psikoterapi ortamında, sözsüz davranışlar terapideki iletişim unsurlarını incelemek amacıyla kullanılmıştır. Bazı araştırmalar danışanın sözsüz davranışlarına odaklanmıştır: Örneğin, psikolojik bozukluklar arasında ayrım yapmak amacıyla mimik oranları incelenmiş (Annen, Roser, & Brüne, 2012) ya da danışanın ve terapistin terapinin ilerleyişi ile ilgili algılarının göstergesi olarak baş hareketleri incelenmiştir (Hill & Stephany, 1990). Benzer şekilde, terapistin sözsüz davranışları ile başarılı bir terapiyle ilgisi olduğu düşünülen değişkenler arasındaki ilişkiyi değerlendiren araştırmalar da olmuştur. Örneğin, terapistin göz temasındaki artışın, dayanışma, saygı, empati ve içtenlik bakımından terapistle ilgili daha olumlu algılarla ilişkili olduğu bulunmuş (Darrow & Johnson, 2009; Fretz, Corn, Tuemmler, & Bellet, 1979; W. E. Kelly & True, 1980; Tepper & Haase, 1978); terapistin beden duruşunun daha sık değişmesinin, danışanda dâhil olma duygusunun daha fazla olmasıyla ilgili olduğu görülmüş (Kim, Liang, & Li, 2003); terapistin yüzündeki keyif, ilgi ve merak ifadelerinin artmasının, dayanışmaya yönelik daha yüksek algılarla ilişkili olduğu saptanmış (Sharpley, Jeffrey, & Mcmah, 2006; Tepper & Haase, 1978); terapistin öne doğru eğilmesinin (Fretz ve ark., 1979; Tepper & Haase, 1978), başını sallamasının (Claiborn, 1979; Darrow & Johnson, 2009) ya da mimik yapmasının (Darrow & Johnson, 2009) terapistle ilgili daha olumlu değerlendirmelere yol açtığı görülmüştür. Devamı Dergi içeriğinde... Aktarım odaklı Psikoterapi ve Diyalektik Davranış Terapisi Seanslarında Zihinselleştirme Ortak Bir Süreç Etkeni midir? Geoff Goodman Long Island Üniversitesi Aktarım odaklı psikoterapi (AOP) ve diyalektik davranış terapisi (DDT) borderline kişilik bozukluğu (BKB) olan hastaları tedavi etmek için tasarlanan iki tedavi modelidir. Farklı kuramsal yönelimlerden doğmuş olsalar da AOP ve DDT, BKB hastalarının tedavi edilmesinde etkili olmuşlardır. Kendisinin ve başkalarının davranışlarını kendisinin ve başkalarının altta yatan zihinsel durumlarından güdüleniyor olarak yorumlama şeklinde tanımlanan üzerine düşünme işlevi (Dİ), bütün BKB tedavi modellerinde ortak bir etkili terapi süreci olarak öne sürülmüştür. Uzman değerlendiriciler Psikoterapi Süreci Q-Set’ini kullanarak AOP ve DDT prototiplerini ve aynı zamanda bir Dİ prototipini oluşturmuşlardır. Üç tane varsayım test edilmiştir: (1) AOP prototipi daha önceden oluşturulan psikodinamik terapi (PDT) prototipi ile pozitif bir korelasyon gösterecek, daha önceden oluşturulan bilişsel-davranışçı terapi (BDT) prototipiyle ya da DDT prototipiyle pozitif korelasyon göstermeyecektir. (2) DDT prototipi BDT prototipi ile pozitif korelasyon gösterecek, PDT prototipi ile göstermeyecektir. (3) Dİ süreci prototipi hem AOP hem de DDT prototipleriyle pozitif korelasyon gösterecektir. AOP ve DDT prototipleri 2 bağımsız faktör üzerine yüklenmiştir. Dİ süreci prototipi her iki etken üzerine de yüklenmiştir. AOP prototipi PDT prototipi ile pozitif korelasyon göstermiş, BDT ya da DDT prototipleriyle göstermemiştir. DDT prototipi hem BDT hem de PDT prototipleriyle pozitif korelasyon göstermiştir. Dİ süreci prototipi bütün prototiplerle yüksek korelasyon göstermiştir. BKB hastalarında Dİ’yi geliştirmenin AOP ve DDT’nin doğasında var olan dolaylı bir süreç olduğu ve açıkça kabul edilmesi gerektiği savunulmuştur. Anahtar sözcükler: psikoterapi süreçleri, aktarım odaklı psikoterapi, diyalektik davranış terapisi, üzerine düşünme işlevi, ortak faktörler Aktarım odaklı psikoterapi (AOP; Clarkin, Yeomans, & Kernberg, 2006) ve diyalektik davranış terapisi (DDT; Linehan, 1993) deneysel olarak desteklenen iki tedavi modelidir ve özellikle borderline kişilik bozukluğu (BKB) tanısı konulan hastaları tedavi etmek için tasarlanmıştır. Her iki tedavi modelinin de bu popülasyonun tedavisinde faydalı ve etkili olduklarını destekleyen kanıtlar toplanmıştır, ancak henüz her birinin etkin içeriklerini tanımlayan hiçbir deneysel çalışma bulunmamaktadır. Son zamanlarda, Bateman ve Fonagy (2004a), zihinselleştirmeyi geliştirmenin BKB hastalarını tedavi etmek için tasarlanan bütün tedavi modellerinin özünde var olan ortak bir süreç etkeni olduğu varsayımında bulunmuşlardır. Bu çalışmada bu varsayım şu iki yolla test edilmiştir: (a) prototipik seanslarda AOP ve DDT süreçleri arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları tanımlayarak (b) zihinselleştirmenin bu iki tedavi modelinde ortak bir süreç etkeni olup olamayacağını belirleyerek. Aktarım odaklı Psikoterapi BKB hastaları için psikodinamik bir tedavi modeli olan AOP’nin etkililiğini ve faydasını destekleyen deneysel kanıtlar yavaş yavaş toplanmıştır (Clarkin ve ark., 2001; Clarkin, Levy, Lenzenweger, & Kernberg, 2007; Doering ve ark., 2010; Giesen-Bloo ve ark., 2006; Levy, Meehan ve ark., 2006). Yıllar boyunca, Kernberg ve çalışma arkadaşları AOP’nin tedavideki en önemli amacıyla ilgili kavramsallaştırmalarını tutarlı bir şekilde tanımlamışlardır. 1989 yılında AOP şu amaçla tasarlanmıştır: Borderline hastasının kendisini ve başkalarını tutarlı, bütüncül ve gerçekçi bir şekilde algılanan bireyler olarak deneyimleme becerisini ve mevcut tepkiler dağarcığını azaltan ve ego yapılanmasını zayıflatan savunmaları kullanma ihtiyacını aza indirgeme becerisini geliştirmek. ... Kendiliğin parçalarını ve nesnelerdeki yansımalarını bütünleştirmekteki esas tedavi amacı ... bu parçalanmış durumları etkin bir şekilde koruyan savunmacı işlemlerin analiz edilmesiyle hayata geçirilmektedir. (Kernberg, Selzer, Koenigsberg, Carr, & Appelbaum, 1989, s. 8, 9) On yedi yıl sonra, Kernberg ve çalışma arkadaşlarının AOP’nin tedavideki esas amacı ile ilgili kavramsallaştırmaları temelde aynı kalmıştır: “Bu kutuplaşmış duygu durumlarını ve kendilik ve diğerleriyle ilgili yansımaları daha uyumlu bir bütün içinde birleştirmek” (Levy, Clarkin ve ark., 2006, p. 486). Bu makale online olarak ilk kez 27 Mayıs 2013’te yayınlanmıştır. Bu araştırma Uluslararası Psikanaliz Derneği Araştırma Danışma Kurulu’nun cömert bursuyla desteklenmiştir. Üç AOP uzmanı, üç DDT uzmanı ve üç Dİ uzmanı prototipik Q-sort’ları tamamlamak için ayırdıkları değerli zamanları için özel bir takdiri hak etmektedirler. Birleşik PDT ve BDT prototipik Q-sort’larını iyi niyetli bir şekilde sağlayan Stuart Ablon’a ve Tablo 1 ve 2’yi Microsoft Word’de yeniden yapan Valeda Dent’e teşekkür ediyorum. Giacomo Buscaino ve Silvia Fiammenghi kurucuların yaptığı üç psikoterapi seansıyla uzmanların kodlanmasında yardımcı olmuşlar, Tina Lo ve Brittany Hulse kaynakçayı kontrol etmişlerdir. Cornell Üniversitesi - Westchester Şubesi Weill Tıp Okulu’nda kütüphane şefi olan Marcia Miller’a kaynak malzemelerin yerlerinin bulunması ve temin edilmesinde sağladığı yardım için minnetle teşekkürlerimi sunuyorum. Bu makaleyle ilgili yazışmalar şu adrese yapılmalıdır: Geoff Goodman, Clinical Psychology Doctoral Program, Long Island University, 720 Northern Boulevard, Brookville, NY 11548. E-posta: [email protected] Devamı Dergi içeriğinde... Tahir Özakkaş MD., PhD. Psikoterapi Enstitüsü ozakkas@psikoterapi 0262 653 66 99
Posted on: Thu, 11 Jul 2013 20:30:54 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015