Duran Kalkan: Demokratik siyaset suç olmaktan - TopicsExpress



          

Duran Kalkan: Demokratik siyaset suç olmaktan çıkarılmalı Sinan CUDİ / BEHDİNAN /ANF Güncellenme : 12.06.2013 15:16 KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın başlatmış olduğu demokratik çözüm sürecinde üzerlerine düşeni hızla yerine getirdiklerini belirterek, Başbakan ve hükümeti verdikleri sözün gereğini uygun adımlar atarak, demokratik siyasetin önünü açmaya çağırdı. Duran Kalkan, demokratik siyasetin suç olmaktan, hukuki olarak yargılama gerekçesi olmaktan çıkarılması gerektiğini belirterek, “Tutukluların bırakılması gerekiyor, davaların düşmesi gerekiyor. KCK’nin Kürdistan’da siyaset yapmanın yasak olmaktan çıkarılması, yasaların buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Herkes kimliğiyle, Kürt olarak, Kürtçe konuşarak siyaset yapması, örgütlenmesi, siyaset yapar hale gelmesi lazım. Buna göre seçim yasasının değişmesi, terörle mücadele yasasının kalkması, anayasanın buna izin verecek, içerecek şekilde yapılması gerekli. Silahları susturup mücadelenin siyaset temelinde yürümesini sağlatacak şekilde bu değişikler olursa ancak siyaset işliyor hale gelebilir” dedi. Kürt sorununun Kürtler açısından çözüldüğünü, her zamankinden daha çok siyaset gündemine oturmuş, çözüm verilerini ortaya çıkarmış durumda olduğunu belirten Duran Kalkan, Türkiye toplumunda da ezici bir çoğunluğun barış ve demokrasiden yana olduğunu söyledi. Kalkan “O bazı azınlıkların, ulusalcı çevrelerin küçük grupları şiddetle sürece karşı çıkartıyor olması yanlış anlaşılmamalı, onların çok büyük güce sahip olduğu gibi yorumlanmamalı. Tersine azınlıktırlar, çoğunluk kesinlikle barış ve demokrasi isteyenlerdir. Bunu en iyi akil insanlar komisyonunun birçok alandaki çalışmasında gördük” dedi. HPG gerillalarının 8 Mayıs günü başlattığı Demokratik Çözüm Yürüyüşü çerçevesinde Medya Savunma Alanları’na ulaşan gerilla gruplarıyla süreç ile ilgili gelişmelerini değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan önemli açıklamalarda bulundu. Duran Kalkan’ın Kuzey Kürdistan’ın değişik alanlarından gelen gruplarla yürüttüğü tartışmalarda HPG Komuta Konseyi Üyeleri Bawer Dersim ve Gülistan Gülhat ile YJA Star Askeri Konsey Üyesi Zeynep Afrin de hazır bulundu. Duran Kalkan, Medya Savunma Alanları’na yeni ulaşan grupların yol süreci hakkında bilgi aldığı gerillaların süreç ve yaşanan gelişmeler hakkındaki sorularına da yanıt verdi. ‘GERÇEKLEŞEN ADIMLAR ÖZGÜR İRADELİ VE KENDİNE GÜVENLİ DURUMUMUZU HERKESE GÖSTERDİ’ Yeni gelen gruplar şahsında tüm gerillaların ‘Demokratik Çözüm Yürüyüşü’nü selamlayan Kalkan, bu yürüyüşün anlamı üzerinde değerlendirmelerde bulundu. Kalkan’ın uzun konuşmasının bazı bölümler şöyle; “Biz inanıyoruz ki tarih bu pratiği gerçekleştiren kararın ne kadar doğru ve yerinde bir karar olduğunu, bu temelde atılan adımların ve yapılan çalışmaların ne kadar cesur ve fedakar bir çalışma olduğunu yazacak. Yerinde, zamanında doğru karar verme ve bunu kararlılıkla uygulamanın halkların tarihinde özgürlük ve demokrasi mücadelelerinde ne kadar büyük tarihi öneme sahip olduğu görülecek. İnancımız ve kararlılığımız bu çerçevededir. Bunun pratikte doğrulanacağına dair inancımız tamdır. Gerçekleşmesi, doğrulanması, tam başarıya ulaşması için de tüm hareket olarak, onun bütün organları olarak büyük bir kararlılıkla, iradeyle planlı ve örgütlü bir temelde çalışma içindeyiz. Bu çalışmamızı kendi kararımızla, irademizle yapıyoruz, kendi gücümüze dayanarak yürütüyoruz. Kim ne derse desin, başkaları ne yaparsa yapsın biz özgürlük hareketi olarak kendi doğru bildiğimizi uyguluyoruz. Buna da hakkımız var. Bunu gerçekleştirecek irademiz var. Bu noktada hiç kimsenin bizim için herhangi bir belirtebileceği engel olabileceği bir durum söz konusu değil. Zaten şu ana kadar da gerçekleşen adımlar, sürecin henüz başında olunsa da hareket olarak bizim özgür iradeli ve kendine güvenli durumumuzu herkese gösterdi. Önder Apo’nun Newroz çağrısı birçoklarının aklından bile geçiremeyeceği, hiç hesap etmediği bir cesarete, derinliğe, kendine güvene sahipti. İçeriği bu kadar büyüktü. Bu temelde yönetimimizin önce 23 Mart’taki ateşkes kararı sonra da 8 Mayıs’tan itibaren gerillanın Medya Savunma Alanları’na çekilme kararı hareket olarak önderlik çizgisine bağlılığımızı, kendi öz gücü, iradesiyle hareket etme kararlılığımızı dost düşman herkese net bir biçimde bir kere daha gösterdi. ‘PKK HAKKINDAKİ MAKSATLI GÖRÜŞLER BOŞA ÇIKTI’ Bu bakımdan PKK hareketinin Kürt Özgürlük Hareketi’nin ne olduğunu, nasıl bir konumda bulunduğunu herkes gördü. Bu da birçoklarının sözlerini, davranışlarını, PKK hakkındaki görüşlerini boşa çıkardı. Birçok sözün maksatlı olduğunu, yakıştırma içerdiğini herkes gördü. Bu bakımdan biz süreç itibarıyla inandığımızı, doğru bulduğumuzu uyguluyoruz. Bunda da herhangi bir tereddüdümüz yoktur. Uygulamaya da devam edeceğiz. Çünkü başarının bu temelde de elde edilebileceğine inanıyoruz. ‘SÜRECİN BAŞARISINI MÜCADELEMİZ BELİRLEYECEK’ Kuşkusuz bu bir mücadele. Kazanma, başarma imkanları, fırsatları, koşulları olduğu gibi riskleri de var, tehlikeler de var, karşıtlıklar da söz konusu. Dolayısıyla başarının olup olmayacağını, bizim mücadelemiz belirleyecek. Kuşkusuz tek yönlü, düz bir mücadele konumu yoktur. Dolayısıyla mücadelenin de bu temelde çok yönlü, çok çeşitli, zengin yol-yöntemlerle sürmesi gerekiyor. Biz de kırk yıllık bir pratik deneyime sahip hareket olarak böyle çok yönlü mücadele yol yöntemi uygulayabilen, farklı strateji ve taktikleri hayata geçiren bir hareket konumundayız. ‘PKK MÜCADELESİ, ALDIĞI SONUÇLAR MUCİZEVİ ÖZELLİKLER TAŞIYOR’ Koşulların içerdiği verileri değerlendirdik, artıların eksilerin hesabını yaptık ve mevcut koşullarda bu tarzda hareket etme temelinde var olan artıların çok daha fazla ve güçlü olduğu kanaatine ulaştık. Bu anlamda maddi veriler bakımından önümüzde çok ciddi bir engel yoktur. Fakat hazır bir zafer de yoktur. Kırk yıllık mücadele deneyimimiz gösterdi ki Kürdistan’da hazır, kolay başarı elde etme, zafer kazanma mümkün değil. Önder Apo hep iğne ucuyla kuyu kazarcasına bir çalışma temelinde her şeyin dişle tırnakla sökülerek kazanıldığını söyledi. PKK’nin bu temelde yürüttüğü mücadele, aldığı sonuçlar mucizevi özellikler taşıyor. ‘TÜM DÜNYA PKK GERÇEĞİNİ ANLADI’ Çoklarının hem de kendini çokbilmiş sananların aklı bunu hiç almadı. Söz konusu ettiğimiz zaman dilimlerinde Önder Apo’nun PKK’nin böyle de mücadele yürütülebilir ve kazanılabilir düşüncelerini hiçbir zaman doğru bulmadılar, hep karşı çıktılar. Hala da böylelerinin birçoğu yaşları çok ilerlemiş olmasına rağmen PKK gerçeğini, onun mücadele tarzını, dolayısıyla bugün ortaya çıkardığı birikimin nasıl elde edildiğini anlamış değiller. Besbelli ki bazıları anlamak istemiyor veya ömür boyu da anlayamayacak. Fakat halk anladı, Kürt gençliği anladı, Kürt kadını anladı, demokratik çevreler, Türkiye’de, Ortadoğu’da, dünyada bu işi iyi anladılar. Dolayısıyla Kürt halkı Önder Apo’ya inanarak partimizin öngördüğü mücadele yol yöntemleri temelinde ayağa kalktı. En değerli varlıklarını, evlatlarını bu büyük mücadeleye sevk etti. Sonuçta olmaz denenler olur hale geldi. Bedeli ağır oldu. Ama o bedeli ödeme, bu temelde öngörülenleri uygulama iradesi, kararlılığı gösterilince de başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını hareketimiz tüm dünyaya bir kere daha kanıtladı. ‘KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜM VERİLERİ ORTAYA ÇIKMIŞTIR’ Kürt sorunu Kürtler açısından çözüldü. Kürdistan’a dayatılan imha ve inkar sistemi bütün boyutlarıyla deşifre edildi. Kültürel soykırım rejimi çözümlenerek geliştirilen özgürlük mücadelesi karşısında ciddi darbeler yedi. Şimdi herkes Kürdistan ve Kürt gerçeğini kırk yıl öncesine göre çok daha iyi tanıyor. Ne büyük haksızlığın Kürtlere yapıldığını net görüyor. Kürtlere dönük bu haksız uygulamanın bütün insanlık açısından, bölge halkları ve dünya açısından ne kadar ağır bedellere yol açtığı, gericiliğe kaynaklık ettiğini herkes daha iyi anlıyor. Bu temelde de Kürt sorunu her zamankinden daha çok siyaset gündemine oturmuş, çözüm verilerini ortaya çıkarmış durumda. Çünkü sorun açığa çıkartılmış, kaynakları ortaya konulmuş, sorunu yaratan gericilik çözümlenmiş, Kürt sorununu çözmesi gereken veriler açığa çıkartılıp biriktirilmiştir. ‘RİSKLERİ VE ENGELLERİ MÜCADELEYLE AŞACAĞIZ’ Hiçbir zaman siyasi ve askeri mücadelede yüzde yüz artı diye bir şey söz konusu olamaz. Öyle bir siyasi mücadele ortamı süreci hiç olmaz. Şimdi mevcut durumu değerlendirdiğimizde artılar tabii yüzde yüz değil ama yüzde yetmişe, seksene de yakındır. Riskler, dolayısıyla engelleyici hususlar yok mu? Var. Bunları da yürüteceğimiz bilinçli, örgütlü mücadeleyle olumluluğa çevireceğimiz inancındayız. Tabii sürecin eksileri de riskleri de var ama artıları ve kazanma şansı çok daha fazladır. Fakat bu noktada herkes bilmeli. Her şey bizim mücadelemizin sonucunda belli olacak. Tüm bu birikime rağmen hazır kazanma, başarma şansı yoktur. Ancak büyük mücadeleyle, sağlam, kararlı duruşla süreci doğru anlama ve görev ve sorumlulukları bilince çıkarma ve hayata geçirmeyle süreci başarıya götüreceğimiz kesindir. Böyle bir süreci bu temelde kararlaştırdık. Kendi öz gücümüze güvenerek, dayanarak yürüteceğimiz mücadeleyle başaracağımıza inandık. Bu inanç ve kararlılıkla da yürüyoruz. Bu kararlılık gittikçe daha çok topluma yayılıyor, kamuoyuna yayılıyor. El birliğiyle başta gerilla güçlerimiz olmak üzere özgürlük hareketimizin bütün kolları; kadın ve gençlik kolları, siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, ideolojik bütün kolları aynı anlayış, ortak planlama temelinde süreci anlama, onun görev ve sorumluluklarını örgütlü, disiplinli bir biçimde, doğru bir tarzla hayata geçirme gücünü gösterirse bu süreçten kesin başarıyla çıkacağımıza yürekten inanıyoruz. ‘GÖLGE ETMESİNLER BAŞKA İHSAN İSTEMEZ’ Demokratik siyasi mücadelenin kendine göre özellikleri var. Her şeyden önce siyasetin önünün açık olması lazım. Tüm güçlerin siyasi mücadeleye inanması, siyasi sürece şiddeti dayatmaması gerekir. Doğru, bu anlamda her şeyi belirleyen kesinlikle biz değiliz ve her zaman olamayız. Ama 2013 başından beri İmralı’da Önder Apo’yla TC devleti adına oluşturulan heyetin yürüttüğü görüşmelerden böyle bir mutabakat çıkmış durumda. Bunu hükümet de ifade etti, Önder Apo da Newroz çağrısında yer verdi. Silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun dendi. Her şeyden önce AKP hükümeti bu tutumu birçok kez bizzat başbakanın ağzından ifade etti. Çağrı yaptı bu konuda. İmralı görüşmelerinde de Önder Apo’yla bunlar tartışıldı. Biz bu sözlerin tutulması temelinde içine girdiğimiz mücadele sürecinin demokratik siyaset tarafından kazanılacağına inanıyoruz. Kimseden herhangi bir şey istediğimiz, herhangi bir güce dayanmaya çalıştığımız gibi bir konum yok. Bazıları böyle olduğunu sanıyorlar. Biz öyleleri için diyoruz ki gölge etmesinler başka ihsan istemez. ‘BİR TEK TALEBİMİZ VAR’ Fakat bir tek talebimiz var bu süreç açısından tabii. Başbakanın da, yardımcılarının da defalarca ifade etmiş olduğu kamuoyuna söz vermiş, deklere etmiş olduğu demin ifade ettiğim hususun yerine getirilmesi, bundan sapılmaması. Silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun ilkesine bağlı kalınması. Bu temelde verilen sözden cayılmaması. Bu gerçekleştiği müddetçe içine girdiğimiz sürecin hareketimizin ve halkımızın yürüteceği büyük hamlesel demokratik siyasal mücadeleyle bunun bütün Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya yayılmasıyla büyük başarılara, zaferlere ulaşacağına kesinlikle inanıyoruz. Söz veren güçlerin de bu temelde verdikleri sözlere bağlı kalmalarını bekliyoruz. Bağlı kalmazlarsa ne olur? Bunu şimdi sormak, tartışmak bile istemiyoruz. Geçmişte bağlı kalmadıkları oldu mu? Çok oldu. Ne oldu sonuç? Koşullar neyi gerektirdiyse biz ona göre hareket etmeyi bilen bir hareket olduk. Şimdi de hareket olarak bu anlamda her koşulda, her ortamda o ortam ve koşullar neyi gerektiriyorsa, hangi tarzda mücadele etmeyi gerektiriyorsa o temelde mücadele etmeye hazırız. ‘BÜYÜKLÜK PSİKOLOJİSİYLE HİÇBİR YERE VARILAMAZ’ Her zaman hazır olacağız. Çünkü bunun bilincine sahibiz. İdeolojik, siyasi çizgimiz bu temeldedir. Büyük bir tecrübe sahibiyiz. Bazıları bizi kandırdıklarını söyleyecek kadar da ileri gittiler. Ayıp oluyor bu tür sözler. Tabii biz bunlara cevap vermek istemiyoruz ama kırk senedir değil kandırmak, ezmek için, imha etmek için bütün dünya gericiliğini arkasına alarak mevcut kültürel soykırım rejiminin yapmadığı saldırı kaldı mı? Bunun kalmadığını herkes biliyor. Kaç özel savaş hükümeti PKK’yi imha ve tasfiye etmek amacıyla saldırıda bulundu, şansını denedi bu konuda? Sonuç nedir? Kırk yıllık mücadele tarihimiz bu gerçeği gösteriyor. Bu kırk yıllık süre içinde PKK daha zayıftı, Kürt halkı daha az bilinçli ve örgütlüydü. Sömürgecilik, inkar ve imha rejimi çok daha güçlü, örgütlü ve hakimdi. Ama PKK’yi, Önder Apo’yu kimse kandıramadı. Bir tane tüfeği dahi yokken tüm gücüyle saldırmasına rağmen egemen sömürgeci güçler PKK’yi ezemedi. Bugün tekrar böyle olacağını düşünenler, sananlar demek ki PKK gerçeğini çok anlamıyorlar ya da PKK’nin, Kürtlerin gücüne inanmıyorlar. Bunun altında büyüklük psikolojisi var, egemen ulus zihniyeti var, kendini beğenmişlik var. O zihniyetle hiçbir yere varılmadı şimdiye kadar. Bundan sonra da varılmayacak. Böylelerine tavsiyemiz şu; başkalarına akıl vermeden önce kendi akıllarını iyice ölçüp biçseler, tartsalar daha iyi olur. O zaman belki daha mütevazı, daha gerçekçi davranırlar. Bu bakımdan da bu tür söz ve davranışlar çok anlamlı değil. Bu tür sözler, yani çok temelsiz ama yine de bizi etkilemeye dönüktür. Toplumumuzu, Kürt halkını etkilemeye, bilincine çarpıtmaya dönük. Bunu iyi bilelim, anlayalım. Bu bakımdan da tabii bütün bunların bir anlamının olmadığını, doğrunun, Önder Apo’nun düşünceleri ve karar sistem olduğunu bilerek hareket edelim. Şimdiye kadar bu halk, bu hareket böyle davrandı ve kazandı. Bundan sonra daha çok böyle davranacak ve daha fazla kazanacak. ‘SÜRECE BAŞKALARINA GÜVENİLEREK GİRİLMEDİ’ Süreci, atılan adımları daha doğru anlamak gerekiyor. Arkadaşlar başta yeterince anlamlandıramadılar. Niye böyle oldu? Nereden çıktı bu karar diye. Fakat bilgiler açık. Hiç kimseden bir şey bekleyerek, başkalarına güvenilerek geliştirilen bir süreç değil bu. Kendi kararı ve gücü temelinde, ona güvenilerek geliştirilen bir süreç. Dolayısıyla Önderliğe, Önderlik çizgisine, felsefesine, ideolojik ilkelerine, strateji ve taktiklerine güven ile birlikte tabii onu doğru, derinliğine anlamak, kavramak ve bilince çıkarıp pratiğe geçirme gerçekleşirse başarı olabilir. Önderlik ve yönetim kararlarına uyma ve uygulama var. PKK’nin ve Kürt halkının o konuda ne kadar büyük bir birlik halinde olduğunu dünya alem gördü. Fakat sorun sadece o değil. Anlamak gerekiyor. Çünkü biz militanız. Başarı bizim pratiklerimizden çıkacak. Uygulayabilmemiz için bu sürecin bize hangi görev ve sorumluluklar yüklediğini bilmemiz lazım. ‘DEMOKRATİK SİYASETİ BASTIRMA DARBESİ’ On bin tutuklu var KCK adı altında. Ondan fazla merkezi dava var. En azından her bir davanın yüz, iki yüz tutuklusu var. Dışarıdan yargılananları var. Tutuklanıp bırakılan, soruşturulanlar oldu. Bu tutukluların içinde milletvekilleri var, belediye başkanları var, parti yöneticileri var. Örneğin parti kapatıldı. DTP’ydi bu çalışmaları yürüten parti, kapatıldı. DTP’nin eşbaşkanları, milletvekilliğinden düşürüldü, siyaset yasağı kondu. Cezaları bitmedi. Bütün bunlar öncesinden yoktu. Bu süreç 14 Nisan 2009’da başladı. 13 Nisan 2009’da biz KCK Yürütme Konseyi olarak 29 Mart yerel seçim sonuçlarının demokratik siyasi çözümüne vesile olsun, çözümün önü açılsın diye tek taraflı çatışmasızlık ilanında bulunduk. Aynı gün o dönemin genelkurmay başkanı İlker Başbuğ harp okulu töreninde çok uzun bir konuşma yaptı. Konuşmasının büyük kısmı özel savaşa işte Kürt direnişine karşı yapılması gerekenlere dair görüşlerdi. Bir program gibi açıkladı. Bir gün sonra 14 Nisan 2009’da da halkın siyasi soykırım operasyonu olarak tanımladığı bu kadar tutuklanmaya yol açan, parti kapattıran, milletvekilliğinden insanları düşüren süreç başladı. Siyasi soykırım süreci. Tutuklama ve toplu yargılama süreci. Neden dolayı? Fikirlerinden ve siyaset yapıyor olmasından dolayı. Bu yeni bir durumdu. O zaman ortaya çıktı. Başlayan bu sürecin belli bir yerinde Kasım ayında uygulamalar, saldırılar daha çok yoğunlaştı. 19 Ekim’de iki barış grubunun gönderilmesini halkın karşılamasından duyulan korku sonucunda hükümet tarafından baskılar daha çok yoğunlaştırıldı ve genelleştirildi. Gerillaya karşı operasyonlar arttırıldı, Önderliğe yönelik baskılar, saldırılar arttırıldı. Önder Apo buna 17 Kasım darbesi demişti. Aslında 14 Nisan 2009’dan itibaren demokratik siyaseti bastırmaya, tasfiye etmeye dönük bir darbe oldu. Askeri darbe miydi, sivil darbe miydi bilemeyiz. Çünkü bir gün önce genelkurmay konuştu, bu süreci başlattı, kararı hükümet aldı uyguladı. Askerisi de vardı, sivili de vardı. Ama Kürt özgürlük hareketine dönük, onu imha ve tasfiye etmeyi amaçlayan bir darbe oldu ve bu darbe 2012 sonuna kadar sürdürüldü. ‘BAŞBAKAN NE DEMİŞTİ?’ Başbakan barış gruplarının o 2009 Ekim’inde gidişi, Silopi’den Amed’e kadar halk tarafından büyük coşku, sevinçle karşılanışı ardından ne demişti? “Sil baştan yapıyoruz”. Yani yeni bir saldırı süreci başlatıyoruz dedi. Diğer yandan 12 Haziran 2011 seçimleri ardından neyi ifade etti? “Terörü bitireceğiz.” Tansu Çiller’in ya bitecek ye bitecek demesi gibi böyle bir tanım getirdi, terör dedi. PKK’yi, Kürt direnişini, Kürt Özgürlük Hareketi’ni silah zoruyla, savaşla bitireceğini söyledi. Bitirme tutumu, kararı aldı. Bu temelde topyekun özel savaş konseptini uygulamaya koydu. 2012 sonundan itibaren, özellikle 2012 Eylül’ünden sonra bu sözde ve davranışta bazı değişiklikler ortaya çıktı. Gittiler, Önderlikle görüştüler. Ondan sonra Önderlikle görüşmeyi büyük bir adım olarak propaganda ettiler. Bizzat başbakan çıktı kaç televizyon kanalında bu görüşmelerin ne kadar önemli olduğunu söyledi, AKP kongresini buna dayandırarak yaptılar. Ardından “Silahlar sussun, fikirler konuşsun, sorunlar siyasetle çözülsün” dediler. Bir çağrıydı bu. Diğer yandan bu temelde İmralı’ya defalarca gidip hükümetle devlet olarak belirledikleri heyet nezdinde Önder Apo’yla görüşmeler yürüttüler. Bu bir değişiklikti. Fakat sözün gerekleri yerine getirilmiş değildir. Çünkü fikrinden ve siyaset yapıyor olmasından dolayı zindanlarda insanlar vardı, hala da var. Fakat o söz 14 Nisan 2009’da başlatılan siyasi soykırımı reddeden bir içerik taşıyordu. Yani siyasi eğiliminden ve fikirlerinden dolayı kimse hapse girmesin, engellenmesin dedi hükümet, başbakan, AKP yöneticileri kaç sefer. Bu, siyasi soykırım davalarından tutuklu olanların artık bırakılması gerektiği anlamına geliyordu. Bunu kamuoyuna defalarca deklere ettiler. ‘SÖZLER ÇİĞNENİRSE SÜREÇ ORTADAN KALKAR’ Şimdi pratikte tam verilen sözler yerine getirilmemiş olsa da bir taahhütte bulunuldu. Bu sözün gereği yerine getirilir mi, getirilmez mi? Söze uygun davranılırsa bu süreç yürüyecek zaten. Söze uygun davranılmazsa süreç ortadan kalkacak. Yani şimdi diyelim ki AKP dedi ki silahlar sussun, fikirler konuşsun. Yarın derse ki ben silahla yok edeceğim, bu sözünü değiştirirse, o zaman bu süreç kalmaz yani, biter. Der mi? Kendisi bilir. Bir engel yok demesi önünde. Vermiş olduğu söz dışında. Öyle derse sözünü tutmamış olur, herkes de görür ki AKP söz verdi, sözünü tutmadı. Biz de o zaman ona göre davranırız. O durum AKP’ye kaybettirir. ‘DEMOKRATİK SİYASET YARGILAMA GEREKÇESİ OLMAKTAN ÇIKARILMALI’ Bir değişiklik olacak mı, olmayacak mı onun mücadelesini yürütüyoruz. Onun çabası içindeyiz. Önderlik çağrı yaptı, hareketimiz ateşkes ilan etti, geri çekilme oluyor. Biz böyle bir değişiklik gelişsin diye bu adımları atıyoruz, gerçekleşsin diye. Ama tabii henüz gerçekleşmedi. Gerçekleşmesi demek sürecin başarısı anlamına geliyor. Karşı tarafın da verdiği sözün gereğine uygun adım atması, demokratik siyasetin önünü açması gerekiyor. Demokratik siyaseti suç olmaktan, hukuki olarak yargılama gerekçesi olmaktan çıkarması gerekiyor. Tutukluların bırakılması gerekiyor, davaların düşmesi gerekiyor. KCK’nin Kürdistan’da siyaset yapmanın yasak olmaktan çıkarılması, yasaların buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Herkes kimliğiyle, Kürt olarak, Kürtçe konuşarak siyaset yapması, örgütlenmesi, siyaset yapar hale gelmesi lazım. Buna göre seçim yasasının değişmesi, terörle mücadele yasasının kalkması, anayasanın buna izin verecek, içerecek şekilde yapılması; yeni bir anayasa yapılıyor, bunlar gerekli. Birçok hukuki düzenlemeye ihtiyaç var. Silahları susturup mücadelenin siyaset temelinde yürümesini sağlatacak şekilde bu değişikler olursa ancak siyaset işliyor hale gelebilir. Tabii onu gerçekleştirebilmeye çalışıyor, onun mücadelesini veriyoruz. O henüz olmuş değil. Olmasını sağlatacak etkenler de var, karşı direnişler de var. Bu temelde mücadele sürüyor. ‘BÜTÜN MÜCADELEMİZ İNKARCI ZİHNİYETTE DEĞİŞİKLİK YAPMA ÜZERİNE’ Kürt sorunu çok karmaşık bir durumda. Kürt sorununu yaratan siyaset, fikir, zihniyet durumu başkalarına benzemiyor. Öyle bir anda zaten değişmiyor. Öyle bir zihniyet değişimi, dolayısıyla ona dayalı siyaset değişimi olsa dünyanın en kolay sorunu Kürt sorunudur, en kolay çözülür. Ama bir zihniyet ve siyaset değişikliği gerçekleştirmek de zor bir iş. Bunu biliyorsunuz. Çünkü ulus devlet sistemi ve Avrupa modernitesini Ortadoğu’ya yansıyan o egemen ulus milliyetçiliği temelinde gelişen şoven milliyetçilikler bir yandan kompleksli, bir yandan ise çok şoven. Böyle bir zihniyet de siyasete izin vermiyor. Bütün ideolojik, siyasi, askeri mücadelemizin temel amacı zaten Türkiye’de Kürt’ü inkar eden ve imha etmeye çalışan zihniyet ve siyasette değişiklik yapmaya dönüktür. Ama bu bir anda olmuyor, kolay değil. Yürüttüğümüz mücadele kırk yıldır bazı değişiklikler ortaya çıkardı. Bu zihniyetin ne kadar hastalıklı, faşist karakterli, tek tipçi olduğunu, Kürt inkarının ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koydu, teşhir etti, deşifre etti. Bu anlamda birçok çevrede zihniyet değişikliği ortaya çıkardı. Yeni politik arayışlar ortaya çıktı. Ama devlet ve devleti yönetenler nezdinde son tahlilde hala inkar ve imha zihniyeti ve siyaseti sürüyor. Onu nasıl değiştireceğiz, onun arayışı, mücadelesi içindeyiz. ‘HERKES ÜZERİNE DÜŞEN ADIMLARI ATMALI’ Koruculuğun kontrol altına alınması, lağvının öngörülmesi gerekirken her gün “PKK ne zaman silah bırakacak” diye propaganda edenlerin, saldırı yürütenlerin kalkıp da yeniden yeniden korucu kaydediyor olmaları elbette ki sürece uygun değil. Yine karakol benzeri şeyler yapmaları uygun değil. Bunlar eğer önlenmezse gelecek açısından süreci tehdit edicidir. Fakat mevcut haliyle bizim hareket olarak ateşkes konumumuzla birlikte bir operasyonlarda duruş söz konusu. Büyük operasyonlar yok. Elbette bunu aşan bir durum söz konusu olursa sürece ters olur. Bu bakımdan da sürecin yürütülmesi de ateşkes ve bu temelde atılan adımlar da karşılıklı Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü temelinde atılması gereken adımları ifade ediyor. Biz bu konuda kendi üzerimize düşen adımları atıyoruz. Herkesin atması da gerekiyor. Eğer böyle yürütülmezse tabii ki sürecin sonuca gitmesinin zorlaşacağını herkesin bilmesi gerekli. ‘GERİ ÇEKİLME TAKVİMİNİN ÖNÜNDEYİZ’ Tabii süreç yeni başlamıyor. Biz önemli pratik adımlar attık. Kürdistan özgürlük hareketi olarak elimizdeki savaş döneminde ortaya çıkan esirleri bıraktık. Önder Apo Newroz’daki tarihi çağrısını yaptı. Yönetimimiz 23 Mart’ta ateşkes ilan etti. 25 Nisan’da gerillanın geri çekilişinin 8 Mayıs’ta başlayacağını duyurdu. 8 Mayıs’tan itibaren gerillanın planlı ve kademeli geri çekiliş süreci başladı. Ve şimdi bu engelsiz, eksiksiz, zamanından önce olmak üzere sürüyor. Bu konuda herhangi bir zayıflık, engel yoktur, eksiklik yoktur. Geç kalma da kesinlikle yok. Haziran başında böyle bir sürece girilebilmesi öngörülmüştü, biz Mayıs ortasında bu süreci fiilen gerçekleştirdik. Sürece katılımımızın ne kadar kararlı aktif olduğunu, görevleri başarmada ne kadar örgütlü ve disiplinli hareket ettiğimizi bu gösterdi. MEVSİMSEL KOŞULLAR ZORLAYICI OLDU Mevsim zorlayıcı oldu. Yansıdı zaten basına. İlk gelen gruplardaki arkadaşlar da kamuoyuna onu yansıttılar. Biz de yönetim olarak ifade etmiştik de fazla böyle bilmeyenler herhalde anlamadılar. Önce anormal bulundu, niye öyle oluyor, acaba bilinçli mi söyleniyor? PKK oyalamak, şu bu mu istiyor diye düşünenler oldu. Sonra ama herkes fark etti durumu. O ciddi bir engeldi. Ama giderek mevsim iyileşiyor, o engel kalkacak ortadan. ‘ÇOĞUNLUK BARIŞ VE DEMOKRASİ İSTEYENLERDİR’ Şu an Kürt özgürlük hareketi, Kürt sorununa çözüm arayışı bütün dünyaya en güçlü bir biçimde yayılmış ve en fazla taraftar bulmuş durumda. Kürt toplumunda zemini genişlemiştir, Türkiye toplumunda kesinlikle ezici bir çoğunluk tarafından destekleniyor. O bazı azınlıkların, ulusalcı çevrelerin küçük grupları şiddetle sürece karşı çıkartıyor olması yanlış anlaşılmamalı, onların çok büyük güce sahip olduğu gibi yorumlanmamalı. Tersine azınlıktırlar, çoğunluk kesinlikle barış ve demokrasi isteyenlerdir. Bunu en iyi akil insanlar komisyonunun birçok alandaki çalışmasında gördük. Onlar açıktan ifade ettiler bu durumu. Bu anlamda Türkiye toplumunda yaygınlık çok. ‘ÖNDERLİK ÇAĞRISININ HAYAT BULMASI HERKESE GÜVEN VERDİ’ Ortadoğu ve uluslararası alana Önder Apo’nun kişiliğinin, düşüncelerinin yansıması yine Kürt sorununa çözüm arayışının özgürlük hareketimizin yansıması ulaşabilecek en üst düzeye ulaştı. Bu konuda sürecin başlangıç tartışmaları yürürken gerçekleşen ve süreci sabote etmeyi öngören Paris katliamı karşısında hareketimizin gösterdiği tutum, halkın şehitlerini, öncülerini yiğitçe sahiplenmesi Önder Apo’nun başlattığı yeni süreci sahiplenme olarak ortaya çıktı ve bu tutum dış kamuoyunda çok güçlü bir yankı yarattı. Ardından Önder Apo’nun Newroz çağrısı bunu bir felsefi ideolojik duruş, bir siyaset tarzı olarak tüm dünyaya yaydı. Hareketimizin de gecikmeden bu doğrultuda politik kararlar alıp pratik uygulamalar geliştirmesi özellikle de gerillanın karar verme ve çekilme iradesini, gücünü göstermesi Önderlik çağrısının hayat bulması olarak herkese güven verdi, umut kazandırdı. ‘KOMPLODA ROL OYNAYANLAR ŞİMDİ ÖZGÜRLÜK İÇİN İMZA ATIYOR’ Önder Apo’ya özgürlük talebinin en geniş kitlelere ulaşması ve onların talebi haline gelmesi yaşanıyor. Yine bu çerçevede Kürdistan’ın diğer parçalarındaki kampanyalar çok güçlü bir biçimde gelişti, kitleselleşti. Hem Rojava’daki kampanya büyük bir destekle sürüyor hem de Başur’daki kampanya bütün siyasi güçleri, partileri en üst düzeyde de içine alacak, katılım göstertecek bir etkinliğe, kapsama ulaştı. Öyle ki geçen dönemlerde uluslararası komploya yakın olan, İmralı sürecinin ortaya çıkartılmasından ve sürdürülmesinden sorumluluğu bulunan çevrelerin büyük çoğunluğu şimdi Önder Apo’ya Özgürlük kampanyasına imza atıyorlar, bunun gerekli olduğunu açıkça ilan ediyorlar. Önder Apo’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm talebi bu kadar genişlemiş, somutluk kazanmış, birçok gücü etkisi altına almış bulunuyor. ‘KİMLER ENGEL OLMAK İSTİYOR’ Bu konuda engel olmak isteyenler yok mu? Var. Türkiye’de ulusalcı çevreler var, bazı marjinal çevreler. Bölgede yine etnik, dinsel milliyetçiliği etkili kullanmaya çalışan bazı çevreler var. Kürt sorunu karşısında kendi çapında ulusalcı tutumu takınanlar oluyor bunlar. Küresel düzeyde de böyle dar ekonomik, siyasi çıkarlar peşinde koşan bazı çevreler karşı duruyorlar. Paris katliamından tutalım da Türkiye’deki, Kuzey Kürdistan’daki çeşitli provokasyonlara, yine Kürdistan’ın diğer parçasında, Rojava’da, Başur’da yaşanan bazı provokatif girişimlere kadar birçok olayda bunların etkisini gördük biz. Fakat mevcut haliyle çok güçlü değildir. Aslında demokratik siyasi çözümden yana olan çevreler çok daha güçlüler, çok daha etkililer. Bu da bu hamlenin başarıya ulaşma imkanlarının, verilerinin çok daha güçlü olduğunu bize gösteriyor. ‘SÜREÇ UZARSA SABOTAJ RİSKİ ARTAR’ Süreç tabii çok hassas, çok karmaşık ve çok değişkenli. O bakımdan gecikmeden hızla hareket etmek, adımları ertelemeden atmak, dolayısıyla başarının önünü açmak, garantilemek kesinlikle gerekiyor. Eğer böyle olmaz, hızla adımlar kararlı bir biçimde atılmazsa işte o zaman risk var, tehlike var. Çünkü birçok çıkar farklılığı gündeme gelebilir. Provoke etmek isteyen, sabote etmek isteyen birçok güç devreye girebilir, süreç sabote edilebilir. Şu an başarıya çok açık olan bu süreç eğer başarı etkenleri hızla ve güçlü bir biçimde değerlendirilip adım adım başarı noktasına taşınmazsa, zayıf yürütülür, ertelenir, geciktirilir, oyalanır, sürece yayılırsa işte o zaman başarı riski artar. Başarılı olma şansı tehlikeye girer. Sabote etme etkenleri artabilir. Bu bakımdan Önder Apo’nun yaklaşımları, eylem planı bir de geç kalmamayı, hızlı hareket etmeyi, temel çözüm adımlarının mümkünse 2013 yılının içinde atılıp başarılmasını sağlamayı içeriyor. ‘AKP YAKLAŞIMLARI OYALAYICIDIR’ Son olarak bu konuda ben şunu söyleyeyim. Bu konuda hareketimizi oyalayıcı, zamana yayan gibi görmek isteyen veya göstermeye çalışanlar doğru söylemiyorlar. Aslında onlar kendi durumlarını maskelemeye çalışıyorlar. Bazı çevrelerden böyle şeyler duyuluyormuş. Özellikle de karşımızdaki savaşan güç Türk ordusu adına böyle değerlendirmeler olduğuna dönük ifadeler var. Bunlar kesinlikle doğru değil. Gerçeği ters yüz etmeyi içeriyor. Tersine şunu açık ifade edebilirim; bütün bu yapılanlar hakkında en çok bilgisi olan ve sorumluluk taşıyan birisi olarak biz daha hızlı, daha erken hareket ediyoruz. Çünkü Önder Apo’dan bunu öğrendik. Önder Apo’nun projesinin bu temelde başarıya ulaşacağını gördük, anladık. Tersine buna karşı oyalayıcı çevreler var. Özellikle AKP’den kaynaklanan yaklaşımlar oyalayıcıdır. Üslup yeterince düzelmedi, yönetimimiz birçok kez eleştiriyor. Söz konusu adımlar tam atılmadı, yarım atıldı. Dikkat edilirse sürece yayılıyor, geciktiriliyor. Aslında bu noktada sorumlu olanlar öyle anlaşılıyor ki gerçeği ters yüz ederek kendi durumlarını maskelemek, sürece karşı yetersiz durumlarının sorumluluğunu bize yüklemek istiyorlar. Bu doğru bir tutum değil. Gerçekle de uyumlu değil. Ahlaki de değil tabii. ‘HERKES GERÇEĞİ GÖRMELİ, İNCELEMELİ’ Bu konuda bütün herkes, başta hareketimiz olmak üzere halk, tüm kamuoyu daha iyi gerçeği görmeli, incelemeli. Biz de bunu söylüyoruz. Kim ne yapmış, ne yapmamış, kim ne zaman hangi adımı atmış, bunu herkes iyi, doğru bilmeli. Bu noktada bizim kendimize güvenimiz tam. Görev ve sorumluluklarımızı zamanında, başarıyla yerine getirdiğimize inanıyoruz. Bu konuda en küçük bir zayıflığımız, tereddüdümüz, süreci geciktirecek durumumuz yok. Tam tersine, ifade ettim, Haziran başında ulaşılması gerekene biz Mayıs ortasında ulaştık. Haziran sonunda ulaşılması gerekene veya Temmuz sonunda ulaşılması gerekene mevcut planlamamızı sürdürdüğümüzde Haziran sonunda belki de Temmuz’un ilk haftasında ulaşabileceğiz. Biz bu düzeyde bu yeni süreci önemsiyoruz, ciddiye alıyoruz. Önderlik, hareket ve halk bütünleşmesi bu konuda tamdır. Dolayısıyla da pratiğimiz de buna uygun gelişiyor, gerçekleşiyor. Bütün güçlerin nasıl bir tutum içinde olduğunu da tabii herkesin görmesi gerekli. Biz de görmeye, anlamaya çalışıyoruz. Eleştirilmesi gereken, dolayısıyla doğruya çekilmesi gereken güçler var. Kamuoyu bu konuda bence duyarlı olmalı. Biz de dikkatli olmalıyız. Süreci sabote etmeye veya ertelemeye, oyalamaya, geciktirmeye dönük yaklaşımlara karşı yeterli bir duruş, bir teşhir, ideolojik mücadeleyi etkili ve güçlü bir biçimde zamanında geliştirmeliyiz. Ancak böyle bir kamuoyu denetimi, ideolojik mücadele duruşu bu tür engellemeleri, karşıtlıkları etkisizleştirerek sürecin başarısını getirebilir. Biz bu temelde süreci başarıyla yürütmede hem kararlıyız, hem istekleyiz hem de başaracağımıza kesinlikle inanıyoruz.”
Posted on: Wed, 12 Jun 2013 17:13:21 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015