EOKA tarafından sokak ortasında öldürülen Polis Nihat - TopicsExpress



          

EOKA tarafından sokak ortasında öldürülen Polis Nihat Vasıf’ın öldürülüş anına tanıklık eden ‘Kahraman’ lakaplı Emine Aşık, bu cinayeti işleyen Rum’u nasıl yakaladığını anlattı Cinayeti işlemiş olan EOKA’cının yakalanmasında etkin rol oynayan Aşık, olay sonrası zor günler yaşadığını, EOKA tarafından kendisine düzenlenecek olan saldırı ihtimaline karşın yaklaşık 18 yıl Türkiye’de yaşadığını vurguladı EOKA tarafından sokak ortasında öldürülen Polis Nihat Vasıf’ın öldürülüş anına tanıklık eden ‘Kahraman’ lakaplı Emine Aşık, cinayet sonrası yaşamış olduğu tecrübeleri MÜCADELE’ye anlattı. EOKA’nın sokak ortasında işlemiş olduğu cinayete tanıklık eden Emine Aşık, genç yaşında böyle bir olayı yaşadığını, cinayetin işlendiği an kendini sokağa atarak EOKA’cının kaçmasına engel olduğunu anlattı. Olay sonrasında İngiliz polisi tarafından günlerce koruma altında tutulduğunu ve güvenlik nedeniyle uzun yıllar Türkiye’de yaşamak zorunda kaldığını söyleyen Aşık, yaşadığı bu olay karşısında Türk toplumunun kendisine ‘Kahraman’ lakabını taktığını ifade etti. EOKA’ya karşı vermiş olduğu mücadele sonrasında İngiliz Kraliçesi tarafından madalya ve 5 bin sterlinlik para ödülü ile mükafatlandırıldığını açıklayan Aşık, “Bugün yine aynı şeyleri yaşasam hiç korkmadan yine aynı tepkiyi verirdim” ifadelerini kulandı. Hayatının yaklaşık 20 yılını yurt dışında geçirdiğini ve bu yüzden uzun yıllar vatan hasreti yaşadığını dile getiren Aşık, yaşamış olduğu olayı hayatı boyunca hiçbir zaman unutamayacağı belirtti. Mücadele: Polis Nihat Vasıf’ın, öldürülüş anına tanık oldunuz. Bize tanık olduklarınızı anlatır mısınız? Emine Aşık: 23 Nisan 1956, saat 13.30 sıralarıydı. Evde oturuyordum. Sokak kapımız açıktı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olduğu için her yer Türk bayrakları ile donatılmıştı. O dönemde, İngiliz hükümeti ulusal günlerimizde Türk bayrağının asılmasına izin veriyordu. Öğle üzeri olduğu için tüm dükkânlar kapalı ve sokaklar da boştu. Evde oturduğumuz sırada bir bisiklet tekeri patlamış gibi ses duydum. Hemen kapının eşiğine çıktım. Sağa sola bakındım ve sivil giyimli biri bisikletli üç adamın tartıştığını gördüm. Birisinin şakağından kan aktığını gördüm ve tedirgin oldum. Baktım ki karşısındaki adamla mücadele ediyor. Karşısındaki adam boğuşma esnasında belinden silahını çıkarıp şakağından kan akan adamın göğsüne doğru ateş edip onu öldürdü. İsmini sonradan öğrendiğim bu kişi Nihat Vasıf’tı. Adamın bir anda yere yığıldığını gördüm. Ben ölen adamın Türk mü yoksa Rum mu olduğunu bilmiyordum. Evimiz üç yol ortasındaydı. Sağda bakkal solda evler vardı ve evin duvarına dayalı Tevfik Bey’in bisikleti duruyordu. Katil, hemen bisikleti alıp oradan uzaklaşmak istedi. Üzerine manto giymişti. Ben daha fazla dayanamadım ve bisikletine binip gitmeye çalıştığı esnada montunu tutup çektim ve ‘İmdat!’ diye bağırmaya başladım. Sağ ayağını yere koydu ve bisikletin üzerinden dönüp bana bir tokat attı. Yeniden bisiklette binerek kaçmaya çalıştı. Ben yine korkusuzca onu ceketinden çekip yere düşürdüm. Yere düşmesinin hemen arkasından üzerine oturup, saçlarından yakaladığım gibi kafasını yere vurmaya başladım. “ÖLENİN TÜRK OLDUĞUNU BİLMİYORDUM” Yine tüm gücümle ‘imdat’ diye bağırıyordum. Bu EOKA’cı yaklaşık 23-24 yaşlarındaydı. Benim bağrışmalarımla yanımıza iki kişi geldi. Birisi Sindeli Mehmet Kaptan’dı. Bana ‘Neler oluyor?’ diye sorduğunda ben hemen ‘bu EOKA’cı kardeşimizi öldürdü’ dedim. Hâlbuki ölen adamın daha Türk mü, Rum mu olduğunu bilmiyordum. Kaptan Mehmet Bey katilin bileğinden tutup yakaladı. Mehmet Kaptan polis mensubuydu ve o gün görevden eve dönüyordu. Onun orada olması benim için büyük bir şans olmuştu. Polis mensupları toplanmaya başladı. Kalabalık oluştu bir anda. “KORKUSUZDUM” Bir polis mensubu, adı Ali’ydi. Bana; ‘içeriye gir sen, bu kadar erkek varken sen burada ne arıyorsun’ diye çıkıştı. Tam o sırada karşıda asılı olan Türk bayrağını tutarak çekip sancaktan kopardım. Yerde yatan cesedin üzerini bayrakla örttüm. O ana kadar o kadar korkusuzdum ki bir an cesetle temas edince tedirgin olup geri çekildim. Hemen eve gittim. Ev iki katlıydı. Yukarıdan pencereye doğru elimi koymuş olup bitenleri izliyordum. Kalabalık toplanmış ve karmaşalık oluşmaya başlamıştı. Birden ellerinde kalkanları ile İngilizler geldi. Türk polisine İngilizce bir şeyler soruyorlardı. Sonra beni işaret ettiler ve aşağı inmem için çağırdılar. “KANA KAN İSTERİZ” İngiliz bana İngilizce olarak katili benim yakalayıp yakalamadığımı sordu. İlk önce ‘hayır’ dedim ama halk da bir taraftan ‘kana kan isteriz’ diye bağırmaya başlayınca hemen ‘evet’ diye cevap verdim. Yaklaşık iki metre boyundaki İngiliz asker beni belimden tutup yukarıya doğru kaldırdı. Sonra beni ifade vermem için karakola götürdüler. Cinayetten sonra örfü idare yani sıkı yönetim ilan edildi. Bahsettiğiniz olay Rumların tepkisini toplamadı mı? Aslında tedirgin olmadığımızı söyleyemem. Annem çok tedirgin olmuştu. Rumların bizi öldüreceğini düşünüyordu. Daha önce buna benzer örnekler yaşanmıştı. Eve döndüğümüzde iki koruma evimizin önünde, iki korumada bahçede bizi korumak için nöbet tutuyordu. 23 Nisan’dan 28 Nisan’a kadar beni, ikinci EOKA’cıyı teşhis etmem için camları gazetelerle kaplı büyük siyah bir jeeple tüm bölgede dolaştırdılar. Ama ben boğuşma esnasında gördüğüm EOKA’cının dışında diğer EOKA’cı ile göz göze gelmediğim için onu teşhis edemedim. “TÜRKİYE’YE GÖNDERİLDİK” Güvenliğimiz nedeni ile 28 Nisan’da beni ve ailemi duruşma gününe kadar Türkiye’ye gönderdiler. Önceden tanışmış olduğumuz bir ailenin yanında kaldık. İki ay sonra İngiliz Kraliçesi, kahramanlığımdan dolayı bana verilmesi için Kıbrıs’a madalya gönderdi. Ben o zamanlar İstanbul’da olduğum için İngiliz Elçiliğine madalyayı gönderdiler. Sonra beni Kıbrıs’a geri çağırdılar. Geri döndükten sonra beni, şimdilerde Büyük Hamam olarak bilinen Ali Rıza Otel’e yerleştirdiler. Üç ay boyunca otelde kaldık. Mahkeme günü gelmişti artık ve korumalarla mahkemeye çıktım. Çok kalabalık bir mahkeme salonu vardı. Birçok polis mensubu ve asker de orada hazır bulunuyordu. “MAHKEMEDE JİLETLE SALDIRDILAR” Bana katili görüp görmediğimi sordular. Katil karşımda, kafası yere sokulmuş şekilde duruyordu. Ben, ‘Katil bu adamdır’ diye gösterdim. Hâkim elindeki kırmızı kalemi ortadan kırdı ve EOKA’cıya son bir isteği olup olmadığını sordu. Son isteğinin elma yemek olduğunu söyleyen EOKA’cıya elma verdiler ve EOKA’cıyı oradan alıp götürdürdüler. İdam edilen EOKA’cının ailesi de beni görmüş ve bana mahkemede jiletle saldırmaya çalışmıştı. Polis mensupları hemen müdahale edip adamı dışarıya çıkardılar. Mahkemeden sonra can güvenliğim için yeniden Türkiye’ye döndük. Tekrar Kıbrıs’a dönmeniz için kaç yıl geçti? İngiliz Kraliçesi madalyanın yanında bana kahramanlık ödülü olarak 5000 stg bir çek göndermişti. Uzun süre o parayla yaşadık. Yaklaşık iki ay sonra beni çağırıp madalyayı taktılar. 18 yıl Türkiye’de kaldıktan sonra iki yıl İngiltere’de çalışıp ülkeme geri döndüm.EOKA tarafından sokak ortasında öldürülen Polis Nihat Vasıf’ın öldürülüş anına tanıklık eden ‘Kahraman’ lakaplı Emine Aşık, bu cinayeti işleyen Rum’u nasıl yakaladığını anlattı Cinayeti işlemiş olan EOKA’cının yakalanmasında etkin rol oynayan Aşık, olay sonrası zor günler yaşadığını, EOKA tarafından kendisine düzenlenecek olan saldırı ihtimaline karşın yaklaşık 18 yıl Türkiye’de yaşadığını vurguladı EOKA tarafından sokak ortasında öldürülen Polis Nihat Vasıf’ın öldürülüş anına tanıklık eden ‘Kahraman’ lakaplı Emine Aşık, cinayet sonrası yaşamış olduğu tecrübeleri MÜCADELE’ye anlattı. EOKA’nın sokak ortasında işlemiş olduğu cinayete tanıklık eden Emine Aşık, genç yaşında böyle bir olayı yaşadığını, cinayetin işlendiği an kendini sokağa atarak EOKA’cının kaçmasına engel olduğunu anlattı. Olay sonrasında İngiliz polisi tarafından günlerce koruma altında tutulduğunu ve güvenlik nedeniyle uzun yıllar Türkiye’de yaşamak zorunda kaldığını söyleyen Aşık, yaşadığı bu olay karşısında Türk toplumunun kendisine ‘Kahraman’ lakabını taktığını ifade etti. EOKA’ya karşı vermiş olduğu mücadele sonrasında İngiliz Kraliçesi tarafından madalya ve 5 bin sterlinlik para ödülü ile mükafatlandırıldığını açıklayan Aşık, “Bugün yine aynı şeyleri yaşasam hiç korkmadan yine aynı tepkiyi verirdim” ifadelerini kulandı. Hayatının yaklaşık 20 yılını yurt dışında geçirdiğini ve bu yüzden uzun yıllar vatan hasreti yaşadığını dile getiren Aşık, yaşamış olduğu olayı hayatı boyunca hiçbir zaman unutamayacağı belirtti. Mücadele: Polis Nihat Vasıf’ın, öldürülüş anına tanık oldunuz. Bize tanık olduklarınızı anlatır mısınız? Emine Aşık: 23 Nisan 1956, saat 13.30 sıralarıydı. Evde oturuyordum. Sokak kapımız açıktı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olduğu için her yer Türk bayrakları ile donatılmıştı. O dönemde, İngiliz hükümeti ulusal günlerimizde Türk bayrağının asılmasına izin veriyordu. Öğle üzeri olduğu için tüm dükkânlar kapalı ve sokaklar da boştu. Evde oturduğumuz sırada bir bisiklet tekeri patlamış gibi ses duydum. Hemen kapının eşiğine çıktım. Sağa sola bakındım ve sivil giyimli biri bisikletli üç adamın tartıştığını gördüm. Birisinin şakağından kan aktığını gördüm ve tedirgin oldum. Baktım ki karşısındaki adamla mücadele ediyor. Karşısındaki adam boğuşma esnasında belinden silahını çıkarıp şakağından kan akan adamın göğsüne doğru ateş edip onu öldürdü. İsmini sonradan öğrendiğim bu kişi Nihat Vasıf’tı. Adamın bir anda yere yığıldığını gördüm. Ben ölen adamın Türk mü yoksa Rum mu olduğunu bilmiyordum. Evimiz üç yol ortasındaydı. Sağda bakkal solda evler vardı ve evin duvarına dayalı Tevfik Bey’in bisikleti duruyordu. Katil, hemen bisikleti alıp oradan uzaklaşmak istedi. Üzerine manto giymişti. Ben daha fazla dayanamadım ve bisikletine binip gitmeye çalıştığı esnada montunu tutup çektim ve ‘İmdat!’ diye bağırmaya başladım. Sağ ayağını yere koydu ve bisikletin üzerinden dönüp bana bir tokat attı. Yeniden bisiklette binerek kaçmaya çalıştı. Ben yine korkusuzca onu ceketinden çekip yere düşürdüm. Yere düşmesinin hemen arkasından üzerine oturup, saçlarından yakaladığım gibi kafasını yere vurmaya başladım. “ÖLENİN TÜRK OLDUĞUNU BİLMİYORDUM” Yine tüm gücümle ‘imdat’ diye bağırıyordum. Bu EOKA’cı yaklaşık 23-24 yaşlarındaydı. Benim bağrışmalarımla yanımıza iki kişi geldi. Birisi Sindeli Mehmet Kaptan’dı. Bana ‘Neler oluyor?’ diye sorduğunda ben hemen ‘bu EOKA’cı kardeşimizi öldürdü’ dedim. Hâlbuki ölen adamın daha Türk mü, Rum mu olduğunu bilmiyordum. Kaptan Mehmet Bey katilin bileğinden tutup yakaladı. Mehmet Kaptan polis mensubuydu ve o gün görevden eve dönüyordu. Onun orada olması benim için büyük bir şans olmuştu. Polis mensupları toplanmaya başladı. Kalabalık oluştu bir anda. “KORKUSUZDUM” Bir polis mensubu, adı Ali’ydi. Bana; ‘içeriye gir sen, bu kadar erkek varken sen burada ne arıyorsun’ diye çıkıştı. Tam o sırada karşıda asılı olan Türk bayrağını tutarak çekip sancaktan kopardım. Yerde yatan cesedin üzerini bayrakla örttüm. O ana kadar o kadar korkusuzdum ki bir an cesetle temas edince tedirgin olup geri çekildim. Hemen eve gittim. Ev iki katlıydı. Yukarıdan pencereye doğru elimi koymuş olup bitenleri izliyordum. Kalabalık toplanmış ve karmaşalık oluşmaya başlamıştı. Birden ellerinde kalkanları ile İngilizler geldi. Türk polisine İngilizce bir şeyler soruyorlardı. Sonra beni işaret ettiler ve aşağı inmem için çağırdılar. “KANA KAN İSTERİZ” İngiliz bana İngilizce olarak katili benim yakalayıp yakalamadığımı sordu. İlk önce ‘hayır’ dedim ama halk da bir taraftan ‘kana kan isteriz’ diye bağırmaya başlayınca hemen ‘evet’ diye cevap verdim. Yaklaşık iki metre boyundaki İngiliz asker beni belimden tutup yukarıya doğru kaldırdı. Sonra beni ifade vermem için karakola götürdüler. Cinayetten sonra örfü idare yani sıkı yönetim ilan edildi. Bahsettiğiniz olay Rumların tepkisini toplamadı mı? Aslında tedirgin olmadığımızı söyleyemem. Annem çok tedirgin olmuştu. Rumların bizi öldüreceğini düşünüyordu. Daha önce buna benzer örnekler yaşanmıştı. Eve döndüğümüzde iki koruma evimizin önünde, iki korumada bahçede bizi korumak için nöbet tutuyordu. 23 Nisan’dan 28 Nisan’a kadar beni, ikinci EOKA’cıyı teşhis etmem için camları gazetelerle kaplı büyük siyah bir jeeple tüm bölgede dolaştırdılar. Ama ben boğuşma esnasında gördüğüm EOKA’cının dışında diğer EOKA’cı ile göz göze gelmediğim için onu teşhis edemedim. “TÜRKİYE’YE GÖNDERİLDİK” Güvenliğimiz nedeni ile 28 Nisan’da beni ve ailemi duruşma gününe kadar Türkiye’ye gönderdiler. Önceden tanışmış olduğumuz bir ailenin yanında kaldık. İki ay sonra İngiliz Kraliçesi, kahramanlığımdan dolayı bana verilmesi için Kıbrıs’a madalya gönderdi. Ben o zamanlar İstanbul’da olduğum için İngiliz Elçiliğine madalyayı gönderdiler. Sonra beni Kıbrıs’a geri çağırdılar. Geri döndükten sonra beni, şimdilerde Büyük Hamam olarak bilinen Ali Rıza Otel’e yerleştirdiler. Üç ay boyunca otelde kaldık. Mahkeme günü gelmişti artık ve korumalarla mahkemeye çıktım. Çok kalabalık bir mahkeme salonu vardı. Birçok polis mensubu ve asker de orada hazır bulunuyordu. “MAHKEMEDE JİLETLE SALDIRDILAR” Bana katili görüp görmediğimi sordular. Katil karşımda, kafası yere sokulmuş şekilde duruyordu. Ben, ‘Katil bu adamdır’ diye gösterdim. Hâkim elindeki kırmızı kalemi ortadan kırdı ve EOKA’cıya son bir isteği olup olmadığını sordu. Son isteğinin elma yemek olduğunu söyleyen EOKA’cıya elma verdiler ve EOKA’cıyı oradan alıp götürdürdüler. İdam edilen EOKA’cının ailesi de beni görmüş ve bana mahkemede jiletle saldırmaya çalışmıştı. Polis mensupları hemen müdahale edip adamı dışarıya çıkardılar. Mahkemeden sonra can güvenliğim için yeniden Türkiye’ye döndük. Tekrar Kıbrıs’a dönmeniz için kaç yıl geçti? İngiliz Kraliçesi madalyanın yanında bana kahramanlık ödülü olarak 5000 stg bir çek göndermişti. Uzun süre o parayla yaşadık. Yaklaşık iki ay sonra beni çağırıp madalyayı taktılar. 18 yıl Türkiye’de kaldıktan sonra iki yıl İngiltere’de çalışıp ülkeme geri döndüm.
Posted on: Fri, 16 Aug 2013 20:04:55 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015