EVLİLİKTE SADAKAT… 12 Kasım 2013 Salı - TopicsExpress



          

EVLİLİKTE SADAKAT… 12 Kasım 2013 Salı 08:23 [email protected] “Artık yağmurda hiç ıslanmayacaksınız; çünkü her biriniz bir diğeriniz için sığınak olacaksınız, Artık hiç üşümeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir diğeriniz için sıcaklık olacaksınız, Artık hiç yalnızlık çekmeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir diğerine yoldaş olacaksınız, Artık siz bir bedensiniz; çünkü önünüzde tek bir hayat var, Şimdi yuvanıza gidin, birlikteliğinize tanık olacak günlere başlayın… Her gününüz mutlulukla dolsun, ömrünüz mutlulukla uzasın.” Bu bir apaçi kızıl derilisi evlilik yemini. Günümüzde evliliklerde artık yemin edilmiyor. Eski Türk filmlerinde gördüğünüz evlilik yeminini edenlerden biri de bendim. “Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde, kötü günde; yoksullukta ve bollukta, ölüm sizi ayırana kadar falancayı eş olarak kabul ediyor musun.” Şahitlerin ve davetlilerin huzurunda verilen evetler ile anlaşma imzalanır. Bu sadece antlaşma değil, aynı zamanda sadakat yeminidir (maalesef garantisi yoktur). İyi günleri birlikte geçirmek kolay. Kötü günlerde anlaşma bozuluyor. Kimi maddi sıkıntı çekince, kimi hastalıkta pes ediyor. Eski Türk filmlerinde bir kural vardı. Başrol oyuncusu en az bir sahnede mutlaka bir elinde sigara, bir elinde içki kadehi olacak. Topluma bu fikir öyle enjekte edildi ki, misafirlikte ilk sigara ikram edilir oldu. İş yerinde bile biri sigara içecekse önce etrafındakilere ikram etmeye başladı. Kendini azıcık sosyeteden görmek isteyenler misafirlerine hemen sorardı. “İçmek için ne alırdınız?” Daha düne kadar dini bayramlarımızda dahi çikolatanın yanında mutlaka likör ikram edilirdi. Mesaj yerine ulaşmıştı. Gelelim ana konumuza. Sadakat… Daha önceki sinemanın görevini günümüzde medya ve özellikle televizyon üstlenmiştir. Televizyon dizilerinde kural tanımayan birlikteliklerin dizinin başoyuncularının etrafında dönmesi izleyiciye sen ne diye duruyorsun demenin farklı bir yönüdür. Bu zihne düşen bir tohum gibidir. İnsan ondan benim neyim eksik bende aynı davranışı yerine getirebilirim sonucuna varır. Tıpkı yukarıda anlattığım sigara- içki örneğinde olduğu gibi. Sözde magazin programları da dizilerin üstüne tuzu biberidir. Filancanın eski sevgilisi filancayla beraber, köşe bucak gece hayatı kaçamakları, düzeyli birliktelikler! Sadakat; doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş samimi ve sağlam dostluk, içten bağlılık, kalp doğruluğu, samimiyet ve ihlâs anlamında bir İslam ahlakı terimidir. Sözünde durmak anlamına da gelir. Evlilikte mutlu olmak için en önde gelen unsur, güven ve sadakattir. Evlilikte kaçamak yapanların en başta eşini, çocuklarını, kendine saygısını, saygınlığını belki işini ve kariyerini hatta hayatlarını kaybettiği hepimizin malumudur. Yazımı internetten aldığım yaşanmış bir öyküyle sonlandırmak istiyorum. “Bu akşam eve geldiğimde akşam yemeğinde eşimin elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Bir an da kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı. “Ben boşanmak istiyorum.” Sinirlenmedi sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu. Bir cevap veremedim. Elinde ki çatal bıçakları fırlattı. Bağırdı ve adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün gece ağladı. Farkındaydım evliliğimizin ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Janee aşık olmuştum. Eşimi sevmiyordum artık. Bu vicdan azabıyla bir boşanma sözleşmesi hazırladım. Evi, arabayı ve şirketin 30% hissesini ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim, Janee çok aşık olmuştum. Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve eşimi masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı ve akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Ertesi sabah bana şartlarını yazı halinde sundu. Benden maddi hiçbir şey istemiyordu, sadece iki talebi vardı. Boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi ve bu zamanda normal bir aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi oğlumuzun 1 ay sonra sınavların olması ve bu dönemde ona bu yükü yüklememekti. Diğeri, onu evlilik gecesinde kapıdan içeriye taşıdığım şekilde 1 ay boyunca her sabah onu yatak odasında kapıya kadar taşımam. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimizin iyi geçmesi açısından, kabul ettim. Sonra bu şartlardan Jane bahsettim, kahkaha ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi. Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri Fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı... “Babam Annemi kucağında taşıyor...” bu onu çok sevindirmişti. Sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından evin kapısına kadar taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma “Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme” diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim, içime bir üzüntü çöktü. 2. gün bu oyunu oynamak daha kolay gelmişti. Eşim başını göğsüme yasladı ve onun kokusunu duydum. Birden eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saçlarına ak düşmüştü. 3. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana hayatının 10 yılını hediye eden Kadın. 4. gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenmandan olabilirdi. Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Bu kadar acıyı ve üzüntüyü kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an oğlumuz da geldi “Baba Annemi taşıman lazım”... Dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu. Eşim oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Ben başımı çevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve yatak odasından kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı sıkı tutmuştum. Tıpkı evlendiğimiz gün gibi. Bu kadar kilo vermesinden huzursuzlandım. Son gün onu kucağımda taşıdığımda hareket etmedi. Oğlumuz okuldaydı ve eşime hayatımızdaki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim arabadan fırladım kapıyı kilitlemeden bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve merdiven den yukarı koştum, yukarı varınca Jane kapıyı açtı. Ona karımdan boşanmayacağımı söyledim. Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve “Senin ateşin mi var” diye sordu. Üzgünüm Jane ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdandı. Şimdi aklıma geldi, ona Evlendiğimiz gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar sadakat yemini verdim. Jane olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koşup ilk çiçekçiye gidip eşime bir buket çiçek aldım, üzerindeki karta da..Seni her sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağımdiye yazdım. Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde çiçeklerle yatak odasına gittim. Eşimi yatağın üstünde ölü buldum. Eşim aylardır kanser ile savaşıyordu ve ben Jane ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni oğlumun gözünde iyi bir eş olarak kalmamı istemişti... Uzun soluklu, sadakatin eksik olmadığı, mutlu evlilikler dileklerimle; gününüz aydın, kazancınız bereketli, sıhhatiniz daim, mutluluğunuz bol olsun. Allaha emanet olun.
Posted on: Fri, 15 Nov 2013 20:12:43 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015