Erdal Sarızeybek: Müslüman Türkiye’de Siyonist İktidar, - TopicsExpress



          

Erdal Sarızeybek: Müslüman Türkiye’de Siyonist İktidar, Hayret! Erdal Sarızeybek - Haberler 07 Temmuz 2013 AKP siyaseti bizim için önemlidir. Bu siyaset kutsal din duygularımız üzerinden yolunu çizmekte olduğu iddiasındadır. Eğer gerçekten kutsal dinimiz bu siyasetin rehberi ise, “din işi ayrı devlet işi ayrı” diyerek saygı duyabiliriz. Çünkü bizim kutsallarımız bize doğruyu gösterir, aklı gösterir; sevgi, inanç ve dürüstlüğü gösterir; devlete, millete ve insana saygı ve hizmeti gösterir, AKP bu yoldaysa eğer bir sözümüz yoktur. Ama bu bir aldatmaca ise işte o zaman sözümüz çoktur, çünkü aldatılan bizle birlikte kutsallarımız da olmaktadır ki buna kimse izin vermez. Bu noktada AKP siyasetinin kime hizmet etmekte olduğunu görebilirsek gerçekle yüzleşme imkânımız ortaya çıkacaktır. Bizi bu sonuca götürebilecek en doğru adres de “İsrail” olacaktır. Günümüzde İsrail kendi kutsalları üzerinden ‘Nil’den Fırat’a vaat edilmiş topraklarım’ diye bağırmaktadır, “Nil” Mısır toprağı, “Fırat” ise bizim vatan toprağımızdır. Öte yandan bu İsrail her gün Filistinlileri öldürmektedir, Filistin ise hem halkı hem de toprağıyla şehit diyarımızdır. Yine bu İsrail Ortadoğu’daki ülkeleri parçalayarak kendine müttefik devletler peşinde koşmaktadır, bu coğrafya ise Türk tarih ve medeniyetinin bir parçasıdır. İsrail’in bu siyaseti bir yandan Türk’ü hedef alırken öte yandan Müslüman’ı hedef almaktadır. Eğer ki bu AKP siyaseti Türk Milleti’nin bir siyaseti ise, doğal olarak İsrail’in bu tuzaklarını ve oyunlarını etkisiz hale getirebilmek için uğraş veriyor olması gerekir, öyle değil mi? O halde gerçek nedir, biz şimdi ona bakalım: İsrail ile ilişki ilk olarak 2009 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’taki “One Minute/Van Minüt” çığlığı ile ortaya çıkmıştır. 2010 yılındaki “Mavi Marmara” olayı ile kamuoyuna iyice yerleşmiş ve her ikisi de Erdoğan siyasetinin İsrail karşıtı olduğuna ilişkin bir algı oluşturmuştur Türkiye’de. Bizden daha dindar olduğunu söyleyerek iktidar olmuş bir AKP siyasetinin İsrail karşıtı bir siyaset izlemesi ve bundan da oy devşirmesi doğal gibi görünmektedir, çünkü İsrail siyaseti bizi hedef almaktadır. Bu yüzden doğaldır bu öfkenin tepkiye dönüşmesi ve AKP’ye oy olarak geri dönmesi. Şimdi mesele gerçeğe nasıl ulaşabileceğimizde yatmaktadır. Elimizde belge yok, ıslak imza yok ama gözümüzle gördüklerimiz var. Nedir bunlar? Gördüğümüz her iki olay da 2004 yılında geçer, birinde Başbakan Erdoğan İsrailoğulları’nın kutsal ışığı olan “Yedi Kollu Şamdan”ı Başbakanlık Konutu baş köşesinde tüm dünyaya göstererek mesaj verir, diğerinde ise İsrailoğulları’nın eliyle “Yahudi Üstün Cesaret Ödülü” alır. İsrail’le ticaret ilişkilerimizin son iki yılda ikiye katlaması hatta RO-RO gemileriyle ticari irtibat kurulmuş olmasını bir kenara koyuyoruz, sadece göze çarpan bu iki olaya bakıyoruz, önce Yedi Kollu Şamdan… Menorah desem belki hafızalarda bir şey çağrıştırmaz ama Yedi Kollu Şamdan dersek sanırım hepimizin aklına ilk İsrail gelir. Çünkü bu şamdan İsrailoğulları’nın kutsal sembollerinden başta gelenidir. Ülkemizde de Menorah, 2004 yılında ATV’den Ali Kırca’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile başbakanlık konutunda yapmış olduğu söyleşide ekranlarda görüntülenmiştir yani ilk dikkatimizi o tarihte çekmiştir. Başbakanlık Konutu ve Menorah Bu görüntüler halen ne suç işlediği dahi bilinmeyen gazeteci yazar Soner Yalçın’ın da dikkatini çekmiş olmalı ki kitabında bu konuya yer vermiş: “Başbakan Erdoğan, Musa Peygamber soyundan geliyor. Abdullah Gül de yoldaşı ve iktidar paylaştığı kardeşi Harun’a benziyor (Milliyet, 30 Mayıs 2003). Ama danışman-yazara göre bu sadece benzetmeydi; kan bağı yoktu; karakteristik özellikleri ve hayat mücadeleleri birbirine benziyordu! Akif Beki’yi anlayabiliriz. 10 Eylül 2004 tarihinde, gazeteci Ali Kırca, başbakanlık konutunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la bir röportaj yaptı. ATV’den yayınlanan röportaj esnasında ekranda bir görüntü dikkati çekiyordu; başbakanın oturduğu koltuğun hemen yanında, Atatürk tablosunun altında bulunan sehpa üzerinde Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdan’ı vardı. Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdanı’nı başbakanlık konutuna kim, neden koymuştu? Yahudilerin kutsal Yedi Kollu Şamdanı’nın gösterilmesinin nedeni dekor değildi herhalde. Mutlak bir nedeni olması lazım. Ama ne? Başbakanlıktan bu konuda hiçbir açıklama gelmedi (Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı,Efendi-2, Soner Yalçın (İstanbul, Doğan Kitap):331)” Peki nedir bu Menorah, neyi simgeler ve neden kutsaldır, anlatalım: İsrailoğulları Sina Dağı’na Musa aracılığıyla bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşma gereği Tanrı’nın konutu tamamlanmış ve içerisine anlaşma levhaları, sandığı ve masası yerleştirilmiştir. Tanrı’nın son bir buyruğu daha vardır, kutsal ışığı yayacak olan kutsal şamdan. Özelin de özeli olacak, saf altından yapılarak kutsal ışık yayacak ve İsrailoğulları’na yol gösterecektir. Şamdan yedi kollu olacak, üç kolu sağda, üç kolu solda olacak şekilde, ortadaki kol biraz daha uzun olacaktır. Işık için saf zeytinyağı yakılacaktır. İşte günümüze kadar gelen ve Yahudiler için kutsal olan Menorah/Yedi Kollu Şamdan için İsrail’in Tanrı’sının Musa’ya verdiği buyruklar: “Saf altından bir kandillik yap. Ayağı, gövdesi dövme altın olsun. Çanak, tomurcuk ve çiçek motifleri kendinden olsun. Kandillik üç kolu bir yanda, üç kolu öteki yanda olmak üzere altı kollu olacak. Her kolda badem çiçeğini andıran üç çanak, tomurcuk ve çiçek motifi bulunacak. Altı kol da aynı olacak. Kandilliğin gövdesinde badem çiçeğini andıran dört çanak, tomurcuk ve çiçek motifi olacak. Kandillikten yükselen ilk iki kolun, ikinci iki kolun, üçüncü iki kolun altında kendinden birer tomurcuk bulunacak. Toplam altı kol olacak. Tomurcukları, kolları tek parça olan kandillik saf dövme altından olacak. Kandillik için yedi kandil yap; kandiller karşısını aydınlatacak biçimde yerleştirilsin. Fitil maşaları, tablaları saf altından olacak. Bütün takımları dâhil kandilliğe bir talant saf altın harcanacak. Her şeyi sana dağda gösterilen örneğe göre yapmaya dikkat et.” Yedi Kollu Şamdan, Menorah saf altından yapılır. Tanrı görür, hoşnut olur ve Musa’dan kutsal ışığı yakmasını ister: “İsrail halkına buyruk ver, kandilin sürekli yanıp ışık vermesi için saf sıkma zeytinyağı getirsinler. Harun’la oğulları kandilleri benim huzurumda, Buluşma Çadırı’nda, Levha Sandığı’nın önündeki perdenin dışında, akşamdan sabaha kadar yanar tutacaklar. İsrailliler için kuşaklar boyunca sürekli bir kural olacak bu…” Menorah hâlâ yanmaktadır… Yahudiler için ışık kutsaldır, yol göstericidir ve bu kutsallık Hanuka Bayramı ile kutlanır, sembolü de Yedi Kollu Şamdan(Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları, Erdal Sarızeybek, araştırma, din/tarih, s. 159. Pozitif Yayınları, 2012). Peki, bu şamdanın Başbakanlık Konutu’nda ne işi vardır? Öyle ya bir Türk Devleti Başbakan’ı canlı yayında dünyaya mesaj vermek istiyorsa eğer, başköşeye Atatürk’ü koyar olur biter, çünkü Atatürk demek Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilelebet yaşayacaktır demektir. Eğer ki bu Başbakan’ın biraz derin tarih bilgisi varsa ta Ergenekon’a kadar gider, koyar başköşeye Bozkurt’u olur biter çünkü Bozkurt demek Atatürk ve Türk Milleti demektir. Eğer ki bir Türk Devleti Başbakan’ı Başbakanlık Konutu başköşesine Yedi Kollu Şamdan’ı koyuyorsa, bu demektir ki bu ışık bizim yolumuzu aydınlatıyor yani biz de İsrail’in hizmetkârıyız demektir, biz böyle anlarız. Kesin bir yargıya varmadan önce bir de şu Yahudi Üstün Cesaret Ödülü’ne bir bakalım. Açıkladığımız üzere 01 Eylül 2004’te ATV televizyonlarına Başbakanlık Konutu’nu açan bizim Başbakan başköşesinde Yedi Kollu Şamdan’ı dünya âleme göstermiştir. Bu bir cesaret göstergesidir, öyle ya Türkiye gibi İsrail karşıtı siyasetlerin prim yaptığı bir ülkede bir Başbakan’ın Yahudilerin ‘kutsal Işık’ sembolü olan şamdanla birlikte görüntülenmesine izin vermesi kolay iş değildir. Peki, bizim Başbakan bu cesareti nereden bulmuştu? Bu soruya cevap için şimdi şamdan olayından biraz geriye gidelim, yıl 2004, Ocak ayı. New York’ta Yahudi örgütleri bizim Başbakan’ı davet eder ve bir ödüle layık görür. Adı; “Yahudi Üstün Cesaret Ödülü”, sembolü ise “Davut’un Boynuzu”dur. Böylece bizim Başbakan Müslüman dünyasında ‘Yahudi Üstün Cesaret Ödülü’ alan tek Müslüman Lider olur. Ödül töreni,14 Ocak 2004 Peki neydi, neyi gösteriyordu, neyi anlatıyordu bu bizim Başbakan’daki Davut’un Boynuzu? Hatırlar mısınız çocukluğumuzda anlatılan efsanelerden birinde bir dev vardı, bir adam da sapanı eline alıp bu devi öldürüyordu. Şimdi desem ki İsrailoğulları’nın kutsal yıldızı bu efsaneye dayanır elbet şaşırırsınız ama doğrudur, gerçekten de bu efsaneye dayanır. Vakti zamanın birinde yaşadığına inanılan bu devin adı Golyat’tır ve Filistinli’dir. Sapanla bu devi öldüren adam Davut’tur, Büyük İsrail Kralı. Peki bu efsane ile İsrail yıldızı arasında ne bağ var derseniz, anlatalım(Nil’den Fırat’a Devlet Oyunları, Erdal Sarızeybek, araştırma din/tarih, s. 200. Pozitif Yayınları, 2012): Günlerden bir gün, İsrailoğulları ile Filistinliler Yahuda’nın Soko Kenti’nde karşı karşıya gelirler, büyük bir savaş için. Tam bu esnada Filistin ordugâhından Gatlı Golyat adında usta bir dövüşçü ortaya çıkar; boyu altı arşın bir karış, başına tunç miğfer takmış ve pullu bir zırh kuşanmıştır. Tunç zırhın ağırlığı beş bin şekeldir. Baldırları zırhlarla korunmuş, omuzları arasında tunç bir pala asılıdır. Golyat’ın efsanelere konu olmuş bir ‘Kalkanı’ vardır ve onu ayrı bir adam taşımaktadır. Giyimi kuşamı bir yana, görünüşü bile ürkütücüdür. Bu ünlü dev adam çıkar meydana ve İsrail ordusuna meydan okumaya başlar. Golyat’ın taşıdığı Kalkan, Davut Yıldızı O zamanlarda bu diyarlarda Davut adından biri yaşardı, Yahuda’nın Beytlehem Kenti’nden Efratlı İşay adından bir adamın oğluydu. Golyat’ı görünce kızar, öfkelenir ve değneğini alıp dereden beş çakıl taşı seçer, bunları çoban dağarcığının cebine koyduktan sonra sapanını alıp Filistinli Golyat’a doğru ilerler. Bu sırada Filistinli de önünde ‘Kalkan’ taşıyıcısı, Davut’a doğru ilerlemektedir. Golyat Davut’u tepeden tırnağa süzer. Kızıl saçlı, yakışıklı bir genç olduğu için onu küçümser. “Ben köpek miyim ki, üzerime değnekle geliyorsun” diyerek kendi ilahlarının adıyla Davut’u lanetler: - Bana gelsene! Bedenini gökteki kuşlara ve kırdaki hayvanlara yem edeceğim! - Ey Golyat. Sen kılıçla, mızrakla, palayla üzerime geliyorsun. Bense meydan okuduğun İsrail ordusunun Tanrısı adıyla senin üzerine geliyorum. Bugün Tanrı seni elime teslim edecek. Seni vurup başını gövdenden ayıracağım. Bugün Filistinli askerlerin leşlerini gökteki kuşlarla yerdeki hayvanlara yem edeceğim. İşte bu naraları atarak Golyat’la Davut dövüşmek için karşı karşıya gelir. Davut elini dağarcığına sokup bir taş çıkarır ve sapanla fırlatır. Taş Golyat’ın tam alnına çarpıp saplanınca yüzükoyun yere düşer. Davut hemen koşup üzerine çıkar, kılıcını tutup kınından çektiği gibi onu öldürür ve başını keser. Golyat’ın öldüğünü gören Filistinliler de kaçarlar. İsrailliler onları Gat’ın girişine, Ekron kapılarına kadar kovalar ve yakalayıp hepsini öldürürler ve sonra dönüp ordugâhlarını yağmalarlar. Davut Dev Golyat’ı sapanla yenmiştir. Başını alıp Yeruşalim’e götürür, silahlarını da kendi çadırına koyar. Sonra kesik başı eline alıp Kral’ın huzuruna çıkar. Kral Saul Davut’a sorar: - Kimin oğlusun, delikanlı? - Kulun Beytlehemli İşay’ın oğluyum, diye karşılık verir(Eski Ahit/ Tanah/ 1. Samuel, Bölüm 17). Yahudiler’in kutsal kitabı Tanah’ta anlatılan efsane işte budur. Yahudi kaynaklarına göre Davut, ‘Goliat’ adlı deve karşı savaşırken kendini koruyan kalkanın üzerine bir altıgen motifi işlenmiştir, bu altıgen günümüz İsrail bayrağında yer alan Davut Yıldızı’dır. Efsanede anlatılan olayların ışığında bu Davud Yıldızı’na bakıldığında; bir devi sapanla deviren büyük bir güç, İsrail’in Filistin’e açık üstünlüğü, Tanrı’nın koruyuculuğu ve Davut’un gücü görülmektedir. Günümüz İsrail’i bu yıldızı ulusal bayrağında bir sembol olarak taşıyorsa eğer bunun anlamı, bu gücü herkese hatırlatmak için verdiği bir mesajdan başka bir şey değildir. Tanah’ta yer alan bu açıklamalarından sonra şimdi gelelim Davut’un Boynuzu’na. Kutsal kitap Tanah/Tevrat’ta Davut’un Boynuzu diye bir boynuz hiç yer almamaktadır. Ancak Tevrat’ta bir boynuzlama vakası vardır; Hititli Uriya’nın karısı Bat-Şeva Davut’la bir olup kocasını boynuzlamıştır ama bu ‘Davut Boynuzu’ o boynuz olmasa gerek. Buna karşın Tevrat’ta Boynuz’dan sıkça bahsedilmektedir. En başta boynuz; Yahudi Kutsal Tapınağının ayrılmaz bir parçasıdır, Sina Dağı’nda Tanrı tarafından Musa’ya verilmiş emirde geçmektedir; “Sunağı akasya ağacından kare biçiminde yap. Eni ve boyu beşer arşın, yüksekliği üç arşın olacak. Dört üst köşesine kendinden boynuzlar yaparak hepsini tunçla kapla.(Tevrat/Çıkış 27:1/2)” İkinci olarak boynuz, günahlardan arınma için yapılan kutsal ayinin bir parçasıdır, bu da Tanrı tarafından İsrailoğulları’na bildirilmiştir: “Üzerinde buhur yakmak için akasya ağacından bir sunak yap. Kare biçiminde, boyu ve eni birer arşın, yüksekliği iki arşın, boynuzları kendinden olacak. Üstünü, yanlarını, boynuzlarını saf altınla kapla… Kâhin Harun yılda bir kez sunağın boynuzlarını arındıracak. Kuşaklarınız boyunca yılda bir kez günahları bağışlatmak için sunulan sununun kanıyla sunağı arındıracak. Sunak ben RAB için çok kutsaldır.(Tevrat/Çıkış 30: 1,2,3,10)” Üçüncü olarak boynuz, Yakup/İsrail’in oğlu Yusuf’a bildirdiği kehanette geçer ve İsrail düşmanlarını yenmek için kullanılacak gücü simgeler: “Yusuf, ilk doğan bir boğa kadar görkemlidir o; Boynuzları yaban öküzünün boynuzları gibidir. Bu boynuzlarla ulusları, yeryüzünün dört bucağındaki ulusları yaralayacak.(Tevrat/Tesniye 33: 16/17)” Ayrıca boynuz Tanrı’nın seçtiği kişiyi kutsamak için kullanılır, içi zeytinyağı dolu boynuzla kutsama töreni yapılır, Davut için yapılan törende olduğu gibi; “RAB Samuel’e, ‘Kalk, onu meshet. Seçtiğim kişi odur’ dedi. Samuel yağ boynuzunu alıp kardeşlerinin önünde çocuğu meshetti. O günden başlayarak RAB’bin Ruhu Davut’un üzerine güçlü bir biçimde indi.(Tanah/ 1. Samuel 16:13)” Ve nihayet boynuz, Yahudi Peygamberi Mikaya’nın bir kehanetidir, İsrailoğulları düşmanlarını boynuzla yok edecektir; “Kenaana oğlu Sidkiya, yaptığı demir boynuzları göstererek şöyle dedi: RAB diyor ki, ‘Aramlılar’ı yok edinceye dek onları bu boynuzlarla vuracaksın.’ (Tanah/2.Tarihler 18:10)” Şimdi bu bilgileri bizim Başbakan’daki Davud’un Boynuzu’yla yan yana getirelim ve bir Yahudi Cemaati Davut Boynuzlu üstün cesaret ödülünü bir kişiye neden verir ona bir bakalım. Davud; İsrail’in gücü ve de koruyucu kalkanıdır, bu kalkan seçilen kişiyi İsrail’i düşmanlarına karşı koruyacaktır. Boynuz; Tanrı’nın seçtiği kişiyi kutsamak, günahlarından arındırmak ve İsrail’in düşmanlarını yenmek için seçilmiş bir kutsal semboldür. Seçilen kişi kutsanmış, günahlarından arındırılmış ve İsrail’in düşmanlarına karşı savaşacak güçle donatılmıştır, anlamına gelir. Davut Boynuzlu ödül sahibi bizim Başbakan yönetimindeki AKP hükümetinin siyaseti ile her yol Kudüs’e, Tevrat’a çıkmaktadır. Nasıl mı, şunlara bakınız: Türkiye ve Ortadoğu’da izlemekte olduğu ayrıştırma siyasetine, başta İran ve Suriye’ye karşı yaptığı yıpratma ve çatıştırma siyasetine, özellikle İsrail’in can damarı Yahudi Kürdistan oluşumuna ve bu süreci hızlandırmak için de AKP’nin PKK’ya verdiği desteğe. Buradan da “Bir Yahudi Cemaati Müslüman bir lidere neden Davut Boynuzu verir?” sorusunun cevabına doğrudan ulaşılmaktadır. Unutmayınız ki ödül hizmet edene verilir. Şimdi diyeceksiniz olur bu işler, madalya da verilir, şamdan da başköşeye konur ve tüm bunlar AKP’nin Siyonist bir proje olduğu göstermez. Peki, öyle olsun, olsun ama bir de AKP siyasetinin on yıllık gidişatına bir bakalım, sonra kararı size bırakalım. ABD’nin BOP ve İsrail’in yeni savaş stratejileri içindeki Kürdistan Projesi Ortadoğu’da oynanmakta olan oyunların temel taşıdır. Çünkü bu proje bölgenin en güçlü ülkeleri olan Türkiye ve İran’ı ardından da Irak ve Suriye’yi hedef almıştır. Eğer oyun kurgulandığı gibi yürütülebilirse 22 ülkenin sınırlarını değiştirmek emelinde olan ABD ve onun bu oyundaki müttefiki İsrail’in yeni hamleler geliştirmesine olanak sağlanacaktır. Bu nedenle ‘Kürdistan’ projesi büyük oyunun temel taşıdır. AKP siyaseti bu resmin neresindedir diye sorulduğunda izlenmiş olan siyasetin son otuz yıllık geçmişine bir göz atmak şarttır, Özal dönemine, 1991 ABD-Irak Savaşı’na kadar. Çünkü bu proje önceden hazırlamış olsa da 1991 ABD-Irak Savaşı’yla fiilen yürürlüğe konulmuştur. Özal devamı AKP’nin bu savaşta ve sonrasında izlediği siyaseti bize açıkça bu resmin neresinde durduğunu gösterecektir. Kürdistan projesinin iki ana figüranı vardır; biri PKK’sıyla Öcalan diğeri de permergesiyle Barzani’dir. 1991’de Özal’ın izlediği siyaset sonucu Irak kuzeyinde peşmerge olan Barzani ‘Özerk Kürdistan Bölgesel Yönetim Lideri” yapılmıştır. Savaş öncesinde sayıları birkaç yüzü geçmeyen PKK ise, savaş sonrasında sayıları on binleri aşkın silahlı bir güç haline getirilmiştir. Yani Özal siyaseti ABD-İsrail yörüngesinde harekete ederek bu küresel oyunda, bu küresel güçlerin yanında yer almış ve projeyi işletmiştir. Bu tespitimiz ABD-Irak 1. Savaşı’nın ortaya koyduğu kesin sonuçlara dayanmaktadır ve Genelkurmay tarafından da doğrulanmıştır. Kaynak olarak ‘İhaneti Gördüm’(İhaneti Gördüm, araştırma, Erdal Sarızeybek, Pozitif Yayınları, 2007.kitabı incelenebilir) Gelelim İkinci ABD-Irak Savaşı’na; yıl 2003, Kürdistan projesi figüranı Barzani, Erdoğan siyasetinin izlediği yol sonucunda özerklikten federe yönetime geçmiş ve Barzani ‘Kürdistan Federe Devleti Başkanı’ yapılmıştır. İkinci figüran PKK ise silahlı güçten siyasi güce kavuşturulmuştur; Habur yoluyla halk desteği verilmiş ve bugün Özerk Kürdistan çığlıkları Doğu’nun dağlarında yankılanmakta ve yankılanmaya da devam etmektedir. Bu durum bize açıkça göstermektedir ki Türkiye Özal’dan günümüze, Ecevit’in üçlü koalisyonu hariç, izlediği siyaset ile doğrudan ABD-AB-İsrail’in küresel oyununa destek vermiş ve bu güçlerin yanında hareket etmiştir. Kürdistan projesi de bu destek sayesinde işlemesini sürdürmüştür. Bu tespitlerimizin kaynağı olarak da ‘Kurt Kapanı’ kitabı incelenebilir(Kurt Kapanı, araştırma, Erdal Sarızeybek, Pozitif Yayınları, 2009). Gazeteci yazar Arslan Bulut’un tespitleri de bu çerçevede dikkatle izlenmelidir(: “Irak’taki Kürt yönetiminin ekonomik alt yapısını Türkiye kurmuştur. Irak ordusunun subaylarını, Doğan Güreş’in Genelkurmay Başkanlığı döneminde verilen emirle Türk subayları eğitmiştir. Yani çekirdek devlete de Türkiye’yi o dönemde yönetenler ebelik yapmıştır. Şimdi, Suriye’yi de parçalayıp, Akdeniz’de limanı olan bir Büyük Kürdistan tasarlıyorlar. Evet, Büyük Kürdistan’ın ebeliğini de Suriye’yi karıştırmak görevi verdikleri AKP iktidarı üzerinden Türkiye’ye yaptırıyorlar. Türkiye’yi Netanyahu yönetseydi, bu kadar ileri gidemezdi (Yeniçağ Gazetesi, yazar Arslan Bulut’un ‘Büyük Kürdistan’ın ebeliğini kim yapıyor’ başlıklı köşe yazısı,19.06.2012)…” Peki, Özal ve Erdoğan bu siyaseti ne pahasına yapmıştır? Kendi ulusal çıkarlarımızı yok saymak ve kendi ulusal bütünlüğümüzü parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmak pahasına. Bu siyaset Türk milleti ve devletinin izleyebileceği bir siyaset olabilir mi? Asla! İşin özünde bu siyaset sahiplerinin vatana ihanet suçundan yargılanması gerekir çünkü bilerek ve kasten anayasa ile teminat altına alınmış olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü fiilen tehlikeye düşürmüşlerdir. Umarız tarih bizi yanıltmayacak ve anayasa ile korunan Türk milli menfaatlerini yok sayanlar, yaptıklarının hesabını bir gün mutlaka adalet önünde vereceklerdir. Kısacası Türkiye’de Özal’dan başlayıp Çiller ve Erdoğan’la süre gelen siyasetler hem küresel Kürdistan projesinde, hem BİP ve BOP projelerinde aktif olarak rol almış ve bunların gerçekleşmesi için de kendi ulusal çıkarlarımızı yok saymıştır. Peki, niye yaptılar bunu derseniz, ülkemizi yönetenlerin kime hizmet ettiğine iyi bakmalı deriz, İsrail’e mi yoksa Türkiye’ye mi? Yine de “Neden İsrail’e hizmet ediyorlar?” diye sorarsanız, bu durumda biz de Mustafa Kemal’in şu özdeyişi ile bir cevap verebiliriz: “Muhterem milletime tavsiyem odur ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki ve vicdanındaki cevher-i asliyi cok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an vazgeçmesin!” Şimdi karar sizindir, bu AKP bir Müslüman siyaseti midir yoksa Siyonist bir proje mi? Hâl ve şartlar ne olursa olsun şu husus açıkça bilinmelidir ki Türkiye çaresiz değildir. Türkiye küresel güçlerin akıntısına kapılıp gidecek kadar zayıf ve güçsüz bir ülke de değildir. Her şeyden önce Türkiye’nin insan ve ekonomik kaynakları vardır; genç ve dinamik bir nüfusa sahiptir. Türkiye’nin zengin kaynakları vardır; sular, madenler ve diğer enerji kaynakları. Aksini düşünenlerimizin mutlaka dünya tarihine ve özellikle Orta Doğu tarihine iyi bakması gerekmektedir. Dolayısıyla sahip olduğu genç ve dinamik nüfus, coğrafyasından aldığı stratejik güç ve yine sahip olduğu kaynakları ile Türkiye yönetilen değil yöneten bir güç durumundadır. Ayrıca Türk tarihi mevcut güçlerimize ayrı bir anlam kazandırmaktadır. Adı sömürgeciler olarak bilinen İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya gibi Birinci Dünya Savaşı’nın süper güçlerine karşı girişilen savaştan Türk milleti galip çıkmıştır. Dünyada yapılmış savaşlar içinde, bütün Hristiyan ülkelerin birleşip, İtalyan, Yunan, Bulgar, Sırp, İngiliz, Fransız, Rus, Gürcü, Ermeni ve hatta Yahudilerin bir olup müştereken saldırdıkları tek ülke Türkiye’dir, buna karşın yedi düveli aşan bu büyük güce karşı muhteşem bir Kurtuluş Savaşı vererek kazanan tek millet de Türk milletidir. Söylediklerimizin eksiği var fazlası yoktur; bu konuda Türk tarihi bir kez daha incelenebilir, Turgut Özakman’ın ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabı bir kez daha okunabilir. Çanakkale Savaşları ve Büyük Taarruza bakılabilir. İşte bu görkemli Türk tarihi Türkiye’ye ayrı bir güç kazandırmaktadır. Biz Türk milleti olarak yalnız bu coğrafyanın değil, bizden önce bu coğrafyada yaşamış olan tüm uygarlıkların da sahibi olarak yaşayan son uygarlığız. Roma, Bizans nerededir; Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde ama biz Türkler hayattayız ve ülkemizin hem bugün hem de geçmişiyle sahibiyiz, bizim gücümüz işte budur. Şimdi mesele bu gücün ne zaman, nasıl ve ne şekilde kullanılacağına ve yönetileceğine kalmıştır… Erdal Sarızeybek İLK KURŞUN Kaynak: YÜZLEŞME, Pozitif Yayınları, 2013
Posted on: Mon, 08 Jul 2013 04:41:56 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015