Fransa Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümü başkanlığında - TopicsExpress



          

Fransa Tıp Fakültesi Cerrahi Bölümü başkanlığında bulunmuş olan ve mukaddes kitaplar üzerinde yaptğı bilimsel araştırmaları neticesinde ilâhî kitab ve din olarak Kurân-ı Kerîmi ve İslâm dinini kendisine seçmek mutluluğuna ermiş bulunan Prof. Dr. Maurice Bucaille tarafından yazılıp bastırılan Kitabı Mukaddes, Kurân ve Bilim isimli kitabında Tevrat ve İncil metinlerinin muasır bilimlerle bağdaşmadıkları gösterildikten sonra, şöyle denilmektedir: Kurânın çok bariz olan bilimsel tarafları başlangıçta beni derinden derine hayrete düşürdü. Zira 13 asırlık bir metinde, çağdaş bilimsel verilere tamamen uygun olarak son derece çeşitli konulara ilişkin bilgilerin keşfedebileceğine, o zamana kadar hiç mi hiç inanmamıştım. İşe başlarken, İslâma hiç inanmıyordum. Her türlü peşin hükümden uzak olarak tam bir tarafsızlıkla metinleri incelemeye giriştim. Beni etkileyen bir fikir var idiyse, o da, gençliğimde almış olduğum eğitimdi. Bu eğitim, Müslümanlardan değil, Muhammedîlerden bahsederdi. Böylece, bir adam tarafından kurulmuş bir dinin söz konusu olduğu ve dolayısıyla bu dinin de Tanrı katında hiçbir değer ifade etmeyeceği iyice vurgulanmak isteniyordu. Batıdakilerin çoğu gibi, ben de İslâm aleyhinde böylesi yaygın ve yanlış fikirleri muhafaza edebilirdim. Öyle ki, o zamanların dışında bu konularda aydınlanmış muhataplara rastlamak, benim için hep şaşırtıcı olmuştur. İtiraf ediyorum ki; Batıda öğretilen İslâm imajlarından farklı bir imaj verilmeden önce, ben de bu hususta çok cahil idim. Şayet bulunmuş olduğum bu noktadan, Batıda genel olarak İslâm hakkında verilen değer hükümlerinin yanlışlığını düşünecek noktaya geldimse, ben bunu istisnaî şartlara borçluyum. Değerlendirme imkânlarıma bizzat Suudî Arabistanda kavuştum. Edindiğim bilgiler, İslâm konusunda kendi diyarımızda ne derece yanlış bilgi sahibi olduğumuzu bana gösterdi. Hâtırasını hürmetle selamladığım Merhum Kral Faysala olan minnet borcum çok fazladır. Onun İslâmı anlatmasını dinlemek ve huzurunda tabiî ilimlerle ilgili Kurân tefsirinin meselelerinden bazılarını anmak şerefi, ebediyyen hâtıramda nakşedilmiş olarak kalacaktır. Bizzat kendisinden ve çevresindekilerden gelen bu değerli bilgileri dinlemek, benim için müstesna bir mazhariyet olmuştur. O zaman, bizim Batı ülkelerinde şekillenmiş olan İslâm imajı ile onun gerçek mahiyeti arasındaki mesafeyi ölçmüş biri olarak, böylesine eksik ve yanlış tanınan bir din hakkındaki incelemelerimi geliştirmek için, o zaman bilmediğim Arapçayı öğrenmeye şiddetli bir ihtiyaç duydum. Benim ilk hedefim Kurânı okumaya ve onun metnini cümle cümle incelemeye inhisar ediyordu. Tenkidli bir inceleme için de, mutlaka gerekli olan bazı tefsirlerden tabiatıyla yararlanıyordum. Kurânı, müteaddit tabiî hadiselere dair yaptığı tavsiflere büsbütün özel bir dikkat atfederek ele alıyordum. Kitabın bu konuları ilgilendiren açıklamaları, ancak aslî metinde nüfuz edilebilecek tarafları, beni iyiden iyiye etkiledi. Zira bu bilgiler çağımızdaki telakkilere uygun olmakla birlikte Hz. Muhammedin zamanındaki bir insanın hakkında en ufak bir fikir sahibi bile olamayacağı hususlardı. Daha sonra, Müslüman müelliflerce yazılmış olan Kurân metninin tabiî bilimlerle ilgili taraflarına tahsis edilmiş olan birkaç eser okudum. Onlar bana çok faydalı değerlendirme imkânı verdiler. Fakat Batıda bu konuda yapılmış toplu bir incelemeyi şu ana kadar görmüş veya işitmiş değilim. Böyle bir metinle ilk defa karşı karşıya gelen bir insanın zekâsını ilkin etkileyen husus, ele alınan konuların bolluğudur: yaratma, astronomi, yerle ilgili bazı durumların bildirilmesi, hayvanlar âlemi, bitkiler âlemi, insanın üremesi gibi. Kitabı Mukaddeste çok büyük bilimsel hatalar bulunduğu halde, burada (Kurânda) bir tek yanlışa bile rastlayamıyordum! Bu da, beni kendime şu suali sormaya mecbur ediyordu: Şayet Kurânın müellifi bir insan ise, Hristiyan takviminin yedinci yüzyılında, bugün çağdaş bilimsel sonuçlara uygunluğu ortaya çıkan hususları nasıl yazmıştı?! İmdi, hiç şüpheye imkân yoktur ki, şu anda elimizde olan metin o devirden kalma metindir. Bu gözlem karşısında, beşerî planda, nasıl bir izah yapılabilir? Kanaatimce, hiçbir izah mümkün değildir! Zira Fransada Dagobertin hüküm sürdüğü asırda Arap yarımadasında yaşayan bir şahsiyetin, kimi konularda bizimkinden on iki asırlık ileri bir bilimsel düzeye sahip olduğunu düşünmek için hiçbir sebep bulunamaz. Aynı şekilde ben, Kurânda, insanlığın bilmesi mümkün olduğu halde şimdiye dek çağdaş bilimin ulaşamamış olduğu bazı olaylara işaret bulunup bulunmadığını da araştırdım. Böylece, o açıdan, Kurânın kâinatta yerküresine benzer gezegenlerin bulunduğuna dair işaretler ihtiva ettiği sonucuna ulaştım. Çağdaş bilgiler bu hususta az da olsa delile sahip olmamakla birlikte, bunu tamamen ihtimal dahilinde gören birçok bilim adamının bulunduğunu söylemek gerekir. Gerekli ihtiyatî kayıtlarla bu fikrimi belirtmenin lüzumlu olduğuna kani oldum. Böyle bir incelemeyi otuz yıl kadar önce yapmış olsaydım, astronomiye ait az önce zikrettiğim konuya, Kurân tarafından açıklanmış olan bir başka durumu ilave etmek gerekecekti ki, bu da uzayın fethidir. O dönemde, ilk balistik füze deneylerinden sonra, belki de insanın yer sınırından çıkıp uzaydan yararlanmasının maddî imkânlarına sahip olacağı bir günün gelebileceği düşünülüyordu. O zaman, insanın bu fethi gerçekleştirebileceğini önceden haber veren bir Kurân âyetinin[25] bulunduğu biliniyordu. [26]
Posted on: Fri, 18 Oct 2013 20:56:17 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015