Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür biz - TopicsExpress



          

Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür biz buradayız. (HAŞİYE : On beş gün, TEKLİF YAŞI olan on beş seneye işarettir) Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak, cezaya müstehak oluruz. ÖZRÜMÜZ KALMADI... Zira, on beş gün, güya bize mühlet verilmiş gibi, bize ilişmiyorlar. ELBETTE BİZ BAŞIBOŞ DEĞİLİZ. Bu derece nazik sanatlı, mizanlı, letâfetli, ibretli sanat eserleri içinde hayvan gibi gezip bozamayız. BİZE BOZDURMAZLAR... Şu memleketin haşmetli sahibinin ELBETTE CEZASI DA DEHŞETLİDİR… “KIYAMET GÜNÜ SORULACAK SORULARDAN” biri ile ilgili bir hadisi de araya sıkıştırıp; konunun daha iyi anlaşılmasına ışık tutmuş olabiliriz.. Çünkü CENNETE ULAŞTIRACAK YOLLAR da, CEHENNEME GÖTÜRECEK YOLLAR DA BELLİ… Bakalım bize ÖNCELİKLE NELER SORULACAKMIŞ?.. Bunları iyi anladığımızda, DÜNYADA İKEN KOPYA ÇEKİP; DOĞRULARI İŞARETLEMEK İLE, HAYATIMIZI ONA GÖRE YÖNLENDİRMEK İLE; inşallah O ÜRPERTİCİ CEHENNEM AZAPLARINDAN AZAD OLURUZ.. Ebu Berze Nadle İbni Ubeyd el-Eslemî radıyallahu anhden rivayet edildiğine göre, Resülullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: Hiçbir kul, kıyamet gününde, ÖMRÜNÜ NEREDE TÜKETTİĞİNDEN, İLMİYLE NE GİBİ İŞLER YAPTIĞINDAN, MALINI NEREDEN KAZANIP NEREDE HARCADIĞINDAN, VÜCUDUNU NEREDE YIPRATTIĞINDAN sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz. Evet; CEHENNEM ile ilgili hadislere devam ediyoruz konumuza.. Enes, Resûlullahın şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Allah sizi neye teşvik etmişse, onu isteyiniz. Azabından, ıkabından ve cehennemden sizi korkuttuğu nesne¬den KORKUP SAKININIZ! Muhakkak ki, eğer CENNETİN BİR DAMLASI, beraberinizde dünya¬nızda olursa, dünyayı sizin için güzelleştirip hoşlaştıracaktır. Eğer içinde bulunduğunuz dünyanızda ATEŞTEN BİR DAMLA beraberinizde olursa, dünyanızı sizin için çirkinleştirecektir.” Şimdi; “CEHENNEMLİKLERİN YEMEKLERİ VE İÇKİLERİ” ile ilgili ayet ve hadisleri inceleyeceğiz.. ACIKIP SUSADIKLARINDA, BUNLARI YER ve İÇERLER… Ebu Derda, Resûlullahın şöyle buyurduğunu rivayet eder: «Cehennem ehline azık verilir. Öyle ki azıkları, içinde bulundukları azaba denk gelir. Bunun üzerine yemek hususunda imdat isterler. Onlara açlığı bertaraf etmeye¬cek ve kuvvet vermeyecek Dariden (cehennem yemeklerinden biri) verilir. Bağırıp yemek isterler. Onlara boğaza takılan yemek verilir. Hatırlıyorlar kî, dünyada iken boğaza takılan lokmaları su ile geçiştirirlerdi. Onun gibi yapalım derler. Dolayısıyla su isterler. Onlara demirden yapılmış cengellerle “HAMİM” uzatılır. Onların yüzlerine yaklaştığında yüzlerini yakar. Karınlarına girdiğinde karınlarındaki iç organlarını paramparça eder. Bunun üzerine birbirine: “— Cehennem bekçisini çağırınız!” derler. Cehennem bekçisini çağırarak derler ki: “— RABBİNİZDEN ŞU AZABI BİRGÜN DAHİ OLSA BİZDEN HAFİFLETMESİNİ İSTEYİNİZ!” Cehennem bekçileri, bunun üzerine onlardan sorarlar: “— DÜNYADA İKEN PEYGAMBERLER, DELİLLERLE SİZE GÖNDERİLMEDİ Mİ?” Onlar: “— Evet! Peygamberler bize gönderildi!” Cevabını verince bekçiler: “— Öyleyse çağırınız bakalım!.. KÂFİRLERİN ÇAĞIRMASI ANCAK SAPIKLIKTIR.” Bunun üzerine cehennemlikler birbirlerine «Mâliki çağırınız» derler. Böylece Mâliki çağırıp derler ki: “— Ey Mâlik! Rabbîn aleyhimizde hükmetsin.” (Yâni bizi yok edip bu azabdan kurtarsın!) Mâlik onlara: “— SİZ BURADA DAİMİ KALICILARSINIZ!” cevabını verir.» Ameş der: “— Bana haber verildi ki, onların çağırmalarıyla Mâlikin kendilerine cevap vermesi arasında BİN SENELİK BİR ZAMAN geçer.” Hadisi rivayet eden, der ki: «Birbirlerine: “— O hâlde Rabbinizi çağırınız! Rabbinizden daha hayırlı hiç kimse yoktur!” derler. Bunun üzerine şöyle niyazda bulunurlar: “— Ey Rabbimiz! Bizim şekavetimiz, azabımız bize galip geldi. Biz sapıtmış bir kavim idik. Ey Rabbimiz! BİZİ CEHENEMDEN ÇIKAR. EĞER BİZ ÇIKARILDIKTAN SONRA ESKİSİ GİBİ SAPIKLIĞA DÖNERSEK MUHAKKAK, BU TAKDİRDE, ZALİMLERİZ (bize emanet verilen nefsine zulmedenlerdeniz)” Onlara şu cevab verilir: “— Cehennemde ümitsiz olunuz! Benimle konuşmayınız.” Bu cevaptan sonra cehennem ehli her hayırdan ümitsiz olurlar ve bu cevaptan sonra vaveylâ koparıp üzüntüye dalıp azaba garkolurlar. » Hani bir kısım insanlar “BİR DAHA MI GELİCEM DÜNYAYA” parolası ile YAPAMADIKLARINI YAPMA; GÜNÜNÜ GÜN ETME ÇABASI İÇİNDE GİRERLER YA; -ALLAHIN EMİRLERİNE ZIT- “EĞLENCELER İLE”… İşte yukarıdaki hadiste de işaret edildiği gibi; ONLAR CEHENNEME SÜRÜKLENİRLERKEN; “ATEŞİN ŞİDDETİ KARŞISINDA NİDA EDERLER;” EY RABBİMİZ BİZ HATA ETTİK; BİZİ BİR KEZ DAHA DÜNYAYA GÖNDER; BAK BAŞIMIZI SECDEDEN KALDIRIYOR MUYUZ?”.. AMA VAKİT ÇOKTAAAN GEÇMİŞTİR ARTIK.. HİKMET LİSANI İLE ONLARA DENİR: “HANİ SİZ DÜNYADA DERDİNİZ; “BİR DAHA MI GELİCEZ; VUR PATLASIN, ÇAL OYNASIN”.. SİZ GERÇEKTEN “BİR DEFA GÖNDERİLMİŞTİNİZ.. ŞİMDİ VARIN LAYIK OLDUĞUNUZ YERE… RABBİM; NEFSE, İNSANÎ VE CİNNİ ŞEYTANLARA UYMAKTAN MUHAFAZA EYLESİN; “DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR YERE” DOĞRU HIZLA YAKLAŞIYORUZ… “EYVAAAH!”LARIN ÇOK ANLAMSIZ KALACAĞIZ BİR YERE…. KARDEŞLER; ŞEYTAN VE NEFİS ALABİLDİĞİNCE SALDIRIYOR; BUNU HEPİMİZ HİSSEDİYORUZ… AMA NE OLUR BU ALÇAKLARA KARŞI BİRAZ DAHA “MUKAVEMETLİ; GAYRETLİ OLALIM” İNŞALLAH… Hadiste gördük ki; GERİ DÖNÜŞ YOK!.. PİŞMANLIK FAYDASIZ.. VE BİZİM “BİRŞEYLER YAPMAK İÇİN HÂL VAKTİMİZ VAR” LÜTFEN BUNU İYİ DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞALIM.. HEP BİRLİKTE.. DÜNYA “TATMİN OLMA YERİ” DEĞİLDİR; BURADA DUYGULAR HİÇBİR ZAMAN “TAM TATMİNE ULAŞAMAZ” ONUN YERİ “CENNET” ve CENNET DE BURADA KAZANILACAK… KISACIK BU “İMTİHAN” HAYATINDA EĞER BİZ VAZİFELERİMİZ DİKKAT ETMEZSEK; “CENNETİ NASIL BEKLEYECEĞİZ Kİ?” “KULUM KARŞIMA NE İLE GELDİN?” Sorusuna NASIL BİR CEVAP VERECEĞİMİZİ; BUGÜN “HAYATIMIZ İLE” YAZMAYA BAŞLADIK ASLINDA.. ORADA “YAPTIKLARIMIZ” KONUŞACAK.. DİLE İHTİYAÇ YOK!!! .. Neyse.. Ebu Umame (r.a.), der ki: «O zâlime ölümden sonra cehennem vardır ve irin suyundan içirilecektir. Onu yutmaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecektir. » (İbrahim sûresi: 16-17) Resulullah buyurdular: — Kişinin ağzına irin suyu yaklaştırılır. Kişi ondan tiksinir. Ona o su yaklaştırı¬lınca yüzünü yakar. Başının tepesindeki deriyi düşürür. Suyu içtikten sonra barsakları parçalanıp arkasından dökülür. Nitekim Cenâb-ı Hak buyurmuştur: «Hiç bunlar, ateşte ebedî kalan ve kaynar bir sudan su içirilip de bağırsaklarını parçalayan kimselere benzer mi?» (Muhammed: 15) Yine Cenâb-ı Hak buyurmuştur: «Onlar susuzluktan imdat istedikçe erimiş maden tortusu gibi kaynar su ile imdat edilirler ki, o, yüzleri kavurur.» (Kehf: 29) Şimdi CEHENNEMİN YILAN ve AKREPLERİNE, onların zehirlerinin şiddetine, şahıs¬larının büyüklüğüne, manzaralarının korkunçluğuna DİKKAT ET! Hâlbuki onlar cehennem ehline musallat kılınmışlar ve cehennemlilere kışkırtılmışlardır. Binae¬naleyh ONLAR BİR SAAT BİLE ZEHİRLİ İĞNELERİNİ BATIRMAK VE ISIRMAKTAN GEVŞEMEZLER.. NASIL BİR DEHŞET… RABBİM BİZLERİ CEHENEMDEN VE ONUN AZAPLARINDAN MUHAFAZA BUYURSUN.. Rabbimiz bize bu ayet ve hadisler ile “UYANIN” diyor… “SAKIN; HAKİKİ HAYATA UYANDIĞINIZDA, GAFLETTE BOĞULUP; “GEÇ KALANLARDAN” OLMAYIN.. YOKSA, SİZİ KARŞILAYACAK AZAB; İŞTE BÖYLE OLACAKTIR…” Hep diyoruz; yeri geldikçe demeye devam edeceğiz: ŞU AN “KALEM-KAĞIT” ELİMİZDE… DOĞRULARI YAZMAK; YANLIŞLARDAN UZAK DURMAK; ESKİ YANLIŞLARIMIZA “TEVBE” ETMEK; AF DİLEMEK “E L İ M İ Z D E . . . “ CEHENNEMDEN KURTULMAK İÇİN VAKTİMİZ VAR… O DA ÇOK SINIRLI.. BU ASIR ÇOK DEHŞETLİ… BİR ANDA HERŞEY MAHVOLABİLİR; NE KADAR DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ HATIRLATMAYA; BUNCA HADİS VE AYETTEN SONRA, BİLMİYORUM GEREK VAR MI!.. TABİİ BU BENİM KENDİ NEFSİME SÖZLERİM.. OLA Kİ, DİNLEYENLERDEN DE İSTİFADE EDECEKLER ÇIKAR DİYE “SESLİ DÜŞÜNÜYORUM” SADECE O KADAR.. RABBİMİZ; CEHENNEMDEN KURTULMAK YOLUNDA, HEPİMİZİ MUVAFFAK EYLESİN… HERNEYSE; KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ HADİS ve AYETLERE.. Ebu Hüreyre, Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder: «Her kim ki, Cenâb-ı Hak ona servet verdiği hâlde servetinin zekâtını ver¬mezse, o servet, kıyamet gününde kel (zehirden tüyleri dökülmüş) ve gözleri üze¬rinde siyah iki nokta (ben) olan (dört gözlü) bir yılana dönüşür. Onun boynuna dolandıktan sonra dudaklarına yapışır. Ve kendisine şöyle der: “—BEN SENİN MALINIM; DÜYADAKİ HAZİNENİM!” Resulullah bunu söyledikten sonra şu âyet-i celîleyi okudu: ALLAHIN, FAZLINDAN, KENDİLERİNE VERDİĞİ ŞEY’E CİMRİLİK EDENLER, HİÇBİR ZAMAN ONU KENDİLERİNE –HAYIRLI- SANMASINLAR. Aksine, bu kendileri için bir ŞERDİR. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü, boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allahındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.» (Ali İmran: 170) Resulullah buyuruyor: «Muhakkak cehennemde deve boynu gibi yılanlar vardır. Bir defa soktuğunda KIRK SENE onun acısı hissedilir. Muhakkak cehennemde palanlı katırlar gîbî akrepler vardır. Bir defa ısırdığında kırk sene harareti duyulur- İşte bu YILAN ve AKREPLER, ancak DÜNYADA KENDİSİNE “CİMRİLİK” MUSALLAT OLAN KİMSELER üzerine musallat olurlar. Kötü ahlâklılara ve İnsanlara eziyet verenlere, eziyet verirler. Kim ki, bu söylenenlerden korunmuş ise, bu yılanların şerrin¬den de korunur ve kendisine bunlar gösterilmez. Bütün bunlardan sonra CEHENNEM EHLİNİN İSKELETLERİNİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ düşün. Muhakkak ki, Cenâb-ı Hak, ENİNE ve UZUNLUĞUNA AZAPLARININ ARTMASI İÇİN, CEHENNEMLİLERİN CİSİMLERİNİ DE BÜYÜTÜR.. Onlar ateşin çakan dalgalarını, yılan ve akreplerin ısırmasını daimî bir şekilde bütün azalarında birden hissederler! Resulullah (s.a.v.): «Cehennemde kâfirin dişi, Uhud dağı kadar büyür. Derisi¬nin kalınlığı üç günlük bir mesafe kadar olur.» buyurdular. Resulullah (s.a.v.) buyuruyor: «Kâfirin alt dudağı göğsünün üzerine sarkmış, üst dudağı İse yüzünü kapatacak şekil ve biçimde yukarıya doğru kalkıktır.» Resulullah (s.a.v.) buyurdu: «Muhakkak ki kâfir, kıyamet günü Siccînde (cehennem’ de) dilini yerde sürür. Halk onun diline basar.» Cisimlerinin büyüklüğüyle beraber defalarca ateş onları yakar. Derileri ve etleri yenilenir. Yine de yakılırlar. Hasan-ı Basrî (r.a.) şu «Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine değiştirerek başka deriler vereceğiz.» (Nisa: 56) âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: — Ateş her gün onları yetmiş bin defa yiyip bitirir. Onları her bitirdikçe onlara «Eski hâlinize dönünüz!» denir. Onlar da eskiden oldukları gibi, oluverir¬ler. Bunlardan sonra, şimdi de CEHENNEM EHLİNİN AĞLAMASI, CEHENNEMİN HOMURDANMASI ve CEHENNEMLİLERİN AZAP İSTEMELERİNİ düşün! Bu durum, onlar ilk ateşe atıldıklarında onlara musallat kılınır. Nitekim Allahın Resulü (s.a.v.) buyurmuştur: «O günde cehennem getirilir. Cehennemin yetmiş bin yuları vardır. Her yula¬rına yetmiş bin melek yapışmıştır.» Enes (r.a.) rivayet eder ki, Resulullah (s.a.v.): «Ateş ehline ağlamak musallat kılınır. Göz yaşları bitinceye kadar ağladıktan sonra yüzlerinde çukurlar biçiminde yarıklar görününceye kadar kan ağlarlar. Eğer o çukurlarda gemiler bırakılırsa, muhakkak yüzecektir.» buyurdular. Onlara ağlamak, homurdanmak, bağırmak, azabı istemekle çağırmak izni verildikçe onlar bir nevi rahatlık hissederler. Fakat onlar bundan da men olunurlar. Nitekim Muhammed bin Kâb (el-Kurezî, tâbiîndendir) demiştir ki: ..”Cehen¬nem ehlinin beş çağırması vardır. Cenâb-ı Hak dördünde onlara cevab verir. Beşinci olduktan sonra artık ebediyen konuşamazlar. O çağırmalar şunlardır: 1) Cehennem ehli derler: «Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün. İki defa da dirilttin. Şimdi günahlarımızı anladık. Fakat var mı (dönüp dünyaya) çıkmaya bir yol? (Mümin: 11) Bunun üzerine, Cenâb-ı Hak onlara cevap vererek buyuruyor: Bu (azab size) şundan dolayıdır ki, ‘ALLAH BİRDİR’ denildiği zaman inkâr ettiniz. Fakat ona ortak koşulunca tasdik edip İnanıyordunuz. Artık hüküm, her şeyden yüce ve büyük olan Allahındır.» (Mümin: 12) 2) Sonra cehennem ehli derler ki: ..Ey Rabbimiz! Bize vadettiğini gördük. Peygamberlerin doğruluğunu işittik ve kabul ettik. Şimdi bizi (dünyaya) geri çevir, salih bir amel işleyelim.» (Secde: 12) Bunun üzerine Cenâb-ı Hak onlara söyle cevap verir: «Hani ya bundan önce: Bize hiç bir zeval yoktur» diye yemin etmemiş miydiniz?» (İbrahim: 44) 3) Cehennem ehli derler: «Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar! (Dünyada şirk gibi) yapa geldiklerimizden başka sâlih bir amel yapalım... (Fâtır: 37) 4) Cenâb-ı Hak onlara cevab vererek buyurur: «Size, DÜŞÜNECEK KİMSENİN DÜŞÜNECEĞİ KADAR ÖMÜR VERMEDİK Mİ? Hem size peygamber de geldi. O hâlde, tadın! (ateşin azabını). Çünkü zâlimleri (Allahın azadından) kurtaracak yoktur.» (Fâtır 37) 5) Sonra cehennemliler derler: «Ey Rabbimiz! Bizi kötü talihimiz mağlup etti. Ve biz hak yolundan çıkan (kâfir) bir kavim idik. Ey Rabbimiz! Bizi bu ateşten çıkar. Yine küfre dönersek, o takdirde, muhakkak zâlimleriz.» (Müminûn: 106-107) Binaenaleyh Cenâb-ı Hak onlara şöyle cevap veriyor: «SES ÇIKARMAYIN! SİNİN ORADA! BANA BİRŞEY SÖYLEMEYİN!». (Müminûn: 108) Binaenaleyh cehennemliler bu cevap dan sonra artık ebediyen konuşamaz¬lar. BU İSE, ŞİDDETLİ AZABIN EN KORKUNCUDUR!.. Mâlik bin Enes (r.a.) der ki: «Zeyd bin Eşlem şu «Şimdi sızlarsak da, sabretsek de bizim için fark yoktur! Bize hiçbir kurtuluş yok!- (İbrahim: 21) âyetinin tefsi¬rinde buyurdu: — Cehennem ehli yüz sene sabrettikten sonra, yüz sene sızlandılar. Sonra yüz sene sabrettiler. Sonra dediler ki: - İster sızlanalım, ister sabredelim bizim için birdir. Yâni ÇIKIŞ YOKTUR.» Resulullah (s.a.v.) buyurdu: Kıyamet gününde ÖLÜM getirilir; Sanki beyaz bir koçtur. Cennet ile cehennem arasında iki diyarın ehli görecek bir şekilde kesilir ve denilir ki: — Ey cennetlikler! Ölümsüz bir ebediyettir. Ey cehennemlikler! Ölümsüz bir ebediyettir.» Hasan-ı Basri’den rivayet edildi: Bîr kişi vardır, bin sene sonra cehennemden çıkar. Keşke ben o kişi olsaydım, diye temenni etmiştir. Yine Hasan-ı Basrînin bir köşede oturup ağladığı görüldü. Kendisinden «Neden ağlıyorsun?» diye sorulunca cevap olarak dedi: — Korkuyorum ki, Allah beni cehenneme atar da, bir beis görmez. İşte buraya kadar saydıklarımız, hulasa olarak, cehennem azabının çeşitleridir. Cehennemin üzüntülerine, meşakkat ve hasretlerinin tafsilâtına gelince: Bunun sonu yoktur. Binaenaleyh cehennemlikler için kavuşmuş oldukları şiddetli azabla beraber — EN BÜYÜK FELAKET — CENNET NİMETLERİNİ KAYBETMEK, ALLAH İLE GÖRÜŞMENİN ELDEN KAÇIRILMASI ve ALLAH’IN RIZASINI KAYBETMEKTİR… Buna rağmen bilirler ki; BÜTÜN BUNLARI, UCUZ BİR FİYATA, BELİRLİ PARALARLA SATMIŞLARDIR.. Zira bunları, ancak dünyada ve kısa günlerde ALÇAK ŞEHVETLERLE SATTILAR.. Hâlbuki o şehvetler de onlar için dupduru değildi. Belki bulanık ve karışıktı. Binaenaleyh kendi kendilerine derler: - Vah hâlimize! Biz Rabbimize isyan yapmak suretiyle nefislerimizi nasıl helak ettik? Nasıl az günlerde nefsimize sabrı yüklemedik. eğer biz sabretseydik, o günler zaten şimdi geçmişti. Biz de şu anda âlemlerin Yaradanının komşulu¬ğunda olacaktık. Rıza ve cenneti ile nimetlenecektir. EY İNSANLIK!... Bu kimselerin üzüntüsü ne büyük! ONLARIN ELİNDEN, KAÇAN KAÇMIŞ!.. Onlar mübtelâ olduklarıyla mübtelâ olmuşlardır. ONLARIN YANLARINDA, DÜNYANIN NİMET VE LEZZETLERİNDEN DE HİÇ BİRŞEY KALMAMIŞTIR. Sonra onlar CENNET NİMETLERİNİ GÖRMESEYDİLER, ÜZÜNTÜLERİ PEK BÜYÜMEZDİ… Fakat cennet nimetleri onlara gösteri¬lir. Nitekim Cenâb-ı Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur: «Kıyamet gününde, cehennemden bâzı kimselerin cennete getirilmesi emrolunur. Cennete yaklaşıp cennet kokusunu duydukları, saraylarına ve cennetlikler için Cenâb-ı Hakk’ın hazırladığı nimetleri gördüklerinde onları getirenlere şöyle seslenir: “— Cennetten onları uzaklaştırınız! Onların cennette nasipleri yoktur”. Dolayı¬sıyla onlar öyle bir hasretle geri dönerler ki; ne önce ve ne de sonra, o hasretin benzeriyle geri dönmemişlerdir. Binaenaleyh onlar derler ki: — Ey Rabbimiz! Bize sevabından ve hâlis kulların için cennette hazırladığın nimetten göstermezden evvel bizi cehenneme soksaydın bizim için daha kolay olurdu! Binaenaleyh Cenâb-ı Hak buyurur: “Böyle yapmanın hikmeti şu idi: SİZ, BAŞBAŞA KALDIĞINIZDA, BÜYÜK GÜNAHLARLA BANA MEYDAN OKURDUNUZ. Halkla bir araya geldiğinizde, onlara korktuğunuz hâlde mülâki olursunuz. Halka, bana kalplerinizde vermiş olduğunuz hilafını gösteriyorsunuz. HALKTAN KORKTUNUZ, FAKAT BENDEN K O R K M U Y O R D U N U Z ! . . HAKLI BÜYÜTTÜNÜZ, FAKAT BENİM AZAMETİME LAYIK OLAN BÜYÜKLÜĞÜ BANA VERMEDİNİZ. HALK İÇİN UYGUN OLMAYANI BIRAKTINIZ, FAKAT BENİM İÇİN BIRAKMADINIZ. Öyle ise BUGÜN SİZE ELEM VERİCİ AZABI TATTIRACAĞIM.. HEM DE MAHRUM OLDUĞUNUZ EBEDİ SEVABIN HASRETİYLE BERABER…” RABBİM EMRETMİŞ; “KULUM BUNU BÖYLE YAP”… DÜŞÜNÜYORUZ “ACABA HALK NE DER? ACABA AYIPLARLAR MI?.. ACABA BANA YAKIŞIR MI?... RABBİM YAKIŞTIRMIŞ “EMRETMİŞ” VE BİZ HALEN DÜŞÜNÜP-DURUYORUZ... BİR ÇOK NOKTADA DEĞERLENDİREBİLİRİZ BUNU.. Nişaburlu Ahmet bin Harb buyurdu: - Bizden herhangi bir kimse, GÖLGEYİ GÜNEŞE TERCİH EDER; SICAKTAN ZARAR GÖRMEMEK İÇİN.. FAKAT CENNETİ CEHENNEME TERCİH ETMEZ.. SORSAN “ETMEZ OLUR MUYUM HİÇ” DER AMA; FİİLEN BUNU TASDİK ETMEKTEN OLDUKÇA UZAKTIR!... gibi.. İsa Aleyhisselâm buyurdu: - Nice sıhhatli ceset ve nice güzel yüz ve nice fasih dil vardır ki, yarın cehennem tabakaları arasında sabahlanacaktır! Dâvud Aleyhisselâm buyurdu: - İlâhî! Güneşin hararetine (sıcağına) takatim yok! Ateşinin hararetine nasıl güç yetireceğim? Rahmetinin sesi üzerinde sabrım yok iken, azabının sesi üzerinde nasıl sabredeceğim? EY MİSKİN NEFİS! Şu dehşetlere dikkat et. Bil ki, Cenâb-ı Hak, dehsetleriyle beraber ateşi yarattı. Ona ehil olanları yarattı. Muhakkak ki, onlar ne fazlalaşır, ne de eksilirler. Muhakkak ki bu emir hükmedilmiş bir emirdir. Verilmiş bitmiş bir hükümdür. Nitekim Cenâb-ı Hak buyurdu: «Mekkeli kâfirleri işin bitirildiği (hesabın görüldüğü) pişmanlık günü ile kor¬kut! Onlar hâlâ gaflet içindedirler. Onlar îman etmiyorlar.» (Meryem: 39) Bu hüküm ile kıyamet gününe işaret vardır. Belki başlangıcı olmayan ezelde olana işaret var. Fakat daha önceki hükmü kıyamet gününde belirtti. Bununla beraber SENİN HAKKINDA EZELÎ HÜKMÜN NASIL VERİLDİĞİNİ BİLMEDİĞİN HALDE; GÜLER, OYNAR, GEÇİCİ DÜNYANIN OYUNCAKLARI İLE MEŞGUL OLURSUN, HALİNE ŞAŞMAMAK ELDE DEĞİLDİR!... Eğer dersen: Keşke bilseydim, VARACAĞIM nedir? Sonucum hangi nokta olacaktır? Bil ki, senin için bir alâmet vardır. Onunla dostluk kurup ondan ötürü ümidini tasdik edersin. O da şudur: HALLERİNE VE AMELLERİNE BAKACAKSIN. Binaenaleyh Cenâb-ı Hak: «MUHAKKAK Kİ İYİLER NAÎM CENNETİNDEDİRLER. FACİRLER (AZGINLAR) İSE CEHENNEMDEDİRLER.» (İnfıtar: 13-14) buyurmuştur. Öyle ise NEFSİNİ BU İKİ AYETİN TERAZİSİYLE TART. BÖYLECE İKİ YURDUN HANGİSİNDE “İSTİKRAR YERİN” OLDUĞUNU BİLMİŞ EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR... Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32.) Duâları ise şu sözlerle sona erer: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur. (Yûnus Sûresi, 10:10.) EY RABBİMİZ!.. BİZLERİ; NEFİS ve ŞEYTANIN ŞERRİNDEN ve KABİR AZABINDAN ve CEHENNEM ATEŞİNDEN MUHAFAZA EYLE ve CENNETÜ’L-FİRDEVSTE MES’UD KIL!.... AMİN AMİN AMİN
Posted on: Sun, 03 Nov 2013 06:35:27 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015