GÜZEL ÇAĞ II. CİLT: İMHA OPERASYONUNDAN 8 HAYRİ - TopicsExpress



          

GÜZEL ÇAĞ II. CİLT: İMHA OPERASYONUNDAN 8 HAYRİ KOCAOĞULLARI Güzel eşi ve kızıyla yurtdışında seyahatteydi. Savcılar, ekip arabaları çiftliğine/arazisine doğru yola çıktıklarında almıştı haberi. Tüm avukatlarını, mali müşavirlerini ve diğer görevlilerini acil olarak operasyonun anbean takibiyle, kendisinin de anbean bilgilendirilmesiyle görevlendirmişti. Bu arada ne yapması, nasıl bir taktik/strateji geliştirmesi gerektiğiyle ilgili “özel kurmayları”yla yurtdışında bir toplantı kararı aldı. Öncelikle eşini ve kızını güvenli bir ülkeye göndermeliydi/yerleştirmeliydi. Bu konuda en ideal ülkeyi tespit etmeye çalışıyordu. Devletin yurtdışındaki hesaplarına yönelik her türlü operasyonuna karşı zamanında tüm önlemlerini almıştı zaten. Eşinin ve kendisinin birçok yakınına devrettiği milyon dolarları vardı ve bu da ailesinin sonsuza dek bu konuda güvende oldukları anlamına geliyordu. Ya kendisi ne kadar güvendeydi? Devran dönermiş! 12 Eylül sonrasında devletin tanıdığı sonsuz kredi 1990-2000 tarihleri arasında zirve yapmıştı. Sayısız operasyonda, cinayette bu hakkını doğrusu tepe tepe kullanmıştı. Ama işte her kredinin bir gün tükenmesi kaçınılmazdı. Aslında buna hazırlıklarını da daha işin “en” başından almaya başlamıştı. Özellikle ablasının kızı/yeğeni Figen ve eşi Yılmaz Dereli’nin öldürülmelerini engelleyememesi, “her şeye kadir” olmadığının da bir göstergesiydi. O günlerde kararını vermişti. “Devletle düet mi düello mu?” Bunu zaman gösterecekti ve gösteriyordu. Ablasının ilk çocuğu Figen’in doğumunu, kucağına aldığı günü, güzlerinin önünde “dayıcığım/canım dayıcığım” diyerek boynuna sarılan “güzelim” yeğeninin canını bağışlatmaya yetmeyen “güç” onda ciddi soru kaynağıydı. Öyleyse?... “Devlet içinde devlet/güç üstünde güç” olmalıydı. İmparatorluğun zihinsel açılımı Figen’in katledilmesiyle başlamış ve bugünkü durumuna ulaşmıştı. Bir yerde devleti kendisine “hamile” bırakma süreci… Ama bu süreçte, yine biliyordu ki “hamile kalan devlet bir gün doğuracak”tı. Kendindeki pislikleri öyle ya da böyle kusacaktı. Kim ne derse desin Hayri Kocaoğulları biliyordu: Her pisliğin akacağı bir lağım vardır. Zeki adamdı ve sonsuza dek kir biriktiremeyeceğini biliyordu. Her türlü hesaplaşmaya psikolojik olarak hazırdı. Buna rağmen kendisini de, ailesini de feda edemezdi/etmeyecekti. Kafasında bin bir tilki; geçmiş-bugün-gelecek kumbarasına doldurduklarının bilançosunu çıkarmaya çalışıyordu. İçi son derece rahattı. Tüm devletlerin tarihi aynı zamanda cinayetlerin/katliamların/soykırımların da tarihiydi. Elbette bu cinayetlerin/katliamların/soykırımların da emredicileri ve uygulayıcıları vardı, hem de binlerce… Öyleyse?... Onlardan biri de kendisiydi. Devlet kendisine böyle bir misyonu zamanında biçmişti. O da görevini en iyi şekilde yerine getirmişti. Daha ne yapabilirdi? ASALA’ya karşı görevlendirilen üç-beş kişiden biriydi. Bir insan vatanı/toprağı için daha ne kadarını yapabilirdi ki? Devletlerin tarihi kirliyse kendisi ne yapabilirdi ki? Ee, bu arada Marksist literatüre de az kafayı yormamıştı. 12 Eylül öncesinin en büyük silahlı örgütüne nasıl sızabilirdi yoksa? Sadece kapitalist devletler değil, sosyalist devletlerin de nice kirin/pisliğin üzerine kurulduğunu bilmiyor değildi. Ekim Devrimi sonrasındaki süreci, özellikle Stalin’in ölümüne kadarki süreci “yutmuş”tu… “Ne devasa bir hesaplaşma!...” “Temiz devlet yoktur…” Şiar buydu. Hayri Kocaoğulları eşine dostuna, yeri geldiğinde basına bu sözü sık sık hatırlatırdı. Böylece hem kendi vicdanını temize çeker hem de devlete mesajlarını postalardı. Farkındaydı. Özellikle AKP iktidara geldikten, daha doğrusu getirildikten sonra artık birçok şey eskisi gibi olmayacaktı. Eskilerin/eski olan her şeyin miadı dolmuştu/doluyordu/dolacaktı. Önemli olan bu süreçten en az hasarla çıkabilmekti. Bunun için de tüm önlemlerini çok sıkı şekilde almaya başlamıştı. Öyle ya ardında iz bırakmayan bir katil, kurt, çakal var mıydı? Yoktu! Emindi, Hayri Kocaoğulları da birçok yerde birçok iz bırakmıştı. Bu izlerin ortaya çıkmaması, daha doğrusu çıkarılmaması için elinden gelen barikatları örmeye kararlıydı. Dün devlet adına tüm muhalif güçlerle düelloya girişmişti. “Şimdi de gerekirse devletimle…” Evet, devlet onun devletiydi, ama ihanet etme sırası şimdi el değiştiriyor, devlet kendi yaşlı çocuklarını imha yolunda ciddi adımlar atmıştı/atıyordu/atacaktı!... Her yeni organizasyonun eskiye karşı bir reaksiyonu mutlaka olurdu/olacaktı/oluyordu... Devletin yeni patronları, eski patronlarına ve onun hempalarına karşı saldırıya geçecekti/geçmişti... Bundan doğal ne olabilirdi? Hayri Kocaoğulları cin gibi adamdı. Kendisi de iktidarı ele geçirse hiç tereddütsüz benzer operasyonlara yönelirdi. (OCAK 2014Ü BEKLEYİNİZ!)
Posted on: Fri, 25 Oct 2013 08:04:32 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015