HALKIN KURTULUŞU: Büyük Oyunun Yeni Cephe Alanı; Avrasya - TopicsExpress



          

HALKIN KURTULUŞU: Büyük Oyunun Yeni Cephe Alanı; Avrasya Kıta Bloğunda Yeni Büyük Oyun ! Posted by admin On Ekim 31, 2013 0 Comment Irak savaşı Afganistan’da başlamıştı ve ırak üzerinden Ortadoğu’da savaşın ikinci cephesi açıldı. Irak savaşının sonuçları ortadoğuda ki krizi daha da ağırlaştırdı. Irak’ta hızla biten ama halk savaşı olarak devam eden savaş, önümüzdeki aylarda Ortadoğu’daki yeni cephelere yayılma ihtimali taşıyor. ABD; NATO’yu Ortadoğu ve Kafkaslarda yeni bir mücadele sürecinin içine çekmek istiyor. Türkiye ise, küresel güç dağılımının yapılanması için gerçekleştirilen savaşların odak noktasında, Orta Asya/Kafkasya ile Orta Doğu’nun kesiştiği alandadır.Bu noktaya nasıl geldiğimizi anlamak için soğuk savaş dönemini hatırlamak gerekir. Soğuk savaş dönemi dünyanın ikiye bölündüğü, dost ve düşmanın belirgin olduğu bir dönem olarak,1946-1989 yılları arasına damgasını vurmuştur. 1989’da Sovyetler Birliğinin çözülmesiyle yeni bir iklime girilmiştir. SSCB’nin çözülmesiyle ABD, Amerikan tek kutupluluğunu 21.yüzyılda da devam ettirmenin yollarını aramaya başlamıştır. Yeni-muhafazakârların önde gelen temsilcilerinden Paul Wolfowitz bu süreci şöyle tanımlamıştır; ABD’nin tek kutupluluğunu devam ettirmek için dost veya düşman bütün devletleri ABD’nin menfaatleriyle çelişki yaratacak ölçüde büyüdükleri takdirde, bundan caydırmak gerekmektedir. Clinton yönetimi, Amerikan tek kutupluluğunu devam ettirme stratejisini diğer devletlerle uzlaşma ve jeo-ekonomik bir yol olan küreselleşme üzerine kurmuştur. ABD,1990’ lı yıllarda soğuk savaş döneminde yıpranan ekonomisini Küreselleşmenin sağladığı fırsatlarla onarma yoluna gitmiştir. Z.Brezinski ‘Büyük Satranç Tahtası adlı kitabında 21.yüzyıldaki Amerikan üstünlüğünü, ABD’nin Avrupa-Asya kıta bloğu üzerindeki hâkimiyetine bağlamıştır. brezinski ve birçok Amerikalı stratejist için 21.yüzyılda ABD’nin küresel ve bölgesel rakiplerini; hızla kalkınan Çin, Rusya, Hindistan ve ekonomik bir dev ama politik/askeri bir cüce olan Avrupa Birliği olarak tanımlamıştır. Yeni muhafazakârların iktidarının ilk yılında 11 Eylül de ABD’de el-kaidenin düzenlediği saldırılar gerçekleşmiştir. 11 Eylül saldırılarını kimin ve nasıl yaptığı hala çok açık değildir. Bu saldırılar için üç temel ihtimal söz konusudur. 1-el kaide bu saldırıyı kendisi düzenlemiştir. 2-el kaide bu saldırıları düzenlemiş ancak bir başka ülkenin istihbarat servisi el kaide’ye, karşı istihbarat yardımı yaparak operasyonun gerçekleşmesini sağlamışlardır. 3-Amerikan devleti içinden bir grup bu saldırının gerçekleşmesine karşı çıkmamıştır. ABD 11 Eylül saldırılarını terörle mücadele adı altında Amerikan üstünlüğüne dayalı tek kutuplu dünya düzenini devam ettirmek için stratejik bir atılım olarak kullanmıştır ve kullanmaya devam etmektedir. ABD’nin tek kutuplu imparatorluğunu oluşturmak için kullandığı en etkin silah üçüncü nesil ilk ve tek ordu olan Amerikan ordusudur. Amerikan ordusu kendisinden sonra gelen ilk 20 ordunun yaptığı toplam askeri harcamadan daha fazla harcama yapan bir ordudur. Bu ordu akıllı silah teknolojileri ile uzay merkezli uydu Teknolojilerini birleştirerek bütün orduların önüne geçmiştir. ABD şimdi ordusuna dayanarak gerçekleştirmeyi hedeflediği jeopolitik değişikliklerle,21.yüzyılda Amerikan İmparatorluk düzeninin alt yapısını oluşturmayı hedeflemektedir. Ancak şu noktanın altı çizilmelidir ki, Amerikan ordusu ikinci nesil konvansiyonel ordular karşısında etkin olmakla birlikte, halk direnişleri ve gerilla orduları karşısında oldukça etkisiz görülmektedir. ABD’nin ordusuna dayanarak gerçekleştirmeyi hedeflediği jeopolitik düzenlemelerin hedefleri ise şöyle sıralanabilir; A-Asya’nın ortasına yerleşerek Avrupa-Asya kıta bloğu üzerindeki hâkimiyetini sağlamak, B-Dünya enerji kaynakları üzerinde ve geçiş yolları üzerinde denetim kurmak, C-önleyici savaş konsepti ile Amerikan askeri stratejisini daha rahat uygulayacak bir küresel askeri konuşlanma yapısı oluşturmak, D-İslam coğrafyasının küreselleşmeye eklemlenmesini, Avrupa Birliğinin ve NATO’nun desteğini alarak ve böylece AB’yi de kontrol altında tutmayı sağlamak olarak özetlenebilir. Afganistan ve çevre coğrafyasına yerleşen Amerikan askeri güçleri kuzeye Rusya ya, doğuya Çin’e, güneye Pakistan ve Hindistan’a, batıya İran’a güç projeksiyonu yapar hale gelmiştir. Bu ülkelerin tamamı ABD’ye küresel veya bölgesel ölçekte meydan okuma potansiyeline sahiptirler. Keza, Gürcistan’da gerçekleşen darbe sonrasındaki oluşturulan ABD kontrolündeki hükümet, ABD’nin hazar’ın batısına yerleşmesini sağlamıştır. Her ne kadar Rusya güney osetya ile abhazya’yı desteklemek ve Gürcistan’dan ayırmak yoluyla bu hamleye karşılık vermişse de durum ağırlığını korumaktadır. Amerikalı stratejistlerin ‘istikrasızlık ekseni’ adını verdikleri bir jeopolitik kuram vardır. Bu kurama göre, Kolombiya’dan başlayarak, Orta Doğu’nun, Kafkasya’nın ve Orta Asya’nın tamamını kapsayan bu eksen Pakistan ve Endonezya-Filipinlere kadar uzanmaktadır. Bu eksenin ilk göze çarpan özelliği; dünya petrol rezervlerinin çok büyük bir kısmının bulunduğu (%80civarında)bir coğrafyayı kapsadığı gibi, petrolün Uzak Doğu’ya nakil hatlarını da içermesidir. Amerikan güçlerinin önleyici darbe stratejisini uygulayabilmeleri gerçekten bir acil tehdit haline gelmeden saldırabilmeleri için mevcut askeri konuşlanma sistemini yeniden yapılandırması gerekmektedir. Günümüzde; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin sanayileri büyük ölçüde petrole bağımlıdır. Bu gibi sanayi devlerine olan petrol akışı kesilirse, o ülkenin sanayisi ve ekonomisi felç olur. Bunun için, mevcut Amerikan üsleri küçültülecek ve istikrasızlık ekseni alanında yeni üsler yapılanması oluşturulacaktır. Almanya’daki üsler Polonya, Romanya ve Bulgaristan’a kaydırılacaktır. Türkiye’ye önerilen BOP çerçevesinde cephe ülke haline gelmesidir. ABD, Türkiye’yi BOP çerçevesinde hem askeri hem politik ve ideolojik bir cephe olarak tasarlamaktadır. Askeri cephe olarak Türkiye’ye birçok Amerikan üssü konuşlandırılması planlamaktadır. Bu çerçevede Karadeniz kıyısında üç Amerikan askeri üssü, Konya’da bir üs, incirliğin genişletilmesi gibi taleplerin ABD tarafından gündeme getirildiği görülmektedir. Gürcistan ve Azerbaycan’da küçük üsler tesis edilecektir. Irak’a yeni üsler yapılacaktır. Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da mevcut üsler kalıcı hale getirilecektir. Çin’i güneyden kuşatmak amacı ile Japonya’daki üsler, batı Avustralya’ya Güney Kore’dekiler Filipinler-Endonezya hattına indirilecektir ve bu konuşlanmalar hayata geçirilmeye başlanmıştır. ABD 21.yüzyıl için yeni bir askeri konuşlanma sistemini kurmaya başlamıştır. Demokratların iktidarında da bu proje kaldığı yerden devam edecektir. Ve İslam coğrafyasının küreselleşmeye tam olarak eklemlenmesi için, Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında dönüştürülmesi ve mevcut anti-amerikanizmin ortadan kaldırılması tasarlanmıştır. Amerikalı stratejisiler anti-amerikanizmin üç nedeni olduğunu düşünmektedirler. 1-ABD’nin Filistin-İsrail çatışmasında İsrail’i desteklemesi, 2-Bölgedeki Amerikan askeri varlığının ABD’ye karşı nefret uyandırması! 3-Orta Doğu’da anti demokratik rejimlere verilen Amerikan desteğinden dolayı halkların, ABD’den nefret etmesi şeklinde özetlenmektedir. ABD’nin bu sorunları çözmesi, anti-amerikanizmin de Orta Doğu’dan silinmesine neden olacaktır çıkarsamasını yapmaktadırlar. ABD öncelikle, A) Filistin’de bağımsız bir devlet oluşturma politikasını yürürlüğe koymuştur. Ancak, bu devlet ‘uyumlu Filistinlilerle ’ABD ve İsrail’in koyduğu şartlar çerçevesinde kurulacaktır. Bunun için öncelikle FKÖ ve Hamas’ın direnişinin kırılması hedeflenmiş ve bundan dolayı Yaser Arafat devre dışı bırakılmış! Hamas lideri Ahmet Yasin ve Rantisi öldürülmüşlerdir. B) Orta doğu’daki Amerikan askeri üsleri yeniden yapılandırılmaktadır. Suudi Arabistan’daki askeri üsler Basra körfezindeki küçük emirliklere taşınmıştır. Irak da devam eden savaş köklü bir yeniden yapılanmayı engellemektedir ancak askeri yeniden yapılanma başlamıştır. C) ABD artık Orta Doğu bölgesindeki otoriter rejimlerin yerine demokratik rejimlerin, laik rejimlerin yerine de ılımlı İslamcı rejimlerin tesis edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Orta Doğu’da ılımlı İslamcı gelişme ve demokratikleşme süreçlerinin amacı, radikal İslami akımların yerine Orta Doğu’daki İslamcı potansiyeli kontrol altına alacak, anti-amerikancı içeriğinden uzaklaştıracak siyasal yapıların geliştirilmesidir. AKP bu konuda atılmış çok önemli bir adımdır. Dünya petrol rezervinin dörtte üçe yakını yani %73’ü Kuzey Afrika ile Ortadoğu Bölgesindedir. Eğer herhangi bir ülke, Ortadoğu ile Kuzey Afrika’daki petrol kaynaklarını kontrol altına alırsa, rakibi olan diğer sanayi devlerini de kontrol altına almış olur ve gerekirse onları felç edebilir. Bu nedenle petrol, sanayileşmiş ülkeler için hayat demektir. Petrol uğruna her türlü oyunları tezgâhlarlar ve gerekirse gözlerini kırpmadan savaşa girerler. Amerika Birleşik Devletleri, G-8 devletleriyle yaptığı toplantıda, Kuzey Afrika ülkelerini de Ortadoğu’ya dâhil etmiş ve “Büyük Ortadoğu” olarak isimlendirmiştir. Bu durumda ortadağu ve kuzey afrika’nın toplam petrol rezervi Dünya petrol rezervinin %73’üne tekabül etmektedir.Bu durumda; Büyük Ortadoğu bölgesini kontrol altına alan devlet, bütün rakiplerini ve bir bakıma Dünyayı kontrol eder duruma gelmiş olacaktır.-en azından hammaddeler açısından- Şanghay İşbirliği Örgütüne üye ülkeler; Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan asli üyelerdir. Hindistan, İran, Moğolistan ve Pakistan ise gözlemci üyelerdir. Ekonomileri hızla büyüyen Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya ve Hindistan’ın petrole olan bağımlılıkları artmıştır. “Büyük Ortadoğu” bölgesini, Amerika ve Avrupa Birliğinden oluşan “Batı Dünyası” kontrol altına alırsa, “Şanghay İşbirliği Örgütüne” üye “ Doğu Bloğu” ülkelerin ekonomilerini felç edebilir. Eğer, Şanghay İşbirliği Örgütü, Büyük Ortadoğu bölgesini kontrol altına alırsa, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği ekonomilerini çökertebilir. Görüldüğü gibi, Büyük Ortadoğu Bölgesinde Amerika ve Avrupa Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya ve Hindistan başta olmak üzere Şanghay İşbirliği ülkelerinin menfaatleri çatışmaktadır. Eğer, bu mücadele taraflardan bir grubun ekonomilerini göçertebilecek dereceye ulaşırsa, bu paylaşım mücadelesi 3ncü Dünya Savaşına dönüşebilir. Bu tablodan hareketle “ Büyük Ortadoğu Projesine” gelecek olursak: Bu proje, İslam ülkelerinin; politik, ekonomik ve sosyal yapıları ile rejimlerini ve gerekirse sınırlarını, Batı çıkarlarına uygun olarak dönüştürmek suretiyle,petrol kaynaklarını kontrol altına alma projesidir. Aslında bu proje; Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz, Richard Perle ve William Kristol gibi Amerika’nın önde gelen siyasal elitlerinin öncülüğünde ki yeni sağ düşüncenin temsilcileridir, 1997 yılında hazırlanan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin” bir bölümüdür. 11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide tarafından kaçırılan yolcu uçaklarıyla Amerikan Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yapılan saldırılarından sonra “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” geliştirilerek “Ortadoğu’da Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Güvenlik Stratejisi- Bir 11 Eylül Sonrası Analizi” adı altında “ Büyük Ortadoğu Projesinin” esaslarını belirleyen resmi strateji belgesi haline getirilmiştir. 17 Eylül 2002 tarihinde, o zamanki Başkan George W. Bush tarafından NSS 02 kod numarasıyla onaylanarak resmileşen bu strateji; : Önleyici Savaş, Askeri müdahale ve öncecilik, Yeni karşılıklılık ve Demokrasiyi Yayma başlıkları altında dört bölümden oluşmuştur. Bu stratejiyle; “Önleyici Savaş” adı altında yeni bir kavram getirilmiştir. Buna göre, terör örgütleri ile teröre başvuran haydut ve başarısız devletler, öncelikli tehdit kapsamına alınmıştır. Amerika, haydut veya başarısız devlet olarak değerlendirdiği bir devletten tehdit geleceğini hissederse, o haydut devletin herhangi bir şey yapmasını beklemeden saldırarak tehlikeyi önleyeceğini ilan etmektedir. “Önleyici savaş ve demokrasiyi yayma” kavramları, Afganistan ve Irak işgali ile Arap Baharı adı altında Büyük Ortadoğu bölgesindeki devletlerde başlatılan “ Dış Destekli İç İsyan ve İç Savaşları” meşrulaştırıcı bir araç olarak kullanmaktadır. Bu kapsamda, askeri müdahalelerin önü açılmakta, tüm bu askeri operasyonlar ve işgaller, sonunda “Demokrasiyi Yayma” kılıfı altında meşrulaştırılmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili diğer bir açıklama da, ABD’nin eski güvenlikten sorumlu danışmanı ve o zamanki Dışişleri Bakanı Condoleza Rice’ın 7 Ağustos.2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında görülmektedir. “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” (Transforming The Middle East) başlığını taşıyan yazısında Condoleza Rice, özet olarak; Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devlette, Arap aydınları, özgürlük eksikliklerinin giderilmesi için Arap hükümetlerine çağrıda bulunuyorlar. Muhalefet liderleri; daha fazla siyasi katılım, liberal ekonomi ve serbest ticareti kapsayan reformların yapılmasını talep ediyorlar. Amerika Birleşik Devletleri, bu adımları destekleyecek ve bölgedeki dost ve müttefikleriyle birlikte, daha fazlasının yapılması için çalışacaktır. Ortadoğu’nun dönüşümü kolay olmayacak ve zaman alacak. Bu, insan özgürlüğünün gücüne olan inancımızı paylaşan bölgedeki yaşayanlarla (muhaliflerle) tam bir işbirliği içinde çalışmayı gerektirir. Burada, askeri taahhüt öncelikli değildir ama politik, ekonomik ve kültürel olmak üzere milli gücümüzün tüm unsurlarını kullanmamız gerekir” diyor. Böylece; Kuzey Afrika’dan İran Körfezine kadar olan Büyük Ortadoğu bölgesindeki 22 devletin rejimlerinin gerekirse askeri güç de kullanılarak, Amerikan çıkarları doğrultusunda dönüştürüleceğini açıklamaktadır. Büyük Ortadoğu projesiyle ilgili en çarpıcı açıklama ise; Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetler Dergisinin (Armed Forces Journal) Haziran 2006 tarihli sayısında yayınlanan “Kanlı Sınırlar” (blood Borders) başlıklı makalede yapılmıştır. Bu makalede: a. Afrika ve Ortadoğu’daki sınırların; Avrupalıların çıkarlarına uygun olarak, etnik yapılar dikkate alınmadan çizildiği ve bu nedenle bölgedeki çatışmaların ve istikrarsızlığın sürdüğü belirtiliyor. b. Bölgeye huzur, barış ve istikrarın gelmesi için etnik kimlikler dikkate alınarak sınırların yeniden çizilmesi gerektiği savunuluyor. c. Bu kapsamda yapılacak sınır ve rejim düzenlemeleri sonucunda, bazı ülkelerin kazanıp bazılarının kaybedeceği vurgulanıyor ve Türkiye kaybedecek ülkeler arasında sayılıyor. Ayrıca,dergide eski ve yeni sınırları gösteren iki harita yayınlanıyor. Bu harita, Ortadoğu devletlerinin bugünkü sınırlarını göstermektedir . Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Bölgesi ile İran, Irak ve Suriye’den toprak alınarak “Özgür Kürdistan” (Free Kurdistan) adı altında yeni bir Kürt Devleti kurulmaktadır. Sonuç olarak, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP): 1- Dünya petrol kaynaklarının %73’ünü topraklarında bulunduran Büyük Ortadoğu bölgesindeki petrolü kontrol altına alma projesidir. 2- Bu bölgedeki devletlerin sınırlarını Amerikan çıkarlarına uygun olarak, gerektiğinde silah kullanarak veya iç isyanlar çıkararak değiştirme projesidir. 3- Amerika ve Avrupa Birliği çıkarlarına uymayan yönetimlerin “Dış Destekli İç İsyanlarla” devrilmesi ve rejimlerinin dönüştürülmesi projesidir. 4- Böylece; Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya ve Hindistan gibi süper güç olmaya aday Şanghay İşbirliği Örgütü Üyesi devletlerin önünü kesme ve Amerika’nın liderliğini devam ettirme projesidir. BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ VE AKP Soğuk Savaşın politik ve ideolojik araçlarla en güçlü cereyan ettiği coğrafyalardan biriside, Batı Avrupa idi. Bu bölge kapitalist dünya ekonomisi içinde idi ve NATO aracılığı ile de ABD ile eklemlenmişti. Ancak, batı bloğu içindeki komünist partileri, iki ülkedeki politik yaşamı kökten etkileyebilecek bir güce sahiptiler.1970’li yıllarda Avrupalı komünist partiler içinde başlayan ve hızla gelişen eurokomünizm, batılı komünist partilerin Sovyet komünizmi ile aralarına sert bir çizgi çizmelerini beraberinde getirmiştir. eurokomünizm ile Sovyetler Birliği ile Avrupalıkomünistler ideolojik olarak birbirinden kopmuşlardır. eurokomünizmin gelişmesinde Amerikan istihbarat servislerinin yoğun desteğinin olduğu bugün artık sır değildir. ABD Orta Doğu’da Amerikan modeli bir demokratikleşme arayışı içine girmiştir. Türkiye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri önce ideolojik sonra politik eksenli olarak yorumlamak, ortaya oldukça ilginç sonuçlar çıkarıyor.1990’ların ilk günlerinden itibaren Amerikan istihbaratının önde gelen Türkiye ve İslam analizcilerinden Graham Fullerin bir tezi işlediği dikkat çekiyordu. Fuller, Orta Doğu’daki anti-amerikan radikal İslamcı gelişmelerin önlenebilmesinin yolunun laik sistemleri desteklemek değil, aksine radikal İslamcı hareketleri dünya kapitalist sistemi içine çekecek ve anti-amerikancı özlerinden çıkaracak bir yaklaşıma sevk etmek olduğunu ileri sürüyordu. Amerika’nın Orta Doğu’da laiklik konusunda ki ısrarının hiçbir anlamı yoktur. Üstelik Müslümanların günlük yaşamlarında dini nasıl yorumlayıp uyguladıkları ABD’nin stratejik çıkarlarını ilgilendiren bir husus da değildir. Önemli olan bu ülkelerin/partilerin/örgütlerin anti-amerikan bir niteliğe sahip olmamasıdır,şeklinde ifade edilmiştir. ABD’nin radikal İslam’da eurokomünizm benzeri bir ideolojik dönüşüm konusunda merkez ülke olarak Türkiye’yi seçtiği anlaşılmaktadır. Fuller, 2000 yılında Türkiye ile ilgili yaptığı yorumda; Türkiye de yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe… Fazilet partisinden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir oluşuma gidecek. Türkiye’de yakın zamanda ılımlı İslamcılar iktidara gelecek.’diyordu. Fullerin bu tespitleri bir sosyal analizin sınırlarını çoktan aşmıştır. Fullerin tespitleri sadece Türkiye ile de sınırlı değildir. AKP’nin iktidarı,Amerika’nın Orta Doğu için hazırladığı demokratikleşmenin çok önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Lakin bu Amerikan demokratikleşmesi ile paralel olarak yapılacak seçimleri, Suudi Arabistan’da el kaide kazanacaktır. Mısırda Müslüman kardeşler iktidarı zorlayacaktır. Cezayir’de ise selamet cephesi sonuçlara gidecektir. Çünkü bu ülkelerde henüz bir AKP yoktur ve Ortadoğu’da‘demokratikleşme’ AKP’leşme üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. BOP’un gerçekleşmesinin en önemli aşamalarından birisinin, Orta Doğu’nun demokratikleşmesi olduğunu Amerikalı stratejisiler ifade ediyorlar. Ancak, yapılacak seçimleri mevcut rejimlerden daha anti-amerikancı bir siyasal söyleme sahip radikal İslamcı diye anılan değişik siyasal hareketlerin kazanmasıneredeyse kesindir. Öncelikle bu radikal hareketlerin ehlileştirilmesi ya da AKP’lileştirilmesi gerekmektedir. Bu süreç çoktan başlamıştır bile; Fas’ta amblemi gaz lambası olan adalet ve kalkınma partisi adını taşıyan radikal İslamcıpartinin lideri Saadine Osmanî, Türk modeli AKP’yi örnek alacağını ifade etmiştir. S.Huntington LE POİNT dergisine verdiği demeçte, Türkiye’nin Avrupa Birliği yerine etkili ordusuyla, hayli iyi işleyen demokrasisiyle İslam dünyasının liderliğine oynamasıgerektiğinin altını çizmiş ve Atatürk’ün ortadan kaldırmak istediği ama başaramadığı Müslüman mirasıyla bütünüyle yeniden barışmayı kabul eden Türkiye, kendisine yeni bir misyon aramalıdır. AKP, ABD’nin büyük Ortadoğu stratejisinin en önemli ayaklarından birisi olan radikal hareketlerin liberalleştirilmesi sürecinde çok önemli bir rol üstlenmiştir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 8 Haziran 2005 tarihinde, gazete ve televizyonlara şunları söylüyordu; “Geniş Büyük Orta Doğu Projesi’nde demokratik ortak olarak bir görev üstlendik. Şu anda Orta Doğu coğrafyası üzerindeki ülkelere yapmış olduğumuz ziyaretler de, bunun açık, net örnekleridir.” 4 Mart 2006 tarihinde de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; “Türkiye’nin Orta Doğu’da bir görevi var. Biz BOP’ un Eş Başkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz” diyordu. 14 Mart 2006 tarihinde Gül, Radikal Gazetesi’ne konuşuyor ve: “BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun.. ABD ile ortak hareket ediyoruz.. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek” diyor. Kuzey Afrika’dan başlayıp tüm Arap Yarımadasına yayılan “Amerikan ve Batı yanlısı olmayan yönetimlere karşı isyanları” Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği gibi Batılı güçler destekliyorlar. Bu destek; İsyancılara para, gıda, ilaç ve silah yardımının daha da ilerisine geçiyor ve Batılı güçlerin silahlı kuvvetleri ile NATO bizzat isyancılar safında çarpışmalara katılıyorlar. Böylece söz konusu ülkelerde; “Dış destekli birer iç savaş” sürdürüyorlar. Muhalif devletlerin yönetimlerine darbeler düzenliyorlar. Ülkeleri, kendi çıkarlarına uygun olarak bölüp parçalıyorlar ve sınırlarını değiştiriyorlar. Binlerce insan’ın ölümüne sebep oluyorlar. Irak, Afganistan, Mısır, Tunus, Libya ve Suriye’ye de olanları hatırlayın.ırak baas lideri saddam hüseyinden sonra libya’nın ‘yeşil sosyaliz’ kavramını icad eden lideri m.kaddafi de petrolü altın karşılığnda satacağını duyurdu..bu bastığı paranın maden olarak değeri olmayan tek ülke olan abd yi korkutan ve başarılı olması halinde dünya dengelerini değiştiricek olan bir söylem-adım dı..şimdi de iran cumhurbaşkanı mahmut ahmedinejat aynı söylemli sarfediyor..bunun ne demek olduğunu hepimiz tecrübe etmiş bulunuyoruz..bu amerikan çıkarları için yeni ve daha kanlı bir savaş demek ve sonuçlarını daha yakıcı şekilde hissedeceğimiz ..üstelik yanıbaşımızda.. İşte böyle bir ortamda, sadece Türkiye’nin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı; sanki dünyayı hizaya sokmaya çalışan süper güç ayaklarında sağa sola ahkâm kesiyorlar ve başrol oyuncusu gibi gözüküyorlar. Örneğin: Cumhurbaşkanı ve Başbakan; Mısır, Libya ve Suriye yönetimlerine “Halkın sesine kulak ver ve İktidarı terk et” gibi çağrılarda bulunuyorlar. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; Bingazi’yi ele geçiren ve ülkeyi ikiye bölen isyancıların lideri Libya Ulusal Geçici Konsey Yürütme Kurulu Başkanı Mahmud Cibril ile ekonomik konularda görüşmelerini yoğunlaştırdıklarını söylüyor ve: “Bugün de Bingazi’deki görüşmelere müteakip 100 milyon dolar nakdi kredi, 100 milyon dolar proje kredisi konusunda mekanizma hususunda mutabakata vardık. Bu konuda da görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Libya ekonomisinin tekrar canlılığa kavuşması için neler yapabileceğimiz birlikte planlayacağız” diyor. Türkiye’nin Suriye’deki isyancılara silah yardımında bulunduğuna ilişkin, Dünya kamuoyunda dolaşan iddialar var. İran; “Eğer Amerika ve NATO, Suriye’yi bombalarsa, Türkiye’deki Amerikan üslerini vururuz” diye tehdit ediyor. Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere, Şanghay İşbirliği Örgütü Üyesi devletler de; “Ortadoğu’daki çıkarlarının zedelenmesine kayıtsız kalamayacaklarını” ilan ediyorlar. Ayrıca, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da yaşanan istikrarsızlık konusunda endişelerini dile getiren Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları; “Bölgede acil olarak istikrarın sağlanması gerektiğini, ülkelerin kendi kültürel ve tarihsel özelliklerine göre demokratik gelişme yolunda adımlar atacağına inanıldığını ve buna destek olacaklarını kaydediyor ve ülkelerin iç işlerine karışmama ilkesine vurgu yapıyorlar” Amerika Birleşik Devletleri; Büyük Ortadoğu projesinin amacının “Diktatörlükle yönetilen bölgedeki devletlere demokrasi götürmek” olduğunu iddia ediyor Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da; “Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun, ABD ile ortak hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek” diyor. “Demokrasi götürmek” gerekçesiyle, Amerika ve Avrupa Birliği yandaşı olmayan Irak ve Afganistan işgal ediliyor. Mısır, Fas, Libya ve Suriye’de ise, çıkarılan iç savaşlarla ve NATO’nun bombalamalarıyla kan gövdeyi götürüyor. Ama Amerikan ve Batı yanlısı; Sudan, Suudi Arabistan, Umman, Bahreyn, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Yemen ve Ürdün’de demokrasiden eser olmamasına rağmen, bu ülkelerdeki yönetimler, ABD ve müttefiki Batılı ülkeler tarafından korunuyor. Görüldüğü gibi, Büyük Ortadoğu projesinin bölgeye demokrasi götürmekle alakası yoktur. Bu proje: a. Dünya petrol kaynaklarının %73’ünü kontrol altına alma senaryosudur. b. Kuzey Afrika’dan Basra Körfezi’ne kadar olan Müslüman coğrafyasında Batı çıkarlarına uygun yeni bir düzen kurma senaryosudur. c. Başta Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya ve Hindistan olmak üzere, Şanghay İşbirliği Örgütünün, Amerika ve Avrupa’ya rakip olarak süper güç haline gelmesini önleme senaryosudur. d. İsrail’in yanında, Batı çıkarlarının jandarmalığını yapacak yeni Devletler – haritalar(buna Kürdistan devletide dahildir) Kurma senaryosudur. e. Türkiye’nin ve BÖLGENİN PARÇALANMA senaryosudur. f. Amerika, İngiltere, Fransa ve İsrail’in çıkarlarının örtüştüğü bir senaryodur.. Tarık ali-
Posted on: Fri, 01 Nov 2013 08:43:05 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015