HER GÜN BİR YAZI SESSİZLİĞE VE GÜRÜLTÜYE KARŞI - TopicsExpress



          

HER GÜN BİR YAZI SESSİZLİĞE VE GÜRÜLTÜYE KARŞI SÖZ “Arıyorum bir kuş gibi diri bir günü”* dizesi kanatlarını çırpıyor kulaklarımda. An’ın unutulmaz büyüsü sarıyor alnımın geçitlerini ve durup seyrediyorum “günü yakala” sözcüğünün parlak tüylerini. Bana doğru uzatıyor ördek başı yeşiliyle süslü başını ve başımı alıp gitmenin destanını yazıyor alnıma . Benim seyyarem Jüpiter parlıyor gözlerimde , gökyüzünün karanlığına direnen bu ışık saçlarımdan yakalamak istiyor beni. Ama ben onları güneşe armağan ettiğim günden beri özgürüm. Saçlarımdan sürüklenerek götürülmek yerine gönüllü gittiğim o gün kehribar bir hüzün salkımı takmıştım boynuma ve sevinçleri yolcu etmiştim bir yelkenlinin dümeninde. Ben benin ruhuna dokunarak karşımdakine vardım. Venüs gezegeni gibi çift zamanlıyım; hem gündüz hem gecenin yıldızı. Zamanın anlamını düşünürse insan An’ın kuyusuna sarkıtıyor ipini hem’an. An ise özgürlüğün anlamını sorgulamak için boşaltıyor sularını kuyunun. Ipıssız ve kupkuru kalıyor o An. Artık suda aksi yok yıldızların ve sözcükler toplamıyor sarı saçlarını ense kökünde. Bir buğu yükseliyor ıslak kirpiklerinden sanki koca bir nem ve toz bulutu. “varlığın kapısı :aç varlığını, uyan,”* uyandırıyorum canımı devedikenlerinden çarşaflar serili bir yatakta. Canım yanıyor her dönüşte. Acının sarı sıcağı yakıyor ruhumu. Zaman geçiyor bedenimi yararak ve ruhum kapatıyor kapılarını. “Sevmek savaşmaktır, kapıları açmak,/ Bırakmak hayalet olmayı bir sicil numarasıyla.../ dünya değişir iki varlık bakışınca ve bilişince,/ sevmek adlardan arınmasının kişinin”* yeniden kanatlarını çırpıyor sözcükler ve yıldızlardan avuçlarıma dökülüyor teker teker. Onları topluyorum özenle ve An’ın üstüne serpiyorum. “Kapalı kapıları çalmak boşuna:Kapılar yok aynalar var.” İçgüdü delidolu ve büyük adımlar atarken sevgi bir Çinli kızın minik adımlarıyla yürüyor An’ın üstünde. İçgüdü özgürlüğü bir atmaca gibi sürerken avının üstüne sevgi özgürlüğü bir serçe kuşu gibi tutuyor yüreğinde çırpınarak. Sevgi geleceği yaratan bir özgürlük savruluşu işte. Sevgi aşkın büyüsüyle coşarak çağıldayıp gidiyor. Akıyor durmadan bir An bile. “Benden çıkıp beni başkalarında aramalıyım,/ var değilsem var olmayan başkalarında,/bana varoluşu veren başkalarında,/yoktur ben,biz her zaman başka bizleriz”* İçgüdüyle sevginin çatıştığı yer “başkalarıyla” karşılaştığımız An. Selin inanılmaz gücüyle yıkılırken “ben” yuvarlanan taşlar bir araya gelerek yeniden bir “ben” oluşturur oysa. Bilgeliğin coştuğu kadar, duran yüzüdür o sakinlik. Durma bir yokluk değil bir varlık göstermedir o dinginlikte. Tıpkı besteci Bach’ın dediği gibi olur her şey:Sürekli basso(ya da continuo) müzik için en sağlam temeldir; zira iki elle ve öyle bir biçimde çalınır ki, sol el yazılı notaları çalarken sağ el de uyum ve kakışmaları ekler ve Tanrı’nın zaferi için uyumlu bir armoni yaratılır. Tüm müziğin hedefi ve varoluş nedeni Tanrının yüceltilmesi ve aklın dinlendirilmesidir. Bunlara uyulmazsa ortaya gerçek müzik yerine yalnızca şeytani gürültüler çıkar.” Bach bu nedenle ruhumun pasını siliyor Tanrısal matematiğin armonisiyle. An’ın peşinden geldiğim yer sonsuz zaman çevriminin orta yeri. “Yolların silindiği yerde buluveriyorum umutsuzluğu, beni tasarlayan ruhu, beni çizen eli, beni ortaya çıkaran gözü. Buluveriyorum beni bulan dostu, benzerimi;kadını, karşıtımı, sancaklarla donattığım kuleyi, gözlerimin egemenliği altında yavaş yavaş dirilen yıkıntılar kentini. Sessizliğe ve gürültüye karşı Söz’ü buluveriyorum, her gün kendi kendini bulan , beni bulan özgürlüğü.”* Zamanın içine serpiliyor özgürlüğün parlak ,kışkırtıcı tüyleri..... *Octavia Paz , Güneş Taşı , Çekirdek Yayınları NEVVAL SEVİNDİ
Posted on: Sat, 09 Nov 2013 05:23:21 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015