Hakan Fidan meselesinde asıl nokta neymiş? Yeni Şafak - TopicsExpress



          

Hakan Fidan meselesinde asıl nokta neymiş? Yeni Şafak yazarı Cem Küçük, son iki gündür MİT servisi gazeteciliği’ne yakışır iki makale yazdı. Yazılarında katıldığım pek çok bilgi olmasına rağmen taraf olduğu net olarak gözlemlenebiliyor. Medyamızın kaleleri bir bir neocon Amerikalılar tarafından düşürülürken, özgür medya neredeyse kalmamışken susmak bize yakışmaz… erdogan_murdoch225Evvela madem Wall Street Journal’ın da sahibi Rupert Murdoch kötü adam, neden Atv ve Sabah gazetesi az kalsın Murdoch’a satılıyordu? Satışa ramak kalmıştı, fiyatta anlaşamadılar. Murdoch’un sahibi olduğu News Corp’un süreçten çekildi ama satış görüşmeleri ABD’li medya grubu Time Warner Group ve Dubai merkezli özel sermaye fonu Abraaj Capital ile sürüyor. Bu arada Murdoch’un Türkiye yatırımları son gaz gidiyor. Dünya Yahudi Konseyinin de yönetiminde olan Murdoch bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın çok özel konuğu da oldu. Söz konusu olan şirkette damadı Genel Müdür idi nasıl olsa! Tayyip Bey bugüne kadar buna benzer özel sektörün dış satımları öncesinde yabancı patronların hiç biriyle görüşmemişti. Hem Erdoğan’ın hem de Çalık ailesinin Sabah ile ATV’nin satılmasını istedikleri biliniyordu. Çünkü bu yayın grubunun ele geçirilmesinde Ciner grubu ile yaşananların bir gün mutlaka yargıya konu olacağı ve başlarına çok büyük dertler açacağı ortadaydı Yoksa hedeflenen böyle bir satış ile olayı küllendirip unutturmak ve konuyu karmaşık hale mi getirmekti? Kuşkusuz Tayyip Bey’in artık Sabah ile ATV’ye ihtiyacı da kalmamıştı zira bütün medya kendine iman eder haldeydi… Başbakanı üzecek yazılar yazan köşe yazarları bir telefonla işinden oluyor. Medya patronlarının devlette ihale işleri var, ne olur ne olmaz iktidarı eleştirenin başına olmadık işler gelebiliyor. Bugün gazetesinden köşe yazarı Nuh Gönültaş Ağustos ayından beri yazmıyor veya yazdırılmıyor. Gezi olayları sırasında sadece bir kaç uyarı yapıp, üslubunuz diktatör gibi anlaşılabilir dediği için mi acaba? Bilemiyorum ama Gönültaş’ın küçük dost uyarısı MİT gazetecileri tarafından şişirtildi, abartıldı, cadı kazanında muhalif avına dönüştürülmüştü. Nuh Gönültaş’ın kamuoyuna bir açıklama yapma borcu kaldı. Can Dündar Almanya’da yaptı, sıra Gönültaş’ta… Peki Neocon olduğu malum FOX grubunun hülle yaparak TGRT’yi satın alma skandalını hatırlıyor musunuz? Yüzde 25 olması gereken payını yüzde yüze küçük bir oyunla çevirmişti. Güya yüzde 25′i Murdoch’a ait olan TGRT hisselerinin yüzde 75′i ise Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün’e aitti. Murdoch, daha sonra bu şirketin diğer hissedarlarıyla da anlaşarak şirketin tümünü satın aldı. Ertegün’e ait olan tüm hisselerin, yasaya aykırılık taşımaması için, TC vatandaşı varislere aktarılması gerekiyordu. Prosedüre göre, RTÜK öncelikle, bu varislerin bildirimini bekleyecekti. Yüzde 75′lik hisselerin devredileveği varislerin tamamı Türk vatandaşı ise, bu kişiler RTÜK’e Ulusal Güvenlik Belgesi getireceklerdi. Varislerin bir tanesinin bile Türk vatandaşı olmaması durumunda, Üst Kurul kanala ihtar göndererek bu durumun yasaya aykırı olduğunu belirterek ‘düzeltme’ isteyecekti. Aksi takdirde kanalın lisansının iptal edilmesi gündeme gelecekti. RTÜK biraz direnmiş gibi gözüktü hülleye ama emir yukarıdan gelince izin vermek zorunda kaldı ve Fox adını aldı. Ne hikmetse kanalın yüzde 75′ine sahip 33. dereceden mason Ahmet Ertegün, kanalı FOX’a sattıktan kısa süre sonra şüpheli biçimde öldü. Kimse Ertegün ile Murdoch’un mason kardeşliğini yazmadı. Şubat 2007′de TGRT tamamen Fox’a geçti, 19 Mayıs 2009′da FOX, yeni grafikler ve jeneriklerle Amerikanlaştı! MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında görüş alınan şahsın yeminli MİT düşmanı Gareth Jenkins olması ilginç değil Genelkurmay’ın cilvesi! Zira Jenksin Genelkurmay’ın resmen tercümanlığını yapıyordu. Onun gibi MOSSAD’a çalışan ve neo-conların hamisi birine sahip çıkan birinin direk hedefinin Fidan ve Türk istihbaratını itibarsızlaştırma olduğunu yazmış Küçük. Bende küçük bir olay anlatayım da neden Genelkurmay bağlantısı kurdum anlaşılsın. Işık Koşaner’in Gnelkurmay Başkanlığı döneminde NATO generalleri birkaç kez Türkiye’ye davet edilerek darbe için resmen izin istendi. İsterseniz tarih ve olay vereyim, biraz gazetecilik yapayım. 2011 yılının Şubat sonu, Mart ayının başı Genelkurmay Başkanı ve karargâh yönetimi 12 NATO generalini ağırladı. Orada yaşanan skandal, basına sızmadığı ve bugüne kadar yazılmadığı için şanslılar. “Gerçekle Düş Arasında Ergenekon Davası” adlı ünlü Ergenekon Raporu’nun yazarı İngiliz gazeteci Gareth Jenkins, Genelkurmay Başkanlığı’nın tercümanlığını yapıyor. Jenkins, Ergenekon’un yılmaz görevli savunucusu bir İngiliz ve MOSSAD ajanı. Ne işi var karargâhta anlamak mümkün değil. AK Parti’nin şeriata dayalı bir İslam devleti kurduğunu, AB’den uzaklaştığını ve ülkenin ekseninin kaydığını, NATO generallerinin Silivri’de siyasi bir komplo ile çürütüldüğünü anlatıyor. Karargâh adına konuşan komutanın sözlerine kendi yorumlarını da katarak 12 NATO generalini etkilemeye ve darbe için izin almaya çalışıyor. Bir ara kendi yorumunu oldukça abartıyor: “Fethullah Gülen camiası El Kaida’nın Türkiye versiyonudur, terör örgütünün lideri ABD’de saklanmaktadır” diye absürt bir saçmalık sergiliyor. NATO komutanlarından biri ayağa kalkıyor ve şunları söylüyor: “Siz bizi çocuk mu sanıyorsunuz, google diye bir şey var. Arama motoruna Fethullah Gülen yazdığımız zaman ortaya çıkan olumlu ve olumsuz fikirleri İngilizce okuyabiliyoruz. Aklımız var, fikrimiz var. Tarafgir yaklaşımlar sakıncalıdır.” Silivri’deki mahkeme heyeti Jenkins’i bile 5 Ağustos 2012’de dinledi, Balyoz ve Ergenekon’u savunan bu MOSSAD ve İngiliz ajanı gazetecisine söz hakkı verdi. Türkçe bilen Jenkins, yurt içinde yayımlanan yazılarında Gülen’i “Papa’nın yardımcısı Kardinal”, “ABD ajanı” diye lanse ediyor. Aynı adam, yurt dışındaki makalelerinde Gülen’i Türkiye’ye şeriatı getirecek “İslam halifesi” diye tanıtıyor. İkiyüzlü, tüm Ergenekoncular gibi. Maske takanları deşifre ediyorum, peki neden halen dostu düşmanı göremiyor MİT şürakası? Küçük’e yazdıranlara Küçük’ün ifadelerinden yola çıkılarak sormak lazım: ABD’nin neo-con kanadı, Almanlar, İsrail, muhafazakâr İngiltere ve içeride istediklerini alamayan birtakım mihraklar (acaba kimleri kast ediyor) aynı anda Erdoğan ve Fidan’a yönelmişse, ne yapmak lazım? AK Parti’ye 12 yıldır destek olan camiayı bitirmek için neoconlarla, Derin Almanlarla MOSSAD ile ortak planlar mı yapmak lazım? Yok dershaneleri kapatırız, yok TUSKON’u kapatırız söylemi ile gerginliği devam ettirip AK Partiye oy mu kaybettirmek lazım?! Acaba kimin ekmeğine yağ sürdüğünü fark edemiyecek kadar serhoş mudur iktidar? Veya MOSSAD’ın kara büyü oyunları, ihale sevdası, makam sevgisi, Acem’in bal tuzağı kuran hatunları ile rehin alınmış mıdır? Yanlışlıkları yazmayalım mı? Hakan Fidan meselesinde asıl nokta, samimiyet testidir… Gerçekten milli haraket ediyorsanız, Anadolu’nun bağrından kopmuş, insani değerleri tüm dünyaya taşıyan bir camianın önünü neden kesiyorsunuz? Neden fişliyor, dişliyor, şişliyorsunuz… Cem Küçük, Hakan Fidan meselesinde asıl noktayı sordu, bende asıl mesele neymiş bir görelim, anlayalım istedim. Gerçekten derdiniz nedir sizin? İşte Küçük’ün o yazıları: 28 Nisan 2003′de İngiliz Observer gazetesinde Joe Hagan imzalı bir haber- yorum yayınlandı. Hagan, Bush’un neo-muhafazakârlarının Amerika’nın yeni sağını temsil ettiğini ve bu ağın örgütlenme biçimini detaylı bir şekilde yazdı. Irving Kristol yeni-muhafazakârların akıl hocası ve fikir babasıydı. Oğlu William Kristol, Weekly Standard’ın baş editörüydü. Hagan’a göre neo-conları finanse eden derginin sahibi Rupert Murdoch’tu. Rupert Murdoch ayrıca meşhur Wall Street Journal’ın da sahibi. 4 Mart 2009′da Amerikan Yahudi Komitesi’nde yaptığı konuşmada Murdoch yeni bir döneme girildiğini söylemiş ve İsrail’i NATO’ya almayı önermişti. ‘Batı artık bir coğrafya meselesi değildir. Batı artık özgürlük ve demokrasinin merkezi olarak tarif ediliyor… Eğer terörizmle mücadelede ciddiysek, Batı’yı korumak için savaş cephelerine dahil etmek için askeri ittifaklarımızı genişletmek zorundayız. Yani İsrail gibi ülkeleri NATO’ya dahil etmeliyiz.’** Murdoch Amerikan sağının tipik bir temsilcisidir. Onların çıkarına göre yayın politikası izlemekte bir beis görmez. Bu elbette onun adına normal bir şey. Öte yandan Murdoch ve medyası paralı sınıfın sözcülüğünü de yapar. Hedefine koyduğu ülkelerin faizleriyle, para politikalarıyla oynar. Wall Street Journal’de geçenlerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında Washington’dan Adam Entous ile İstanbul’dan Joe Parkinson’ın ortaklaşa imzasıyla bir yazı yayınlandı. Adam Entous’u geçelim. Ama Parkinson ve gazetenin Türkiye temsilcisi Emre Peker özellikle twitter üzerinden Türkiye ekonomisini kötü göstermek amacıyla her şeyi yapıyorlar. Ekonomiyle ilgili en olumsuz bir haberi büyüttükçe büyütüyorlar. Halbuki AK Parti hükümetlerinin en başarılı olduğu alan ekonomi. En az eleştirileceği saha ekonomi. Avrupa kriz yaşarken, ABD duraklarken, Türkiye krizden en az etkilenen ülke. Ekonomik rakamlar sürekli olarak büyüyor. Tekrar Hakan Fidan konusuna dönersek. Türkiye tarihinde bugüne kadar en az gündeme gelen konu MİT Müsteşarlarıydı. Ne zaman ki Hakan Fidan 2010′da müsteşar oldu, birileri düğmeye hemen bastı. İsrail, Fidan’ı İrancı olmakla suçladı. İsrail, AK Parti ve Fidan’a kadar istihbaratta istediği gibi at oynatıyordu. Hatta eski büyükelçilerimiz İsrail Türkiye’de bazı konularda kendi ülkesinden bile daha güçlüdür diyorlardı. İsrail’in neyine Türkiye’nin istihbaratta başına kimin geldiği ya da gelmediği… Türkiye Başbakanı İsrail’de MOSSAD’ın başına kimin geldiğiyle uğraşmıyorsa, İsrail de ilgilenmemeli. Türkiye artık İsrail’in arka bahçesi değil. Hakan Fidan’ı İrancı diye suçlayanlar acaba ABD’nin İran’la attığı son diplomatik adımı nasıl yorumlayacaklar acaba? Ya da İngiltere’nin maslahatgüzar seviyesinde ilişkileri yeniden canlandırmak istemesine de itiraz edecekler mi? Obama, Kerry ya da Cameron’ı da İrancılıkla suçlayacaklar mı? Ayrıca yazıda Hakan Fidan hakkında görüş alınan şahıs yeminli MİT düşmanı. Gareth Jenkins gibi MOSSAD’a çalışan ve neo-conların hamisi birine sahip çıkan biri. Dolayısıyla bu yazının direk hedefi Fidan ve Türk istihbaratını itibarsızlaştırmak. Türkiye eskiden Batı merkezli politikalara yüzde yüz biat ederdi. Bunun bir getirisi olmadı. O yüzden füze ihalesi Çin’in CPMIEC şirketine verildi. O yüzden 2009′da Başbakan, İsrail’e one minute dedi. İstiyorlar ki, Türkiye eskisi gibi her türlü isteklerini rahatlıkla yerine getirsin. Geçti o devirler. Beğenirsiniz beğenmezsiniz ayrı konu ama Türkiye kendi politikalarını uyguluyor. Zaman zaman yanlışlar da yapılıyor. Bu başka konu ama en azından fikrini açıkça dile getiriyor. Gelelim bir diğer meseleye… Wall Street Journal Beyaz Saray’ın değil, neo-conların sözcüsüdür. Yani bir kısım Cumhuriyetçilerin sesidir. Ama Obama yönetimi ve neo-conların bugünlerde uzlaşacakları tek konu var. O da El-Kaide. Devlet dışı (non-state) aktörlerin en belirgin terör örgütü olan El-Kaide ortak düşman. Peki İran El-Kaide’den hazzeder mi? Asla. ABD o yüzen İran’la ilişkileri yumuşatıyor. Hakan Fidan neyle suçlanıyordu? İrancı olmakla. Wall Street Journal ne diyordu? Fidan ve AK Parti Suriye sınırında El-Kaide’ye destek veriyor. Hakan Fidan İrancıysa ne diye El-Kaide’yi savunsun? Normalde İrancı birinin El-Kaide’ye düşman olması gerekmez mi? Ha, o zaman dert başka. Bu konuya yarın devam edeceğim… *theamericanconservative/murdoch-is-daddy-warbucks-to-the-neocons/ ** observer/2003/04/president-bushs-neoconservatives-were-spawned-right-here-in-nyc-new-home-of-the-rightwing-gloat/ Dünkü yazımda MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkındaki tutarsız iddiaları belirtmiştim. Bir yanda İrancı denilen Fidan bir yandan da Suriye’de El-Kaide’ye yakın grupları desteklemekle suçlanıyordu. Hakan Fidan hiçbir MİT Müsteşarının olmadığı kadar eleştiri alıyordu. Wall Street Journal’daki yazı bazılarına göre Hakan Fidan’ı daha da parlatacak. Bazılarına göre Hakan Fidan örtülü bir şekilde CIA ve MOSSAD’ın desteğini alıyor. Yani Fidan aslında ABD ve İsrail karşıtı durarak onlardan olduğunun üstünü örtüyor. Şayet öyle olsa Wall Street Journal bu yorumu başka türlü yazardı. Unutulmasın, Wall Street Journal Beyaz Saray’ın değil, neo-con Amerika’sının temsilcisidir. Bu mantığa göre ABD ile İran’ın yakınlaşması da bir oyun. İsrail de göz boyamak için güya ABD’yi eleştiriyor. Aynı İsrail –karşıtlarının iddiasına göre –Hakan Fidan’ı laf olsun beri gelsin diye eleştiriyor. Doğru değil. Aslında Hakan Fidan üzerinden çok net bir şekilde Başbakan Erdoğan’a mesaj veriliyor. Bu tür yazı ve yorumlar yazıldığında esas hedef görünenin dışındaki diğer kişidir. Fidan’ın hedef gösterilmesinde niyetler başka. Fidan’la ilgili sıkıntının ilk sebebi Kuzey Irak meselesidir. Birinci Körfez Harbi’nde İsrail devleti uçaklarla kökeninde Yahudi olduğunu düşündüğü en az 5 bin kişiyi ülkesine getirdi. Kuzey Irak yönetimiyle ezelden beri iyi ilişkileri olan İsrail buraları kendi ülke sahası gibi kullanıyordu. Ancak merkezi Irak yönetimiyle Kuzey Irak yönetimi arasında petrol ve gelirlerinin paylaşımı konusunda sorun çıkınca Barzani Türkiye’ye yeşil ışık yaktı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan Kuzey Irak’la yakından ilgilendi. İlişkileri iyice geliştirdi. İkinci sebep Suriye’nin kuzeyi ve PYD meselesidir. Alman derin devletiyle neo-con zihniyeti İkinci Dünya Savaşı’ndan beri el ele kol koladır. Alman gizli servisi BND’nin başkanı Gerhard Shindler en az iki kez PYD lideri Salih Muslim’le görüştü ve Almanların bölgedeki çıkarları konusunda bazı şeyleri dikte etti. Shindler’den hemen sonra John McCain de bölgeyi birkaç kez ziyaret etti ve Salih Müslim’le görüştü. Bu görüşmelerden belli zaman sonra Salih Müslim Suriye’nin kuzeyinde olası bir küçük Kürt devletinden söz etti. Tam da bu zamanda MİT devreye girdi ve Salih Müslim İstanbul’a çağrıldı. Hakan Fidan ve MİT yöneticileriyle yaptığı görüşmelerden sonra Müslim ağız değiştirdi. Türkiye’nin birliğine vurgu yaptı. Öcalan’ın kendilerinin de lideri olduğunu önceden olduğu gibi tekrarladı. Salih Müslim Kuzey Suriye’de yeniden Türkiye lehine siyaset izlemeye başladı. Üçüncü mesele çözüm sürecidir. AK Parti hükümeti ve Başbakan Erdoğan çözüm sürecini Hakan Fidan’la birlikte götürüyor. Başbakanın sır küpüm dediği nokta tam da burasıdır. Eskiden PKK’yı kendisine kalkan yapanlar ellerinde koz kalmayınca yalpalayama başladılar. Bu durum yukarıda birinci sebep olarak saydığım Kuzey Irak meselesiyle de ilgili. Yani Türkiye’nin önünde terör diye bir sorun kalmayınca ekonomik kalkınma daha hızlı gerçekleşecektir. Terörün bitmesi silah lobilerinin, insan kaçakçılarının, uyuşturucu tacirlerinin de darbe yemesi demektir. Geçmişte başta ABD olmak üzere büyük devletlerin gizli operasyonlarını hangi kirli paralarla finanse ettiklerini çok iyi biliyoruz. Dördüncü mesele ise El-Kaide ve Taliban meselesidir. El-Kaide’nin sözcüsü ve iki numaralı adamı Süleyman Ebu Geyt’in bu yılın Mart ayında yakalanmasında öyle ya da böyle MİT, Türkiye topraklarının kullanılmasına müsaade etmedi. İran sınırından Türkiye’ye giren Geyt’i yeniden İran’a iade edilmek istendi ama kabul görmedi. (El-Kaide’nin iki numaralı adamının İran’a kadar nasıl geldiği ya da getirdiği de ayrı bir konu.) MİT, Ebu Geyt’in CIA tarafından Türkiye topraklarında teslim alınmasını onaylamadı. Devreye CIA’in güdümündeki Kral Abdullah yetişti ve Geyt, Ürdün’e gönderildi. Şayet Hakan Fidan iddia ettikleri gibi yıldızı parlatılıyorsa bu operasyonun Türkiye topraklarında yapılmasına müsaade ederdi. Anlaşılıyor ki, bundan sonra Wall Street Journal’ınkine benzer daha çok yazı okuyacağız. Ve bu tür operasyonlarda hedef hep başka kişidir. Burada da Başbakan Erdoğan. Öteden beri AK Parti’yi bölmek ve Erdoğan’dan kurtulmak için ciddi faaliyetler yapılıyor. Ama sonuç alamıyorlar. Asılsız ithamlarla devletin zirvesinde sorun varmış gibi yayınlar yapıyorlar. Hakan Fidan’a vurarak kendilerince Erdoğan’a mesaj gönderiyorlar. Netice de Fidan Başbakan’a bağlı ve her şeyi Başkanın onayıyla yapıyor. Ezelden beri bu toprakları babasının malı gibi kullanan İsrail’e, ABD’ye tek laf edemiyorlar. Kendi periferisinde iki büklümlük gücü olan İran’ı asıl tehdit gibi gösteriyorlar ama aynı ABD ve İngiltere’nin İran’la niye ilişkileri düzeltmek istediklerini izah edemiyorlar. ABD’nin neo-con kanadı, Almanlar, İsrail, muhafazakâr İngiltere ve içeride istediklerini alamayan birtakım mihraklar aynı anda Erdoğan ve Fidan’a yönelmişse, zaten söylenecek bir şey kalmamış demektir. Yıllardan beri kirli ittifak yapan bu grup bakalım bundan sonra neler yumurtlayacaklar, hep beraber izleyelim.
Posted on: Tue, 15 Oct 2013 10:55:57 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015