Hatirlamak lazim 362 Osmanlidan gunumuze kadin 3 Osmanlı’dan - TopicsExpress



          

Hatirlamak lazim 362 Osmanlidan gunumuze kadin 3 Osmanlı’dan günümüze Kadın ve Kadın hareketini hatırlamaya kaldığımız yerden devam edelim : “ …… Cumhuriyet tarihinin ilk partisi 16 Haziran 1923’te Nezihe Muhitin başkanlığında kurulan Kadınlar Halk Fırkası oldu, ancak bu parti Mustafa Kemal’in kuracağı Cumhuriyet Halk Fırkasına ilgiyi azaltacağı gerekçesiyle onaylanmadı. Parti kuramayan kadınlar 7 Şubat 1924’te yine Nezihe Muhittin’in başkanlığında Türk Kadınlar Birliği’ni kurdular ve 1925 seçimlerinden itibaren kadınların seçme ve seçilme hakkı için mücadele ettiler. Birlik 1935’te Türkiye’nin ev sahipliğini yaptığı Uluslararası Kadın Birliği Kongresinin ardından barış taleplerini dile getirdikleri için CHP tarafından görevini tamamladığı gerekçesiyle kapatıldı. Bu dönem kadınlarda giyim, yaşam, kamusal alana katılım, okuma-yazma gibi değişimler modern kadını yaratma çabaları, ulus devlet ve milli kültür yaratma anlayışıdır. İyi yetişmiş bir neslin, iyi eğitimli bir annenin elinden çıkacağı inancını ve yeni bir devlet olunduğunu, geçmişle bağların koparıldığını gösteren sembollere ihtiyaç duyuldu. Bu semboller yaratılmaya çalışılan ulus-devlet için önemli argümanlardır. Çünkü kadınlar yaşamı değiştirme, koruma ve sürekliliğini sağlamada önemli noktadadır. Kadınlar, kalkınma ve milli bir sorumlulukla devletin menfaati için kamusal alana yönlendirildiler. Cumhuriyetin öncü gücü olarak ilan edilen bu kadınlara ‘eğitim fırsatı’ tanındı. Bu süreçte kılık kıyafetin değişmesi ile modern kadın tipi yaratıldı. Bu eğitim fırsatı orta sınıftan kadınların hayatında değişim yaratırken köyde yaşayan kadınlar açısından bir değişiklik yaratmadı. Tek partili ‘demokrasi’nin verdiği özgürlükler ve modernleşme örnekleri olarak ‘aydın’ kocaları ve ailedeki vazgeçilmez rolleriyle ezilmeye devam ettiler. Bu dönem özellikle 1870’lerden itibaren sürdürülen kadın örgütlenmeleri dağıtılmış ve kadınların yıllar boyunca süren zorlu mücadeleler ile oluşturdukları hafızaları yok edilmeye çalışılmıştır. Bu yok edilmeye karşılık kadınlar tarihsel birikimlerinin önemini her fırsatta yinelemişlerdir. “Her yerde kadınların uyanıp, ilerlemeleri başka hareketler gibi yavaş ve zincirleme bir hareket olmuştur. Osmanlı kadınlarının terakki yolundaki mesailerinin henüz bir tarihçesi olmaması onların bir şey yapmamış olmalarını intaç etmez. Bilakis bugün büyük ve umumi bir tiyatro salonundan kadınlığa bu kadar mahrem bir mevzudan bahsetmek ve bu mevzuu dinlemek için bu tiyatroda Osmanlı kadınlarından mürekkep muhterem ve büyük bir kitle bulmak. Bunlar iftihar edilecek şeylerdir. Bugün bu saat ben size böyle hitap ederken, siz beni dinlerken şüphesiz biz de tarih yapıyoruz, demektir. Bu tarihçeyi torunlarımız bir konferans dolduracak kadar uzun ve iftiharla yaptıkları zaman bizim aciz fakat hüsn-i niyet ve samimiyetle dolu bin müşkülatla elde edilen mücadelemizden de bahsedeceklerdir.” (Halide Edip “20.Asırda Kadınlar”, Mektep Dergisi, 1913.) Zamanında kadınlar feminizm temel gündemleri üzerine, kadınların eşit yurttaşlık hakları temelinde tartışmalar yaparlarken Cumhuriyet dönemi ile birlikte iyi anneler olması öğütlenen yeni ‘çağdaş Türk kadını’ tipolojisi yaratılmaya çabalanmıştır. Sadece Mustafa Kemal’in bu dönem de kadınlar ile ilgili söylediği sözlere bakmak bile ne anlatmak istediğimi anlamak açısından aydınlatıcı olacaktır. Şuan Söğütlü Çeşme’de ki kadın anıtını üzerinde yazan “kadınlar eğer ulusun gerçek anası olmak istiyorsa, erkeklerimizden çok aydın ve erdemli olmaya çalışmalılardır”, ‘‘ Kadının en büyük ödevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu ödevin önemi değeriyle anlaşılır.’’ 31,01,1923 İzmir ya da ‘‘ Türk kadını dünyanın en aydın, en değerli ve en ağır kadını olmalıdır.’’ 14,10,1925 İzmir … vb bu örnekleri çoğaltmak tabiî ki mümkündür. Sonunda 1935 parlamentosuna 18 temsilci kadının girmesinden sonra bu önemli reformun dünyaya duyurulması amacıyla Türkiye’de yapılması teşvik edilen dünya feminist kongresinde Türk kadınlar birliğinin gündemin birinci maddesi olarak feministlerin önerisine uyarak ve Ankara’nın onayı olmaksızın barışı koymasının ardından da artık işlevini tamamladığı çünkü Türk kadınlarının bütün haklarını kazandıkları gerekçesiyle birliğin kapatıldığına tanık olundu. Böylece biraz ikna ve Kemalizmi özümleme biraz da baskıyla caydırma yollarıyla Osmanlının son demlerinde oluşan kadın hareketi söndürüldü. Onun için feminizm tarihinin bu döneminde feminizmin kadınların elinden alınıp kullanıldığı giderek anti feminist bir devlet feminizmine dönüştürüldüğü ve sonunda unutturulduğu savı abartma sayılmamalıdır. Cumhuriyet’in kurulmasından ve Kemalist reformların yapıldığı dönemden 80’lerin sonuna kadarki dönemde arada kurulan (1951 Türk Kadınlar Birliği, Hukukçu Kadınlar Derneği, Üniversiteli Kadınlar Derneği vb.) tüm kadın kurumları özellikle CHP’nin kadın kolları başta olmak üzere sürekli tekrarlanan söylem Atatürk’ün Türk kadınına verdiği haklar ve bunların öneminden ibaret kalmıştır. Özellikle tek partili dönemde (1923-1945) Kemalizm kadınlar için kurtarıcı gösterildi, üstelik bir ‘Kemalist kadın olmak’ ve ‘özgür kadın olmak’ bağdaştırması yapıldı. Genelde bu dönemde kadınların sosyal hakları gibi reformlar ve hukuksal taleplerde feministlerle bir araya gelirken asla bir araya gelmedikleri, laiklik karşıtı görüp düşman bildikleri İslamcı kadınları hedef yapmaktan kaçınmamışlardır. Dolayısıyla laik-anti laik çatışmasının örtülü kadın-modern kadın şeklinde görülmesine öncülük etmişlerdir. Dikkat edilecek olursa her darbe sonrası örtünme artmıştır. Sınıflar arası farkın etkisiyle Kemalizm etkisinde daha az kalan kırsal alandaki ve gecekondudaki kadın, darbeler sonrası modernleşmeye tepki olarak örtünmekteydi. Sistem kadınları kendi ideolojisi vasıtasıyla bölmüş ve mücadeleyi parçalamıştır. 1950’lerin başlarına kadar devam eden dönemde köyden kente göç, yeni yeni kendini göstermeye başlayan sermayedarlar, dünya kapitalizmine uyum sürecindeki değişimler, tarımda modernleşme ve küçük aile işletmelerinin çözülüşü kadınların ezilmişliklerini derinleştirdi. Bunun sonucunda kadınlar üretim süreçlerinden koparılmış ve sadece geleneksel rolleri olan ev köleliğine devam etmeye mahkum edilmişlerdir. 1950-1960 arası dönemde şehirli ve köylü olarak iki farklı kültür oluştu. Bunun nedeni köyde ve kentte üretim modellerinin farklılığı idi. Milli burjuvazi şekillendirme gayretlerinin sonucu hızla büyüyen milli sermayedarlar, üretici güçlerle ayrıştı. Köyden kente göç ‘gecekondu kadını’ olarak temizlik, çocuk bakımı gibi ev işlerinde şehirdeki orta sınıf çalışan kadınlara hizmet eden kadınlar yarattı. Edilgen biçimde erkeğin kararıyla şehre gelen kadınlar hem başka bir kadının ev işi yükü altında eziliyor hem de yalnızlıkları ve edilgenlikleri daha da artıyordu. ….. “ (Devam edecek) ( Yeşim Ergün-Türkiye’de Kadın hareketi) sevgiyle kalın ergün eşsizoğlu
Posted on: Tue, 23 Jul 2013 10:09:05 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015