Hiç de sevmem aslında askerlik hatıraları gibi eski - TopicsExpress



          

Hiç de sevmem aslında askerlik hatıraları gibi eski hatıraları anlatmayı ama bazen bir şeyi anlatmanın en iyi yolu da bu galiba... Böyle eski zamanları anlatan bir hikaye görüntüsü vermesin diye nasıl başlayacağımı düşündüm duygularımı anlatmaya, sonra da çok eski tarihi anlatıp da fosilleşmeye başladığımızın anlaşılmamasına gayret edeyim dedim ama sonra vazgeçtim... En nihayetinde koca koca adamlar da olsak, ve hatta bazı akranlarımız bir veya fazla torun sahibi de olmuş olsalar biz hala yalanla uğraşıyoruz... Onun için anlatayım da tarihten bir yaprak olsun... 12 Eylül öncesi malum karışık bir ortam var, karışık da bir okulun karışık ve barışık olmayan iki de farklı gurubu var biz de bu guruplardan birine dahiliz, kısaca ifadesiyle gurur ve şerefle ifade edeyim ki Ülkücüyüz ... O günler normal günler değil dedim ya çok önemli bir şey olmasa da aşağı yukarı her gün veya iki günde bir gün okulun dersliklerinde, yemekhanesinde veya yolda izde herhangi bir yerde bir kargaşa çıkar ve belli bazı kişiler karşı gurubun isim söylemesi veya bizzat polisin yakalaması sonucu önce hürriyet karakolunun yolunu tutardık... Hürriyet karakolunda, öldü ise Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa Allah selamet versin, bir polis abimiz var... Bize çaktırmasa da tavırlarından, sempatisi olduğunu anlıyoruz o zaman... Bu tür olaylarda ilk tespit tutanağı semt karakolunda tutulur, biz de Hürriyet karakoluna gittiğimiz her zaman ilk ifadeleri alan ve kimlik tespiti yapan, polis Mustafa Abi, önce komünistlerin sonra ise bizim kimlik ve ifadelerimizi zapta geçirirdi ki işte burası çok önemli bir ayrıntıdır... Çünkü karakol faslından sonra siyasi şube sonra hazırlık savcılığı sonra ise nöbetçi savcı veya hakim huzuruna hep bu tutanaktaki isim sıralamasına göre gidilir ve biz de bu aşamalar geçerken karşı tarafın ifadelerini öğrenip karşı savunmalarımızı yapar kimden şikayetçi olacağız kimi şahit göstereceğiz gibi stratejileri belirlerdik... İşte bazen bilhassa akşama doğru hazırlık savcılığına vardığımız zaman, bize nezaret eden polisler sıkılırlar, iş bitmezse tekrar şubeye geri dönülecek, nezarete devir teslim yapılacak sabah erkenden gelinip tekrar alınacağız, derken adamların akşamı da sabahı da berbat olacağı durumlarda, bize derlerdi ki davacı olmayın sizi bıraktıralım... İşte bunca şeyi neden yazdığımın sebebini anlatacağım yer de tam burası dostlarım... İfadeye önce komünistler sonra biz girdiğimiz için onlar sıkıntılı olurlardı haliyle, içeriye gireceğiz ve hazırlık savcısı soracak şikayetçi misiniz, ifade sırasına göre onlar önceden hayır diyecekler, peki ya biz sonra evet dersek ne olacak... Bu teklif ilk defa yapıldığında karşı taraf aralarında bir şeyler konuştular va dedilerki bize söz verirlerse davadan vaz geçeceklerine dair biz de vazgeçeriz... Biz de dedik ki söz, davacı olmayacağız... Bu şekilde birkaç olay yaşadık bazılarında nezaretten belki de tutuklanmaktan yırttık böylece... Şimdi ne anlattım ben sizlere dostlarım biliyor musunuz... Yolda izde birbirimizi görsek hiçbir şey bulamasak tırnaklarımızla birbirimizi parçalayacağımız can düşmanlarımız ki birbirimiz hakkında bu hastalıklı duyguya nasıl düşürüldük bu da ayrı bir konu, neyse dağıtmayalım... Evet işte bu can düşmanlarımız bizim sözümüze inanırlardı, onlara kelek yapmayacağımıza güvenirlerdi... Çünkü ülkücü Allah rızası için mücadele eden mert, özü, sözü, doğru, yalana, dolana, kaypaklığa, bulaşmayan örnek bir kişiydi, böyle olması gerekirdi ve de öyleydi... Düşman da olsalar onlar bunu kavramışlardı... 35 Sene önceki görüntü buydu... Gelelim günümüze... Şimdi artık o eski demler yok mertlik, harbilik, hasbilik, dostluk, düşmanlık, kalleşlik, puştluk, helal, haram, arkadaşlık ülküdaşlık vs gibi kavramların artık sözlüklerde bile yeri yok... Yeni Türkçeleri çıkmış çoğu kelimenin... Şimdi artık talebe evlerinde, cezaevlerinde, nezarethanelerde, bir lokma ekmeği paylaşıp keyifle sohbet eden türkü söyleyen ülküdaşlar yok... Şimdi artık klavye başında sağa sola ne kadar sövdüğü ile değer kazanan veya paylaştığı yalanın etkisine göre gurur duyan kişiler var... Onlar artık bir lokma ekmeği değil bir sürü yalan ve iftira paylaşıyorlar sabahtan akşama ve siyasi rakiplerine zarar verdiklerini zannediyorlar... Bunları görüp de Gerçeği söylediğimiz zaman veya ikaz ettiğimiz zaman ise bize buğuz ediyorlar ya da artık bu da kesmiyor hakaret ediyorlar... Bir yere gidip de doğru söylediğimiz zaman ülkücüyüm diyen kardeşlerimiz artık bize doğru söylediğimiz için hakaret ediyorlar... Hic de önemli değil istedikleri hakareti yapsınlar serbesttir, ne aldığımız övgüler olmayan şanımızı yüceltir ne de aldığımız sövgüler mevcut haysiyetimizi azaltır... Ben kendimden mesulüm, mesuliyetim, bana dosdoğru olmam gerektiğini, insanlara da doğruyu gösterip, yanlıştan ise sakınmalarını tavsiye etmemi emreden Rabbime karşıdır... ... Yalana taviz vermeyeceğim, kimseye de sövüp hakaret etmeyeceğim... Çünkü benim dinim islam ben de bir müslümanım, anlattığım şekilde davranmakla mükellefim, La ilahe illallah diyorsam ve manasına inanıyorsam gereği budur vesselam...
Posted on: Sat, 26 Oct 2013 19:38:33 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015