KIBRIS VE ERGENEKON BAĞLANTILARI -1- 1960 yılında Türk ve Rum - TopicsExpress



          

KIBRIS VE ERGENEKON BAĞLANTILARI -1- 1960 yılında Türk ve Rum toplumlarının ortaklığında adada Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi kurulur. Bu cumhuriyete Türkiye-Yunanistan-İngiltere garantör olurlar. Dış mihrakların karıştırmacılığı ve müdahaleleri neticesinde iki toplum kamplara bölünerek zaman zaman çatışma noktasına gelir. 1967’de Yunanistan’da askeri bir darbe ile kurulan CIA destekli Albaylar Cuntası’nın tetiklemesi ve etkisiyle 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta kanlı bir iç hesaplaşma yaşanır. Cuntacı Nikos Sampson liderliğindeki EOKA B taraftarı Rumlar, Makarios yanlılarıyla sol görüşlü (AKEL) diğer Rumlara yönelik saldırıya geçer ve Rum Lider Makarios bu darbe ile devrilerek adayı terk eder. 1960 yılında kurulan Anayasal düzen bozulur ve Yunan Cuntası yönetime el koyar. Garanti ve İttifak Anlaşmalarından doğan hakkını kullanan Türkiye, bozulan bu anayasal düzeni yeniden tesis etmek amacıyla 20 Temmuz 1974’te adaya askeri müdahalede bulunur. Müdahale ile adanın siyasi yapısında değişimler yaşanır. Kıbrıs Barış Harekatı sonrası takriben Eylül 1974 tarihinde adadaki Türkiye Cumhuriyeti Askeri Kuvvet Komutanlığı ile Kıbrıs Türk Cemaat Başkanı Rauf R. Denktaş, o dönemin Kıbrıs Türk Başsavcısı ve Yüksek Mahkeme Başkanı tarafından uluslararası hukukun ve özellikle özel mülkiyet hakkının ihlal edilmemesi yönünde yazılı olarak uyarılır. Ancak bu önemli hukuki mütalaa gözardı edilerek bugün AİHM’de Türkiye’nin mülkiyete yönelik mahkumiyetlerinin temelini oluşturacak hukuk ihlalleri yapılır. Bu ihlallerin bedelini bugün Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı ödemek durumunda kalmıştır ve halen de ödemektedir. 1975 yılında, bölünen adanın kuzeyinde Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) kurulur. 1974 müdahalesi sonrası oluşan fiili durum ışığında yeni bir anayasa ile yeni bir devlet modeli ortaya çıkar. Adanın tekrar birleşmesinde oluşacak federal yapı arzusuyla bu devletin adına da “federe” kelimesi eklenir. 1977-79 Doruk Anlaşmalarında Denktaş ve Makarios (Sonrasında Klerides) “Bağımsız, bağlantısız federal bir devlet” çerçevesinde çözüme ulaşmak için anlaşmaya varırlar. 12 Eylül 1980’de bu sefer Türkiye’de askeri darbe yapılır ve yönetime generaller el koyar. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi (Panama, Haiti, Nikaragua, Şili, Grenada, Yunanistan, vs…) Türkiye’de yapılan bu darbenin arkasında da CIA vardır. 12 Eylül’ü gerçekleştirenler aslında ABD yönetiminin “Bizim çocuklar başardı” (our boys did it) diye adlandırdığı paşalar ve subaylardır. 1983 yılında uluslararası hukuka aykırı olacağı bilinmesine rağmen, darbeciler ve onların temsilcileri vasıtasıyla ısrarla ve baskıyla KKTC kurdurulmuştur. KKTC’nin kurulmasıyla BM’de 1983 ve 1984 yıllarında alınan kararlar ve sonrasında ABAD ve AİHM kararlarıyla bu yapının illegal olduğu hukuki anlamda tescillenmiştir. KKTC olgusunun uluslararası hukuka aykırılığı karşısında Kuzey Kıbrıs ve Kıbrıs Türk Halkı tüm dünyadan izole olarak yaşamaya ve çeşitli ambargolarla ezilmeye mahkum edilmiştir. 12 Eylül’ü gerçekleştiren darbeci zihniyetler ve diğer adıyla “derin devletçiler” aslında çok önceden Kıbrıs ile alakadar olmaktaydılar. 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nın kurulmasına, T.C Genel Kurmay Başkanlığı’na bağlı gizli bir yapılanma olan Özel Harp Dairesi katkı koyarak belirli anlamda öncülük etmiştir. 1968 yılında yapılacak Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Muavini (Seçilen bu kişi Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi’nin de Başkanı olacaktır) seçimlerine AİHM’den emekli hakim Zeka Bey aday olur. Kıbrıs Türk toplumundan ciddi bir destekle aday olan Zeka Bey’in karşısında Dr. Fazıl Küçük vardır. Ancak dönemin T.C Büyükelçisi ve TMT liderliğinin baskı ve etkisiyle Zeka Bey adaylığını geri çekmek zorunda kalır. 1973 yılında yapılacak seçimler için aday olan Dr. Fazıl Küçük ve Ahmet Mithat Berberoğlu da Rauf Denktaş karşısında benzer nedenlerle adaylıktan vazgeçirilirler. 1974 yılında garantörlük hakkına dayanarak yapılan Barış Harekatı’nın adada bozulan anayasal düzeni tekrar tesis etmek gayesiyle yapıldığı lider kadrolarca beyan edilmesine rağmen ( Temmuz – Ağustos 1974 tarihlerinde Türkiye’de yayın yapan gazetelerde devlet yetkililerinin bu yönde birçok beyan ve demeçleri bulunmaktadır ) adanın bölünmüşlüğünün kalıcılığına yönelik politikalar üretilmiştir. Oysa 20 Temmuz 1974 sabahı Rauf Denktaş radyodan halka yaptığı konuşmada, harekatın temel amacının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması olduğunu açıkça beyan etmiştir. 1981 yılında KTFD’nde yapılan genel seçimlerde sol ağırlıklı muhalefet Denktaş desteğindeki ve liderliğindeki UBP’ye karşı üstün çıkar (UBP:18, TKP+CTP+Diğerleri:21). Dönemin darbe yöneticileri ve onun temsilcisi askeri ve sivil yetkililer bu muhalefet partileriyle görüşme yaparak hükümette yer alamayacaklarını kendilerine uyarı ve tehdit şeklinde aşikar olarak beyan ederler. Bu yapılanlar ada demokrasisine ve bağımsızlığına açıktan bir müdahale teşkil etmekteydi. 1981 yılında yapılan demokratik seçimlerde solun güçlü çıkması Türkiye’deki askeri yönetimi endişelendirmiştir. 1981 yılında yapılan Devlet Başkanlığı seçiminde ise Rauf Denktaş’ın %48 oy aldığı belli olduktan sonra aniden TRT’den seçimi kazandığı ilan edilmiştir (Oysa seçimi kazanabilmek için %50+ oy gerekli idi). Bu olayın hemen öncesinde KTFD Başbakan Müsteşarı’nın “Elçilik emir verdi. Biraz sonra R.Denktaş devlet başkanı ilan edilecek” demesi bu seçimlere, Türkiye’deki askeri yönetimin müdahalesini açıktan göstermektedir. Bunun üzerine muhalefet Yüksek Seçim Kurulu’na şikayette bulunmuş ancak YSK Başkanı şikayetçilere “Gidin Elçiye” demiştir. Görüleceği üzere darbecilerin Kıbrıs’taki siyasi etkisi ve/veya müdahalesi Yüksek Mahkeme Başkanı’na kadar uzanmıştır. KTFD Anayasası’na göre, R.Denktaş’ın 1983 yılından sonra tekrar devlet başkanı olması hukuken mümkün değildi. Ancak darbe yönetiminin açıkça destek verdiği R.Denktaş’ın devlet başkanlığının devamı elzem görülmekteydi. Bu amaçla anayasa’nın da değiştirilmesi gerekiyordu. Ancak bunu sağlayacak meclis çoğunluğu yoktu (2/3 yani 27 milletvekili). Bu yüzden yeni bir devlet ve buna bağlı yeni bir anayasa yapma yöntemi seçildi. Neticede halkoyuyla kabul edilen KKTC Anayasası ile R.Denktaş’ın uzun yıllar daha cumhurbaşkanı olmasının önü açılmış oldu. KKTC kurulmadan bir gün önce yapılan yemekli toplantıda muhalefet milletvekillerine karşı R.Denktaş, mecliste yapılacak oylamada bu yeni oluşuma evet demeyecek olan muhalefet partilerinin bertaraf edileceği, siyasal faaliyetlerinin de sonlanacağı yönünde tehdit nitelikli bir uyarıda bulunmuştur. Keza bu toplantı esnasında Denktaş sürekli olarak “Kripto geldi mi?” diye yanındakilere sorduğu ve bu kriptonun T.C Elçiliği’nden o toplantı esnasında geldiği de zamanın tanıklarınca anlatılmaktadır. KKTC’nin kurulmasına ilk başta şiddetle karşı dururmuş gibi görünen ABD, güçlenen solun yok edilmesi için adada yeni bir devletin kurulmasının gerekliliği konusunda darbeciler tarafından ikna edilmeye çalışılmıştır. Kenan Evren bu konuda ABD Başkanı’nın özel temsilcisine şu açıklamayı yapmıştır: “..Siz acaba Kıbrıs Türkleri arasındaki iç durumu biliyor musunuz? Her gün komünistler kuvvet kazanıyor. Bugün mecliste çoğunluğa R. Denktaş ancak bir farkla sahip bulunuyor. Bu durum devam ettiği takdirde bundan sonra yapılacak ilk seçimde tahminim sol grup iktidarı ele alacaktır. Rum tarafında zaten komünistler var. Türk tarafında da komünist bir grup var. Bunlar birleştiği takdirde işte o zaman Akdeniz’de tam Sovyetler’in arzuladığı gibi bir durum meydana gelir. Acaba Amerikalı dostlarımız bunu mu arzu ediyor?” Görülüyor ki askeri darbe yöneticileri esasta adadaki siyasal solu dolayısıyle de muhalefeti bitirmek gayesiyle hareket etmişler, bu anlamda uluslararası hukuku bertaraf ederken ABD’yi de bu şekilde düşüncesini açıklayarak yumuşatmıştır. Zaten ABD için de adanın bölünmüşlüğünden fayda sağlamak ve üsleri kullanabilmek her şeyden daha önemliydi. Kenan Evren ABD’yi ikna ederken adadaki siyasi görüntüyü dahi çarpıtarak vermekten kaçınmamıştır. Çünkü o dönem adadaki sol siyasi grubun takriben %75’i komünist olmayıp sosyal demokrat çizgideydi. TKP bu çizgisiyle soldaki en güçlü partiydi. Görüleceği üzere Darbeciler, Kıbrıslı Türklerin demokrasisine, kurulu düzenine ve siyasal statükosuna müdahale ederek, mevcut siyasal yapıyı değiştirmeyi ana amaç edinmişlerdi. 2000 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine “derin devlet” tarafından müdahale edilerek Derviş Eroğlu adaylıktan çektirilmiştir. Sayın Eroğlu bunu dolaylı da olsa ifşa etmiş “Peşimde onlarca MİT Ajan vardı” demiştir. Belli ki bu olay darbecilerin adadaki işbirlikçi ve/veya kalıntılarının etkisiyle yapılmıştır. Keza Ergenekon iddianamesinin en az 100 sayfasında bu örgütlenmenin KKTC ile olan bağlantıları bir şekilde ortaya konmaktadır. Ve yine 12 Eylül’ü yaratan provakatif eylemlerin o dönemde (1978-79 arası) Kıbrıs’ta planlandığı ve hatta Kıbrıs’tan giden bazı kişilerce provake edildiği de çeşitli kesimlerce beyan edilmektedir. Darbecilerin etki ve kontrolü altında kurulan KKTC’de, askeri ve polis kuvvetleri de yeni bir şekle büründürülür. 1983 KKTC Anayasası ve buna dayalı yeni yasal düzenlemeler ile KKTC’nin Ordusu olan Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) ve Polis Örgütü, Türkiye Genelkurmay Başkanlığı tarafından atanan bir generalin emir, komuta, yönetim ve denetimine bırakılmıştır. 1983 sonrası yaratılan anayasal yapı içerisinde darbecilerin istediği doğrultuda, siyasete ve hükümete etki edebilecek militarist bir yapılanma gerçekleşmiştir. Halen dahi KKTC Ordusu ve Polis Örgütü, Türkiye Genelkurmaylığı tarafından görevlendirilmiş bir general tarafından yönetilmektedir. Bugüne kadar Adada görev yapan T.C Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı üst rütbeli subayların bir kısmı Türkiye’de neticelenen Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda mahkum olmuş kişilerdir. Kısaca 1983 yılından sonra dahi KKTC’de darbe ve demokrasiye karşı müdahaleci zihniyetlerin hegemonyası devam etmiştir. Bunun en güzel örneği yakın geçmişte yaşanmıştır. UBP-TKP koalisyon hükümeti döneminde (1999 – 2001) GKK Komutanı polisin sivilleşmesine karşı olduğunu ortaya koymak amacıyla hükümete yönelik sert ve hakarete varan açıklamalar yapmıştır. Bu tavır karşısında TKP Başkanı Mustafa Akıncı’nın “Komutan çizmeyi aştı” diyerek karşılık vermesi üzerine adadaki askeri makamların baskısıyla TKP koalisyondan ayrılmak durumunda kalmıştır. Bir başka anti-demokratik görüntü ise devletin protokol sıralamasında Yargı’yı temsil eden Yüksek Mahkeme Başkanı’nın generallerin ve elçinin arkasında yer almasıdır. Yine bunun yanında siyasi parti başkanlarının, ana muhalefet parti başkanının, bakanların, belediye başkanlarının, Başsavcı, Sayıştay Başkanı ve diğer seçilmişlerin, atanmış askerlerin gerisinde yer alması ülkedeki militarist vesayetin ağırlığını açıkça ortaya koymaktadır. KAYNAKÇA 1-) Kripto Geldi Mi? Ahmet Billuroğlu, 2012. 2-) Kenan Evren’in Anıları, Kenan Evren, C.4, Milliyet Yayınları, s.441. 3-) Tarih Yargılanıyor, İlter Türkmen, Hürriyet Gazetesi, 26.7.2008. (DEVAMI YARIN YAYINLANACAKTIR)
Posted on: Tue, 06 Aug 2013 09:08:03 +0000

Trending Topics



ass="stbody" style="min-height:30px;">
#BreakingNews: The FIA has confirmed that Jules Bianchi has

Recently Viewed Topics




© 2015