Meclis’te MHP-PKK kardeşliği 22 Temmuz’dan önce - TopicsExpress



          

Meclis’te MHP-PKK kardeşliği 22 Temmuz’dan önce Adıyaman’da MHP’nin birinci sıradan milletvekili adayı Mehmet Toprak’ın DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün bacanağı olduğunu ortaya koymuştuk. Mehmet Toprak maalesef seçilememiş! Bahçeli ceketini ilikleyerek Ahmet Türk’le tokalaştığına göre, herhalde Toprak da milletvekili olsa, Türk’le sarmaş dolaş Genel Kurula girerlerdi. PKK’yla el sıkışan milliyetçi olabilir mi? 22 Temmuz gecesi televizyon ekranlarına seçim sonuçları ilk düşmeye başladığında tartışılmaya başlanan en önemli maddelerden birisi MHP ile PKK’lıların Meclis’te nasıl bir arada bulunacağıydı. Bahçeli meydanlarda ipler atmış, Türk milliyetçiliğinin temsilcisi olarak Türk milletinin oylarını toplamış ve şehit cenazelerinin hesabını soracağını söylemişti. Mitinglerde bölücülüğe karşı bu derece esen gürleyen milliyetçi bir liderin PKK’lı milletvekilleriyle yan yana nasıl duracağı bilinmiyordu. Seçim sonuçları kesinleşip de mazbatalar dağıtılmaya başladığına gazetelerde bir fotoğraf daha yayınlandı: MHP’li Deniz Bölükbaşı ile DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün Meclis’te karşılaşma anı. Ne olacağı hâlâ bir merak söz konusuydu. Biz ise hiç merak etmiyorduk. TÜRKSOLU’nu takip edenler bilir. MHP’nin milliyetçi olmadığını defalarca yazdık. Ama, herhalde, Bahçeli’nin ceketini ilikleyip DTP’lilerin elini sıkacağını söyleseydik, birileri bize çok abartıyorsunuz derdi. Hemen malum hikayeyi anlatmaya başlardı: “MHP’nin tabanında iyi niyetli insanlar, onları kırmayalım, uzaklaştırmayalım...” Ya da birileri diyecekti ki, “MHP’nin Meclis’te bulunması yine de faydalıdır. En azından PKK’lıları dengelerler.” AKP’ye ve PKK’ya karşı solcuların CHP’ye, sağcıların da MHP’ye oy vermesi gerektiğini savunan birileri ise, AKP karşıtı cepheyi zayıflatmakla eleştirecekti bizi. Sanırız “birileri” şaşırmış ve mahcup olmuştur artık... Köklerini Kürt şeyhlerinde arayan milliyetçi olabilir mi? Halbuki biz şaşırmadık. 22 Temmuz’dan önce Adıyaman’da MHP’nin birinci sıradan milletvekili adayı Mehmet Toprak’ın DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün bacanağı olduğunu ortaya koymuştuk. Mehmet Toprak maalesef seçilememiş! Bahçeli ceketini ilikleyerek Ahmet Türk’le tokalaştığına göre, herhalde Toprak da milletvekili olsa, Türk’le sarmaş dolaş Genel Kurula girerlerdi. Şaka bir yana, MHP ile DTP arasındaki akrabalık ilişkisi çok daha eskilere gidiyor ve bacanaklıktan daha yakın. Bilindiği gibi DTP’nin (ve tüm Kürt örgütlerinin) doğal önderlerinden birisi Şeyh Sait’tir. Şeyh Sait, Kürt ve Şeriatçıdır. Nakşi Şeyhidir. MHP’lilerin de “çağımızın Yesevisi” diye saygı duydukları, resmini il ve ilçe binalarına astıkları Şeyh Arvasi de Kürt ve Şeriatçıdır. Ne büyük tesadüf ki o da Nakşidir. Hem PKK’nın hem de MHP’nin Nakşi Kürt Şeyhlerini lider bellemesi garip bir tesadüf sayılmasın. MHP örgütlerine bakın, Kürtlerin adeta bir istilası altında değil midir? MHP’yi destekleyen gazetelerin sahiplerinden tutun, Ülkü Ocakları Başkanlarına kadar ünlü MHP’li simaların arasında bu kadar çok Kürt olması da mı bir tesadüftür? Ya Bahçeli’nin Güneydoğu’da propaganda yürütülürken Kürtçe kullanabilirsiniz genelgesine ne demeli? Hatırlanırsa, 2006 yılındaki Erciyes Kurultayı’nda da Kürtçe türküler eşliğinde halaylar çekilmişti. MHP Diyarbakır İl Başkanı da il kongresinde Kürtçe konuşma yapmıştı. Dolayısıyla özellikle Güneydoğu ve Doğu’daki parti örgütlerinin büyük çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir partiyle karşı karşıyayız. Öyleyse ne farkı kalıyor ki MHP’nin DTP’den? Üstelik bu gerçeği MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır da seçimden önce verdiği bir demeçte şöyle ifade ediyordu: “Göreceksiniz, Diyarbakır, Hakkari, Van, Şırnak gibi pek çok ilden milletvekili çıkaracağız.” Kısacası, ne kökenindeki Kürt Şeyhlerinden ne örgütündeki bunca Kürtten ne de Kürtçe konuşulan kongre ve mitinglerinden rahatsız olmayan bir “milliyetçi” partiyle karşı karşıyayız. Açıkçası böyle bir partinin Türk milliyetçisi olamayacağı ortadadır. “Ne milliyetçisi” olduğuna da siz karar verin. ABD eski büyükelçisi Grossman, seçim öncesi mitinglerin en heyecanlı günlerinde “Amerikan karşıtlığı üzerinden oy toplayan partileri affetmeyiz” şeklinde sert bir uyarı açıklaması yapmıştı. bomba açıklama Bahçeli’den geldi: “ABD’yi ikna eder, Kuzey Irak’a gireriz.” Hem de Grossman’ın açıklamasının hemen ertesi günü. Üstelik, sorulan bir soruya yanıt olarak değil, Hürriyet yazarlarını bizzat MHP Genel Merkeze çağırarak… PKK’lıyı alkışlayan bir lider milliyetçi olabilir mi? Bahçeli’nin DTP’lilerin elini sıkmasının pek çok anlamı bulunmaktadır. Öncelikle, Bahçeli’nin konuyla ilgili açıklamasına bir bakalım. Ne diyor Bahçeli? “Uzatılan eli sıkarız. Havada bırakmayız. Ama diğer elleriyle Mehmetçiğe kurşun sıkana izin vermeyiz.” Bahçeli’nin bu açıklamasına DTP tarafından yanıt gecikmedi: “Biz uzlaşma ve diyalog istiyoruz. Bizim elimiz zaten hiçbir zaman silah tutmadı.” Buyrun buradan yakın! İşte MHP’yi mat eden açıklama. Bölücü bölücüdür. Eli silah tutan ve tutmayan olarak ayrılmaz. Bir bölücüyü tehlikeli yapan silaha başvurması değil, Türkiye’yi bölmek istemesidir. Bu isteği silahla yapmak isteyenlerle milletvekili olup yapmak isteyenler arasında herhangi bir ayrım bulunmamaktadır. Zaten DTP ile PKK arasında herhangi bir çekişme, çatışma ya da husumet yoktur. Tersine DTP, PKK’nın yapmak istediklerini yasal olanaklarını değerlendirerek gerçekleştirmek için kurulmuş bir partidir. Dolayısıyla Meclis’e girmiş bir PKK’lıyla dağa çıkanı arasında hiç ama hiçbir fark yoktur. Aksine, Meclis’e girmek PKK açısından önemli bir yasal mevzi ve siyasi bir zaferdir. Böylece Kürtçülük ve bölücülük meşrulaşmış olmaktadır. Ahmet Türk’ün elinin sıkılmasının böyle bir anlamı bulunmaktadır. Üstelik bu el sıkma hadisesi bir anlık gafletin sonucu değildir. Uzatılan eli geri çevirmemekle de alakası yoktur. Hatırlayalım, geçtiğimiz sene şehit cenazelerinde hükümet protesto edilirken MHP lideri Bahçeli ülkücüleri evde oturmaya davet etmiş ve sükûnet çağrısı yapmıştı. Tam da tüm milletin sokaklarda terörü lanetlediği günlerde sükûnet telkininde bulunmak bir tek PKK’nın işine yarayabilirdi. Nitekim Ahmet Türk de Bahçeli’nin bu tavrını öven bir açıklama yapmıştı. Dolayısıyla Türk ile Bahçeli arasındaki bu tokalaşma aslında birkaç sene öncesine gitmektedir. Zaten yemin törenindeki bu uzlaşma tablosu tokalaşmayla da sınırlı kalmadı. DTP’li milletvekillerinin Türkçe yemin etmesi üzerine her yemin eden DTP’liyi alkışlayan yine Bahçeli oldu. Şimdi soruyoruz, bugün Türkçe yemin etti diye DTP’li alkışlayanlar, yarın eyalet yasa tasarısını önüne getirdiğinde de “silaha değil yasal yollara başvurduğunuz için sizi tebrik ediyorum.” diye alkış tutacak mıdır? Bilindiği gibi DTP’nin (ve tüm Kürt örgütlerinin) doğal önderlerinden birisi Şeyh Sait’tir. Şeyh Sait, Kürt ve Şeriatçıdır. Nakşi Şeyhidir. MHP’lilerin de “çağımızın Yesevisi” diye saygı duydukları, resmini il ve ilçe binalarına astıkları Şeyh Arvasi de Kürt ve Şeriatçıdır. Ne büyük tesadüf ki o da Nakşidir. Hem PKK’nın hem de MHP’nin Nakşi Kürt Şeyhlerini lider bellemesi garip bir tesadüf sayılmasın. MHP örgütlerine bakın, Kürtlerin adeta bir istilası altında değil midir? MHP’yi destekleyen gazetelerin sahiplerinden tutun, Ülkü Ocakları Başkanlarına kadar ünlü MHP’li simaların arasında bu kadar çok Kürt olması da mı bir tesadüftür?Ya Bahçeli’nin Güneydoğu’da propaganda yürütülürken Kürtçe kullanabilirsiniz genelgesine ne demeli? Hatırlanırsa, 2006 yılındaki Erciyes Kurultayı’nda da Kürtçe türküler eşliğinde halaylar çekilmişti. MHP Diyarbakır İl Başkanı da il kongresinde Kürtçe konuşma yapmıştı. Dolayısıyla özellikle Güneydoğu ve Doğu’daki parti örgütlerinin büyük çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bir partiyle karşı karşıyayız. Öyleyse ne farkı kalıyor ki MHP’nin DTP’den? Bir milliyetçi Apo’yu yakalar da nasıl asmaz? O ünlü tokalaşma hikayesinin bir başka boyutu daha var. Ahmet Türk’un elini sıkan elin aynı zamanda meydanlarda ip atan el olması PKK açısından bir başka büyük başarıdır. Böylelikle PKK’ya en çok karşı çıkan parti PKK’nın Meclis’te bulunmasına ikna edilmiş olmaktadır. Bu Kürtler açısından büyük bir zaferdir. Böylelikle en milliyetçi görünen parti bile Kürtlerin Meclis çatısı altında PKK propagandası yapmasına ses çıkaramaz hale getirilmiş olmaktadır. Ancak yaşanan bu zafer havasının yanıltıcı olduğunu Kürtlere hatırlatmak isteriz. Zira MHP, Türk milletinin PKK karşıtı duygularının sonucu olarak oy almış olabilir. Ama o hislerin temsilcisi olmadığı da ortadadır. MHP sizin elinizi sıkabilir, ama Türk milleti elinde silah olsun olmasın, bölücünün elinin sonuçta Apo’nun eli olduğunu bilmektedir. Ve Apo’nun eli sıkılmaz... Çünkü o el Türk’ü kesmek, yok etmek için uğraşmaktadır. Ancak tren çoktan kaçmıştır. Artık iş işten geçmiştir. İmralı’daki Apo’yu asmak eskisine göre daha zordur. Yakalanır yakalanmaz idam edilmesi gerekirdi. 1999 yılını hatırlayalım. Apo yakalandığında Türkiye’de bayram havası vardı. Artık teröristbaşı yakalanmıştı. Cezası verilecekti. 30 bin şehidin anası, babası, kardeşi, eşi... Onbinlerce gazimiz... Ve Türkiye’nin bölünmesine karşı çıkan milyonlarca Türk evladı… Herkes bölücü terörün hesabının sorulacağını düşünüyordu. Ancak hiç de sanıldığı gibi olmadı. Apo’nun ABD tarafından idam edilmemesi şartıyla Türkiye’ye teslim edildiği daha sonra ortaya çıktı. Bu noktada MHP de üzerine düşeni yapmış, Apo’yu asacağız (aynen 22 Temmuz’daki gibi) propagandasıyla 1999 seçimlerinde oy toplamış ama iktidarı boyunca bunu gerçekleştirmek için hiçbir şey yapmamıştı. Hatta, 2002’de Meclis tarafından kabul edilen idam cezasını kaldıran 3 Ağustos kararlarının altında MHP’nin de imzası vardı. Bugün MHP, idam oylamasında hayır oyu kullandıkları propagandasını yapıyor, halbuki MHP madem idamın kaldırılmsına o kadar karşıydı, bunu engelleseydi. Bu gücü vardı. Örneğin MHP’liler toptan istifa edip sistemi tıkayabilirdi. Ya da 3 Ağustos kararlarından sonra yapılan erken seçim resti, kararlar alınmadan önce çekilebilirdi. Yani MHP istese idamın kaldırılmasını engelleyebilirdi. Ama bunu yapmadı. ABD’nin kurduğu bir partinin, ABD’nin Apo’yu teslim ederek Türkiye’yi teslim alma politikasına karşı çıkacağını beklemek de zaten doğru olmazdı. O yüzden, meydanlarda ip atan bir liderin bugün Ahmet Türk’ün elindeki ipin bir ucunu tutması kimseyi şaşırtmasın. O ipin üstünden şu an Apo atlıyor! MHP’nin Amerikancılığı nereden geliyor? ABD’nin örgütlediği bir parti milliyetçi olabilir mi? MHP’yi bugün PKK’lıların elini sıkmaya götüren şey MHP’nin “milliyetçilik” anlayışıdır. Dikkat ederseniz tırnak içinde kullanıyoruz milliyetçi kelimesini. Çünkü MHP milliyetçi bir parti değildir. Milliyetçi olmanın dünya çapında bir tanımı vardır. O tanımın da bir numaralı unsuru milletleri ortadan kaldırmaya çalışan her tür ideolojiye karşı çıkmaktır. İkincisi, emperyalizme, yani emperyalizmin her türlü askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel saldırılarına karşı çıkmaktır. Bu tanıma MHP uymamaktadır. Üstelik yalnızca bugün değil, bir parti olarak kurulduğu günden beri uymamaktadır. Çünkü MHP milliyetçi bir parti olarak değil, komünizm karşıtı Amerikancı bir parti olarak kurulmuştur. ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası, Soğuk Savaş doktrini çerçevesinde, tüm Üçüncü Dünya’da örgütlediği anti-komünist hareketlerden birisidir MHP. Bu nedenle, MHP’nin tarihinde Amerikan karşıtı mitingleri bulamazsınız, ama devrimci gençlerin antiemperyalist eylemlerine MHP’liler tarafından nasıl saldırıldığını görebilirsiniz. O günlerde devrimci gençler Amerikan karşıtı mitingler yaparken, MHP’liler “komünizmi tel’in mitingleri” düzenliyordu. Devrimci gençler “Altıncı Filo defol” derken, “NATO’ya Hayır” diye haykırırken MHP’liler “komünistler Moskova’ya” diyordu. Devrimci gençler Amerikalıları, MHP’liler ise devrimci gençleri kovalıyordu. 5000’e yakın vatan evladına kurşun sıkıp hayatını sonlandıran da aynı faşist mantıktı. MHP açısından “Türkiye’yi komünizmden korumak bir vatan savunması demekti.” Halbuki MHP’nin savunduğu vatan Türkiye değil, ABD’ydi. Bu MHP’yi örgütleyen isimlerin bir bir CIA ajanı çıkmasıyla birlikte zaman içerisinde kanıtlandı. MHP, tüm dünyadaki antiemperyalist yükselişe karşı önlem almak isteyen ABD’nin kurduğu antikomünist “paramiliter” örgütün Türkiye’deki koludur. MHP’nin önde gelen isimlerinden Fethi Tevetoğlu’nun Amerikan bayrağını öperken çekilmiş resminin aslında büyük bir anlamı bulunmaktadır. Ve tabii ki Türkeş’in de İsrail bayrağı altındaki resmini unutmayalım. Daha önce TÜRKSOLU’nda yazdığımız bir başka gerçeği daha hatırlatalım. CIA’nın 1959’dan 1971’e kadar Türkiye İstasyon Şefliğini yürüten Özbek asıllı ajanı Ruzi Nazar, MHP’yi örgütleyen ABD’li ajanların en ünlüsüdür. Ruzi Nazar hakkındaki bir başka önemli bilgi de İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin SSCB’yi işgali sırasında onlarla işbirliği yapan Özbeklerden biri olmasıdır. ABD’ye iltica eden ünlü Nazi Generali Gehlen gibi o da, İkinci Dünya Savaşı’nı Nazilerin kaybetmesi üzerine antikomünist mücadeleyi ABD’de sürdürmeye karar vermiş ve CIA’nın kuruluşunda da yer almıştır. Nazar’ın MHP ile ilişkileri o denli sıkı fıkıdır ki, Türkiye’den sonra görev yaptığı Almanya’da da üstlendiği görev MHP’nin yurtdışı örgütünü kurmak olmuştur. MHP’li katilleri yurtdışına kaçıran şebekeyi de bizzat Nazar oluşturmuştur. ABD’ye karşı çıkmayan milliyetçilik olur mu? Çok fazla uzatmayacağız. MHP’nin kuruluşundaki ABD etkisi konusunda zaten Türkiye’nin büyük çoğunluğu hemfikirdir. MHP’nin 80 öncesi üstlendiği misyonu da sanırız kimseye hatırlatmaya gerek yok. Bunu da herkes kabul ediyor, ama MHP’nin artık değiştiği ve eski ülkücü kimliğinden sıyrılarak modern bir milliyetçi parti olduğunu savunan ve CHP’yi beğenmeyen Atatürkçülere adres olarak gösteren anlayışa da karşıyız. MHP’nin bırakın “modern” milliyetçi olmayı, “milliyetçi” bile olmadığını görmek gerekiyor. Seçimlerden önce yapılan çeşitli açıklamalarda bu zaten anlaşılıyordu. Örneğin Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, “AB’ye bugün hayır diyoruz, ama karşı değiliz” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bu konudaki en önemli açıklama ise Bahçeli’den geldi. ABD eski büyükelçisi Grossman, seçim öncesi mitinglerin en heyecanlı günlerinde “Amerikan karşıtlığı üzerinden oy toplayan partileri affetmeyiz” şeklinde sert bir uyarı açıklaması yapmıştı. Bu açıklamanın AKP’ye karşı muhalefet yürüten CHP ve MHP’yi hedef aldığı ortadaydı. İki parti de “Sana mı soracağız” şeklinde “milli” bir tavır almak yerine, söylemlerinde bir değişikliğe gitti. Yanlış anlaşılmasın, Amerikan karşıtı söylemleri bırakmadılar. Çünkü öyle bir söylemleri zaten yoktu. Ancak, ABD’nin “affetmeyeceğinden” ürkerek Amerikancı söylemlere başvurdular. Baykal “ABD stratejik müttefikimiz. Biz çuval olayından sonra bile Amerikan aleyhtarlığı yapmadık” gibi demeçler verirken, bomba açıklama Bahçeli’den geldi: “ABD’yi ikna eder, Kuzey Irak’a gireriz.” Hem de Grossman’ın açıklamasının hemen ertesi günü. Üstelik, sorulan bir soruya yanıt olarak değil, Hürriyet yazarlarını bizzat MHP Genel Merkeze çağırarak… Tüm Türkiye, şehit cenazelerinde PKK’yı destekleyen ABD’ye lanet okurken… Genel Kurmay Başkanı Kuzey Irak’a girmemiz lazım, gerekirse Barzani ve ABD’yle de çatışırız gibi açıklamalar yaparken… Komutanlar “Kimi müttefiklerimiz terörle mücadelede bizi yalnız bırakıyor, hatta PKK’ya siyasi ve lojistik destek sağlıyor” serzenişinde bulunurken… Ve tüm Türkiye, Ordu’nun terörün kökünü kurutması için Kuzey Irak’a bir operasyon düzenlemesi gerektiğini düşünürken… O çok milliyetçi ve PKK karşıtı partimiz MHP çıkıp terörü ABD ile işbirliği içinde halledecekleri mesajı veriyordu. Yani MHP, terörü hiçbir zaman halletmeyeceğini açıklıyordu. Şimdi bu partinin Mecliste PKK’lıların elini sıkması niye şaşırtıcı olsun ki? Bir milliyetçi Kürtçeyi nasıl serbest bırakır? Bahçeli’nin Ahmet Türk’ün elini sıkması büyük gürültü kopardı, ama nedense kimse DTP’liler Türkçe yemin etti diye alkışlamasına o kadar önem vermedi. Bahçeli yaptığı açıklamada, DTP’lileri Kürtçe yerine Türkçe yemin ettikleri için alkışladığını belirtti. Sonuçta alkışlanan PKK’lıdır. Bundan bahsettik zaten. Ancak gözden kaçan bir unsur daha var. DTP’liler yemin töreninden günler önce zaten Kürtçe yemin etmeyeceklerini açıklamışlardı. Hatta, Ahmet Türk, “O dönemin şartları farklıydı. Öyle yapmak gerekiyordu. Bugün ise farklıdır. Biz gerilim istemiyoruz.” dedi. Yani, DTP’liler açısından değişen bir şey yok. Ne Kürtçe yeminin bir özeleştirisini yapıyorlar ne de bundan sonra Kürtçe konuşmayacaklarını ifade ediyorlar. Ancak daha da önemli bir husus var. DTP’lilerin açıklaması incelenirse, neden Kürtçe yemin etmedikleri anlaşılacaktır. Bugün DTP’lilerin Kürtçe yemin etmeye ihtiyacı kalmamıştır. Dedikleri gibi, “o günün şartları onu gerektiriyordu.” Çünkü o gün, yani, 16 yıl önce, PKK’nın Kürtçeyi meşrulaştırmak gibi bir politikası vardı. Bu politika uyarınca DEP’liler Meclis’te Kürtçe yemin etmişlerdi. Bugün ise Kürtçe çoktan meşrulaşmış durumdadır. O yüzden Kürtçe yemin etmeye gerek kalmamıştır. Üstelik Kürtçenin meşrulaşmasında Bahçeli’nin en az Ahmet Türk kadar katkısı da bulunmaktadır. Çünkü Kürtçe konuşmanın, hatta Kürtçe eğitim ve Kürtçe yayın hakkını serbest bırakıldığı 3 Ağustos AB ile Uyum yasaları MHP iktidarı döneminde çıkmıştır. Yani Bahçeli’nin ayakta alkışladığı aslında DTP’liler değil, Kürtçeyi serbest bırakan kendisidir! O yüzden şaşılacak bir şey yoktur... Zaten, Kürtçe konuşan vatandaşlarımızla bir sorunu olmadığını Bahçeli’nin kendisi söylememiş miydi? Hatta kongrede Kürtçe konuştuğu için büyük tepki alan Diyarbakır il başkanına sahip çıkan yine aynı Bahçeli değil miydi? Dün kendi partisinde Kürtçe konuşana sahip çıkan Bahçeli’nin bugün de Meclis’te Kürtçe konuşanlara sahip çıkmasından doğal ne olabilir? Daha kendi partisinde Kürtçe konuşmayı engellemeyen bir genel başkan, Türkiye’de Kürtçe konuşulmasını nasıl engelleyebilecektir ki? Milliyetçi Ordu düşmanlığı yapar mı? MHP 22 Temmuz seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra yaptığı ilk değerlendirmede Ordu’yu eleştiriyordu. Bahçeli aynen şöyle dedi: “Meclis iradesine yönelik dışarıdan yapılma dayatma ve zorlamaların toplumda kabul görmediği ve iktidar partisine hak etmediği bir desteği sağladığı anlaşılmaktadır.” Yani AKP’nin güçlenmesi kimin eseriymiş? Sözde dayatmayı kim yaptıysa: Ordu ve Cumhuriyet mitingleri. Öyle değil mi ya, Büyükanıt çıkıp Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığının engellemeseydi, hele hele Türk milleti Cumhuriyet mitinglerinde ayağa kalkmasaydı, AKP güç kazanmayacaktı! Bu kadar da olmaz yani! CHP halkı oy vermedi diye suçlar. MHP de AKP’yi protesto edip Meclis iradesine dışarıdan dayatma yaptığı için! İkisi de halk düşmanı yani. Ancak MHP’nin açıklamasının Ordu ile ilgili kısmına dikkat çekmek isteriz. Türkiye’de sağcıların klasik bir hastalığıdır Ordu düşmanlığı... Ordu’nun siyasete müdahaleleri aslında sağcı iktidarların ülkeyi bir müstemlekeye ve Şeriat karanlığına götürme projelerini engellemiştir. Türkiye’de sağcıların sınır tanımaz işbirlikçiliği ve gericiliği gün gelir Ordu’nun Atatürkçü kararlılığına toslar durur. Özellikle MHP’de bu duygu çok güçlüdür. Zaten MHP, Türk-İslamcı geleneklere sahip bir partidir. Yani, Amerikancı olduğu kadar Şeriatçıdır da. Bu yüzden de Ordu karşıtlığı derin bir şekilde bulunmaktadır. Hatırlayalım: Şemdinli’deki PKK Provokasyonunun hemen ardından, tüm Ordu ve Devlet düşmanı koro Büyükanıt’a yüklenirken Bahçeli “Ara rejim arayışında olanlara karşıyız” diyerek koronun içindeki yerini belli etmişti. Yani MHP bugün olduğu gibi o gün de PKK’yla aynı saftaydı. MHP’nin önde gelenlerinden Meral Akşener’in Ordu düşmanı açıklamalarını hatırlatmaya da gerek yok sanırız. Son olarak birkaç ay önce, “Milliyetçilik aynı zamanda darbe karşıtlığıdır” demişti. Sanılmasın ki burada Amerikancı darbe 12 Eylül’ü eleştiriyor. Hayır, tersine, 28 Şubat’ın ne kadar halk düşmanı olduğundan bahsediyor. Zaten açıklamayı da Fethullah’ın gazetesi Zaman’a yapmış. Bu, Akşener’in kişisel görüşleri sanılmasın. MHP, “ara rejim arayışları”na o kadar karşıdır ki, Bahçeli, sırf Nokta dergisinin yayınladığı sözde darbe günlüklerinde ismi geçiyor diye 40 yıllık yol arkadaşı Ömer İzgi’nin ismini çizmiş, 22 Temmuz’da aday bile göstermemiştir. Tüm bunlar alt alta konulunca görülmelidir ki MHP’nin “Muhtıra AKP’ye yaradı” açıklaması, AKP’nin seçimlerde aldığı yüksek oy oranının açıklama telaşının değil, MHP’deki köklü Ordu düşmanlığının bir sonucudur. Emin olun, AKP barajın altında kalsa ve MHP birinci parti bile olsa muhtıra karşıtı bir açıklama MHP’den yine gelecekti. Hatırlanacağı üzere, 22 Temmuz’dan önceki dönemde de Bahçeli mitinglerde yaptığı konuşmalarda Cumhuriyet mitinglerini eleştirmişti. Nitekim, MHP Cumhuriyet mitinglerine de katılmadı. Türkiye’yi AKP’ye teslim eden milliyetçi olabilir mi? Bugün Meclis çatısı altında PKK’yla tokalaşan MHP, bununla yetinmiyor, AKP’nin de önünü sonuna kadar açıyor. 22 Temmuz’un hemen ardından, AKP’nin milletvekili sayısının 352’de kalması üzerine, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ne olacağı tartışılmaya başlandı. Hatta meydanlarda birbiri hakkında çok ağır ifadeler kullanan MHP ve AKP’nin asla uzlaşamayacağı, bu nedenle AKP’nin DTP’nin desteğini alarak Cumhurbaşkanını seçmek zorunda kalacağı söylendi. Ancak AKP’lilerin yüreğine su serpen açıklama Bahçeli’den gelmekte gecikmedi: “Yeni bir kriz yaratmayacağız. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclise girip oy kullanacağız.” Tabii bu AKP istediği ismi Cumhurbaşkanı seçebilir anlamına geliyordu. Böylece AKP’ye karşı “sol oylar CHP’ye, sağ oylar MHP’ye” çağrısının ne büyük bir yanlış olduğu bir kez daha ortaya çıktı. MHP’nin AKP’ye karşı yürüteceği muhalefetin sınırları da belirlenmiş oldu. MHP’nin verdiği bu açık çek sayesinde AKP istediği ismi Cumhurbaşkanı seçmiş olacak. MHP aynı politikayı, 5 yıl önce, 3 Ağustos yasalarının oylaması sırasında da yapmıştı. Oylamada red oyu vereceğini söylemiş ve oylamalara katılmıştı. Böylece o yasaların çıkmasını engelleme potansiyelini harekete geçirmemişti. Kısacası MHP, o dönem AB politikalarının yürürlüğe girmesi için “koltuk değnekliği” yapmıştı. Anlaşılan MHP o günkü misyonunu devam ettiriyor. Ancak MHP-AKP işbirliğinin bir başka boyutunu daha ortaya koymak gerekiyor. Bilindiği gibi 3 Kasım seçimleri ABD’nin Irak işgali öncesinde istediği hükümet formülünün oluşması için yapılmış bir baskın seçimdi. ABD’nin ve AB’nin düzenlediği darbenin ardından DSP-MHP-ANAP hükümeti devrilmiş, Türkiye bir baskın erken seçime sokularak AKP iktidarına yol açılmıştı. MHP’nin o dönem Türkiye’nin erken seçime gitmesinde üstlendiği rolü unutanlar olmuş olabilir. Hatırlatalım. Bahçeli, DSP-MHP-ANAP hükümetinde yaşanan istifaların ardından sözde rest çekmiş ve hükümete yönelik bir darbe girişimi olduğunu. Bunu bertaraf etmek için erken seçime gidileceğini açıklamıştı. Sonuçta erken seçime gidildi ve AKP o seçimi kazandı. ABD’nin istediği olmuştu. Halbuki, ortalama zekaya sahip herkes, o seçimden hükümet üyesi tüm partilerin baraj altında kalarak çıkacağını görebiliyordu. Hatta Ecevit, seçimlerden sonra yaptığı açıklamada düşük oy alacaklarını bile bile Bahçeli’nin açıklaması sonucu erken seçime gitmek zorunda bırakıldıklarını söylemişti. Kısacası, MHP, o dönem hükümeti deviren ve AKP’yi iktidara getiren planın çok önemli bir aşamasında üzerine düşeni yapmıştı. Dün AKP’ye iktidarı hediye eden MHP’nin bugün de Cumhurbaşkanlığını hediye etmesinden doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla MHP’nin AKP’ye karşı tutarlı bir muhalefet yürütmesini kimse beklemesin. Nitekim, gerek Meclis Başkanlığı için yapılan oylamada MHP’nin kendi adayıyla çıkması, gerekse MHP’nin önde gelenlerinin ardı ardına “yumuşama mesajları” vermesi 22 Temmuz sonrası Meclisinin AKP açısından çok zorlayıcı olmayacağını gösteriyor. MHP’nin AKP’yi Meclis’te köşeye sıkıştıracağını düşünenler sanırız gerçekleri artık görmektedir. Anlaşılan MHP, Meclisi tıkayabileceği her noktada kendi adaylarıyla ortaya çıkacak ya da hayır oyunu kullanacak ve parlamenter oyunun bir parçası olarak kalacaktır. Ama sonuçta oy çokluğuna sahip AKP, istediği icraatları bir bir yerine getirebilecektir. Halbuki, MHP, rest çekebilir, Anayasa değişiklikleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimi için 367’ye ihtiyacı olan AKP’yi köşeye sıkıştırabilirdi. Böylelikle AKP, DTP ile ittifaka mecbur bırakılırdı. Bu da AKP’nin sonu demek olurdu. Halbuki MHP, uzlaşmacı bir tavır alarak AKP’nin elini güçlendirmiş oldu. Şeriatçılarla kol kola türbanı savunan sözde milliyetçilik Türkiye’de kimi Atatürkçü çevreler bir gaflet içinde. AKP’ye karşı MHP’den muhalefet bekliyor. Kimileri ise MHP’nin DTP’lilere karşı milliyetçiliğin sesi olacağını. Şu 15 günlük süreç bile çok şeyi göstermiştir. MHP’nin ne AKP’ye ne de DTP’ye karşı bir muhalefet yürütme niyeti bulunmaktadır. Meclis tam bir “Körler sağırlar birbirini ağırlar” meclisi olacaktır. Bu mecliste CHP kendisine verilen Atatürkçülük rolünü, MHP ise milliyetçilik rolünü oynayacak, ama AKP ve PKK git gide yol alacaktır. MHP’ye umut bağlayanlar bu partinin sonuçta sağ bir parti olduğunu, hatta Amerikancı ve Şeriatçı bir parti olduğunu unutmasın. MHP’nin son seçimde kıyı şeridinde oylarını artırmış olması, daha önce sol partileri seçmiş laik kesimden oy aldığını göstermekte. Bunda temel etken Kürt istilasına yönelik tepkidir. MHP’nin Kürt istilasına karşı bir barikat oluşturamayacağı da ortada. Bunu ayrıntılarıyla anlattık. Ama MHP, aynı zamanda AKP’nin Kürt-İslamcı iktidarına hiçbir şekilde alternatif olamaz. Çünkü MHP, AKP’nin Kürtçülüğüne karşı çıkmayacağı gibi, İslamcı kimliği nedeniyle Şeriatçılığına da karşı çıkmayacaktır. Nitekim MHP’nin AKP iktidarı döneminde özellikle türban meselesiyle ilgili yaptığı açıklamaların unutulmaması gerekir. Rektörlerin ve YÖK’ün AKP’nin üniversiteleri medreselere dönüştürme çabalarına karşı yürüttüğü direnişe MHP kanadından destek değil eleştiri gelmişti. Nitekim, üniversitelerdeki pek çok ülkücü öğretim üyesi de son dört yıldır iktidarın karşısında değil yanında yer aldı. MHP ile AKP arasında bir türban ittifakının olduğunun altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de sağ partilerin kaderidir. Mesele türban oldu mu, din oldu mu, tarikat oldu mu aralarında kendiliğinden bir ittifak kurulur. Bunun örneklerini önümüzdeki dönemde sık sık yaşayacağız. CHP’den adam olmaz, MHP’den olur mu? Son dönemde “CHP’den adam olmaz” sözlerini çok sık işitiyoruz. Doğrudur. Bunu zaten TÜRKSOLU da söylüyor. CHP’nin de Baykal’ın da değişeceğini kimse beklemesin. Ama bu gerçek insanları bir başka yanlışa sürüklemesin. CHP’den adam olmayacağı MHP’den adam olacağı anlamına gelmez. Yıllarca CHP’ye oy vermiş insanların, bu seçimlerde PKK’ya karşı mücadele edeceğini düşünerek MHP’ye oy verdiğini gördük. MHP İstanbul gibi büyükşehirlerdeki oy oranını %5’lerden %10’lara yükseltti. İşte bu fark, MHP’nin milliyetçi olduğunu düşünen ve CHP’den adam olmayacağını bilen Atatürkçülerin oyudur. Halbuki, MHP’den de adam olmaz. MHP ne zaman milliyetçilik yapmış ki, şu Meclis’te yapmasını bekleyelim. Son yaşananlar ve AKP iktidarı boyunca MHP’nin yaptıkları ve yapmadıklarını bir hatırlamak sanırız yanıtı vermektedir. Bugün CHP’ye karşı mücadele gerçek Atatürkçülüğe ulaşmak için iyi bir başlangıçtır. Atatürkçülüğü yıllardır onu sömürenlerin elinden kurtarmanın artık vakti gelmiştir. Aynı şekilde MHP’ye karşı verilecek mücadele de gerçek milliyetçiliğe ulaşmak için bir başlangıç olacaktır. Yıllardır milletimizin milliyetçi duygularını sömürenler, istismar edenler, meydanlarda ip atıp daha sonra Apo’yu kurtarmak için idamı kaldıranlar bugün milliyetçiliğin önündeki en büyük engellerdir. Milliyetçiliği de MHP’nin elinden kurtarmanın vakti gelmiştir.
Posted on: Sun, 07 Jul 2013 19:13:35 +0000

Recently Viewed Topics




© 2015