MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ’NDE KÜRDİSTAN TEÂLİ - TopicsExpress



          

MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ’NDE KÜRDİSTAN TEÂLİ CEMİYETİ’NİN İÇ ve DIŞ FAALİYETLERİ ile YABANCI DEVLETLERLE OLAN İLİŞKİLERİ Milli Mücadele Dönemi’nde Kürdistan Teâli Cemiyeti Kürtleri ve Ermenileri bütün halinde Müdafaa-i Hukuk Hareketi’ne karşı silahlı eylem yapmaya teşvik eden İngiliz politikası Ermenileri de bu doğrultuda silahlandırma yoluna gitmişti. Ancak birleştirme yanlısı olmadığı her iki kitleyi “ Osmanlı camiası içinde”, fakat Avrupalıların kontrolü ve “ vasiliği altında ” yaşatma yabana atılacak bir proje değildi.(382) “Bu politik çerçeve içinde İngilizler Kürdistan Teâli Cemiyeti’nden bir piyon olarak yararlanmayı ihmal etmemişlerdir. Foreign Office’e ( İngiltere Dışişleri Bakanlığı) gönderilen yazılardan bu durumu kolaylıkla anlamak olanağı vardır. İngiliz Yüksek Komiserliği cemiyetin gelişmeleriyle yakından ilgilenmiştir. Diyarbekir Kulübü’nün hükümetçe kapatıldığı, cemiyetin bölgeye temsilciler göndereceği, Diyarbekir’de başarısız fakat ısrarlı olduğu gibi haberler yazışmalarda yer almıştır.”(383) Bütün bunlara rağmen “Müdafaa-i Hukukçular, Kürt sorununu384 Misak-ı Millî çerçevesi içinde ele almışlardır.“Kürt halkı” ya da “ milleti ” millî kurtuluş hareketinin yapısal bir öğesi olarak kabul edilmiştir. Türklerle Kürtlerin aynı (Turanî) kökenden geldikleri, birlikte yaşama durumunda oldukları, ayrılmanın her iki taraf için kesinlikle tehlikeli olduğu belirtilmiştir. İstiklâl Savaşı onların da savaşıydı ve bu ölüm kalım çarpışmasında aktif bir rol oynamaktaydılar.”(385) “Bu tez özellikle İngiliz politikasına, İstanbul Hükümeti’ne ve yine özellikle Kürdistan (ya da Kürt ) Teâli Cemiyeti ile çevresindekilere karşıydı. Müdafaa-i Hukuk’a ( Heyet-i Temsiliye’ye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ne ) karşı tüm engellemeler ve saldırılar da bu nedenlere dayandırılmıştır.”(386) Mili Mücadele Dönemi’nde Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin faaliyetleri(387) de Anadolu’da bulunan Heyet-i Temsiliye tarafından oldukça yakından takip ediliyordu. Örneğin Heyet-i Temsiliye, tepki gösterdiği Kürt şahsiyetlerinden biri olan Dr. Abdullah Cevdet Bey’in(388) İstanbul’da görevde tutulmamasını istemektedir. Bu arada Kazım Karabekir Paşa, Fevzi Paşa ile birlikte Kürt meselesini ele aldıkları oldukça ilginç bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme esnasında Fevzi Paşa saygıdeğer kişiler olan Kürdistan Teâli Cemiyeti üyelerinin Doğu Anadolu’nun Türklerden alınırsa buraların Ermenilere bırakılmaması için çalışmalarının fena bir iş olmadığını ileri sürmüştür. Bu düşünceye şiddetle karşı çıkarak Kürtlük görüşünün sömürgeleştirmek için ortaya atıldığı düşüncesinde ola Kazım Karabekir, ona göre en önemli sorun olan Kürtlük akımının söndürülerek Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin gücünün Kürdistan’da kırılması konusunda alınması gereken tedbirler için kendi deneyimlerini de aktararak bunları örnek göstermiştir. Bu konuda Kazım Karabekir yalnızca bulunduğu bölgedeki Kürtçülük faaliyetleri üzerinde durmamış, İstanbul’a gönderdiği telyazılarında cemiyetin İstanbul’daki faaliyetlerinin önlenmesi konusunda önerilerde de bulunmuştur.(389) Milli mücadele hareketinin de karşısında olan Kürtçülük hareketini emperyalist paylaşım mücadelesi çerçevesinde düşündüğümüzde “Kürtlerin mandeterliğini üzerine almak isteyen İngiltere bu sayade nüfuz alanı olan Mezopotamya ve İran’da yeni bir koz elde etmiş olacaktı. Rusya’ya karşı duvarın tamamlanması, Türklere, Araplara ve İran’a karşı kullanılması mümkün olabilen Kürt unsurunun özellikle Mezopotamya’daki ( Irak) petrol bölgelerinde bulunması(390) İngiltere nezdindeki önemini arttırıyordu.”(391) Savunduğu davanın kurtuluşunu İngiltere’de gören ve Anadolu’da başlayan Mustafa Kemal Paşa hareketi’ni kendileri için büyüyen bir tehlike olartak algılayan Seyyid Abdülkadir 8 Aralık 1919 tarihinde392 İngiliz Yüksek Komiserliği memurlarından Hohler’le görüşür. “Hohler, sohbeti çok dostane bir hava içinde sürdürmüş, dostane sözlerden kaçınmamış, Kürtler’in bağımsızlık mücadelesine sempati göstermiş ve Wilson İlkelerine sadık olacağına dair güven vermiş, Barış Konferansı’na Kürt nasyonalistlerinin her türlü önerisini getirmeye hazır olduğunu ifade etmiş, fakat politik nitelikteki herhangi bir açık vaatten kaçınmıştır. Fakat konuşmanın seyri içinde İngilizler’in temel amacı ortaya çıkmıştır: Kürtler’i bütün kararlı çıkışlarından alıkoymak. Hohler, Abdülkadir’i gerçekleşmeyecek olan Kemalist hareketten korkmak için bir neden olmadığına ikna etmiştir. Ayrıca Batı Kafkasya’daki Britanya Yüksek Komiseri’nin dizginlerini elinde tuttuğu Ermeniler’den ve Azeriler’den korkmamak gerekmektedir. İngiltere’nin Türkiye’deki bütün partilerin barış içinde yanyana yaşamasına taraftar olduğunu bildiren Hohler, pratikte Abdülkadir’in Osmanlı İmparatorluğu’ndan gelecek baskı ile ilgili şikayetlerini görmezlikten gelmiş ve ona yardımı reddetmiştir. Abdülkadir, görüşmelerde açık bir hayal kırıklığına uğramıştır. Sonunda Hohler, Kürdistan’ın bağımsızlığı ve onun Türkiye’den ayrılması için kararlı bir mücadele yürüteceğini ifade etmiştir.”(393) Bu görüşme esnasında “Abdülkadir Hohler’e, Türkiye’deki Kürt hareketinin içinde bulunduğu bütün güçlüğü anlatmıştır. Ali Rıza Paşa’nın şimdiki hükümetinden öç almak isteyen “ Hürriyet ve İtilaf” Partisi, Kürtlerin desteğine gereksinim duymaktadır ve onlara Türk hükümetinin himayesi altında tam bir özerklik vaad etmektedir. Kürt memurların başında bulunduğu yönetim özerkliğini Kürtlere vaad eden şimdiki hükümet aynı zamanda onlara karşı provokatörce ve dost olmayan bir politika yürütmektedir. Kürtleri, Halil Paşa ve Enver’in diğer yandaşlarına karşı birleştirebilecek olan Kemal tarafından da diğer bir tehlike beklemektedir. Hem Ali Rıza Paşa hükümeti, hem de İtilafçılar Kürtleri Kemalistlere saldırtmak istemektedirler. Abdülkadir ise Kürdistan’ın kaderinin bağlı olduğu “müttefiklerle, özellikle de İngiltere ile tam bir uyum içinde hareket etmek ” “Öte yandan, İstanbul Hükümeti de Anadolu kuvvetlerine karşı Kürtleri kullanmak (394) ve bunun için de İngiltere’nin desteğini elde etmek istemiştir. Amiral de Robeck, 16 Nisan 1920 tarihinde İstanbul’dan İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na yolladığı yazıda, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın(395), Kürt lideri Said Abdülkadir’in Milliyetçilere saldırmaya hazır olduğunu bildirdiği,(396) bu plânın İngiliz Hükümetine uygun gelip gelmediğini sorduğu belirtilmektedir. Amiral de Robeck, Said Abdülkadir’in397,kendisinin ve ülkesinin geleceğini tehlikeye düşürmekten çekindiğini de yazmıştır. Amiral, İngiliz Hükümetinin bu plâna karşı çıkmamasını önermektedir. Şu şartla ki, Barış Konferansı’nın, halkın çıkarlarını ve isteklerini gözönünde tutmak ( “self-determination”) ilkesine dayanarak Kürt sorununu ele almak hakkı ortadan kalkmayacaktır.”(398) “Amiral de Robeck, 28 temmuz 1920 tarihli yazısında(399) da aynı konuya değinerek, Sadrazam’ın plânının imkânsız olmamakla birlikte, bazı güçlükleri bulunduğu tekrarlıyor ve Kürtlerin geniş bir bölümünün Fransız nüfuz alanı içinde kalması dolayısıyla, Fransa’nın yakın işbirliği olmaksızın bunun gerçekleşmesinin “zor olacağını” belirtiyordu. Nihayet, 30 temmuz 1920 tarihinde Amiral de Robeck tarafından Dışişleri Bakanı Curzon’a gönderilen yazıda da, 26 temmuzdaki görüşmelerinde Damat Ferit’in tasarısında ısrar ettiği ve Kürt liderlerinin Bolşevik unsurunun Kürdistan’a girmesine karşı olduklarını; bu nedenle Mustafa Kemal’e karşı çıkmağa hazır bulunduklarını belirttiği bildiriliyordu.”(400) “İngiliz Dışişleri Bakanlığı’nın 31 temmuz 1920’de Amiral de Robeck’e verdiği cevapta ise, İngiliz Hükümeti’nin “ hiç olmazsa şimdilik”bu tasarıya taraftar olmadığının Sadrazam’a bildirilmesi isteniyordu. Bu konunun böylece kaldığı ve başka bir yazışmanın olmadığı anlaşılmaktadır.”(401) Bu durum ise bize “her kuvvet veya devletin Kürtleri kendi politikası yönünde harekete geçirebileceğine inandığı saptamasını” doğrulamaktadır.(402) “Türkiye’deki Yüksek Komiser’in taktiğini bütünüyle kabul eden Curzon’un San Remo’dan 24 Nisan 1920 tarihinde de Robeck’e gönderdiği telgrafta “ Kürtlerin ” düşmanlığının zamansız uyarılmasına “ karşı çıkmış ve barış antlaşması resmi bir şekilde sunuluncaya kadar ne Ferid Paşa’nın ne de Abdülkadir’in Kürt meselesinun çözüm projesinden haberdar edilmemesini rica etmiştir.”(403) “De Robek’in durumu oldukça zordur, çünkü San- Remo’nun arifesinde ve Türkiye ile barış antlaşmasının imzalanma sonrasında İngiltere hiçbir şekilde, genel olarak Türkiye’de ve Ermenistan’da ve kısmen Kürdistan’daki iç karışıklıkların körüklenmesiyle ilgilenmemiştir. Bununla birlikte İngiltere, kendisinden ne Osmanlı İmparatorluğu’nu ne de Britanya yardımı isteyen Kürt asilzadelerini uzaklaştıramıyordu. De Robek, barış antlaşmasının koşulları kabul edilinceye kadar sorunun çözümünü bir kenara bırakarak yeni bir durum oluşturmaya yönelik orta bir çizgi seçti. De Robek, Abdülkadir’e “sakince oturmasını ve konferansa güvenmesini” önermişti. Damat Ferid Paşa’ya Kürtler’in nasyonalistlere karşı kullanılmasının ancak risk olmadığı yerde destekleneceği söylenmişti. Bu destekleme, nasyonalistleri destekleyen ve onlara karşı savaşan Kürtler arasında bir iç çatışmaya neden olmayacaktı. De Robek, hem büyük veziri hem de Abdülkadir’i, “Kürdistan’daki hareketin organize edilebilmesine” karşın, Kürtler’in kendi aralarında oluşacak parçalanmanın Barış Konferansı’nda Kürt sorunun ülke halkının çıkarları doğrultusunda çözülmesine engel olacağına inandırmaya çalışmıştı.”(404) O dönemde kendileriyle birlikte kurulmasını tasarladıkları Kürt Devleti’nin geleceğini yabancı devletlerde arayıp bulmaya çalışan Kürdistan Teâli Cemiyeti ve üyeleri özellikle İngiltereyle yakın temasa geçerek aynı zamanda bu devletle fikir alışverişinde de bulunmuşlardı. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine karşı olmamakla birlikte - yani Osmanlı İmparatorluğu’na dolayısıyla da Padişah- Halifeye bağlı otonom bir Kürdistan düşüncesi - İngiliz himayesinde yöneteceği bir birleşik Kürdistandan da yana olan Seyyid Abdülkadir ve gerek bu Kürtçülük hareketinin içinede yeralan gerekese bu cemiyete üye bulunan kişiler aynı zamanda Anadolu’da başlıyan ve Mustafa Kemal’in önderliğinde yürütülen Mili Mücadele Hareketine(405) de sıcak bakmamaktaydılar. ___________________________ (382) a.g.e, s.198. (383) Aynı yer. (384) “Bu durumda çoğu Kürt reisinin Kemal’e dönmesi şaşırtıcı değildi: O, onları temsil edecek güce sahipti, oysa ulusalcı örgütler bu güce kendi başlarına sahip değillerdi. Onlar, Müttefiklerin iyiniyetlerine belbağlayabilir ya da Sevr’in şartlarına güvenebilirlerdi. Fakat reislerin çoğunun doğru olarak algıladıkları gibi, Müttefikler, öncelikle Ermeniler’in dostuydu, Kürtlerin değil. Bu durumda M. Kemal, Ermenilere karşı “ Kürt” topraklarını korumaya en uygun adaydı. Hatta 1919’daki Paris Barış Konferansı’nda Kürt delegeler, bağımsızlık taleplerini gündeme getirirlerken, bazı Kürt beyleri de Konferansa gönderdikleri telgraflarda, Türkler’den ayrılmak istemediklerini bildiriyorlardı.” Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet, s.348. (385) Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, Cilt II Mütareke Dönemi (1918–1922), s.199. (386) Aynı yer. (387) “İngilizlerin teşviki ve Kürt Teâvün Cemiyetinin iftiracûyâne faaliyetiyle Kürtlerin harekât-ı milliye aleyhinde olduklarına dair Dersaadette pek muzır propaganda yapılmakta olduğu haber alınmakla bu hareketi tel’în ettiklerine dair Kürt ağavât-ı eşrâfının hükûmete ve Mümessillere telgrafnameler keşidesinin te’minini kolordulara ve vilâyetlere yazıldı”. Baykal, a.g.e, s.47. (388) “Abdullah Cevdet fazla Kürtçü olduğundan Heyet-i Temsiliye; İstanbul Hükümeti ve Savaş Bakanlığına gönderdiği bir tür ihbar yazısıyla onun görevden alınmasını istemiştir: “ Hıyanet-i vataniyesi sübût bulan dahiliye müşteşarı (ile?) fazla müfrit Kürtçülere mez’uniyet veren Dr. Abdullah Cevdet Bey’in tebdilleri lüzûmu Harbiye Nâzırı Cemal Paşa’ya yazıldı.”a.g.e, s.58. (389) Göldaş, a. g.e, s.181. (390) “Sayın Dışişleri Bakanı Rapor 20 Şubat 1922,İstanbul Washington Efendim, Bakanlığın bilgisi için Askeri Ateşe tarafından Kürdistan’daki durumla ilgili hazırlanan raporu sunuyorum.Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Kürt sorunu dikkati çekecek değerdedir.Normal koşullarda bile Kürtler daima komşuları için sorun olmuşlardır.Şimdi, Kürdistan’ın ünlü petrol yatakları nedeniyle,yabancı entrikalar kuşkusuz başladığı için, ciddi sonuçlar çıkabilir. İngilizler herhalde Kürdistan’ı denetim altına almak için Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyeceklerdir, Türkler de Kuzey Mezopotamya’yı ele geçirmek için aynı şeyi yapacaktır, Kürdistan’ı özel etki bölgesi sayan Fransızlar da Türk-İngiliz sürtüşmesinden çıkar sağlamakta bir an duraksamayacaklardır. Saygılarımla. Tuğamiral, ABD Deniz Kuvvetleri ABD Yüksek Komiseri Mark.L.Bristol” Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları, Türkiye İşbankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001, s.156. . (391) Ömer Kürçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri (1919–1926) , Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1978, s.68. (392) “Sayfa No:925,9 Aralık 1919 Belge:620 Amiral Sir F.de Robec’ten Lord Curzon’a … Mr. Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt Başkanı olan Şeyh Said Abdül Kâdir paşayla görüştü.Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükûmetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her parayı ödemeğe hazırlardır…” Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1967, s.207. (393) M.S. Lazarev, Emperyalizim ve Kürt Sorunu (1917–1923), Öz-Ge Yayıncılık, Ankara, 1993, s.168. (394) “Milli Mücadele Dönemi’nde yalnızca İstanbul Hükümeti değil aynı zamanda Yunanlılar da,“kimi Kürt’leri, Kemalist’lere karşı olay çıkarmada kullanmaya çalışıyordu. İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’un, 25 Mayıs’ta, İstanbul’dan Lord Curzon’a bildirdiğine göre, Bedirhan ailesinin reisi olan Emir Ali, Kürt akımının baş tahrikçilerinden biri olan oğlu Celâdet’le birlikte, o gün, İngiliz Yüksek Komiserliği siyasi yetkililerinden Andrew Ryan’ı görmeye gidiyor; dostlarıyla kendisinin, başkentteki Yunan temsilcisiyle görüştüklerini ve kendisine, Mustafa Kemal’e karşı bir Kürt akımı başlatmayı dilediklerini; bunun hem Yunan hem de Kürt çıkarlarına yardımcı olacağını; ama bunu yapmadan önce İngiliz yönetiminin de izninin alınması gerektiğini söylediğini bildiriyordu. Bunun üzerine, Ryan, kendi deyimince ‘Kürdistan’da’ ayaklanma başlatmak için cesaret verilemeyeceğini; Yunanlı’ların, o sıradaki düşmanca davranışları İngiliz yönetiminin dileklerine karşıt olarak başlatmış olduklarını ve İngiliz’lerin, bu savaşta, yansızlıklarını ilân ettiklerini bildiriyordu. Yüksek Komiser Sir Horace Rumbold, bu olayı Lord Curzon’a duyururken, bu denli önerilerin birçok kereler yapılmış olduğunu göz önünde tutmasını diliyor, şöyle diyordu: ‘Bir Kürt akımı, kullanılması pek güç bir alet olacaktır, ama Ankara’nın aşırı eğilimlileri, Büyük Britanya ile Fransa’yı Kemalist’lerle kesin bir çatışmaya sürüklerse, Kürt soyunun Kemal aleyhtarı gruplarından yararlanılabilir.” Salâhi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995,s.170. (395) “ Yine bu görüşme sırasında, Damat Ferit, yüksek komisere şu önemli açıklamalarda bulunuyordu: Antlaşma koşulları gereğince 15.000 erden oluşacak küçük bir ordu kurmak, ayrıca, Kürtleri Mustafa Kemal’e saldırtmakla ilgili olarak, Osmanlı Savunma Bakanlığınca hazırlanan iki planı, bu Bakanlıkta görevli İngiliz genarelleriyle birlikte gizlice incelemek. Sadrazamın iddia ettiğine göre, İstanbul’daki Kürt önderleri,“Mustafa Kemal’e karşı koymaya can atıyorlardı.”Damat Ferit, Türkiye’deki işgal Orduları Başkomutanı Genaral Milne’le de ilişkilerini sürdürüyordu.”Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Cilt II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2003, s.85. (396) “Andrew Ryan’ın 23 Aralık’ta kaleme aldığı rapor şöyleydi: ‘Eski Deniz Bakanı Hamdi Paşa, birkaç gün önce beni görmeye gelerek, Bolşevik’lerin Mesopotamya ( Irak )’a inmelerini önlemek için Kürt’lerin bir engel olarak kullanılması konusunu öne sürdü… Bu, yeni bir öneri değildir. Bursa’daki en etkili Kürt olan Seyid Abdülkadir, sık sık, Bolşevik tehlikesinden söz etmiştir. Birkaç ay önce Abdülkadir şu inancı öne sürmüştü : “Kürt’ler, Kemalist’leri ortadan kaldırmada ve Bolşevik’lerin ilerlemesini engellemede.kulanılabilir”.Ferit.Paşa,buvarsayımı(nazariyeyi)benimseyerek,Kemalist’leribastırmak için,Kürdistan’da ,onlara karşıcıl bir akım örgütletmişti. Ancak,Lord Curzon,24 Nisan’da San Remo’dan gönderdiği telyazısında,bu öneriyi o sırada onaylamamış;Dışişleri Bakanlığı da ,31 Temmuz 1920 tarihli telyazısında ,buna kesinlikle karşı çıkmıştı’. Aynı konuyla ilgili olarak “İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, 29 Aralık’ta Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği yazıya, Yüksek Komiserlik ikinci siyasi memuru Andrew Ryan’ca hazırlanan ve Bolşevik tehdidine karşı koymak amacıyla İstanbul’daki kimi Kürt önderlerince yapılan önerileri içeren bir raporun suretini iliştiriyor, şöyle diyordu: ‘( Mustafa Kemal’in eylemlerine ) karşı koymak amacıyla Kürt öğelerini kullanmak, Majeste Kıral Yönetimi’nin politikasının bir kısmını oluşturursa, bunda, İstanbul’daki Kürt ileri gelenleri bir röl oynayabilir; ama oldukça bölünmüş bir durumdadırlar. Seyid Abdül Kadir ve belki Bedirhan ailesinin kimi üyeleri dışında, buradaki başlıca Kürt’ler, pek güvenilemeyecek kadar Türk geneleklerinden esinlenmektedirler”.Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, s.136. (397) “Büyük Vezir Damat Ferid Paşa’yı Kürtler’le ilgili İngiliz planlarıyla karşılaştırmaya ikna etmek için uzun zamana gerek olmamıştır. O, kendisi Kürt hareketinin Kemalistler’e karşı kullanımını ve Harput Valisi Galip Bey ve Seyyid Abdülkadir’le bu amaçla görüşmeler yapıp Diyarbakır- Harput- Muş bölgesindeki Kürtler’in Kemalistler’e saldırtılmasını önermiştir. Aynı zamanda Ferid Paşa, Kürtler’in bu şekilde kullanımının, “ Komiserin hükümetinin politikasına veya isteğine” uygun olup olmadığını sormuştur. Abdülkadir ise Kemalistler’e saldırmaya hazır olduğunu bildirmesine karşın Ferid Paşa ile ortak hareket ederek kendini lekelemek istemediğini söylemiştir. Bu durumda Abdülkadir ilk başta onun Kürt sorunuyla ilgili taleplerinin kabul edileceğine inanmak istemiştir ( “ doğrudan bir Türk yönteminden veya herhangi şekildeki bir Britanya himayesinden )”Lazarev, a.g.e, s.171–172. (398) Kürkçüoğlu, a.g.e, s.68–69. (399) “Sayfa,No:108 Belge: 103 28 Temmuz 1920 Amiral Sir F.de Roberck’ten Lord Curzon’a: … Kürt meselesi hakkıknda sizin fikrinizi biliyorum, daha kesin bir karara varmanız biçin bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi, sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklardır, Kürt liderleri Mustafa Kemal’i sevmezler çünkü o Bolşevikliği getitmek istiyor. Siz Mustafa Kemal’den nefret ediyorsunuz çünkü o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor, o halde Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı birlikte kullanalım, dedi…” Ulubelen, a.g.e, s.264–265. (400) Kürkçüoğlu, a.g.e, s.69. (401) Aynı yer. (402) Küçük, a.g.e, s.106. 403 Lazarev, a.g.e, s.172. 404 Aynı yer. (405) “Mili Kongre Heyet-i Temsiliyesine Amir imzasıyla Mili Kongre heyet-i Temsiliyesinin Kara Vasıfa 4 Teşrin-i Evvel 1335de gelen mektub hulasası ber vech-i zirdir …3Teşrin-i Evvelde Kürd Kulübü fevkalade ictima yapmış bunda Seyyid Abdülkadir, Fettullah, Malatya Mutasarrıfı Bedirhani Halil Beğin oğlu Asıf,Emin Ali,Yüzbaşılıktan müstafi Baki beğler ve Hamdi Paşa vesair bir çok zevat hazır bulunmuşlardır.Seyyid Abdülkadir nutkunda İttihadçılar mevki-i iktidara geliyor.Bunları mevki-i iktidaratda görmenin ise buraların İngilizler tarafından işgalini görmek evladır.Çünkü İngilizler Kürdistana istiklal istemişlerdir.Kürtlerin Mustafa Kemal Paşa tarafından zehirlenmemelerini temin itmelidir…Nutkun hitamında Şerif paşadan gelen ve meali(olmıya ki Türklerle birleşmiyesiniz.Ben burada Kürdlerin ayrılmasını temin etdim tarzında olan mektubunu okumuşlardır.Badehu Vanlı Bediüzzaman Saidü’l Kürdi mevki-i hitaba çıkarak Seyyid Abdülkadiri ve kendisiyle hem fikir bulunanları telin itmiştir.İçtimaın hitamında Hamdi Paşa bir mektup teşebbüs etmiş ve Asıf beğe yazarak İngiliz mümessilliğine göndermiştir.2.Kolordu Kumandan Vekili Mirliva”A.Ü.TİTE, Kutu No:310, Gömlek No:68, Belge No:68001-1
Posted on: Thu, 27 Jun 2013 20:34:36 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015