NEJAT UYGUR VEFAT ETTİ Nejat Uygur, Kiliste 1927 yılında - TopicsExpress



          

NEJAT UYGUR VEFAT ETTİ Nejat Uygur, Kiliste 1927 yılında doğan Nejat Uygur, ilk ve orta öğrenimini Anadolunun çeşitli yerlerinde tamamladı. Güzel Sanatlar Akademisinin Heykel bölümüne giren Uygur, akademiden mezun olamadı. Tiyatroya profesyonel anlamda 1949da Nejat Uygur Tiyatrosu ile adım atan usta sanatçı, 1950de Necla Uygur ile hayatını birleştirdi. Cibali Karakolunun unutulmaz oyuncusu, Nejat Uygur, Türkiyede en fazla turne yapan oyunculardandır. Kültür Bakanlığınca 1998de verilen Devlet Sanatçısı unvanını alan Uygur, 2007de Altın Kelebek TV Yıldızları Yarışması Tiyatroya Destek Yılı Özel Ödülüne, 2006da Kemal Sunal Kültür Sanat Ödülü En İyi Tiyatrocu ödülüne ve 1999da 22. Avni Dilligil Tiyatro Ödülleri Belkıs Dilligil Onur Ödülüne layık görüldü. Uygur, 2007de Beyaz Melek, 2004te Vizontele Tuuba, 1974te Caferin Nargilesi, 1971de Cafer Bey İyi, Fakir Ve Kibar ile 1970te Cafer Bey, filmlerinde oynadı. 10 Eylül 2007de beyin damarlarında oluşan tıkanıklık nedeniyle kısmi felç geçiren Uygur, beş çocuk babasıydı. CENAZESİ ÇARŞAMBA GÜNÜ Uygur için Çarşamba günü Şişli Kent Merkezi’nde düzenlenecek törenin ardından Teşvikiye Camii’nde cenaze namazı kılınacağını belirten Sarıgül, üzüntülü olduğunu söyledi. Hastaneye gelen isimlerden Alişan da Süheyl Uygur’u hastaneye kendisinin getirdiğini birkaç saat sonra ise vefat haberini aldığını belirterek, ‘Mekanı cennet olsun, Rabbim taksiratını affetsin’ dedi. Seren Serengil ise Nejat Uygur için ‘Babamın yakın arkadaşıydı. Kederli ailesine rabbim sabır versin’ diye belirtti. Türk sinema, tiyatro sanatçısı ve dizi oyuncusu Nejat Uygur, uzun süredir tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Tiyatro sanatçısı Nejat Uygur, tiyatro ve sinema sanatçısı İsmail Hakkı Şenin cenaze töreninde verdiği bir röportajında, Bir bakmışsınız benim cenazemde başka sanatçılarla röportaj yapmışsınız. Gün gelecek bütün tiyatro sanatçıları İsmail Hakkı Şen gibi, benim gibi ölecek. Tiyatro perdesi üstümüze üstümüze yıkılacak. Hatta seyirci üzülmesin. Ben ve benim arkadaşlarım, onların kederini alıp götürecek. Onlara sadece gülmek kalacak demişti. “Bir gün tiyatronun ışıkları sönecek, zil sesleri susacak ve tiyatro perdesi sonsuza kadar üzerime kapanacak. İşte o zaman giderken tüm üzüntülerinizi yanımda götürerek size sadece kahkahaları bırakacağım.” Yarım asırdan fazla kaç nesli güldüren, dün akşam saatlerinde arkasında kahkahalar bırakıp giden Nejat Uygur’a ait bu sözler. Her fırsatta sahnede ölmek istediğini dile getiren, sahneye çıkmamayı bir tür koma hali diye nitelendiren, ancak hastalığı nedeniyle altı yıldır sahnelerden uzak kalan ve oğullarının bir süredir geçmişte yaşadığını söyledikleri Nejat Uygur’a... Çünkü o geçmişte bol kahkaha, neredeyse hiç kapanmayan bir perde ve Türkiye’nin hemen her yerinde güldürülmüş yüzler var... Edebiyat öğretmeni anneyle subay babanın ortanca oğlu Nejat Uygur, 10 Ağustos 1927’de Kilis’te dünyaya geldi. Anne babasının görevleri nedeniyle çocukluğu kendi deyişiyle ‘deplasmanda’ geçti. Sadece ilkokulu Siirt, Ezine ve İntepe’de okudu, liseyi bitirene kadar 14 şehir dolaştı. Eğitimi sırasında görmediği yer kaldıysa, oralara da tiyatrocu olduktan sonra turnelerle gitti. Daha ilkokuldayken müsamerelerle sahneye adım atmıştı, babasının arkadaşlarını da, bütün mahalleyi de güldürüyordu ama aslında çocukluk hayali pilot olmaktı. Amerika’ya gidebilmek için gemiciliğe de heves etti, hatta bir dönem Panama şilebinde de çalıştı ama orada da kaderi hep milleti güldürmekti. Yolunun ne olacağına karar verdiği yer, babasının onu 16 yaşındayken elinden tutup götürdüğü Sarıyer Halkevi oldu. Bir yandan boksa başladı burada ve hiç bırakmadı bu sporu, bir yandan tiyatroya... Halkevindeki arkadaşları arasında Semih Sergen vardı, Sadettin Erbil, Zihni Küçümen... Sarıyer’e sığmamaya, şehir içinde turnelere çıkıp yavaş yavaş isimlerini duyurmaya başladılar. Kendine has izleyicisi vardı Askerde ordu evleri arasında gidip gelip moral turneleri düzenlerken kararını vermişti artık: Dönünce kendi tiyatrosunu kuracaktı. Yıl 1949 idi, Nejat Uygur Tiyatrosu’nun adı konduğunda. Her gece dolup taşıyordu salon, oyunlarını özellikle fazla argo kullandığı için eleştirenler olsa da kendine has, sadık bir izleyicisi vardı. Özellikle ‘80’lerdeki video kaset furyasıyla oyunları evlerde de izlenmeye başladı ve şöhreti arttı. Yıllar sonra Zaman gazetesine verdiği röportajda bu meslekte sürekli ve kalıcı olmanın sırrını ‘ya çok güldürmek, ya çok ağlatmak’ olarak açıklayacaktı. Kendisi ilkini seçti. Bir sırrı daha vardı: Sevgisini, saygısını seyirciden eksik etmemek: “Oyunda, ‘Kör müsün?’, ‘Sağır mısın?’ diye yazarsa bunları silip, görmüyor musun, duymuyor musun diye düzeltirim. Çünkü seyircilerden bazıları doğuştan ya da bir kazada gözlerini kaybetmiş olabilir. Hiçbir insan rahatsızlığını tiye aldırtmam.” Oyunları ya kendisi yazıyordu, ya da yazılmış bir metni alıp kendine adapte ediyordu. Afişe de “Yazan Shakespeare, kuşa çeviren Nejat Uygur” yazabiliyordu dobra dobra. 1953’te kendisi gibi tiyatroya gönül veren Nejla Uygur’la birleştirdi hayatını. Beş oğulları oldu, dördü turnelerde, ikiz olan Süheyl ile Süha Samsun’da oyun arasında doğdu. Süheyl ve Behzat Uygur da büyüyünce anne baba mesleğini seçip aile tiyatrosu tablosunu tamamlayacaklardı. Sinemayla fazla alakası olmadı. 1970’te Charlie Chaplin’in “Şehir Işıkları”ndan uyarlanan “Cafer Bey” adlı filmde, ardından onu izleyen iki ‘Cafer Bey’ filminde daha oynadı. 2000’lerde de “Vizontele Tuuba” ve “Beyaz Melek”te. En son 2007 eylülünde Yeni Mahalle Belediyesi’nin etkinlikleri kapsamında sahneye çıkarak “Cibali Karakolu” oyununu oynayan Nejat Uygur, ertesi gün yüksek tansiyon nedeniyle kısmi felç geçirerek hastaneye kaldırılmış, ondan sonrası sahneye çıkmadığı için kendi tanımıyla altı yıllık bir ‘koma hali’ olmuştu... Hayatın pek çok hali gibi ölümü de ti’ye alan, zamanında kendi ölümüyle ilgili de espriler yapan bir oyuncuydu. İşte bir röportajında ölümüne dair söyledikleri: “Azrail’den korkmuyorum. Her canlı bir gün ölümü tadacaktır. Geçen gün çocuklar bana ‘Baba vasiyetin nedir?’ diye sordu. ‘Mezarımın içine iki tane yangın söndürücü koyun yeter’ dedim. ‘Neden?’ dediler. Cevabım şuydu; ‘Herhalde cennete gitmeyeceğim de şimdiden önlemimi almak istiyorum’... Ha bir de cenazemde mehter marşı çalınsın. Niye şaşırdınız? Acelem ne, oraya ağır ağır gitmek istiyorum.” :)
Posted on: Tue, 19 Nov 2013 02:02:10 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015