ONURSUZ LUK BOYUTUNDA ONUR ÖDÜLLERİ Bir festivale ünlü isim getirmenin çeşitli yolları vardır. Birincisi, ünlü bir kişiyi jüri üyesi yapmak; ikincisi de o ünlüye Onur Ödülü vermek Eylül ile Kasım tam anlamıyla festivaller ayıdır. Antalya Altın Portakal, Adana Altın Koza, Malatya, Datça Altın Badem, Safranbolu vd... Her festivalin ön hazırlıkları, deneyimli ekiplerin yoğun çalışmalarıyla hızlı bir şekilde sürdürülüyor. Dolayısıyla her festival, diğerlerinden farklı ve ayrıcalıklı olmak için ilginç programlar yapma peşinde. En iyi filmlerin, etkinliklerin, bugüne dek denenmemişlerin ve çok doğal olarak starların, ünlülerin peşinde koşarak, adeta hem birbirleriyle yarışıyor, hem de ayrıcalıklı olmanın kendilerine getireceği artıları çoğaltmayı hedefliyor. Kısacası, asıl festival, festival süresince değil de festival öncesi hazırlıklar aşamasında yapılıyor. Ülkemizde festivallerin olmazsa olmazı Ülkemizdeki festivallerin -gerçi dünyada da öyle- olmazsa olmaz koşullarından biri de hiç kuşku yok ki, sinemamızın ünlülerini ağırlamak, onları onurlandırmak, dolayısıyla festivallerini taçlandırmaktır. Festivaller arasında en büyük, en can alıcı olgu da burada düğümlenip ortaya çıkıyor. Bir festivale ünlü getirmenin çeşitli yolları var. Birincisi: ünlü bir kişiyi jüri üyesi yapmak. Örneğin, geçen yıl Antalya Film Festivali Hülya Avşar’ı jüri başkanı yaparak bu konuda kendisinden olumlu ya da olumsuz bir hayli söz ettirmiş; basında Hülya Avşar’ın başkanlığı neredeyse festivalin önüne geçerek, tek başına haber kaynağı olmuş; festivali tüm yazılı-görsel basın ilk haber olarak manşetlerine taşımıştı. Organizasyon stratejisi açısından başarılı, festivalin saygınlığı açısından tartışılır olan böylesine bir durum, en azından bir sanat-kültür olgusunu magazin bağlamında da olsa gündeme getirip tartışmaya açmasıyla başlı başına bir olaydı. Ve Antalya da bunu başarıyla yaptı. ‘Ben onur ödülü istemem evde çok var’ Ünlüleri festivale getirmenin bir diğer yolu ise onlara onur ödülü vermekten geçiyor. Bunun için irili ufaklı her festival bu yöntemi deniyor. Sorun da zaten burada başlıyor. Adlarını nezaketsizlik yapmak için vermiyorum, ama bir starımızın son üç yıl içinde çeşitli festivallerden aldığı onur ödülü sayısı, dünyada çok önemli bir sinema sanatçısının yaşam boyu aldığı onur ödüllerinin tam beş -hatta neredeyse altı- katı. Aynı yıl içinde -yıllardır film yapmadığı halde- birkaç festivalde birden onur ödüllerine boğulan starlarımız var. Yani stara onur ödülü vererek onu festivale getirme taktiği artık iyiden iyi işi yörüngesinden çıkarmaya başladı. Starların birçoğu da bunun farkında, çoğu büyük bir içtenlikle “ben onur ödülü istemem, evde çok var” bile diyebiliyor. Herhangi bir sanat dalında, bir sanatçının onur ödülü alması elbette ki çok önemlidir. Bu ödül, onun yıllar yılı süren emeğinin, çabasının, değerinin giderek unutulmaz olmanın bir tacı gibidir. Ama bu taçlar çoğaldığı zaman ne yazık ki onun da bir anlamı, bir işlevi kalmıyor, harcanıp gidiyor. Yani onur ödülünün bir saygınlığı, bir manevi getirisi olmuyor. Açıkcası ucuzluyor... Dörder dörder ödül veriliyor İşte, her yıl her festivalin bir tane değil, iki , üç de değil, dörder dörder -hatta büyük bir festivalimiz altışar altışar- dağıttığı onur ödüllerinin arkasında ne yazık ki, o sanatçıyı onurlandırmak değil, aksine o sanatçıyı festivale kısa yoldan davet edip getirme amacı yatıyor. Bundan eminim ki ünlüler de hoşnut değil ve ne yazık ki birçoğu da “ben onur ödülü istemem” deyip, belki de bir başka ülke sinemasında her sanatçının düşlerine giren böylesine bir ödülü, kibarca reddediyor. Haksız da değiller. Bir sanatçıya her yıl iki festivalde iki ödül birden verirseniz bunun sonu da böyle olur. Onur ödülleri, vereni de, alanı da yücelten, onurlandırılan, mavi boncuk gibi gelişigüzel, aynı kişilere dağıtılan bir basit, değersiz armağan değil; aksine ömür boyu taşınan, ondan sonra da geleceğe armağan edilen, nadide, az bulunan, erişilmesi güç olan bir değer olmalıdır.
Posted on: Fri, 19 Jul 2013 06:13:27 +0000
Trending Topics
Recently Viewed Topics
© 2015