Paket, şeriat, kızamık ve başörtüsü Adnan Gümüş Kürsüde paket açıklaması yapılırken Türkiye’de bugünlerde “şark çıbanı” ve “kızamık” salgını yaşanıyor; Sağlık Bakanlığının açıklamalarına bakılırsa kızamık salgınının Suriye ile ilgisi olmadığı, Hollanda’dan geldiği belirtiliyor. Hollanda’da, aşıyı “Tanrı iradesine karşı gelmek” olarak reddeden dindar kesimin yaşadığı “İncil kuşağı” (Bible belt) bölgesinde çıkan kızamık salgını, giderek diğer bölgelere yayılıyor. İnancı gereği kadın üye kabul etmeyen Siyasi Reform Partisi (SGP) de “insanların inançlarına saygı gösterin. Aşı çağrılarına son verin” görüşünü savunuyor. MAZLUMDER’in web sayfasında da “Zorla Aşı Yaptırmak Hukuka Aykırı” basın açıklaması duruyor, ailelerin aşıyı ve “Aşı/İzleme Red Tutanağı”nı reddetme hakkı olduğu savunuluyor: “Edirne, Erzincan, Balıkesir ve Karabük mahkemeleri tarafından verilmiş birçok bozma ve ret kararları bulunmaktadır/ ‘Genişletilmiş Bağışıklama Programı’ kapsamındaki aşıların tümü, bir hastalığın tedavisi için değil/ sağlıklı olan bireylere yapılmaktadır.” deniyor. Aşılamanın amacı tabii ki önleme ve hastalık yayılmadan yapılması, başka ne olacaktı ki. Ancak bazı dindarlarımız, din/helal gıdaya aykırılık dahilinde aşıyı reddediyor. AKP hükümeti ve mahkemeler bu tür kararlara yasal dayanak oluşturuyor. Din ve kızamık yayılıyor. “Anne sütü projesi” de dini gerekçelerle rafa kaldırılmıştı. Bu anlayışa “teokrasi paketi” ile bir destek daha geldi. Öğretmenler dahil hemen tüm resmi dairelerde memurlara başörtüsünün serbest bırakılacağı açıklandı. “Nefret suçları” da aslında bu tabanda öngörülüyor, örneğin din/ideoloji dayatmacılığını, aşıya veya süt bankasına karşı çıkanları dincilikle eleştirmeyi “nefret suçları” kapsamına almaya çalışıyor. Demokrasi teokratik ve monarşik yapılara karşı geliştirildi, insanın başta aklı ve vicdanı olmak üzere özgürlükleri savunuldu, dinin, geleneğin, oligarkların kulu sayılmasına karşı çıkıldı, kadınlar tam kişi kabul edildi. Uzun ve kanlı bir aydınlanma süreci yaşandı. Dahası nefret suçlarının esprisi, hakim gruba karşı dışta kalanların haklarını garanti etmek için oluşturuldu. Bunları sağlamakla da en başta okullar yükümlü sayıldı. Açıklanan pakette ise tersi bir durum var. Özgürlükler değil dini kurallar, eşitlik ve toplumsal dayanışma değil dini cinsel ön yargı ve ayrımcılıkları telkin, destekleniyor; dinin ve hakim grubun baskısı garanti ediliyor, okul ve resmi daireler de dini modelin icra birimi haline getiriliyor. Fransa’da 9 Eylül’de tüm okullarda zorunlu, dahası okul ve öğretmenlerin bunları aynı zamanda velilere anlatmakla yükümlü tutulduğu “Cumhuriyet laiktir” ve “Okul laiktir” şeklinde 15 maddeden oluşan “okulda laiklik şartı” yayınladı. Orada AKP paketinde söylenenlerin tam tersi söyleniyor: Madde 3’de “Her kişi inanmak veya inanmamakta serbesttir.” Madde 6’da “Okul çocukları her tür misyonerliklerden ve kendi seçimlerini yapmalarını engelleyecek baskılardan korur.” Madde 9’da “Laiklik, her tür şiddetin ve ayrımcılığın reddini içerir; kızlar ve erkeklerin eşitliğini garanti eder, bir saygı kültürüne ve ötekini gözetmeye dayanır.” Madde 12’de “Dersler laiktir. Öğrencilerin farklı dünya görüşlerine, bilgi derinliği ve doğruluğuna mümkün olduğunca en objektif şekilde açık olmalarını güvence altına almak için, hiçbir konu peşinen [apriori] pedagojik ve bilimsel sorgulamanın dışında tutulamaz. Hiçbir öğrenci programla ilgili bir konunun anlatımında öğretmene itiraz etmek için dini veya politik bir kanaati öne süremez.” Madde 13’de “Hiç kimse, cumhuriyet okullarında geçerli kurallara uymayı reddetmek için dini aidiyetini gerekçe gösteremez”. Bırakın öğretmenleri, madde 14’te “Kamu eğitim kurumlarında, her tür yaşam alanındaki kurallar, laikliğe saygılıdır. Öğrencilerin açıkça dini aidiyetlerini gösterecek işaretler veya giysiler takması yasaktır” deniyor. AKP paketinden ise teokrasi çıkıyor: Din-türban esastır, buna aykırı düşecek her tür değerden ve kesimden nefret etme özgürlüğü vardır.
Posted on: Fri, 04 Oct 2013 07:30:46 +0000