Pardon Çağı En az on beş yıldır bu kültürün işlevsel - TopicsExpress



          

Pardon Çağı En az on beş yıldır bu kültürün işlevsel olarak, içsel olarak, sistematik olarak adaletsiz ve sürdürülmesi mümkün olmayan bir kültür olduğunu, yasal yaklaşımlar bu adaletsizlikleri ya da sürdürülemezliği belli belirsiz yumuşatırken, bu yaklaşımların asla gerçek anlamda yeterli olmayacağını söylüyorum. Yanılmışım. Yakın zamanlarda kendimi bu kültürün adaletsizliklerini ve sürdürülemezliğini çözecek türden yasal bir çözümü hayal etme yönünde kışkırttığım türden bir düşünce deneyine giriştim. Belki biraz ön bilgi vermem gerekir. Bu kültürün temel sorunu, her anlamda şiddet uygulayan- ların neredeyse hiç sorumluluk yüklenmemesi, buna ev içi şiddet ve tecavüzden (hapiste sade- ce bir gece geçiren tecavüzcü oranı %6) çevreye karşı hükümet sponsorluğunda işlenen şiddet eylemleri, savaş suçları ve kitlesel suçları da ka- tabiliriz. Pek de komik olmayan bir bilmece ne demek istediğimi anlatacaktır.Soru: İki eyalet, büyük bir şirket , 40 ton zehir ve en az 8 bin ölü insanı çarpınca sonuç ne olur? Cevap: Tam ücret artı faiz ile elde edilen mis gibi bir emeklilik ( Uni- on Carbide CEO’su Warren Anderson). Gezegeni yıkıp geçiren insanların gerçekten bir bedel filan ödemediğini farkeden tek kişi ben değilim. BP CEO’su Tony Hayward’a ne oldu?, bu adam diğer insanlarla beraber devasa Deepwater Horizon petrol akıntısından sorumlu tutulmalı. Adam 1,6 milyon dolarlık bir ihbar tazminatıyla göre- vinden çıkarıldı, ayrıca yıllık emekli maaşı da 1 milyon dolar civarında (BP hisselerinin çoğu da onun elinde). Bazı cesur insanlar, cesaretle, azıcık da olsa minicik de olsa, öhhö, nezaketle acaba ihbar tazminatı en aza indirilebilir mi diye sora- cak oldular; ama Hayward’ın başını mızrak ucu- na takıp New Orleans tepelerinde dolaştırmaya niyet eden türden bir kamu davası açıldığını duymadım (ama duyduğuma göre şahsi davalar açılmış) Bu türden bir sorumluluk duygusu ile ilgili kur- duğum hayâl tedbir prensibinin mecburi yasal versiyonunun bir örneği. Tedbir prensibi; eğer bir eylem, veya politikanın halka ya da çevreye zarar verme riski varsa, bu eylemin zararlı olma- dığını kanıtlamanın bu eylemi yapmaya niyetli olanlara kaldığını öne sürüyor. Eğer hiç bir zara- rın söz konusu olmadığını kanıtlayamazlarsa o zaman harekete geçemezler. Bu yüzden, meselâ, Meksika Körfezindeki petrol akıntısının zararlı ol- madığını öne sürüyorlarsa ve zararın söz konusu olduğunu gösteren kanıtlar olmasına rağmen sadece sondajı askıya alıyorlarsa, o zaman tersi kanıtlanana dek bu eylemin zararlı olduğunu kabul etmek zorundayız. Aynı mantık sera gazı emisyonları konusunda da uygulanmalı. Aslında, tedbir prensibini mantıklı bir şekilde uyguladı- ğımızda durdurulması gereken binlerce zararlı eylem bulunuyor.Bu türden bir sorumluluk duygusu ile ilgili kur- duğum hayâl tedbir prensibinin mecburi yasal versiyonunun bir örneği. Tedbir prensibi; eğer bir eylem, veya politikanın halka ya da çevreye zarar verme riski varsa, bu eylemin zararlı olma- dığını kanıtlamanın bu eylemi yapmaya niyetli olanlara kaldığını öne sürüyor. Eğer hiç bir zara- rın söz konusu olmadığını kanıtlayamazlarsa o zaman harekete geçemezler. Bu yüzden, meselâ, Meksika Körfezindeki petrol akıntısının zararlı ol- madığını öne sürüyorlarsa ve zararın söz konusu olduğunu gösteren kanıtlar olmasına rağmen sadece sondajı askıya alıyorlarsa, o zaman tersi kanıtlanana dek bu eylemin zararlı olduğunu kabul etmek zorundayız. Aynı mantık sera gazı emisyonları konusunda da uygulanmalı. Aslında, tedbir prensibini mantıklı bir şekilde uyguladı- ğımızda durdurulması gereken binlerce zararlı eylem bulunuyor.Burada zararlı eylemi yapacka olan şirket genelde uzun ve okunması pek mümkün olmayan bir belge hazırlar.Böylece projenin potansiyel riskleri ve ödüllerinin ortaya konmasını engel- lemiş olur. Bu süreçle ilgili bir çok sorun var. Öncelikle, belgeler saçma sapan şeylere da- yanıyor, belgelerin kendisi açık açık yanlış (Deepwater Horizon meselesinde bildiride mesela petrol sızıntısının diğer memeliler ve morslara potansiyel etkilerinin ne olaca- ğına dair bilgiler içeriyordu).İkinci olarak, bu belgeler genelde en az şirketlerdeki benzerleri kadar yozlaşmış bürokratlar ve teknisyenler tarafından onaylanıyor (ve gerçekten de güya birbirine zıt bu varlık- lar arasında kayar kapılar var), bu insanlar ya baskı zoruyla (belgeleri onaylamak ya da işini kaybetmek arasında kalıyorlar) ya da kontrol ettikleri endüstrilerin üyeleriy- le işbirliği sayesinde (ya da alenen yatağa girerek) işi bağlıyorlar.Ama bunların hepsi risk değerlendirmesinin yanında basit kalı- yor, değerlendirilen projeler genelde şirke- tin liderlerine ve hissedarlarına gidiyor, bu arada söz konusu riskler de hem hayvanla- rın hem de insanların sırtına yığılıyor, tabii. bu canlılar işler ters gidince ( ve hatta işler iyi gitse bile) acı çekiyorlar. Union Carbide, Bhopal, Hindistan’daki endüstriyel kimya- sal maddeleri işleyen bir fabrikadan para kazanıyor (bu maddelerin çoğu toksik), Bhopal halkı ise her geçen gün fabrikadaki operasyonlar sebebiyle acı çekiyor, fabri- ka havaya uçtuğunda ölüyor. BP parasını Meksika Körfezi’ndeki sondajlardan kazanı- yor; ama hem körfez hem de insan-hayvan orada yaşayan canlılar bu toksik ve artık bir felaket boyutunu almış sonuçlardan kay- naklı acılar çekiyorlar Kaçınılmaz olarak vahşete yol açan gülünç bir sistem bu. Sanki şirket sahiplerinin zar atarsa para kazandığı, atmazsa sizin öldü- ğünüz türden bir kumarhane gibi. Zar at- maya devam etmelerine şaşmamak lazım. Biz de ölmeye devam ediyoruz. Ve ayrıca eğer yaşanabilir bir gezegen isti- yorsak, o zaman risk değerlendirme ana- lizimizi değiştirmek zorundayız. Önlem al- maya yönelik prensip yönetmeliği önerim şöyle bir şey: eğer birisi bir politikanın, eylemin ya da ürünün çevreye ya da halka zarar ver- meyeceğini öne sürüyorsa ve ardından bu politi- kasını eylemini ya da ürününü devreye sokuyorsa, yani bu zarar riskini halka ya da çevreye dayatıyor- sa – ve ardından halk ya da çevre zarar görüyorsa, işte o kişi adaletin önüne çıkarılmalı: dava açılma- lı, elde ettiği kazançların hepsi kurbanlara teslim edilmeli, sebep olduğu bütün kargaşayı temiz- lemesi sağlanmalı, söz konusu hasarın ölçüsüne göre uygun bir cezaya çarptırılmalı. Diğer bir deyişle, ödüller içselleştirildiği gibi, risk- ler de içselleştirilmeli. Sonuçta bu politikaları, eylemleri ya da ürünleri devreye sokan insanlar gerçeği söylüyorsa ve halka ya da derin su sonda- jından, sera gazı emisyonundan, barajlardan ya da toksik kimsayallarında işlenmesinden çevreye yö- nelik önemli bir risk söz konusu değilse,o zaman kaybedecek bir şeyleri yok demektir, değil mi? Bu tür bir politika bu insanlar ancak yanıldıysa ya da yalan söylüyorsa sorun yaratabilr. Başka insanların yaşamlarını risk altına sokuyorsanız kesinlikle ya- lan söylememeniz gerekir, ayrıca yanılma olasılığı konusunda da bu kadar cesur olmamak gerekir. İnsan ve hayvan toplumlarını yok ederek kendi- lerini zenginleştirenler diğer canlılara empoze ettikleri risklerle orantılı riskleri üstlenebilseler o zaman bu yıkıcı davranışları bir gece içerisinde sona erebilir. Şimdi, sadece CEOlara ve politikacı- lara uygulanmayıp projeyle alakalı bütün insan- lara uygulandığını düşünelim bu durumun, yıkıcı ürünler dizayn eden mühendislerden onlara para ödenmesinin bir yolunu bulan muhasebecilere, onları reklam edip para kazanan pazarlamacılara, ve cebini dolduran bürokratlara kadar herkese uygulandığını düşünün. Bu öneri radikal bir öneri bile sayılmaz. Önemli bir yasal örnek bulunuyor elimizde: eğer siz ve ben bir bankayı soymak için üçüncü bir kişi tarafından tutulsak ve birisi bizim eylemlerimiz yüzünden ölse, üçümüz de ceza alı- rız, siz tetikçi olsanız, bense sadece arabayı sür- müş olsam bile. Şirketlerin sadece bir biçimi olduğu bürokrasi- lerin en önde gelen işlevlerinden biri, sorumlu- luğun ortadan kaldırılmasıdır.Ben yanlış bir şey yapmadım! Ben sadece işimi yapıyordum! Sade- ce trenlerin zamanında çalışmasını sağlıyordum ! Trenlerin ölüm kamplarına gitmesi umrunuzda değil, değil mi? Eğer ABD Çevre Koruma Organı adına çevresel etki bildirimlerini incelemekle gö- revli bir kamu çalışanıysanız ve gerçekten derin su sondajının okyanuslara, okyanus yaşamına ya da kıyı topluluklarına yönelik ciddi riskler oluş- turduğuna inanıyorsanız bu sondaj teknolojisinin başarısız olduğu zaman (böyle olacağını hepimiz biliyorduk, hatta siz bile), diğer canlıların bu risk- ten zarar görmesi gibi sizin de bu riskin birazını yüklenmeye istekli olmanız gerekiyor. Peki şuna ne dersiniz: eğer gerçekten inanmıyorsanız, o imzayı atmamalısınız. Derrick Jensen Orion 2011 Mart sayısı
Posted on: Thu, 07 Nov 2013 17:46:41 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015