Pomem Mülakat Soruları ve Cevapları - 2014 Pomem POMEM - TopicsExpress



          

Pomem Mülakat Soruları ve Cevapları - 2014 Pomem POMEM Mülakat Soruları ve Cevapları 2014 Pomem sınavı Mülakatı çözümleri Daha önceki yıllar yapılmış olan mülakat soruları ve cevapları 2014 POMEM Mülakat Soruları POMEM Mülakat Soruları ve Cevapları Pomem Mülakat Soruları içi tıklayınız Pomem Mülakat Soruları POMEM mülakat soruları hazırlandı. POMEM mülakat soruları.. POMEM mülakatında Polis adaylarına ne sorulacak? POMEM Mülakat soruları... 2013 POMEM mülakatı... Em­ni­yet Ge­nel Mü­dür­lü­ğü, 13. dö­nem Po­lis Mes­lek Eği­tim Mer­kez­le­ri­’ne (PO­MEM) alı­na­cak 3 bin 170 er­kek ile 130 ba­yan ada­yın mü­la­kat so­ru­la­rı­nı ha­zır­la­dı. Ekim ayı için­de ya­pı­la­cak ele­me­ler­de üni­ver­si­te­li po­lis aday­la­rı zor­lu so­ru­lar­la kar­şı kar­şı­ya ka­la­cak. 80 so­ru için­de aday­la­ra çok sa­yı­da ata­sö­zü, öz­de­yiş ve öz­lü sö­zün an­la­mı ve içe­ri­ğinin so­ru­la­cağı belirtildi. 2014 POMEM Mülakat Soruları Nasıl Olacak EKOLOJİK DENGE VE ÇEVRE Bugünün haberine göre, aday­la­ra Av­ru­pa Bir­li­ği­’n­den, in­ter­ne­tin fay­da ve za­rar­la­rı­na, Av­ru­pa İn­san Hak­la­rı Mah­ke­me­si­’nin ku­ru­luş ama­cın­dan, ak­tif din­le­me­ye, eko­lo­jik den­ge­den em­pa­ti­ye, çev­re kir­li­li­ğin­den ko­ru­yu­cu he­kim­li­ğe ka­dar bir­çok so­runun yö­nel­ti­le­ceği kaydedildi. Mü­la­kat­ta aday­la­ra ‘S­por­da fa­na­tik­lik hak­kın­da ne dü­şü­nü­yor­su­nu­z’ di­ye de so­ru­la­cak. Fa­na­tik ta­raf­tar ol­du­ğu­nu söy­le­yen­ler ele­ne­cek. POMEM MÜLAKATI SINAVINDA NELER YAPILIYOR? Önceki yıllarda yapılan POMEM sınavlarında çıkan mülakat soru ve cevapları yazımızın devamındadır. 1-) Atatürkün İnkılâpçılık ilkesini anlatınız İNKILÂPÇILIK İnkılâp, bir toplumun önemli kurumlarını kısa bir süre içinde değiştirip kendini yenileştirmesi atılımıdır. Tarihte önemli, büyük inkılâplar görülmüştür. Atatürk yönetimindeki Türk Milleti de tarihteki en önemli İnkılâplardan birini gerçekleştirmiştir. Bir toplumda durup dururken inkılâp yapılmaz, inkılâpların tarihten gelen büyük sebepleri vardır. Türkler bir zamanlar çağın Önemli devletlerinden birini kurmuşlardı. Bu devlet yüzlerce yıl dünyanın sayılı güçlerinden biri olarak kaldı. Ama Batıda gelişen akıl ve bilim çağına ayak uyduramadığı için geride kalmaya, güçsüzleşmeye başladı. Çok uluslu bir yapıda olduğundan milli bir birlik kuramadı. Devleti kurtarmak isteyenler, hep eski düzen ve belli kalıplar içinde değişiklikler yaptılar. Oysa yapıyı değiştirmek gerekti ve bu kaçınılmazdı. Birinci Dünya Savaşı sonu yenilgi ve parçalanma, Atatürke, Türk milletini bir araya getirip mücadele etme ve yapıyı yenileme düşüncesini ve bunu gerçekleştirme azmini vermiştir. Eski yapıyı yeniden kurmak mümkün olmadığı için ardarda büyük inkılâplar yapılmıştır. Atatürke göre inkılâp milletin esenliği için halk adına yapıldı. Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün anlamı ve biçimiyle uygar bir toplumsal heyet durumuna getirmektir. Öyleyse inkılâp, modernleşme ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak için yapılacaktır. Gerçekten, gördüğünüz büyük yenilik hareketleri, hep inkılâpçı bir tutum ve davranışla yapılmıştır. Atatürkün İnkılâpçılık ile İlgili Bazı Sözleri Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum haline ulaştırmaktır. (1925) Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. (1925) 2-) Atatürkün Laiklik ilkesini anlatınız LAİKLİK Türk ve yabancı bütün bilim adamları Atatürk inkılâbının en önemli öğesi olarak laikliği kabul ederler. Gerçi Türk inkılâbı, içinde taşıdığı ilkelerle bir bütündür. Ama bu bütünün dayandığı iki ana temel, milliyetçilik ve laiklik, öteki ilkeleri sağlamlaştırır. Laikliğin kısa tanımı, daha önce belirlenmişti. Yeniden özetleyecek olursak, laiklik; devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır. Dinler, inanç kavramına dayanırlar, ister ilkel olsun, ister gelişmiş, her dinin temeli belli varlıklara ve olgulara tartışmadan inanmaktır, insanlar özellikle ölüm gibi en ürkütücü olay karşısında inanç dünyalarını zenginleştirmiş, dinsiz yasayamaz duruma gelmişlerdir. İnsanoğlunun evren ve ölüm karşısındaki çaresizliği, zengin inanç sistemleri doğurmuştur. Bu çaresizliğe karşı tek sığınılacak yerin din oluşu, dinlerin insanları yönetmesi sonucunu vermiştir, ilk zamanlar için bu bir zorunluluktu. İnsanlar arasında düzen ve barışı sağlamak için dinin buyruklarına ihtiyaç vardı. Ölümsüzlüğe erişmek isteyen insanları, hayatta iyi davranışlara yönlendirmek için dinler hukuk kuralları da koydular ve bu kuralların uygulanmasına titizlik gösterdiler. Özellikle ileri dinlerin koyduğu baş hukuk kuralları, aynı zamanda evrensel ahlâkı da yansıtır. Hiçbir din, insanlara erdemsiz yaşamayı, hırsızlığı, yalancılığı, zinayı, adam öldürmeyi buyurmaz. Tersine, bütün dinler ahlâklı ve erdemli yaşamayı buyururlar. Dinler arasındaki farklılıklar, Tanrı ve ibadet anlayışından kaynaklanmaktadır. Böylece her din, tek ve üstün gerçeği temsil ettiğini ileri sürdüğünden dinler arasında bir birlik görülmemektedir. Atatürkün Laiklik ile İlgili Bazı Sözleri Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. (1930) Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. (1930) Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. (1926) 3-) Atatürkün Halkçılık ilkesini anlatınız HALKÇILIK Bir milleti oluşturan, çeşitli mesleklerin ve toplumsal grupların içinde bulunan insanlara halk denir. Bu akımdan halkçılık ilkesi hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin zorunlu bir sonucudur. Atatürke göre millet ile halk aslında tek anlama gelmektedir. Halkçılık ise millet içindeki çeşitli insan gruplarının çıkarına ve yararına bir siyaset izlenmesi, halkın kendi kendini yönetmeye alıştırılmasıdır. Halkçılık, cumhuriyetçiliğin doğal bir sonucudur denildi ki, bu çok doğrudur. Cumhuriyet, halkın kendi yöneticilerini kendi içinden seçmesi anlamına gelmektedir. Böylece cumhuriyet rejimi, bir halk rejimi olmaktadır. Aynı biçimde, halkçılık, milliyetçiliğin de bir sonucudur. Millet halktan oluştuğuna göre, milliyetçilik, Türk halkının mutluluğu için çalışmak, ortak geçmişe ve geleceğe halkla birlikte bağlanmak demektir. Atatürkün Halkçılıkla İlgili Bazı Sözleri İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921) Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum istemidir. (1921) Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek, esas prensiplerimizdendir. (1923) 4-) Atatürkün Milliyetçilik ilkesini anlatınız MİLLİYETÇİLİK Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya, bu çalışmayı ve bilinci, diğer kuşaklara da yansıtmaya milliyetçilik denilir. Şu tanıma göre milliyetçiliğin en önemli öğesi millet olmaktır. Öyle ise millet nedir? Bir insan topluluğuna millet diyebilmek için bazı niteliklerin o toplumda olup olmadığı saptanmalıdır. Bazı anlayış biçimlerine göre, bir topluluğun millet sayılabilmesi için ırk birliği yetişir. Bu eksik bir görüştür. Aynı ırktan olmadıkları halde bugün milletlikleri tartışılmaz topluluklar vardır, İsviçreliler ve Amerikalılar gibi, bazılarına göre ise millet olmanın baş şartı aynı dili konuşabilmektir. Bu da her zaman doğru sayılamayacak bir görüştür. İsviçrede üç ayrı dil konuşulur ama bütün İsviçreliler bir millettirler. Buna karşılık aynı dili konuşan pek çok Arap milleti vardır. Iraklılar ile Faslılar aynı dili konuştukları halde aralarında büyük farklar bulunur, ikisi de ayrı birer millet sayılabilirler. Kimileri de millet olmanın baş şartı olarak din birliğini kabul ederler. Kuşkusuzdur ki, artık bu da savunulamaz bir görüştür. Bugün dünyanın en büyük milletlerinden sayılan Japonların içinde çok çeşitli dinler vardır. Gene ayrı birer din gibi kabul edilebilecek Katoliklik ile Protestanlık Almanyada, Amerikada yan yana yaşamaktadır. Ama aynı dinden oldukları halde Müslümanlar hiçbir zaman tek millet sayılamamışlardır. Atatürk, bütün milletlere saygı duyar, ama onların hepsinin üstünde Türkü görür. Ona göre, Dünya yüzünde Türkten daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlar tarihinde görülmemiştir. Atatürk, tarih alanındaki olağanüstü çalışmalarıyla Türkün geçmişini aydınlatarak bu görüşe erişmiştir. Böylesine üstün bir milletin yurdu da kutsaldır. Vatan sevgisi, milliyetçiliğin önde gelen öğelerindendir; Vatanımız, Türk milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde varlıklarını sürdüren eserleri ile bugünkü yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez ve bütündür. Mademki vatan kutsaldır ve bir bütündür, öyle ise memleketi doğu ve batı diye ikiye ayırmak doğru değildir. Çünkü yurdumuz kutsaldır. Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen, Türk milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Atatürkün Türk milliyetçiliği üzerinde bu kadar çok durmasının derin sebepleri vardır. Bu sebepler de gene tarihten kaynaklanmaktadır. Türklerin dünya tarihine ve uygarlıklara yaptığı üstün hizmetler bilinmektedir. Ama ne yazık ki, Türklerin kurduğu en büyük, en görkemli devletlerden Osmanlı İmparatorluğunun yapısı, tam bir milliyetçilik anlayışının doğmasına imkân vermemiştir. Türk milliyetçiliği doğarken, yalnız Türklerin değil, bütün Müslümanların tek millet olması gereğini ileri sürenler de çıktı. Ama Müslüman Osmanlı vatandaşı olan Arapların Birinci Dünya Savaşında, Hıristiyan düşmanlarımızla iş birliği yaparak bizi arkadan vurmaları, milletin dine dayandırılamayacağını çok açık ve acı biçimde göstermiştir. Atatürk, yeni Türk Devletini kurduğu vakit durum bu idi. Bütün millete Türklüğünü anlatmak, göstermek, bu çok önemli konu üzerinde durmak gerekiyordu. Artık çok uluslu Osmanlı Devleti tarihe karışmıştı. Anadoluda ve Doğu Trakyada yalnız Türkler yaşıyordu. Atatürk, Lozan Konferansında Türkiyede yaşayan Rumları Yunanistana yollamayı başarmıştı. Engin ve büyük bir tarihe sahip olan Türkler, artık Türkiyede en yüksek oranda çoğunlukta idiler. Milli devlet kurulabilirdi. Bu bölümün başında belirtildiği gibi, her millet kendi yücelmesini, kendi yetenekleriyle sağlar. Bunun için de katıksız bir milliyetçilik gereklidir. Atatürk, yaşadığı sürece hep Türk milliyetçiliğini geliştirmeye çalışmıştır. Ne Mutlu Türküm diyene sözü, milletimiz yaşadıkça anlamı yücelecek çok üstün bir görüşün simgesidir. Atatürkün Milliyetçilikle İlgili Bazı Sözleri Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına, Türk milleti denir. (1930) Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trakyalı her bir soyun evlatları ve aynı cevherin damarlarıdır. (1923) Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de, o kadar kuvvetli olur. (1923) Biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyarız. Onların milliyetlerinin bütün gereklerini tanırız. Bizim milliyetperverliğimiz her halde bencil ve gururlu bir milliyetperverlik değildir. (1920) 5-) Atatürkün Cumhuriyetçilik ilkesini anlatınız CUMHURİYETÇİLİK Cumhuriyet bir devlet biçimidir. Cumhuriyette esas olan ilk öğe, devlet başkanının belli bir süre için seçilerek iş başına gelmesidir. Bu bakımdan cumhuriyet, başta bir hükümdarın bulunduğu devlet biçimlerinden (monarşilerden) ayrılır. Monarşilerde devletin başı, belli bir aile içinden çıkar, normal koşullar altında, ölünceye kadar iş başında kalır. Yerine gene aynı aileden bir başkası gelir. Her monarşide, aile içinden kimin hükümdar olacağı belli bazı kurallara göre saptanır. Cumhuriyette devlet başkanı belli bir süre içinde seçimle iş başına gelince, ileri gelen diğer kişilerin de seçimle belirlenmesi gerekir. Bunlar genellikle o toplumda yasa koyacak kimselerdir. Gerek devlet başkanının, gerek yasa koyma yetkisine sahip olanların seçimle iş başına gelmesi şartının kabulü ile cumhuriyet tam anlamıyla belirmiş sayılmaz. Şimdi sorun seçim üzerinde düğümlenecektir. Seçime kimler katılacaktır? Belli bir grup vatandaşa seçme ve seçilme hakkı verilirse belki dış görünüşü bakımından bir cumhuriyetle karşılaşılır. Böyle cumhuriyetler ilkçağ Yunan kent devletlerinde, bazı ortaçağ İtalyan ve Alman bölgelerinde (Venedik, Ceneviz cumhuriyetleri, Hansa kentleri gibi) görülmüştür. Bu tür eski cumhuriyetlerde seçime katılma hakkı sadece belli bir grup vatandaşa verilmişti. Onlar, yaptıkları seçimle iş başına gelen kadroya dayanarak tüm toplumu yönetiyorlardı. Bugünkü anlayışımıza göre bu tür cumhuriyetler amaca uygun birer rejim değillerdir. Onlara aristokratik veya oligarşik cumhuriyetler denilir. Atatürk, cumhuriyeti demokrasi içinde İşleyen en ideal bir rejim olarak görmektedir. O şöyle söylüyor: Demokrasinin bütün anlamıyla ideali, milletin tamamının aynı zamanda yöneten durumda bulunabilmesi, hiç olmazsa devletin son iradesini yalnız milletin ifade etmesini ve Atatürkün Cumhuriyetçilik ile İlgili Bazı Sözleri Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924) Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933) Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. (1925) Bugünkü hükümetimizin, devlet teşkilatımızın doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir. (1925) 6-) Atatürkün Devletçilik ilkesini anlatınız DEVLETÇİLİK XX. yüzyılda dünya devletleri daha mutlu yaşamak imkânlarına kavuşmak için üretimi artırma gereğini duydular. Bunun için de başlıca üç yöntemin uygulanmasını öngördüler. Bunları kısaca gözden geçirelim: Liberal Ekonomi: Bu tür ekonomilerde üretim için gerekli olan sermaye, üretim etkinliği ve üretilen malların dağıtımı tümüyle bireylere bırakılmıştır. Liberal ekonomi görüşüne göre, ekonomik hayatın kendiliğinden işleyen yasaları vardır: Üretim, mallara olan isteğe bağlıdır, istek ise, üretimin az veya çok olmasını sağlar. Devlet bu kuralları yönlendirmeye karışmamalıdır. Devletin görevi yurdu savunmak, eğitim İşlerini düzenlemek, adalet dağıtmak gibi alanlarda kalmalıdır.. Sosyalist Ekonomi: Bu tür görüşü uygulayan ülkelerde hem sermaye, hem üretim doğrudan doğruya devletçe sağlanır. Kişilerin üretim araçlarına sahip olmaları yasaktır. Devlet tüm sermayenin sahibidir. Bütün ekonomik hayat, devletin öngördüğü biçimde düzenlenir. Malların dağıtımını da devlet yapar. Bazı ülkeler temelde bu görüşü benimsemişlerdir. Ilımlı Ekonomik Sistemler: Dünyanın hızla değişen şartları hem liberalizmin, hem de Sosyalizmin katıksız bir biçimde işleyemeyeceğini göstermiştir. Bu bakımdan liberal rejimlerin bazılarında, devlet ekonomik hayata artan ölçüde girerken, sosyalist sistemde de yumuşamalar göze çarpmaktadır. Böylece her iki guruptan bazı ülkeler rejimlerinin temelini bozmadan önemli sistem değişikliklerine girmektedirler. Devletçilik: Atatürk ilkelerinin arasında bulunan devletçilik, bir ekonomi siyasetidir. Yukarıda anlatılan rejimlere benzemez. Milli özelliklerimize uyan, gerekli kalkınmayı sağlayacak bir model olan devletçiliğin hangi şartlar altında nasıl doğduğu belirtilmişti. Bunun için burada devletçiliği kısaca değerlendireceğiz. Devletçilik, temel anlamıyla devletin ekonomik hayatın içine girmesidir. Ama bu yapılırken sosyalist model benimsenemez. Elinde sermayesi olan vatandaşlar, birkaç alan dışında, diledikleri biçimde üretime katılabilirler. Devlet bunlara engel olmadığı gibi üstelik gereken tedbirleri alarak işlerini kolaylaştırır, kişileri üretim ve ticaret işine özendirir. Ancak bilindiği gibi, hızla sanayileşme cumhuriyetin ilk hedeflerindendi. Büyük temel sanayi kuruluşları yapmak için özel ellerde sermaye yoktu. Bu yüzden devletçilik doğdu. Devlet pek çok sanayi işletmesini kendisi kurdu, çalıştırdı ve geliştirdi. Bir yandan da uyguladığı para ve kredi politikası ile özel kişileri başıboş bırakmadı. Böylece devlet ile vatandaş, üretim işini birlikte düzenlediler. Bu işbirliği sonucu Türkiye örnek bir ülke durumuna gelmişti. Son araştırmalar, Türkiyenin 1930 yılına kadar uyguladığı devletçilik siyaseti ile en hızlı kalkınan üç ülke arasına girdiğini göstermektedir. 1029 yılında, 100 olan Türkiye ve dünya sanayi üretim indeksi, 1939da Türkiyede 196ya erişmiştir. Dünya ortalaması İse 119dur. Bu gelişme tablosunda Türkiyenin yeri, Rusya ve Japonyadan sonra gelmektedir. Böylece 1927de 1000 olan milli gelirimiz, hızlı nüfus artışına rağmen, 1939da 1625e yükselmiştir. Atatürkün Devletçilik ile İlgili Bazı Sözleri Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936) Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930) Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz, bununla beraber, hiç bir piyasa da başıboş değildir. (1937) 7-)Atatürkün Yurtta Sulh, Cihanda Sulh sözünden ne anlıyorsunuz? Atatürkçülük ilkelerini; Temel İlkeler ve Bütünleyici İlkeler olmak üzere iki grupta değerlendirmekteyiz. Temel İlkeler; Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Lâiklik ve İnkılâpçılıktır. Bütünleyici İlkeler ise; millî egemenlik, millî bağımsızlık, millî birlik ve beraberlik, yurtta sulh, cihanda sulh, çağdaşlaşma, bilimsellik ve akılcılık, insan ve insanlık sevgisidir. Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931) Türkiye Cumhuriyeti’nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakisinde en esaslı amil olsa gerekir. (1919) Sulh milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (1938) 8-) Atatürkün inkılâplarının genel felsefesini açıklayınız Atatürkün prensiplerini dikkatli incelediğimiz zaman şu da görülecektir: Ulusal varlığı tehlikeye düşmüş bir toplum, aldatıcı ve uyuşturucu politikalarla, izmlerle yahut dış güçlere dayanarak değil, ulusal benliğimizden çıkan ve ulusun kendi egemenliğine dayanan düşüncelerle kurtarılabilir. Bilindiği üzere, 20. yüzyılın başında dünyada imparatorluklar çağı sona ermiş, ulusal devletler çağı başlamıştır. Ulusal devlet, meşruiyetini tek kişinin otoritesinden değil, ulusun kendisinden alan bir siyasî birliktir. Atatürkün kurmuş olduğu devletimizin temeli de ulustur. BüyükNutkunda, kendisini ömrü boyunca Millî hâkimiyetinen sadık bir kulu (Nutuk) kabul eden büyük Öndere göre Hâkimiyet hiçbir mânâ,hiçbirşekilvehiçbir renkte ve rehberlikte paylaşma kabul etmez! Unvanı ne olursa olsun, hiç kimse, bu milletin mukadderatına ortak çıkamaz. Onun içindir ki, büyük felâketler ve fedakârlıklar pahasına kurtarılmış hürbir vatanda kurulacak devletin şekli Türkün karakterine uygun demokratik bir cumhuriyet olacaktır. Atatürkün tabiî ve kaçınılmaz bir tarihî akış dediği vakıa, sonunda saltanat ve hilâfetin de kaldırılarak, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti demek, Türk devletinin ve ulusunun, mukadderatında yalnız kendi iradesinin hâkim olması demektir. Atatürk, bizden bu fikrinin devamını ve dolayısıyla cumhuriyetin korunmasını isteyen pek çok mesajlar vermiştir. Yine Atatürke göre, cumhuriyetin temel kurumu, ulusal iradenin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Atatürkün yakınında bulunan Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyetimizin banisini tanıtırken şu veciz sözü söyler: Meclissiz yaşamayı aklı almayan bir yirminci asır lideri! Atatürke göre, millî mücadele Meclis ile kazanılmış, Cumhuriyeti Meclis kurmuş, inkılâpları da Meclis yapmıştır. Onun bizden istediği, kendisinden sonramiras bıraktığı siyasî rejimi korumak ve geliştirmektir. Ulusumuzun bekası ve saadeti için bu şarttır. Büyük Nutukta şöyle diyor; Milletimizin kuvvetli, mesut ve istikrarlı yaşayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilâtımıza tamamen uyması ve dayanması lâzımdır. O, ulusal siyasetten şunu anlar; Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak, varlığımızı korumakla, millet ve memleketin hakikî saadeti ve refahına çalışmak, aşırı ihtiraslar peşinde milleti oyalamamak ve ona zarar vermemek. Medenî dünyadan, medenî ve İnsanî muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir. Atatürkün aksiyoner doktrininde en son safha, Atatürk İnkılâpları dediğimiz reformlar bütünüdür ki, devletimiz, kuruluşunun, varlığının ve devamının fikir ve hareket kaynağını bu reformlardan almaktadır. Bunlar; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve inklâpçılık başlığı altında toplanan fikrî bir zemine dayanmaktadır. Reformlar, lâiklikten; gerçekte bir düşünce ve zihniyet sembolü olan şapka inkılâbına kadar diğer bütün yenilikler, Türkiyenin iki yüzyıllık uygarlık mücadelesini sonuçlandıran ve kesin hedefine yönelten çağdaş bir uygarlık sistemi teşkil eder. Atatürkün işaret ettiği bu uygarlık anlayışı, Türk ulusuna, ulusal benliğini, ulusal birliğini, ulusal karakterini kazandırma, kendisine güven duymayı öğretme, çağın teknik imkânlarından yeterince yararlanma esaslarına dayanmaktadır. Yenilik hareketlerinin özü, kurulan devleti ayakta tutacak ulusal yapıyı oluşturmaktan ibaretti. Gerçekten büyük Atatürk, bu yapıyı oluşturmuştur. Fakat o, bununla kalmıyor, gelecek nesillere başka hedefler gösteriyordu. Asıl hedefe yürüyüş, ulusal yapı inşa edildikten sonra başlayacaktı. İşte bunu büyük önder, cumhuriyetimizin on yıllık bir muhasebesi olan Onuncu Yıl Nutkunda veciz bir şekilde dile getirmiştir; Türklüğün büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır. Burada kısaca özetlediğimiz fikir ve prensiplerine göre Atatürkün, psiko-anatomisini şöyle özetleyebiliriz: O önce bir komutan, siyasî bir deha ve nihayet ileriyi gören bir fikir adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kesin bir irade, şaşmaz bir sezgi, yanılmayan bir muhakeme kudreti, sarsılmayan bir otorite ve disiplin, Atatürkün karakteristik vasfıdır. Bu vasıflar göz önüne alınınca derhal hükmedilir ki, Atatürk sosyolog M.Weberin karizmatik lider dediği tipin en mükemmel örneğidir. Bu karizmatik lider, ömrü boyunca kendisini ulusunun içinde ve ulusuyla beraber hissetmiştir. O, savaşlardan inkılâplarına kadar ne yaptıysa, Türk ulusunu kendi içinde ve dünya karşısında haysiyetli, hür, müstakil, büyük ve modern bir ulus olarak yaşatmak için yapmıştır. Türk olmanın şuuru ve gururu, onun için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur. Şimdi bugün bize düşen, Atatürkün fikirlerini, şahsiyetini, doktrin ve aksiyonunu yeniden düşünmek, gafletten, tembellikten uyanıp, yeniden onun gösterdiği yolda ve hedefte kuvvetlenip, devlet ve ulusumuzun bekası, çağdaş bir seviyeye yükselmesi için azimli ve kararlı olarak çalışmaktır. Atatürkün inkılâpçılığı, akıl ve mantığın toplumsal gelişmeye egemen kılınması esasına dayanır. Onun şu sözü akıl ve mantığa verdiği değeri en güzel şekilde ifade eder: Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir. Atatürkün inkilapları Saltanatın Kaldırılması Cumhuriyetin İlanı Halifeliğin Kaldırılması Şeriye ve Evkaf Vekâletinin Kaldırılması Medeni Kanunun Kabulü Tarikatların Kaldırılması, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Lâikliğin Kabulü Kadın Haklarının Tanınması Şapka ve Kıyafet İnkılâbı Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik Soyadı Yasasının Kabulü Eğitim ve Öğretim İnkılâbı Harf ya da Yazı İnkılâbı Tarih Anlayışında Gerçeğe Dönüş Dil İnkılâbı 9-)Atatürkün Muasır Medeniyet sözünden ne anlıyorsunuz? 10-) Temel hak ve özgürlükler denince ne anlıyorsunuz?
Posted on: Tue, 22 Oct 2013 13:54:19 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015