SAHABELER !!! --------------------- ( 8 ) > AMMÂR B. - TopicsExpress



          

SAHABELER !!! --------------------- ( 8 ) > AMMÂR B. YÂSİR ---------------------------------- Müşriklerin büyük işkencelerine duçar olan ilk sahabilerden biri. Adı Ammâr, künyesi Ebû Yakazan, babası Yâsir, annesi Sümeyye idi. Kaynaklarda nesebi şöyle kaydedilir: Ammâr b. Yâsir b. Âmir b. Mâlik b. Kinâne b. Kays b. Hasin b. el-Vedim b. Salebe b. Avf b. Hârise b. Âmir el-Ekber b. Yamğ b. Anes b. Mâlik el-Anesi elKahtânî. (İbnül-Esîr, Üsdül-Gâbe,IV, I, 44). Ammârın babası, aslen Kahtanlıydı. Öz yurdu Yemendi. Yâsir, Yemenden çıkarak Mekkeye geldi. Yanında oğulları Hâris ve Mâlik de vardı. Burada Mahzumoğullarının müttefiki oldu, Ebu Huzeyfe b. el-Muğîre el-Mahzûmînin cariyelerinden Sümeyye ile evlendi. İşte Ammâr, bu evlilikten doğmuştur. Ebû Huzeyfe, Ammârı çok severdi. İkisi adeta büyükbaba ve torun gibiydiler (İbn Sad, Tabakâtül-Kübrâ,III, 247). Ebû Huzeyfenin ölümünden sonra Mekkede İslâmî davet gittikçe ilerledi. Resulullah (s.a.s.) Erkam b. Ebil-Erkamın evinde bulunduğu sırada Süheyb-i Rûmî Hz. Peygambere giderek müslüman oldu. Suheyb, yakın arkadaşı Ammarı da Allah Resulüne götürüp onun da müslüman olmasını sağladı. Ammâr, Resulullahın huzurundan çıktıktan sonra evine gelip, anne ve babasına da İslâmı anlattı. O gün onlar da İslâma girdiler. Buhârînin rivayetine göre Ammâr der ki: Resulullah (s.a.s.)ı gördüğüm zaman etrafında beş köle, iki kadın ve Ebû Bekir (r.a.) vardı. Aslında Ammârın İslâma girdiği günlerde müslümanlar daha fazlaydı. Fakat, bunlar, müslümanlıklarını açığa vurmadıkları için Ammârın onları sayamaması tabiidir. Bu sırada müslümanlar Kureyşin zulmünden çekindikleri için dinlerini açıkça ortaya koyamıyorlardı (İbnül-Esîr, Üsdül-Ğâbe, IV, 44). Ammâr, Mekkede yabancı bir adamdı. Annesi cariye ve babası da Kureyşli değildi. Bunun içindir ki, onun bu şehirde malı ve mülkü olmadığı gibi, iktidar ve nüfuzu da yoktu. Annesi, Mahzumoğullarının cariyelerindendi. Müslüman olunca efendileri çileden çıkmış ve ona türlü türlü işkence ve cefalar çektirmişlerdi. Fakat iman şuuru, ilk müslümanların kalbinde o kadar derin bir şekilde yerleşmişti ki, bunlar imanları yüzünden uğradıkları her mihnet ve meşakkati nimet sayıyorlardı. İman, onların iliklerine işlemişti ve bu yüzden İslâm uğrunda hiç bir şeyden korkmuyorlardı. İşte İslâm tarihinde ilk şehid Ammârın annesi Sümeyye oldu. Sümeyye ve eşi Yâsir Mekke yöneticileri olan müşrikler tarafından aynı günde şehit edilmişlerdi. Ammâr bir gün Hz. Peygambere kendisinin ve ailesinin uğradığı eza ve cefadan bahsetti. Resulullah (s.a.s.)da ona: Sabrediniz, sabrediniz, siz Ammârlar, Allahın lütfuna mazhar olacaksınız. buyurdu. Başka bir gün de Resulullah, Ammâr ailesini Cennetle müjdelemişti. Bir gün müşrikler Ammârı gaddarca işkencelere uğrattılar, yapmadıkları eza tatbik etmedikleri işkence kalmadı. Hz. Ammâr, bu korkunç ve dayanılmaz işkenceden kurtulmak için, onları hoşnut edici birkaç söz söylemek zorunda kaldı. Kâfirler, mustasaf ve himayesiz bir adama yaptıkları eza ve cefalarla söylettikleri sözlerden memnun olarak onu serbest bıraktılar. Hz. Ammâr, müşriklerin elinden kurtulur kurtulmaz, koşa koşa Resulullahın huzuruna vardı ve olanları anlattı. Kendisini kızgın kumlara yatırdıklarını ve kuyuya sarkıttıklarını, eğer Lât ve Uzza lehinde ve Resulullah aleyhinde konuşursa bırakacaklarını, aksi takdirde öldüreceklerini; durumun ciddiyetini görünce de sırf kendini kurtarmak için diliyle bazı şeyler söylemek zorunda kaldığını anlattı. Bunları anlatırken bir taraftan da gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Bu manzara karşısında Resul-u Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurdu! -Ammâr! kalbine sor, kalbini nasıl hissediyorsun ? -Ya Resulallah, kalbim, imanın verdiği zevkli duygularla dopdolu! -Ammâr! tekrar böyle muamelede bulunurlarsa, sen de onların dediklerini yap (Nesâi, İmân, 17) Resulullahın bu ruhsatı vermesinin ardından şuayet-i kerime nazil oldu. İnandıktan sonra Allahı inkâr eden, kalbi imanla yatışmış olduğu hâlde inkâra zorlanan değil, fakat küfre göğsünü açan, küfürle sevinç duyan kimselere Allahdan bir gazap iner. İşte onlar için büyük bir azap vardır. (en-Nahl, 16/106). Böylece müminlere tehlike karşısında kurtuluş için diliyle inkâr eder gibi davranma ruhsatı verilmiştir (İbn Sad, Tabakât, III, 248). Ammârın annesi ve babası İslâm davasının ilk şehitleridir. Bu itibarla Ammâr âilesinin İslâm tarihindeki mevkii çok büyüktür. Hz. Ammâr, anne ve babasının İslâm davası uğrunda şehit olduklarını görmekle imanı daha da artmış, müşriklerin bütün eza ve cefalarına göğüs germişti. Bütün ashab onun bu fedakârlığını, herkes için bir ibret numûnesi olan hâllerini yâd ederlerdi. Sâid b. Cübeyr ile Abdullah b. Abbâs (r.a.) Ammârın ancak en dayanılmaz işkencelere uğradığı anlarda müşriklerin elinden kurtulmak için birkaç söz söylediğini beyan ve ifadede birleşirler. Hz. Ammâr, uğradığı bütün bu müşkülleri, giriftâr olduğu bütün işkenceleri derin bir sabırla karşılamış kalbinde yerleşen tevhîd inancı, bir lahza bile sarsılmamış; çölün kızgın kumları, kızgın kayaları sırtını ve göğsünü yaktığı veyahut sular içine daldırılarak boğulmak istendiği zamanlarda bile kalbi hep kelime-i tevhid ile çarpmıştı. Ammâr b. Yâsirin Habeşistan hicretine katılıp katılmadığı konusunda ihtilaf vardır. Bazılarına göre, iki Habeş hicretinde de bulunmuştur. Hz. Ammâr Medineye ilk hicret edenlerden idi. Hz. Ammâr, Medinede Hz. Münzir b. Abdülmübeşşirin misafiri oldu. Resulullah (s.a.s.) Medineye gelince, onu, Hz. Huzeyfe b. Yemân el-Ensârî ile kardeş yaptı. Ammâr, bu din kardeşinin verdiği arazî parçasında çalıştı. (İbn Sad, Tabakât, III, 249). Resulullahın Medineye gelmesi üzerine ilk yapılan iş, mescid inşasıydı. Resulullah bizzat ashabıyla beraber bu inşaattà çalıştılar. Ammâr da bütün gücünü sarfederek herkes bir taş getiriyorsa o iki taş getirip, sürekli şu sözleri terennüm etmişti: Biz müslümanlar, mescidler inşa ederiz!.. Ebu Sâid el-Hudrî der ki: Hepimiz mescid için birer taş taşıdığımız hâlde, Ammâr ikişer taş taşıyordu. Resulullah, onu görünce üzerindeki tozları silkeleyerek şöyle buyurmuştu: Vah Ammâr vah! Seni azgın bir topluluk öldürecektir. Sen onları Hakka davet ederken, onlar seni Cehenneme çağıracaklar. Yine bir defa, başka bir münasebetle Resulullah şöyle buyurmuştur: Eyvah, Sümeyyenin oğlunu azgın bir topluluk öldürecektir. (İbn Sad, Tabakât, III, 252). Ammâr b. Yâsir Bedir gazasından başlayarak Tebük gazasına kadar Rasûlullahın bütün cihad hareketlerine katıldı. Her savaşta gösterdiği cesaretle varlığını ortaya koydu. Hiç bir gün Resul-u Ekremin gazvelerine katılmaktan geri durmadı. Resulullahın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir (r.a.) devrinde yapılan önemli cihat harekâtlarında da aynı şecaat ve cesaretle savaştı. Hz. Abdullah İbn Ömer* der ki: Yemâmede mürtedlere karşı yapılan savaşta öyle bir yiğit gördüm ki, düşmanların saflarını yerle bir ediyor, etrafındaki bahadırlara Cennet ilerdedir!... diyordu. Araştırdım, bu bahadır insanın Ammâr b. Yâsir olduğunu öğrendim. İşte bu bahadır mümin Yemâme savaşında bir kulağını kaybetmişti. Resulullah, Ammârı çok sever ve korurdu. Bir gün Ammâr, Hâlid İbn Velîd ile tartışmış, Resulullah bu tartışmayı duymuş ve Hâlid (r.a.) Resulullaha Ammârı şikâyet yollu ve ağır sözlerle ithama başlayınca Ammâr ağlamıştı. Bunun üzerine Resulullah: Kim Ammâra düşmanlık ederse Allaha düşmanlık etmiş olur. Ammâra düşman olanın düşmanı Allahtır. (Ahmed b. Hanbel, IV, 89, 90) buyurmuştu. Hâlid İbn Velîd (r.a.) olayın devamını şöyle anlatmıştır. Resulullahın yanından çıktım. Ammârın hoşnutluğunu kazanmaktan başka bir arzum kalmamıştı. Yolda Ammâra kavuştum ve onun gönlünü almağa çalışıp kendimi affettirdim. Hz. Ammâr, Hz. Ömer (r.a.) devrinde Kûfe valiliğine tayin olundu. Hz. Ömer, tayin için yazdığı emirnamede şöyle demişti: Size Ammâr b. Yâsiri emir, Abdullah b. Mesudu öğretici olarak tayin ettim. Her ikisi de Bedire katılanlardandır. Onları dinleyiniz ve onlara itaat ediniz. İbn Mesudu, yanımda alıkoymayı tercih ettiğim halde, sizi kendi nefsime takdim ettim ve onu size gönderdim. Osman b. Hanifi de Iraka gönderdim. Bunların yevmiyeleri bir koyundur. Onun yarısını Ammâra verin ve kalanını da diğer ikisi arasında taksim edin. (İbn Sad, Tabakât, III, 252). Hz. Ammâr, bir sene dokuz ay kadar Kûfeyi mükemmel bir şekilde idare etti, fakat bir süre sonra Kûfenin ileri gelenlerinin isteklerine boyun eğmemesi yüzünden, hoşnutsuzluk ile karşılaştı. Hz. Ammârın tutumundan şikâyetçi olan Kûfeliler isteklerini sürekli Hz. Ömere bildirip durdular. Onun, vazifesini yürütme kudretinde olmadığım ve ona itimat etmeyeceklerini söylediler. Sonunda Hz. Ömer, Ammârı azlederek, yerine Ebu Musal-Eşâriyi tayin etti. Kûfelilerin Ammâr aleyhinde söyledikleri: Onun siyasete vâkıf olmadığı, kifâyetsiz olduğu ve memuriyetin sorumluluğunu takdir etmediği gibi şeylerdi. Hz. Ömer (r.a.) Hz. Ammârı azlettikten sonra: Azlolunmaktan üzüldün mü? diye sormuştu. Hz. Ammâr: Valiliğe tayin olunmaktan memnun olmamıştım, fakat azlimden de müteessir oldum ! .. dedi . Hz. Osman devrinde, karışıklıklar başladığı zaman; müminlerin emiri Hz. Osman (r.a.) bunun sebebini öğrenmek için belli başlı bölgelere en güvenilir sahabîleri teftişle görevlendirdi. Bu arada Hz. Ammârı da Mısıra gönderdi. Hz. Ammâr, Mısırda olup bitenleri araştırıp, inceleyerek sonucu Halifeye bildirecekti. Basra, Kûfe, Şam gibi önemli merkezlere gönderilenler, vazifelerini yerine getirerek sevindirici haberlerle döndükleri hâlde Hz. Ammâr, çok gecikti. Hatta Medinede onun akıbeti hakkında endişeler bile belirmişti. Nihayet Mısır valisi Abdullah b. Ebis-Serh, yazdığı mektupta Halîfeye durumunu bildirdi. Vali mektubunda şöyle diyordu: Ammâr b. Yâsiri, Mısırda bir grup kendisine çekerek, etrafında toplandı. Cemel olayından sonra Hz. Ali, Muaviyeye karşı hareket edince iki taraf Sıffîn mevkiinde buluştular. Hz. Ammâr, Halife Hz. Alinin ordusunda yer aldı. Bu savaşta en çok gayret gösteren ve canla başla çarpışan Hz. Ammâr idi. Amr b. el-Âs, Muâviye ordusundaydı. Muharebenin en şiddetli anında Ammâr, ilerleye ilerleye Amr b. el-Âsın yanına varmış ve aralarında şöyle bir konuşma olmuştu: Ammâr: -Amr! Mısır valiliğini ele geçirmek karşılığında dinini sattın! Amr: -Hayır, öyle bir şey yok, fakat ben, Hz. Osmanın katillerine kısas uygulanmasını istiyorum demişti. -Ben seni nasıl tanıyorsam, senin hakkında öylece şehadet ederim. Sen Allah için böyle bir şey yapmazsın. Belki bugün ölmezsen, yarın öleceksin. Herkese niyetine göre hakkı verildiği zaman sana ne verileceğini düşün. Sen, bugün İslâm devletinin bayrağını taşıyan adama karşı, Resulullahın hayatında da üç defa savaşa katıldın. Bu da dördüncüsüdür. Senin bu seferki hareketin daha öncekilerden daha iyi ve doğru değildir!... (İbn Sad, Tabakât, III, 259). Bilindiği gibi Amr b. el-Âs, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında müşrik ordusu saflarındaydı. Kendisi Hendek muharebesinden sonra müslüman olmuştu. İşte Hz. Ammâr, ona bunu ima etmek istiyordu. Sıffin günlerinin birinde, güneş batmak üzereydi ve savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu. İftar zamanı geldi ve oruçlu olan Ammâr çevresindekilere: Bana bu dünyadaki son rızkımı veriniz!.. diye seslendi. Ona bir miktar süt getirdiler. Ammâr sütü içtikten sonra: Bugün dostlara kavuşacağım, Muhammedime, arkadaşlarına varacağım, dedi. Bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.) ona: Ammâr, senin dünyada son rızkın süt olacaktır. demişti. İşte bu gün Ammâr, onu hatırladı. Olanca gücüyle Muâviye tarafına saldırdı. Bu sırada İbn-i Câdiye adında biri onu yaralayarak yere düşürdü ve Ammâr şehit oldu. Ammârın şehit olması üzerine ortalık karıştı. Herkes ne yapacağını şaşırdı. Zaten akşam olduğundan savaş da durmuştu (İbnül Esîr, Üsdül-Ğâbe, III, 134). Hz. Ali tarafında bulunan Abdurrahman es-Sülemî, Ammârın şehit olduğu akşam Muâviyenin ordugâhına gitti. Zaten, akşamları savaş bittikten sonra iki tarafın adamları birbirleriyle konuşmayı alışkanlık hâline getirmişlerdi. Muâviye, Amr b. el-Âs, Ebul-Aver ve Abdullah b. Amr b. El-Âs, oturmuş konuşuyorlardı. Amr b. el-Âsın oğlu Abdullah babasına: Ammârı niçin öldürdünüz? Resulullahın onun hakkında ne dediğini bilmiyor musunuz? dedi. Amr b. el-Âs: Ne buyurdu? diye sordu. Abdullahda şu açıklamayı yaptı: Medine Mescidi inşa olunurken, en çok çalışan Ammârdı. Herkes bir taş taşırken o, iki taş taşıyordu. Resulullah Ammârı okşamış ve yüzündeki tozları silerken şöyle buyurmuştu: Sümeyyenin oğlu, herkes birer taş taşırken, sen fazla ecir kazanmak için ikişer taşıyorsun. Bununla beraber seni, azgın bir topluluk katledecektir!. Oğlunun bu sözlerini duyan Amr şaşkına dönmüştü. Muâviye araya girerek durumu kurtardı: Ammârı biz öldürmedik, onu buraya getiren ve herkesi çadırından evinden çıkartıp, buraya yollayanlar öldürdü!. Böylece Muâviye, kendini de teselli etmek istemiştir (İbn Sad, Tabakât, III, 252; İbnül-Esîr, el-Kâmil fit-Tarih, III, 311; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 513). Hz. Ali, Ammârın şehit olduğunu öğrenince çok üzüldü: Allah, Ammâra rahmet eylesin. O. Resulullahın etrafında dört-beş kişi varken müslüman oldu. O da, anne ve babası da Allahın mağfiretine mazhar olacaklardır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), Ammâr ailesini Allahın mağfiretiyle müjdelemişti. dedi. Sonra şunları ekledi: Ammârın katili elbette Cehennemliktir. Bundan sonra Ammâr, teçhiz ve tekfin edilerek Kûfe mezarlığına defnolundu. Şehit olduğu zaman doksanbir yaşında idi. Hz. Ammâr, üstün ahlâka sahipti. Hayatta hiçbir debdebe ve sefâhate boyun eğmemişti. Zühd ve takva sahibiydi. Fitne ve fesattan sakınmakla beraber, onun elinde olmayarak bu olaylara karışması, uğradığı ilâhî bir imtihandı. Son derece sade yaşayan mütevâzî bir zattı. Toprak üzerinde yatmayı, en rahat döşekte yatmaya tercih ederdi. Hz. Ammâr, Hz. Alinin en hararetli taraftarıydı ve onun bütün muharebelerine iştirak etmişti. Kendisine bu davranışının mahiyeti sorulduğunda, davasının müdafaasını yapmayarak sadece hakikati söylemişti. Ubad, Ammâra şunu sormuştu: -Ey Ebâ Yakazan! Sizin bu hareketiniz kendi görüş ve içtihadınızın meyvesi midir? Yoksa size Resulullahın bu konuda bir vasiyeti mi vardır? Ammâr, şu dürüst cevabı vermişti: -Resulullah, herkese ne vasiyette bulunduysa bize de aynısını vasiyet etti. Şimdiki davranışımız kendi ictihadımızdır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 263). Ammâr bu cevabı vererek, gerek kendisinin bir tarafa katılarak o tarafın davasına hizmet etmekte ve gerekse Hz. Alinin siyasi hasım tanıdığı taraflara karşı harb şıkkını seçmekte, sadece ve sadece kendi görüş ve ictihadlarına uyduğunu göstermiştir. Gerçek olan bir husus vardır ki, o da Hz. Ali ve Hz. Ammârın kanaatlarında, görüş ve ictihadlarında samimi oldukları ve İslâm devletinin varlığını korumağa gayret ettikleridir. Her ikisi de tuttukları yolun doğruluğuna kani idiler ve bu yolda sebatla yürüyorlardı. Hz. Ammâr, tercihinin doğru olduğuna inanmasaydı, o yolda bir adım bile atmazdı. İslâm devletinin menfaatini Hz. Aliye iltihakta gördü; yaşının ilerlemiş olmasına rağmen, ona arka çıkmaktan geri kalmayıp, nihayet savaş alanında can verecek derecede fedakârlık ve sebat gösterdi. Daha önce Hz. Ammârın akîdesi uğrunda müşriklerden gördüğü işkencelere nasıl göğüs gerdiğini ve gözleri önünde annesiyle babasının müşrikler tarafından nasıl şehit edildiklerini kaydetmiştik. Ammâr, bu derin ve samimi imanını, İslâmî farzları ifa ile ve gece-gündüz ibadet ve taatla çalışarak takviye ederdi. İbn Abbâs şöyle der: Şu ayet-i kerîme Ammâr hakkında nazil olmuştur: O ki, gecelerini sücûd ve kıyam ile geçirerek ahiretten korkar ve Allahın rahmetini ümit eder. (ez-Zümer, 39/9). Gerçekten Hz. Ammâr, daima huzur ve huşu içinde yaşayan, namazlarında bu halden zerre kadar ayrılmayan bir sahabî idi. Ebu Vâil şöyle anlatır. Hz. Ammâr, bir gün bize son derece veciz ve beliğ bir konuşma yaptı. Sonra minberden indi. Ona: Ya Ebâ Yakazan! Çok beliğ ve veciz söyledin, biraz daha uzatsaydın olmaz mıydı? diye sorduğumuzda şu cevabı verdi: Resulullahın şu sözleri söylediğini duydum: Bir adamın namazında uzunluk, hutbesinde kısalık, onun fıkıhtaki âlimliğini gösterir. Onun için namazı uzatınız, hutbeleri kısaltınız. Beyanda cezbedici bir özellik vardır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 264). Hz. Ammâr; hiç bir namazını kazaya bırakmazdı.O, bir zamanlar su bulunmayan bir yerde gusûle ihtiyaç duydu, bir hayvanın yerde sürünmesi gibi topraklarda sürünüp teyemmüm ederek namazını eda etti Hz. Ammâr, daha sonra bu durumu Resulullaha anlatınca o da, Ammâra teyemmümü öğretti. Ammâr Kûfedeki valiliği sırasında cuma namazında Yâsin Suresini okurdu. Bilhassa hutbelerinde son derece kısa, veciz ve beliğ sözlerle yetinir ve böylece Resulullahın sünnetine uyardı. Ammâr b. Yâsir uzun boylu, beyaz tenli, gayet yakışıklıydı. İslâmın yücelmesi, yeryüzünde hakim olması için büyük gayretler gösteren bu sahabi, İslâm devletinin varlığına gölge düşmesin ve İslâm toplumunun vahdeti zedelenmesin diye katıldığı Sıffîn olayında şehit olmakla, kendisinden sonraki nesle örnek olmuştur. ------------------------------------------------------------------------ Selamunaleykum
Posted on: Sat, 16 Nov 2013 06:45:55 +0000

Trending Topics



feestjes, Nataraj op
The US government is bankrupt.. So, they need to establish a
An ode to the incomer All the time we see them come Some are
THE POLITICAL MONEY TRAIL ...: For the second straight fiscal

Recently Viewed Topics




© 2015