Selin Yağmur Oğuz: Hoşçakal Sevgili Ülkemden... Dinle Sevgili - TopicsExpress



          

Selin Yağmur Oğuz: Hoşçakal Sevgili Ülkemden... Dinle Sevgili Ülkeme... 11 Şubat 1999 gecesi gerçekleşen Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreni, şarkılarını sazından söküp gitmesinin arifesi olur. O gece ülkesinde son kez sahneye çıkar Ahmet Kaya 2013 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödüllerinin müzik alanında Ahmet Kayaya verilmesi, çeşitli siyasi tartışmaları da beraberinde getirdi. Oysa bugünleri bilir gibi, evvelden haykırmıştı Kaya: - Beni yaşamımla sorgula, bilimle anla, felsefeyle anla, tarihle anla beni ve öyle yargıla. Çaldığım saza mı yanam... Memleketin büyük acılara gebe olduğu yıllarda merhaba demişti Ahmet Kaya hayata... Doğduğu Anadolu toprakları gibi, hanesini yuva yapanlar da birer kültür mozaiğiydi... Kürt bir baba, Türk bir annenin son göz ağrısıydı. Kaderi, keder olan bir evin; boğazda düğüm, gözde yaş olan sesiydi... Ahmet Kayanın gideceği yolu, yaş günü hediyesi olan baba payidarı sazı belirleyecekti... Bir yaş günü eline aldığı o saz; toprağa karıştıktan yıllar sonra, yine yaş gününde ona Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü kazandıracaktı. Siz benim neden kaçtığımı nereden bileceksiniz... Protest karakterinin oluştuğu çocukluk yılları; işçi kelimesinin kullanılmadığı, işçi bayramında ilk şarkılarını söylediği zamanlardı. İstanbulun taşı toprağı altındı... Gök kubbesinin altın yıldızdan olduğu Doğudan, taşı altın İstanbula göç vakti, ilk gençlik acısı; belki de, bu topraklarda öteki olduğunun ilk farkındalığıydı. Hani benim gençliğim anne... Kiraz ağacında yırtılan gömleği, İstanbula aykırıydı ve genç Ahmet Kayanın elleri cebinde ilerlediği yol, gelecekte uçurtmasını tellere dolandıracaktı. Yüreği ellerinde, alıp gitmek istediği bir sevdası vardı. Müzik... Oysa konservatuar ona aykırıydı... O, konservatuara aykırı. Senelerce kuralsız yaşamış bu kirli sakallı delikanlının müziği; o güne dek yapılmış olanların dışında olmalıydı. Denizi düşün, her mayıs şafağında uzun uzun döverken darağaçlarını... Yaşamanın ne demek olduğunu anlamadan, ölüme koşan gençlerin ülkesiydi bu memleket. 68... 69... 70...71... 72... Türkü tadında yaşamak isteyen fidanların, toprağa karıştığı; denizlerin kuruduğu o zamanlarda söz verdi Ahmet Kaya, yüreği avucunda koşan her bir anneye; adı başka, sesi başka nice yaşıtı adına... Aşkla, umutla vuracaktı sazın teline. İsyankâr günlerin, devrimci gecelerinde; Halk Bilimleri Derneğinde güzellikten yana her ne varsa, bölüştü. Kitapların sorgusuz alındığı zamanlarda kitlelerin esini, hayatını yakacağı, ardında bir eş bırakacağı sese dönüştürdü. Ağlama bebek, umut sende her şey sende... İlk güfte, ilk ayrılığadır. Umudunun çiçeği, kızı Çiğdemin annesiyle ayrılığı ardında kalan matemi; kızının özlemiyle yazdığı Ağlama Bebeğim umutla isim olur ilk albüme... Sevdim inanamayacağın kadar seni esmer kız... Her yolcunun, yarene; her müridin mürşide ihtiyacı olduğu bu hayatta; canına canan olacak Gülten Hayaloğlu ile tanışır Ahmet Kaya... Meşk, aşk olur... Yuvasız çalıkuşu ile kafeste kanarya, buluşur bir kavşakta. Dalar şarkılara... İkinci albüm, Acılara Tutunmak olur onlar için... Hiç yoktan susturuldu şarkımız, olmasaydı sonumuz böyle... 11 Şubat 1999 gecesi gerçekleşen Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreni, şarkılarını sazından söküp gitmesinin arifesi olur. O gece ülkesinde son kez sahneye çıkar Ahmet Kaya. Sahnede söylediği son dizeler Sinsice olmaz gidişim, kapıyı çarpar giderim olur. Ne cismim kaldı, ne cefa... Evli evine gider de, kuşlar yuvaya dönemez. Ölürken bile hasret kalır Ahmet Kaya memleketine. Vakit tamamdır. Bir hazan mevsimi Père Lachaisede sır olur, toprağa karışır. Ahmet Kaya’nın sesi kan tarlası gelincik şafağında çınladıkça, müziğinin tüm izleri bu topraklarda kalacaktır. 04 Kasım 2013 / Milliyet Sanat goo.gl/OjmfPj
Posted on: Mon, 04 Nov 2013 14:25:36 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015