Tuğluk ve Tuncel, Neden Kürd Milliyetçiliğine ve Kürdlerin - TopicsExpress



          

Tuğluk ve Tuncel, Neden Kürd Milliyetçiliğine ve Kürdlerin Devletine Karşılar? Kürdler bir millet. Kürdistan, Kürdlerin ülkesi. Kürdistan, 1639 yılında Kasr-ı Şirin Anlaşması sonucu ikiye bölündü. Osmanlı ve Pers İmparatorluğu’nun egemenlikleri altında yaşamaya başladı. Kürdistan klasik sömürge yapısının altında da bir statü kazandı. Kürdler bölünmüş bir millet, Kürdistan bölünmüş bir ülke olarak Osmanlı ve Pers İmparatorluğu’nun egemenliği altına girdiği zaman, evrensel anlamda daha “ulus devletlerin oluşması” süreci başlamamıştı. Doğal olarak sömürgeci imparatorlukların uygulamalarına karşı sömürge uluslar da ulusal uyanış süreci başlamıştı. Bu uyanış süreci kendisiyle birlikte bir ulus bilincinin oluşmasına yol açtı. Bu bilinç, milliyetçilik bilinciydi. Sömürge ulusların milliyetçiliği, oldukça doğal bir duygu, kültürel, yapısal, bir gelişmedir. Başka sömürgeci ve egemen milletlerin karşısında kendi milli varlığını savunmasına rağmen, başkalarının milli değerlerine karşı bir duygu, düşünce ve davranış değildir. Milliyetçilik, bir ulusun belirli bir kesimine değil, ulusun tümüne ait bir değer, bir duygu, bir kültürdür. Toplumda ideolojik farklılara sahip grupların, toplulukların, partilerin ve örgütlerin olması bu gerçeği değiştirmez. Milliyetçilik, sömürgeciliğe ve haksızlığa karşı tepkidir. Ulusların Milliyetçiliği, ulus devletlerin oluşması hedefini belirleyen, ulusların sömürge statüsünden kurtulmasını, özgürleşmesini, bağımsızlaşmasını öngören bir düşünce. Bütün uluslar da bu şuruptan içmişlerdir. Hem batılı ve hem de doğulu uluslar; hem gelişmiş dünyayı yaratan ve ileri demokratik devletleri kuran uluslar; az gelişmiş ve gelişmemiş uluslar da bu şuruptan içmişlerdir. Bütün uluslar bu milliyetçilik şurubuyla kendi ülkelerini bağımsızlaştırmışlar, ulus devletlerini kurmuşlardır. ***** Kürdler ve Kürd milleti de bu milliyetçilik sürecinin dışında kalamazdı. Üstelik Ortadoğu’nun en eski ve yerleşik bir topluluğu ve milleti olarak, Türklerden ve Araplardan daha önce milliyetçilik şuuru ve bilincine sahip olması daha doğal ve kaçınılmazdı. Ehmedê Xanî’nin ve o dönemdeki Kürd klasik edebi eserleri incelendiği zaman, Kürd milliyetçiliğinin; 400 yıl öncesinden, 17.Yüzyılın başlarında bir şuur ve bilinç olarak gelişmeye başlandığı saptanır. Kürdlerde milliyetçilik, Kürdlerin kendi ulus devletlerini kurma şuur ve bilinci çok eski tarihlere dayanmasına rağmen; ulus devletlerin oluşması süreci sonrası günümüze kadar yüzlerce millet bağımsız ulus devletlerini kurmalarına rağmen, Kürdlerin ulus devletlerini kurmaması; üzerinde durulacak çok hayati bir konudur. Belki güncel tartışmalarımızın; yakın siyasi tarihimizin siyasi sınıfının milliyetçiliğe karşı olan kozmopolitik yapısıyla doğrudan bir bağının olduğu açıktır. Geçmişte Türk sosyalist solunun ve şimdilerde liberal sol ve liberal demokrat düşüncelerin etkisi ve egemenliği altında; Kürd aydınlarının milliyetçilikten korkmaları, milliyetçilikten kaçmaları ve daha da ileri giderek düşman olmaları da göz önüne alındığı zaman, işin ne kadar vahim ve Kürdlerin neden devlet olmadıkları ya da olamadıkları anlaşılır. Kürd milliyetçiliğinin ulus devletin oluşması için yapılanması, 1840 yılında Cizre Beyi Bedirhan’ın Osmanlı merkezi yönetimine ve sömürgeciliğine karşı silahlı hareketiyle gelişmeye başladı. 1880 yılındaki Şeyh Ubeydullah Nehri’nin öncülük ettiği Kürd milli ayaklanması ile somut bir çerçeve ve yapı kazandı. Ama bu ayaklanmaların ikisi de Kürd Ulus Devleti’nin kurulmasını yaratamadılar. Bu Kürd milli ayaklanmaları bastırıldı. O tarihten sonra, Kürdler Osmanlılar birlikte ortak bir siyasi, idari, devlet yaşamı kurmayı benimsemeye başladılar. Daha sonra bu düşünce Türklerle birlikte bir devlet yaşamı kurmaya evrimleşti. Bu nedenle İttihat Terakki örgütünün kurucuları oldular. İttihat Terakkicilerin M. Kemal öncülüğünde Türk Ulus Devleti tasavvuru ile bir elitin devletini yani Kemalist Devleti kurmalarından sonra da; Kemalist Devletin Kürdleri yok sayması ve bütün ulusal, sosyal, siyasal, kültürel, dilsel kolektif haklarını gasp etmesine karşı Kürd milli ayaklanma hareketleri başladı. Bu hareketlerin hepsi: Kürdlerin Bağımsızlığını ve Kürd Ulus Devleti’nin kuruluşunu amaçlıyordu. Lozan Antlaşmasından sonra Kürd milletinin ve Kürdistan’ın dörde bölünmesinden sonra, Kürdler, Kürdistan’da birlikte yaşadıkları Arap, Fars ve Türk milletiyle birlikte yaşama ve yönetme çizgisine kaymaya başladılar. Bu nedenle, Kürdistan’ın Güneyi ve Doğusunda milli hareketler Kürd otonomilerinin oluşması için mücadele ettiler. Zaman zaman da silahlı milli ayaklanmalara girdiler. Kürdistan’ın Kuzeyi ve Güneybatısı da, özellikle Kürdistan’ın Güneyindeki Kürd milli hareketinin etkisiyle otonomist bir yapı kazandı. 1965 yılında Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi, Kürdistan’da otonominin oluşmasını programlaştırdı. Güneybatısındaki Kürd milli hareketi, otonomi yapısını benimsemesine rağmen somut olarak da programlaştırmadılar. ***** Kürdistan’ın Kuzeyinde 12 Mart 1974 yılından sonra, bağımsızlıkçı ve Kürd ulus devletini amaçlayan bir siyasi yapı ve örgütlenme süreci başladı. Kürdistan’ın Kuzeyindeki milli hareket, örgüt ve partiler aynı zamanda Birleşik Kürdistan paradigmasını benimsediler. Kürdistan’ın Kuzeyindeki bu yapı ve gelişme, Kürdistan’ın diğer parçalarındaki programatik yapıyla bir çelişki içindeydi. Kürdistan’ın Güney ve Doğu parçalarında “İran’a Demokrasi ve Kürdistan’a Otonomi”, “Irak’a Demokrasi ve Kürdistan’a Otonomi” stratejisini benimsemişlerdi. Bilindiği gibi Kürdistan’ın Güney ve Doğu parçalarındaki Kürd milli hareketlerine Kürdistan Demokrat Partileri öncülük ediyorlardı. Bu partiler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dünyadaki demokratikleşme ve demokrasinin bir rejim/sistem haline gelmesinin etkisiyle kurulmuşlardı. Ayrıca bu partilerin liderleri, yakın Kürd tarihinde kısa zaman içinde yıkılan Kürdistan Mehabad Cumhuriyeti’nin deneyini yaşayan, dünya ile ilişkili olan “gerçekçi siyasetçiler” kategorisini oluşturuyorlardı. ***** Bağımsız ve Birleşik Kürdistan’ı savunan Kürdistan’ın Kuzeyindeki milli hareket; PKK dışındaki Kürdistan örgüt ve partilerin tasfiyesi, PKK’nın etkin ve tek egemen güç haline gelmesinden sonra bağımsızlık çizgisinden saptı. Üstelik de Bağımsız ve Birleşik Kürdistan’ı savunmayan yurtseverleri, örgütleri, partileri işbirlikçilikle, hainlikle nitelendiren PKK, gerçek niteliğini de böylece ortaya koymuş oldu. PKK’nın, Kürdlerin kendi kaderlerini kendi iradeleriyle tayin etmesinin engelleyici aktörü ve güdümlü bir aktör olduğu ortaya çıktı. Öcalan 1999’da Türkiye’ye geldikten sonra, Kürdlerin ve hem de bütün parçalardaki Kürdlerin bağımsız devlet, federal devlet ve hatta otonomi kurmaya haklarının bile olmadığını savunacak kadar savrulmaya başladı. Kürdistan’da bağımsızlığı ve Kürd ulus devletinin oluşumunu amaçlayan Kürd milli ayaklanma hareketlerini ve liderlerini karşı aldı. Kürdistan’ın Güneyinde federe yapıya karşı düşmanca bir tutum takındı. Kürdistan’ın Güneyindeki Federe yapıyı İkinci İsrail Devleti’nin, yani Kürd ulus devletin oluşumunun bir adımı olarak nitelendirerek, engellenmesi ve yıkılması gerektiğini savundu. Kemalist Devletin Demokratikleşmesi tezini savunmaya başladı. Bu tarihten sonra Kürd milliyetçiliğine karşı savaş açtı. Kürd Devletini ve Federasyonunu talep edenlere “ilkel milliyetçilik” yaftası yapıştırarak, onları karaladı. Halen de bu karalama ve savaşı devam ediyor. Öcalan bu savaşını, Newroz 2013 tarihinde kamuoyuna açıkladığı manifestosu ile zirveye tırmandırdı. Misak-ı Milli stratejisini savundu. Kürdistan’ın Güney ve Güneybatısı’nın da Türk Kemalist devletin egemenliği altına girmesini talep etti. ***** PKK ve Öcalan’ın bu stratejik tutumuna bağlı olarak tüm PKK’liler, PKK güdümlü parti ve örgütler, siyasetçiler: Kürd milliyetçiliğine, Kürdlerin devlet olma taleplerine ve federal yapı taleplerine karşı savaş açtılar. Bu nedenle Kemalist Sol değerlere sahip olan Aysel Tuğluk bir PKK’li ve BDP’li olarak Kürd milliyetçiliğine karşı ve hatta düşman olduğunu Taha Akyol’a yazdığı mektupta ifade etti. Aysel Tuğluk, bunu ilk defa da yazmıyor. Bunu onlarca defa yazdı, yüzlerce ve hatta binlerce defa da sözlü ifade etti. Aysel Tuğluk bir Kemalist olduğunu da hiçbir zaman gizlemedi. Ne yazık ki buna rağmen Kürdler, kendi katillerini savunan Aysel Tuğluk’a iki dönemdir oy veriyorlar. Aysel Tuğluk Kemalizm’le ilgili şöyle yazdı: “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. Türk halkının ortak bilincinde Sevr ve büyük kurtarıcı imgesi çok güçlü bir enerjiyle ortaya çıkmaya başladı.” Kürd milliyetçiliğiyle ilgili de Taha Akyol’ya yazdığı mektupta şöyle dedi: ”Öcalan’ın özgürlükçü, sol ve Türkiye demokrasi güçleriyle stratejik ittifak yaklaşımını sezen hamasi Kürd milliyetçileri ve Kürd “siyaset sınıfı” şimdiden “mevzi savaşı” başlattılar. Ancak Öcalan stratejik durum ve konularda küçük siyaset peşindekileri aşar. Bu onun tarzı.” Tabi ki Aysel Tuğluk’un Kürd milliyetçilerine ve Kürdlerin devlet olmasına düşman olması tartışmasız bir gerçek. Ama Taha Akyol’a yazdığı mektupta da PKK’nin söyledikleriyle yaptıklarının farklı şeyler olduğunu, iki yüzlüklerini gizlemek için yazıldığını da bilmek ve altını da çizmek gerekir. Aynı zaman periyodunda BDP milletvekili Sebahat Tuncel de “Ben/Biz Kürd Ulus Devletine karşıyız. Mesut Barzani Amerikancı” derken, her zaman ki gibi Kürd milliyetçiliğine ve Kürdlerin devletleşmesine karşı savaş açmış oluyordu. Aynı zamanda Mesut Barzani’nin Amerikancılığına işaret ederken de, Kemalistlerin hedeflerini belirlemiş oluyordu. Bununla da Amerikan’ın Kürd Devletini istediğini ve kurduğunu, bunun tehlikeli olduğunu anlatmak istiyor. Devletin dikkatini bir milletvekili olarak buna çekiyor. Ondan öncede Kürdleri katleden M. Kemal Atatürk, Sırrı Süreyya Önder’in övgülerine mazhar kalmıştı. PKK ve PKKliler, bu yaklaşımlarını her yerde ve her alanda ortaya koyuyorlar. Kürdlerin bağımsız örgüt kurmaları, uzun bir mücadele ve deneyden sonra mutlak bir yapı ve karakter kazanmış olmasına rağmen, Türklerle “Çatı Partisi’nin” savunulması da Kürd milliyetçiliğine, Kürd ulus devletine, federal yapıya karşı olmasının en somut örneğidir. PKK’nın bu yapısı, BDP’nin yönetici profili ve milletvekili adaylarını tayin etmesinde de açığa çıkıyor. BDP, Kürdleri temsil eden bir parti olduğunu ileri sürmesine rağmen: Parti yöneticisi olanların, parti adına kamuoyunun karşısına çıkan kadrolarının söylemlerinin Kürdlerin talep ve istemleriyle alakaları çok az. BDP milletvekilleri olan ve Kürdlerle hiçbir ilişkisi olmayan Ertuğrul Kürkçü, Abdullah Levent Tüzel, Sırrı Sürreya Önder: Kürd halkına dayatıldılar, Kürdler de zorunlu olarak bunları seçme durumunda kaldılar. Bütün bu olguları göz önüne aldığımız zaman, Aysel Tuğluk ve Sebahat Tuncel’in yaklaşım ve davranışlarının tekil olaylar olmadığını ortaya çıkıyor. İsmi geçen hanım efendilerin görüş ve yaklaşımları, PKK merkezli stratejik bir düşünce ve paradigmaya bağlı olarak ortaya çıkan gelişmelerdir. Bu nedenle “balık baştan kokar” derler. Bu nedenle Aysel Tuğluk ve Sebahat Tuncer’e kızmaya gerek yok. Eğer kızılacaksa, PKK merkezine kızılmalı. Eğer karşı alınacaksa ve eleştirilecekse, PKK merkezi karşı alınmalı ve eleştirilmeli. Amed, 28. 09. 2013 İbrahim GÜÇLÜ (ibrahimguclu21@gmial)
Posted on: Sat, 28 Sep 2013 09:17:10 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015