Vitrindekiler Ziyaretler Kitabı / Enis Batur / Kırmızı Kedi - TopicsExpress



          

Vitrindekiler Ziyaretler Kitabı / Enis Batur / Kırmızı Kedi Yayınları / 250 s. Yol hali Enis Batur’un tezgâhını yanında taşıdığı, üretim debisini yükselttiği dönemler sunar. Önceden vardığı ya da tasasına düştüğü yerlere gerçekleştirdiği ziyaretler, Avrupa ruhunun Enis Batur’un kalemine ve fotoğraf makinesine aldığı deneyimler olarak, farklı kurgulardaki metinlerde sürgün verir. Kesif’in Saint-Nazaire’ine yıllar sonra tekrarladığı yolculuğun, Yazarlar Evi’nde bir kere daha kaldığı günlerin notları; Korsika’da, Loire kıyılarında, Normandiya’da dolaşırken karşısına dikilenler; Rudolf Steiner’in Goethenaum’una ve Le Corbusier’nin Villa Savoye’ına yaptığı ziyaretler, Enis Batur külliyatının beklenen ve tamamlayıcı öz parçaları olarak Ziyaretler Kitabı’nda okuruna ulaşıyor. Batur’un çektiği renkli ve siyah-beyaz fotoğraflar sadece görsel zenginlik taşımanın ötesinde, okurla özgün bir temas sağlıyor. Gülmek Serbest Dostlar / Anlatan: Halit Kıvanç / NTV Yayınları / 120 s. Yıllardır herkesi yazılarıyla, fıkralarıyla hem güldüren hem de düşündüren Halit Kıvanç bunlardan bir seçki yaptı. Gülmek Serbest Dostlar adlı kitapta hayvanlar üzerine yazdığı köşe yazılarıyla, meslek hayatı boyunca biriktirdiği fıkralar yer alıyor. Amaç gülerken biraz da olsa düşünmek, hem de çok sevdiği hayvan dostları sayesinde. Kıvanç yıllardır gazetelerde yazdığı, kitaplarında yayımladığı, televizyonda, radyoda, sahnede anlattığı; eşten, dosttan, meslektaştan, sanatçıdan dinlediği; okuduğu kitaplardan, dergilerden, gazetelerden öğrendiği hayvanlı gülmeceleri bir araya getirdi bu kitabında. Dünya Edebiyatı Nedir? / David Damrosch / Çeviren: Oğul Köseoğlu / İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları / 334 s. Dünya edebiyatı dendiğinde, akla Batı başyapıtları gelse de yeni bir küresel anlayışla, bu görüş sorgulanmaya başladı. ‘Dünya Edebiyatı Nedir?’ yazın kültüründe, dünya edebiyatının ve bu kavramın önemini irdeliyor. David Damrosch’a göre dünya edebiyatı, Batı’dan dünyaya yayılan başyapıtlardan oluşmuyor. Yazar dünya edebiyatını, çeviriyle değer kazanan eserlerin dolaşımı olarak yorumluyor. Yazar bu doğrultuda Gılgamış Destanı ve Rigoberta Menchú örnekleri üzerinden, eserlerin editörler ve çevirmenler tarafından kolaylıkla manipüle edilebileceğini öne sürüyor. Kitap, dünya edebiyatı çalışmalarında bir öncü olma amacı taşıyor. Charles Bukowski ve Meat Kuşağı / Hazırlayan: Şenol Erdoğan / Altıkırkbeş Yayın / 160 s. Bukowski, 60’lar ve 70’lerin başında kendi gibi teksir makinesi kullanan şairleri tanımlamak için “Meat şairleri” diye bir terim uydurur. Bukowski önderliğindeki Meat şairleri için ise hiçbir şey kutsal değildir. Şiir her şeyden oluşurdu: düzüşmek, küfür, uyuşturucu, ırk ve hapishane, hepsi aynıydı. Meat Kuşağı üzerine Şenol Erdoğan’ın hazırladığı elimizdeki çalışmaya ise yan anlamda bir antoloji denebilir, diğer taraftan meraklısına alternatif bir Bukowski biyografisi sunuyor. Underground Poetix ve bağımsız fanzin çalışmaları ile yayınevi tarafından kapatılmaya çalışılan bu alandaki boşluk, çalışma sayesinde doldurulmaya çalışılıyor. “Amerikan şiirinin en ‘bize yakın’ sürecini kitaplaştırmak boyun borcu gibi bir şeydi açıkçası.” Yabancının Çocuğu / Alan Hollinghurst / Çeviren: Kıvanç Güney / Yapı Kredi Yayınları / 612 s. 1913 yazında, aristokrat genç şair Cecil Valance, hafta sonunu geçirmek için Cambridge’den okul arkadaşı George Sawle’ın ailesinin evi İki Hektar’a gelir. Hafta sonu heyecan ve sürprizlerle dolu geçer fakat bu ziyaretten en çok etkilenen George’un on altı yaşındaki kız kardeşi Daphne’dir. Cecil’in Daphne için yazdığı şiir, bir kuşağın sesi ve bütünüyle değişmek üzere olan İngiltere’nin habercisidir. Sawle ve Valance ailelerini birbirine bağlayan, sonraki onyıllar boyunca eleştirmenler ve biyografi yazarları tarafından didik didik edilen hafta sonunun hikâyesi, Daphne’nin peşini ömür boyu bırakmayacak, İngiltere’deki sosyal ve kültürel değişimlerle birlikte farklı biçimlerde anlatılıp yorumlanacaktır. Man Booker ödülü sahibi İngiliz yazar Alan Hollinghurst, “Yabancının Çocuğu” ile Türkçede okuyucu karşısında. Ayrıkotu / Deniz Tarsus / Can Yayınları / 136 s. Genç öykücü Deniz Tarsus’tan ezber bozan öyküler Ayrıkotu’nda okuyucu karşısına çıkıyor. Ayrıkotu, hayali bir coğrafyanın insanlarını, yaban hayvanlarını, tek bir canlı gibi hareket eden doğanın gerçeğini anlatıyor öykülerinde. Şiddeti, yoksulluğu, gerçeküstüne sırt çevirmeden ele alıyor. İnsana, insanın içinde yaşadığı çevreden, kendi doğasından sesleniyor; ama gözü olabildiğince farklı şeyler görüyor. Deniz Tarsus’un yarattığı öykü atmosferi, coğrafyayı dönüştürme gücü, dil içerisinde kendine açtığı/açacağı alan dikkate değer. Niç / Bünyamin Hazar / Sel Yayıncılık / 310 s. Ekonomik ve siyasi krizlerin gündelik yaşamın her alanında hissedildiği, belirsizlik ve gerilimlerle dolu bir zaman... Dağların, ovaların, karların arasında tüm tekinsizliğiyle insanın üzerine çöken bir mekân... Sınırları, kaygıları, kabullenilmiş yalnızlığı ve kafasında yanıtlanmamış sorularıyla son derece “normal” bir adam... Yalnızca işsiz kalmamak için öğretmen olan Cihan, her şeye rağmen köklerine tutunmayı başarmış Ermeni ailelerin de yaşadığı bir korucu köyünde, zamanın bile öldürmekle nitelendiği bir coğrafyada şaşıracak, umutsuzluğa kapılacak, korkacak, öfkelenecek, kanıksayacak... Yine de teklifsizce içine atıldığı bu mecburi hizmet girdabında kendini bulmayı başarabilecek mi? Bünyamin Hazar ilk romanı Niç’le okuyucu karşısında. The Sanat Çağı / Kaya Özsezgin / Kaynak Yayınları / 202 s. “İyi sanatın ölçütleri nelerdir? Güncel sanat ile çağdaş sanatın sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor? Sanatta geride ve ileride olmanın ölçütleri nelerdir?” İşte, değerlerin tepetaklak olduğu, yargıların sağlıklı bir zemine oturmadığı, her yana çekilebilir hale geldiği, çağdaş estetiğin istismar edildiği “the sanat” döneminde sorulması gereken asıl sorular... Kaya Özsezgin’e göre gerçek ve kalıcı sanatın temel ölçütü ise dün olduğu gibi bugün de insandır. Kalıcı olabilmenin koşulu da budur. The Sanat Çağı’nda yalnızca gösteriye dönüşen sanatı değil, iz bırakanları, seçilmiş ve seçkinleri de bulacak okuyucular. Resmî İdeoloji Sahnede / Esra Dicle Başbuğ / İletişim Yayınları / 304 s. Resmî İdeoloji Sahnede, Kemalizmin modern ulus-devlet inşa sürecinde yürüttüğü milliyetçi-medeniyetçi politikaları ve bunların temel vurguları olan eğitim, köycülük, kalkınma, “şanlı tarih”ten çıkarılacak dersler, çeşitli kılıklara bürünmüş iç ve dış “düşmanlar”, Osmanlı’dan devralınan mirasın kötülüğü, lider kültü, orduya güven, Cumhuriyet için fedakârlık gibi konuları içeren oyunların eklemlendiği ve ürettiği söyleme yakından bakıyor. Tiyatronun gerek kendi içeriğinin şekillenmesinde gerek insanları şekillendirmesinde resmî ideolojinin yerini ortaya koyuyor. Halkı eğitme, “doğru yola” sevk etme, Kemalist ilkeleri yerleştirme konusunda başlı başına bir “talim-terbiye kurumu” olan Halkevleri tarafından oynanmaları amacıyla yazılan/yazdırılan mektep temsilleri, köy oyunları, 10. Yıl Kutlamaları oyunları, Türk Tarih Tezi’yle ilgili oyunlar, bu aracın kilit rolünü gözler önüne seriyor. Sıcak Haziran – Sonraki Direnişe Mektup / Hazırlayan: Nuray Sancar / Evrensel Kültür Kitaplığı / 320 s. Sıcak Haziran, bu toprakların gördüğü en büyük halk hareketini, hareketin bu vasfına uygun biçimde tüm yönleriyle ele alıyor. Ülke geneline yayılan direnişten parklarda gerçekleşen forumlara, sosyal ve alternatif medyanın etkisinden ana akım medyanın etkisizliğine her şeyin yer aldığı bir Gezi Direnişi kitabı ile karşılaşacak okuyucular. Kitapta ayrıca Taksim Dayanışması, Beşiktaş Çarşı ve direniş boyunca öne çıkan sanatçılarla yapılmış röportajlarla birlikte direnişin ilk gününden itibaren her zaman en önde yer alan kadınlar, LGBT bireyler, Antikapitalist Müslümanlar da direnişe kattıkları güç ve zenginlikle kitapta yer alıyor. Kitabın sonunda ise direnişin en sıcak anlarının, tüm kitleselliğinin yer aldığı fotoğraflardan ve orantısız zekâ ürünü duvar yazılarından oluşan bir albüm bulunuyor. Türkiye’de Yargı Yoktur / Orhan Gazi Ertekini Faruk Özsu, Kemal Şahin, Muzaffer Şakar, Uğur Yiğit / Nika Yayınevi / 214 s. Beş yargıcın hazırladığı bir kitap için tuhaf bir başlık gibi görülebilir: Türkiye’de Yargı Yoktur! Yazarlar, öznel deneyimlerinden ve Türkiye’de son yıllarda gündeme damgasını vuran Ergenekon ve KCK gibi davalar üzerinden Türkiye’de yargının geldiği yargısız durumu ortaya koyuyorlar. Bu doğrultuda yazarlar kitapta şunları öne sürüyor: Türk yargısının, bugüne kadar üzerinde durduğu tarihsel hat, iktidar alanının toplumsal ve bireysel özgürlükler karşısında genişletilmesi ve doğrulanması yönünde ilerlemektedir. Türkiye’de yargı uzun zamandır bir krizin içindedir. Türk yargısının artık mevcut hali ile varlığını koruyamayacak duruma geldiği, fakat yeni olanın ise yaratılamadığı bugünkü koşullarda, kriz daha da derinleşmeye başlamıştır. Uzlaşma ve Kokuşmuş Uzlaşmalar / Avishai Margalit / Çeviren: Nedim Çatlı / İthaki Yayınları / 224 s. Siyasal uzlaşma ne zaman kabul edilebilir ve ne zaman, temelden kokuşmuş, sonu nereye varırsa varsın asla kabul etmememiz gereken bir şeydir? Peki ya kokuşmuş uzlaşma siyaseten gerekliyse? Uzlaşma büyük bir siyasal erdemdir, özellikle de barış uğrunaysa. Fakat Avishai Margalit’in ileri sürdüğü gibi, kabul edilebilir uzlaşmanın barış için bile ahlaki sınırları vardır. Ama işte nedir bu sınırlar? Uzlaşmayla sağlanmış barış hangi noktada adaletsiz olur? Kitabında, şaşırtıcı derecede az dikkat çekmiş hayati önemdeki sorular üzerine odaklanan Margalit, sadece savaşı adil kılan şeyle değil, ne tür bir uzlaşmanın adil bir barışa olanak sağladığıyla da ilgilenilmesi gerektiğini ileri sürüyor. Münih anlaşması, Yalta Konferansı ve Arap-İsrail barış müzakereleri de dahil geniş bir örnek yelpazesini inceleyen İsrail solunun en etkili ismi Margalit, çeşitli biçimleriyle siyasal uzlaşmanın doğasını didik didik ediyor. Emperyalizmin En Ölümcül Silahı Demokrasi Yalanı / William Blum / Çeviren: Ekin Duru / Say Yayınları / 408 s. “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bize Batılı güçlerin komünizm tehdidi altında bulunan ve diktatörlükle yönetilen ülkelere demokrasi ihraç etmek için onurlu ve saygın bir mücadele verdiği söyleniyor. Bu yanılgı tamamen ortadan kalkmadıkça, insanlar emperyalizmin dünya çapında yol açtığı acıları kavramadıkça, bu canavar asla durdurulamaz. Emperyalizmin gerçek yüzünü, onun en son kurbanlarından biri olan Muammer Kaddafi, canavarın pençesine düşmeden önce kaleme aldığı satırlarda anlatıyor: ‘Emperyalistler beni öldürmek, ülkemin bağımsızlığını yok etmek, bizim parasız iskân, sağlık hizmeti, eğitim ve beslenme sistemlerimizi ortadan kaldırarak bunun yerine adına kapitalizm denilen Amerikan usulü soygunu getirmek istiyor. Ama biz Üçüncü Dünyalılar bunun ne anlama geldiğini biliyoruz. Bu, şirketlerin ülkeleri, dünyayı yönetmesi ve insanların yoksullaşması demektir. Bu yüzden benim başka seçeneğim yok. Direnmek ve Allah’ın izniyle bu yolda ölümü göze almak zorundayım.’” Bilim İnsanının Toplumdaki Yeri / Joseph Ben-David / Çeviren: Melek Dosay Gökdoğan, Cüneyt Coşkun / Epos Yayınları / 270 s. Birbirinden ayrılamaz olan ve birbirini tanımlayan bilim insanı - akademi - akademisyen kavramları nasıl oluştu ? Evrensel bir eylem olan bilimsel üretim sürecinde akademilerin daha doğrusu bilim insanının rolü nedir ? Bilim insanı - akademisyenin farklı toplumlardaki, politik, dinî ve ekonomik sistemlerle ilişkisinin boyutları nedir? Bilim insanı - akademisyenin yönetenler ve tâcirlerle ilişkisinin tarihsel boyutları nedir? Bilim İnsanının Toplumdaki Rolü adlı bu kitap, toplumda en çok saygı duyulan bireyler olarak bilim insanını ve üniversiteleri inceliyor. Hem bilim insanının “kim” olduğunu hem de bilim insanının içinde yaşadığı toplumsal ilişkilerle bağını araştırıyor. Melez Bilinç / Daryush Shayegan / Çeviren: Haldun Bayrı / Metis Yayınları / 112 s. Bir yandan aydınlanma rasyonalizminin, diğer yandan dinsel gelenekler ile demokrasi talebinin kıskacı altında, bugün dünyayı nasıl düşünmeli? Doğu’da ve Batı’da bilinci mesken tutan varlık halleri neler? Kitabında Avrupa’nın Doğu üzerindeki etkilerini analiz eden Daryush Shayegan yeni bir göçebe düşünce tanımlıyor: Uygarlıkları karşı karşıya getirmeyen, siyasal önyargılarla şekillenmiş kafa karışıklıklarına son veren ve dünyayla ilişkimizde meydana gelmiş değişimleri sorgulayan yeni bir düşünme biçimi... Melez Bilinç’te, Doğu-Batı ilişkisini düşüncesinin odağına yerleştirmiş bir düşünürün entelektüel yolculuğundan kesitler bulacak okuyucular. Antikçağda Oyun ve Oyuncaklar / Salkım Selvi-Bener / Kitap Yayınevi / 238 s. Bu kitap, Eski Yunan ve Roma toplumlarındaki gündelik hayata, eğlence kültürüne, sosyalleşme yapılarına oyunların ve oyuncakların penceresinden bakmayı hedefliyor. Çalışmanın amacı söz konusu toplumlarda oyunların işlevini ve ne denli önemli bir yeri olduğunu gösterebilmek. Bu bağlamda kitapta da antik dünyada oynanan başlıca oyunlar ve oyuncaklar kapsamlı bir şekilde incelenmeye çalışılmış. Hangi oyunlar, hangi araçlarla, hangi kurallar çerçevesinde ve nerede oynanıyordu? Ne tür oyuncaklar yaygın olarak kullanılıyordu? Toplumlar arasındaki kültürel sürekliliği anlamak adına, Eski Yunan ve Romada oynanan oyunlarla günümüz oyunları arasında ne tür devamlılıkları vardır? Çalışma bu türden sorular üzerinden ilerliyor... Derin Basitlik / John Gribbin / Çeviren: Arda Barişta, Alkım Kızıltuğ / Alfa Yayınları / 312 s. “Etrafımızdaki dünya bize oldukça karmaşık ve sürprizlerle dolu görünür; depremler olur, borsada inişler çıkışlar yaşanır, hava durumu çoğu zaman doğru çıkmaz. Bütün bunların bir kuralı var mıdır?” John Gribbin kitabında, rasgele gözüken evrenin basit bir neden-sonuç ilişkisinden oluştuğunu açıklamaya girişiyor. Örneğin neden fren yapan bir sürücü bütün trafiği kilitler, neden atmosferdeki çok küçük bir değişimden büyük fırtınalar çıkar ve hatta nasıl olur da bizler cansız maddeden ortaya çıkıp evrimleştik. İşte bütün bu soruların cevabını Derin Basitlik’te yanıtlıyor Gribbin. Yazar, kaos ve karmaşıklık kuramlarını sentezleyerek var oluşun gizemlerini açıklamakla kalmıyor, dünya dışı yaşamın izlerini de sürüyor. Caz Sanatı /İlhan K. Mimaroğlu/Pan Yayıncılık / 132 s. İlhan K. Mimaroğlu’nun kaleme aldığı bu kitap, Türkiye’de yayımlanmış ilk caz kitabı olma iddiasında. Adı, zihin kurcalayabilir. “Denebilir ki, daha mütevazı bir ad seçmek yerine, cazın bir sanat olduğunu kitabın kabında bağıra bağıra ilan etmek, bu musikinin sanatlığı hususundaki şüpheleri tanımak demektir. Yalan değil. Benim, cazın bir sanat olduğu hususunda hiçbir şüphem yok. Gelgelelim, pek çok kişinin var. Bu kitabın başlıca amacı da cazın bir sanat olduğunu ispat etmektir.” Rougonlar’ın Serveti / Emile Zola / Çeviren: Yurdahan Tulun / Payel Yayınevi / 392 s. Rougonlar’ın Serveti, Emile Zola’nın yirmi romandan oluşan ‘Rougon Macquart’ serisinin ilk kitabı olması nedeniyle doğal olarak seride önemli bir yere sahip. Zola, yarattığı bu devasa roman serisinin adını, Rougon ve Macquart Aileleri: İkinci İmparatorluk Dönemi’nde Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tarihi olarak belirlemiş. Zola, yirmi romandan oluşacak yapıtında bu iki aileye mensup bireylerin 1851-1870 döneminde bireysel ve toplumsal olarak başlarından geçenleri, geçirdikleri evrimleri, maruz kaldıkları olayları konu ediniyor. Romanda dönemin toplumsal, politik ve ekonomik durumu üzerine zengin bilgilere yer veren Zola, aynı zamanda son derece incelikli işlediği bir aşkı da romanın merkezine yerleştiriyor. Huzursuz Adam / Henning Mankel / Çeviren: Seda Hauser / Altın Kitaplar / 540 s. Emekli bir deniz subayı Stockholm yakınlarında bir ormanda kaybolur. Kurt Wallander soruşturmaya çok da karışmak istemez, zaten olay bir başka dedektifin sorumluluğunda yürütülmektedir ama kaybolan kişi kızının kayınpederi çıkınca işler değişir... Kural ve tüzüğe fazla aldırmayan tipik yapısıyla Wallander, kısa zamanda kendini bir başkasının sorumluluğundaki vaka üstünde o yılmaz dedektif inadıyla çalışırken bulur. Ne var ki altmış yaşına basmasının ve uzun zamandır sağlığını ihmal etmesinin bir getirisi olarak artık hafızasının eskisi kadar iyi olmadığını düşünmektedir. Bir yandan ucu Soğuk Savaş ve Gizli Servise kadar uzanan çetrefilli vakanın izini sürerken, bir yandan da sadece elindeki işle değil, kendi sıkıntısıyla da baş etmek zorundadır. Henning Mankel’in en iyi yapıtı olarak nitelenen roman okuyucu karşısında... Hürrem Sultan’ın Torunları – Osmanlı Hanedanının Kadınları Anlatıyor / Hazırlayanlar: İnci Döndaş, Ali Serim / Doğan Kitap / 288 s. Osmanlı hanedanı üyeleri, 1924’te yurtdışına çıkarıldılar. Simplon Ekspresi ile İsviçre’ye ya da vapurla Beyrut’a giden aile üyeleri, zaman içinde Fransa, İsviçre, Beyrut, Mısır, İngiltere, ABD hatta Brezilya gibi farklı ülkelere dağıldılar. 1952 yılında kadınlara, 1974’te erkeklere verilen Türkiye’ye dönüş izniyle bazıları ülkeye döndüler, diğerleri ise yaşadıkları ülkede kalmayı tercih ettiler. 1924’te Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan, dönüş izni çıktığında ülkelerine kavuşan aile üyelerinden pek çoğu artık hayatta değilse de onların çocukları ve torunlarından birçoğu dünyanın çeşitli yerlerinde yaşamlarını sürdürüyorlar. İnci Döndaş ile Ali Serim, Osmanlı ailesinin on iki kadın üyesiyle röportaj yaptılar. Onlardan sürgünden sonra ailelerinin neler yaşadığını, hanedana mensup olmanın hayatlarında neleri değiştirdiğini dinlediler. Birbirinden farklı kader çizgileriyle de olsa, yaşamöykülerinde sürgünün izini sürdüler. Hürrem Sultan’ın Torunları, bu toprakların hüzünlü hikâyelerinden birini on iki kadının ağzından anlatıyor. Kitabın önemli özelliklerinden biri de, 2012 yılında hayata veda eden Neslişah Osmanoğlu’nun son röportajlarından birini içermesi. Can Dostumun Yolculuğu / W. Bruce Cameron / Çeviren: Seda Çıngay / Yabancı Yayınları / 390 s. New York Times çok satanlar listesinde tam bir yıl kalan Can Dostum’un devam kitabı olan Can Dostumun Yolculuğu’nda, hem keyifli ve eğlenceli hem de son derece düşündürücü olan dostluk öyküsü kaldığı yerden devam ediyor. Sevecen bir köpeğin, birkaç farklı yaşam boyunca varlığının amacının peşinde koşmasının hikâyesiydi Can Dostum... Bu roman, insanla en iyi dostu arasındaki kopmaz bağa köpeğin bakış açısından bir yorum getiriyor ve yeryüzündeki her varlığın bir amaçla doğduğunu gösteriyordu. Can Dostumun Yolculuğu, tıpkı ilk kitap Can Dostum gibi mizah ve hüzünle dolu... Yağmurdan Kaçınmayanların Şarkısı / Melda Uytun / Potkal Kitap / 144 s. Hayalleriniz yoksa ne siz ne de dünya var, diyor bu romanda Melda Uytun. Hayallerinizle kurduğunuz bir dünyada tek başına yaşamak ile hepimizin birlikte kurduğu bir hayalle şekillenmiş dünyada yaşamak arasında sıkışıp kalsaydık ne olurdu? İşte bu sorunun peşinden gidiyor yazar. “İnsan hayalinde yalnızlığı değil hayal arkadaşını arar. Bir ortak düşe onları da çağırır, çağırmak ister. İşte bunun için hep birlikte bir sinema salonunda korkudan titrer, sevinçten güler, ıstıraptan ağlarız. İşte bunun için bir tiyatro sahnesinde oyuncunun bir tek repliği bizi günlerce güldürür. İşte bunun için kitaplar okur ve o kitapları yazarız. Ortak bir hayale çağrı için...” Melda Uytun romanıyla okuyucu karşısında. İyilişmek İstiyorsan / Nevşah Fidan Karamehmet / Doğan Kitap / 218 s. “Uzun yıllardır binlerce danışanım oldu. Ve artık adım kadar eminim ki hastalıklar kendi kendine oluşmuyor, hepsinin altında zihinsel ve nefesle alakalı sebepler yatıyor. Bizi yediğimiz içtiğimizden, soluduğumuz havadan daha çok zehirli düşünceler, duygular hasta ediyor. Tüm astım hastaları aynı şekilde nefes alıyor, aynı düşünce sistemine, çekirdek inançlara sahipler ve yaşama aynı bakıyorlar! Sizce bu tesadüf mü? Bence değil.” Nefes denince Türkiye’de ilk akla gelen isim olan Nevşah Fidan Karamehmet, astımdan kısırlığa, kilo sorunlarından alerjilere, migrene tüm hastalıkların gerçek kaynağını ve bu hastalıkları kaynağında yok etmenin yollarını bu kitabında anlatıyor. Büyük Özgürlük / J. Krishnamurti / Çeviren: Nurdan Soysal / Omega Yayınları / 408 s. Büyük Özgürlük, Dalai Lama’nın “çağın en büyük düşünürlerinden biri” olarak tanımladığı Krishnamurti’nin belki de en önemli yapıtı. Kitap, onun benlik, meditasyon, seks ve sevgiye ilişkin düşüncelerini, yaşam ve ölümün gizemine ilişkin fikirlerini yansıtır. Krishnamurti okuyucularını, kendisi dahil hiçbir otoriteyi kabullenmemeye ve eleştirel düşünüp zihinlerimizi arındırarak kişisel bir yolculuğa çıkmaya çağırıyor bu kitabında. Tam da bugünlerde ihtiyaç duyulduğu gibi... Çocuk ve Gençlik Oyunları / Üstün Dökmen / Remzi Kitabevi / 110 s. Elimizdeki kitapta, Üstün Dökmen’in kaleminden çocuk ve ilkgençlik çağı için sahnelenebilir oyunlar yer alıyor. Dökmen’in tiyatro yapıtlarının bu dördüncü cildinde üç ayrı oyun yer alıyor. Dökmen, okul çağı için iki çocuk oyununun yanı sıra bir ilkgençlik oyunuyla 12-15 yaş grubu izleyicilere de sesleniyor. Yazar, bu yapıttaki oyunlarda, öğrenci ve öğretmenlere yardımcı olmak üzere kolay sahneye konulabilen, teknik açıdan çok fazla dekor ve kostüme gerek duyulmayan bir tarzı benimsemiş. Akılcı İyimser / Matt Ridley / Çeviren: Mehmet Doğan / Boğziçi Üniversitesi Yayınları / 400 s. “Bu kitapta akılcı bir iyimserliği savundum. Dünyada artık bir ağ örüldüğünü, fikirlerin hiç olmadığı kadar birbirleriyle gelişigüzel çiftleştiğini, yenilik hızının ikiye katlanacağını ve ekonomik evrimin XXI. yüzyıl yaşam standartlarını hayal edilmeyen yüksekliklere çıkarıp dünyanın en yoksul insanlarının bile ihtiyaçlarını ve arzularını karşılayacağını ileri sürdüm. Bu tür bir iyimserliğe hiç rağbet edilmediğini, fakat tarihe bakarsak felaketçi bir karamsarlıktan daha gerçekçi bir tavır olduğunu göreceğimizi söyledim. Ben akılcı bir iyimserim: Akılcıyım, çünkü bu iyimserliğe mizacım ya da içgüdülerim aracılığıyla değil, mevcut bulgulara bakarak ulaştım. İlerleyen sayfalarda sizi de akılcı iyimser yapmayı umuyorum. Akılcı iyimserim çünkü bir yerlerde birileri, insanların ihtiyaçlarına daha iyi hizmet edecek usullerin icadı için teşvik edildiği sürece, insan hayatının güzelleşmeye devam edeceğine inanıyorum.”
Posted on: Thu, 19 Sep 2013 03:15:12 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015