YALÇIN TOPÇU İLE GEZİ OLAYLARINA İLİŞKİN ÇOK ÖZEL - TopicsExpress



          

YALÇIN TOPÇU İLE GEZİ OLAYLARINA İLİŞKİN ÇOK ÖZEL RÖPORTAJ BU OLAYLARA ÇEVRE DUYARLILIĞI TEŞHİSİ KOYMAK GAFLETTİR. Gezi Parkı eylemleri hakkında genel düşüncenizi aktarabilir misiniz? Sebebin çevre duyarlılığı kaynaklı olduğunu düşünüyor musunuz? Yirmi günü aşkındır devam eden olaylara “çevre duyarlılığı” diye teşhis koymak yanlıştır ve gaflettir. Aydınımız ve entelektüelimiz bu konuda yanılmakta ve çevre hassasiyetiyle bu büyük oyunu perdeleyen dış mihrakların ekmeğine yağ sürmektedir. Bu olayın bir dış, bir de iç saikleri vardır. İçte parayla para kazanan kaymak tabaka, bürokrasiye hakim seçkinler, medyayı ve üniversiteyi çiftlik gibi kullanan elit burjuvazi bu alanlardaki etkinliklerini Anadolu çocuklarına kaptırınca feryatlara başladı. Yani kapıcının, işçinin, memurun, çiftçinin, ayağı mesli, başı yazmalıların çocukları belli makamlara ve güçlere erişince feryat başladı… Düşünün koca adamlar ben çapulcuyum demeye kadar geldiler. Acılarını siz anlayın. İlmiyye kalemiyye selefiye, yani asker üniversite ve bürokrasi. Elit burjuva kesimleri son on yıldır bu çevrelerdeki etkinliklerini kaybettiler. Dış ve iç menfaatleri çakışan bu mahfiller etrafımızdaki komşu ülkelerin istihbaratlarının, batılı emperyalistlerin bilge liderliğinde marjinal hayat tarzlarıyla ilgili endişeli olan kesimleri de provoke ederek yanlarına on-onbeş illegal örgüt taktılar. Ana muhalefet partisinin şemsiyesi altında sokaktan iktidar çıkarma hayali ile yaktılar, yıktılar. KAZANAN PERDE ARKASINDAKİ BATI, İRANİ SURİYE, IRAK, İSRAİL İSTİHBARATI İLE TÜRKİYE BURJUVASI. KAYBEDEN İSE MİLLETİMİZ. Gelinen aşamada ülkede turizm sekteye uğruyor, imaj bozuluyor, bölge liderliğimiz baltalanıyor, faizler artıp borsa düşüyor, ülke bugünkü rakamlarla 150 trilyonluk zarara uğruyor. Daha kötüsü millet kamplaştırılıp, husumet tohumları saçılıyor. Bu işin kazananı millet değil, ülke değil, sokakta ‘çapulcu’ olarak kullanılan vuran kıran gençlerde değil. Kaldırım taşını söküp, üst geçitten tomaya bırakan işçinin çocuğu çapulcu oldu. Marka kıyafetiyle duran, bale yapan, yoga yapanlar masum çevreci oldu. Neticede kazanan ise esasında oyunu başlatan, perde arkasındaki Batı, İran, Suriye, Irak, İsrail istihbarat ile Türkiye burjuvası. Kaybeden ise milletimiz. Bir de buna mezhebi bir boyut vermeye çalıştılar. Bakıyoruz bu işin arkasında aylarca evvel İran’dan mollalar geliyor. Bizim bir kısım sözde dedelerimizle toplantılar yapıyor. Onları İran’a davet ediyor. Bunlar hep belgelenmiş şeyler. Ne zamandan beri İran’ın Şii anlayışıyla bizim Alevilik anlayışımız paralellik göstermiş? Başkaldırının halkın dinamizmini gösterdiği söyleniyor. Ülke milleti ile bir dara düşerse kurtuluşu başlatacak en önemli reflekslerden birisi ‘GENÇLİK’tir. Ülke için, milletin bekası için, kaynağı yerli-milli ve dahi evrensel değerlerden beslenmiş bir gençlik refleksi, bu kaynaklardan feyz almış aksiyoner bir gençliğin varlığı, ülkemiz ve milletimiz için bir şanstır. Korkmamız, tedbir almamız gereken husus gençliğin bu dinamizmini, bu reflekslerini, bu aksiyonerliğini, ülkemizle milletimizle tarihi husumeti olan ülke kuruluş, grup ve kişilerce sevk ve idare edilmesi olmalıdır. Burada böyle bir durum gözüküyorsa devlet hukuk içinde gereğini yapmalıdır. Yargı ve güvenlik güçleri gereğini yapmalıdır. Ama siyasi erk olabildiğine itidalli, anlayışlı, hoşgörülü ve diyaloğa açık bir usul ve üslup kullanmalıdır. Gençlikte yaptığının kime yaradığına bakmalı, ona göre tavır koymalıdır. EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR DUVARLARDA YAZI OLARAK KALMAMALI Ülkemizin şu an bulunduğu yeri nasıl tanımlarsınız? Sizce bunca iç karışıklığa rağmen olumlu bir ilerleme söz konusu mu? Türkiye geldiği noktada Afrika’ya, Asya’ya, Ortadoğu’ya, Balkanlara yönelik tarihi misyonu gereği aksiyoner bir dış politika izliyor. Afrika’da 35 konsolosluk açılmış. Asya ile kardeş topluluklarla, ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştiriyor. Ortadoğu’da müdahaleci ve insancıl bir dış politika uygulayıp, başarılı oluyor. Balkanlarla kucaklaşmış. 150 ülke ile ticaret yapıyor ve enerji bağımlılığından kurtuluyor. IMF borcunu sıfırlıyor. Son yaptığı ihalelerin toplamı Avrupa’daki birçok ülkenin bütçesinden fazla. Yani Türkiye hızla dünyayı pasta olarak gören egemen güçlerin pastasından her anlamda dilim koparmaya başladı. İşte bu nokta dış saikleri harekete geçirdi. Ülkemiz ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğüne yönelik adımlar atıyor. Yetmez ama bir kısım iyileştirmeler oluyor. Tabi burada eski vesayet giderken yeni vesayetler oluşmamasına da azami gayret gösterilmeli diye düşünüyorum. Demokrasi 24 saat kesintisiz şekilde tıkır tıkır işlemeli. Artık iktidarları kışla, üniversite, sermaye, medya, camii veya cemevi belirleme gayreti içinde olmamalıdır. İktidarı ileri demokraside olduğu gibi milletin her kesiminin katılımıyla sandıkta milletin iradesi belirlemelidir. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü artık duvarlarda yazı olarak kalmamalıdır. Kışla yurt savunması, üniversite bilim üretme, sermaye refahı yükseltme, medya doğru ve tarafsız bilgi verme, camii manevi terbiye ve üstün ahlaka insanımızı ulaştırma ile uğraşmalıdır. ARTIK İKTİDARI KIŞLA, ÜNİVERSİTE, SERMAYE, MEDYA, CAMİ VEYA CEMEVİ BELİRLEME GAYRETİ İÇİNDE OLMAMALI. Konuyla ilgili bir tavsiyeniz var mı? Tavsiyem ise devlet gerekeni yapmalı. Siyasi erk itidal ile empati ile yaklaşmalı. Sövmek onlara, susmak ve anlamak devleti yönetenlere düşmeli. Bizim tarihi devlet geleneğimizin gereği budur. Vakarla hareket edeyim derken kibirli bir tavır içinde olmamaya gayret edilmeli. Olgunluktan ve soğukkanlılıktan her zaman fayda gelir. Devleti yönetenler bu tavrı zafiyet olarak algılamamalı. Öte yandan iç güvenlik anlayışı ve konsepti yeniden dizayn edilmeli. İstihbarat ve nokta operasyonlar, sosyologlar ve psikologlarla yeni bir güvenlik konsepti oluşturulmalı. AKP MİTİNGLERİ SESSİZ YIĞINLARIN SESİNİ MEŞRU ZEMİNDE İFADE ETTİRME İMKANIDIR. Sizce Ak Parti mitingleri eylemi durdurmaya yönelik miydi? Bir etkisi oldu mu? Ana muhalefet partisi liderinin bu mitingler için söylediklerini seyrediyoruz ‘miting yapma” diyor. Demokrasilerde meydanların sesinden korkmamak gerekir. Meydanlara çıkılmazsa yeraltına inilir. Ana muhalefet partisi de meydanları hukuk içerisinde kalarak doldursaydı bu iş daha sağlıklı olurdu. Bunu güç yarışı şeklinde algılamak yerine talep ve düşüncelerin demokratik şekilde yansıtılması olarak okumak gerekir. Tabi konuşmacıların üslubuna biraz dikkat etmesi de gerekir. Gerilimi yükseltmenin ülkeye yararı yok. Siyasi hesaplar memleket sevdasının önüne geçmemelidir. Kimse uysal koyun gibi davranmasın fakat ali kıran baş kesen bir tavırda da olmasın. Ne iktidar ne de muhalefetin buna hakkı yoktur. Duyguları kontrol ederek akılla hareket edilmesi gereken nazik bir süreçten geçtiğimiz tekrar hatırlatmak isterim. Yani daha demokratik bir karşı koyuş olması lazımdı diyorsunuz. Tabi, en doğrusu buydu. Ama şimdi gelinen noktaya baktığınız zaman hiç olmazsa iktidar şunu yapıyor siyasetin hukuk içinde kalarak yapılmasını sağlıyor. Bir kesimin de bu kadar tahriklere bu kadar saldırılara aynı dilden karşılık vermesinin de önünü alıyor şuan. Neticede bu taraftaki de insan. Sabah akşam senin değerlerine küfür ediliyor. Ne yapacaksın? Bu nedenle Başbakan en doğrusunu yaptı. Yani bu kitlelerin meşru bir şekilde heyecanını alıyor. Dinliyor ve öğütler veriyor. Ana muhalefetin de sokağa şemsiye tutmaktansa yapması gereken oydu. ‘ BU ÜLKEYİ SEVEN HERKESİN SAYIN BAHÇELİ’YE TEŞEKKÜR BORCU VAR’ Son dönemde yaşadığımız olaylar 80 dönemindeki olayları çağrıştırıyor. Siz de o dönemleri yaşayan biri olarak böyle mi düşünüyorsunuz? Tamamen aynı. Sadece şartlar değiştikçe farklı senaryolar ve farklı figürler ortaya konuluyor. 12 Eylül öncesi sağcı solcu diye bu milleti birbirine düşman ettiler. Neticede o günkü şartlarda sokağı paylaşamayan gençler, üniversite amfilerini paylaşamayan gençler, oturup konuşmayı beceremeyen gençler birilerinin düdük çalmasıyla 13 Eylül’ün sabahı iki metrekare zindanlarda konuşmaya başladılar. Şimdi de söylediğim gibi iç ve dış güçlerin menfaatleri zedelenmeye başladığı zaman birileri bir yerden düğmeye basıyor. Şimdi bu eylemci gençler için apolitik, çok okuyan, araştıran gençler diyorlar. Yani bu çocuklar bilgiye bu kadar rahat ulaşıyorlar da bunun bir oyun olduğunu göremiyorlar mı? Bu olayı tezgahlayanlar o kadar profesyonelken göremezler. Biz de göremedik. Biz anca başımıza bela gelince kaldırdık kafamızı. Gözlerimiz karanlığa alışınca baktık ki Tuzluçayır’dan Taş Ocaklarındaki işçi Paladayı’nın oğluyla bir kurumda işçi olarak çalışan Halit Amca’nın oğlu karşı karşıyayız. O güne kadar karşı karşıya oturup konuşmadık. Ancak çok sonraları “Biz niye böyle yaptık” dedik. Burada şu konuya da özellikle değinmek isterim. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, olayların başından itibaren sorumlu, anlayışlı, devlet-i ebed müddet anlayışına karşı son derece duyarlı bir tavırla daha büyük oyunları bozmuştur. Bu ülkeyi seven herkesin Devlet Bahçeli’ye bir teşekkür borcu olduğunu düşünüyorum. İktidarın yolu sokak değil sandıktır söylemiyle de son derece sağlıklı ve muhkem bir duruş sergilemiş olan Sayın Bahçeli’nin bu tavrını çok önemsiyor ve kendilerine çok teşekkür ediyorum. Burada siyasi erke de şunu söylemek lazım. Siyasi erk her halukarda olgun davranmalı. Ve etrafı tarafından da yalnız bırakılmamalı. İkide birde komutan cephenin önüne fırlar mı? Siyasi erk itidali, empatiyi elden bırakmamalı. Çünkü bizim geleneğimizde o bir Bey gibidir, sövmek onlara susmak Bey’e. Ama devlet devletliğini de mutlaka yapmalı. Bunu iç güvenlikle ilgili konseptini değiştirerek yapmalı. İstediği kadar taş atsın molotof atsın kendi kardeşlerini orantısız bir güçle göndermemeli. Bizim istihbaratımız daha lokal çalışmalı. Elektronik istihbaratın yanında insana dayalı istihbarat da olmalı. Sosyolojik ve psikolojik desteği olan bir istihbarat da çok önemli. ÇOKLUK İÇİNDE BİRLİK İLKESİ ÇERÇEVESİNDE HER KESİMİN BİR ŞEKİLDE BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRENMESİ GEREKİYOR. Bu dakikadan sonra eylemcilerle hükümet arasında bir köprü kurulabilir mi? Bu vazife kime düşer? Şu anda hükümetin attığı adımlardan bildiğim kadarıyla siyasi olarak geldiği nokta olumlu. Bir kere sokaktakilerin bir envanterini çıkarma çabasında. Sosyologlar, psikologlar sahada, sivil toplum kuruluşları sahada. Kimin ne için orada olduğunu ölçüyorlar. Siyasi erkin içindekiler bu oyunları bilerek yine de sokağa seslenecek şeyler yapmalılar. Peygamber Efendimizin Taif Olayı’na baktığımız zaman siyasi erkin aklı demeli ki : “Onlar bilmiyor, öğreteceğiz”. Öbür taraftan Peygamberimizin Medine vesikasına baktığı zaman 10.000 kişilik nüfusun 1.500 kişisi Müslüman. 1500 inananla 8500 kişi hak ve hukuk çerçevesinde yönetiliyor. Medine’den devlet oluşturuluyor. Biz 1000 yıldır birlikte yaşamış bir topluluğu birbirine düşürmeden yaşatmanın yolunu bulmalıyız. Çokluk içinde ama birlik şekilde yaşamayı herkesin öğrenmesi ve sindirmesi gerekiyor. Eylemdekilerin büyük bir kısmı gençlerden oluşuyor. Özellikle üniversite öğrencilerinden hükümete karşı büyük bir tepki var. Bunun sebebi ne olabilir? Nasıl bir çözüm üretilebilir? Aslında üniversite kesiminin çoğu anarşinin, vurmanın, kırmanın yanındadır tespiti doğru değildir. Çünkü muhafazakar, değerlerine bağlı kesim fazla bağırmaz. Görüş beyan etmez. Sessiz yığınlar denen yığınlar hakkı hukuku bilir, zamanı geldiğinde onu ortaya koyar. Ama ne yazık ki marjinal grupların, azınlık grupların sesi çok çıkar. Sesin çok çıkması demek onların çoğunluğu temsil ettiği anlamına gelmez. İktidara burada düşen kendini daha iyi anlatmaktır. İktidarın bir de şu şansı var; başındaki insan tabandan gelen bir insan. Bu nedenle sokağın dilini de iyi bilen bir insan. Bunu iyi değerlendirmeliler. Sokaktakiler azınlık da olsa bunlarla mutlaka konuşma yolunu bulmalılar. Özgürlüğünün ellerinden gittiğini söyleyen gençlere “siz istediğiniz şekilde ve fikirde olmakta serbestsiniz” teminatı verilmelidir.
Posted on: Thu, 27 Jun 2013 19:27:45 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015