Yarın günlerden Nusaybin Bir hafta içinde aynı konuyu - TopicsExpress



          

Yarın günlerden Nusaybin Bir hafta içinde aynı konuyu değişik biçimlerde yazmak, döne döne ona vurgu yapmak insanda “acaba abarttığım düşünübelir mi” duygusuna da yol açabiliyor. Ama bazı durumlarda bu kaçınılmazdır. “Fikri takip” ilkesinin gazetecilik açısından büyük önem taşıdığı biliniyor. Bazı konular için bundan da önemli bir gereklilik var: Vicdani takip, insani takip, ahlaki takip! Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan’ın sekizinci gününe giren ölüm orucu ile protesto ettiği Nusaybin ile Qamişlo arasına örülmeye başlanan duvar, bugün açısından tam da böyle bir konu. Bilindiği gibi, Mardin’de BDP’li seçilmişler Gökkan’a destek vermek için ve duvara karşı süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladılar. Duvara ilişkin tepki ve eylemler giderek başka illere de yayılmaya başladı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Bu duvarın örülmesi duvarın tamamen yükselmesi anlamında değildir. Mevcut yapının üzerine tel örgü geçirilecektir” sözleri akla Gezi sürecinde Başbakanın tavrını gösteriyor. O da karşısında tahmin etmediği kadar büyük bir direnç görünce “Biz AVM yapacağız demedik” ifadelerini kullanmıştı. Ancak açık olan ve gidip yerinde de gördümüz gerçek, oraya şu an devletin kafasındaki boyunun ne kadar olduğunu bilemediğimiz bir duvarın örülmesine başlanmış olduğudur. Bu duvarın şu an itibarıyla tamamlanmış kısmı 100 metre civarında. Gökkan’ın direnişinden sonra duvar inşaatı durduruldu ve bundan sonrasının ne olacağını ise belli ki mücadelenin düzeyi belirleyecek. Çünkü Arınç, sonuç olarak “Duvar örülmesi gündemden çıkmıştır” da demedi. Oluşan tepki ve konunun uluslararası düzeyde takip edilen bir gündem haline gelmesi karşısında, Hükümet üzerinde oluşmaya başlayan baskıyı hafifletmeye yönelik bir söylem kullandı. Devletin, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana “güvenlik” sorunu olarak görmekten vazgeçmediği Kürt politikası, bugün Türkiye’nin sınır komşusu olan Suriye’nin kuzeyindeki Rojava’da Kürtlerin denetimi ve yönetimi büyük ölçüde ellerine geçirmesinden sonra büyük bir açmaz ile yüz yüze kaldı. Şimdi sınırın bir tarafındakilerin özgür, diğer tarafındakilerin de ‘tutsak’ olduğu bir statükoyu devam ettirmenin yolu ancak araya bir “utanç duvarı” örülmekte aranıyor. Nusaybin ve Qamışlo, bölünmüş akrabaların coğrafyasıdır. Ayşe Gökkan’ın kendini ölüme yatırdığı o mayınlı alanda bugüne kadar yüzlerce kişi yaşamını yitirirken, çok daha fazlası da sakat kaldı. Her iki coğrafyada gözlem yapma şansınız olduğunda tek bacağı olmayan insanlara rastlarsınız. Diğer bacakları onlarca yıl önce örülen ve mayınlanan o sınır boyunda kalmıştır. Sizin sınırınız onların bütün bir hayatıdır, acılı hayat hikayeleridir. Türkiye ve Suriye’nin kendi Kürtleriyle ilişkisini bugüne kadar hep bir “güvenlik” sorunu olarak görmesinin sonucu olarak yaşandı bunlar. Bugün sınırın diğer tarafında bu gidişe bir nokta konuluyor ve bu trajik hikayenin bir yanı özgürleştiriliyor. Dolayısıyla hikayenin kendisi de bir değişime zorlanıyor. Kendi statükolarının devamını halkların bölünmüşlüğünde görenler açısından ise bu yeni durum ezber bozan bir etki yaratıyor. O duvar bu “çaresizliğin” eseridir. O duvar ne kadar yükselirse, Türkiye’nin zaten her tarafından dökülen demokrasisi de o kadar alçalacaktır. Dolayısıyla bu sınır aynı zamanda Türkiye demokrasisinin tam ortasından da geçen bir sınırdır. Bu gerçeği bilenler yarın duvara karşı düzenlenecek yürüyüş için Nusaybin’de olacaklar. Ancak bu yetmez. Türkiye’de demokrasiden yana olan, halkların kardeşliğinden yana olan herkes için de yarın günlerden Nusaybin olmalıdır Fatih POLAT
Posted on: Wed, 06 Nov 2013 08:05:38 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015