Yedi Yaz Güncesi-6 /Cumartesi | Gezginci Erdem Görmek - TopicsExpress



          

Yedi Yaz Güncesi-6 /Cumartesi | Gezginci Erdem Görmek bombalarla unufak edilmeye direnenlerin sunduğu örneği. - Umutsuzluğun Yedi Katmanı altıncı dize / John Berger İşçilerden bahset bize. Bahsedeyim. Gözleri çıkan, kolları kopan, şansları varsa ölen işçilerden ve yaşayan ter imparatorluğunun ücra köşelerinde... Hikayelerini yaz bize. Yazayım. Sert ellerinin hoyratlığını, şark bakışlarının kaypaklığını ve dokundukları şeyi boşluğa çevirdiklerini yazayım. Bahset, yaz. Bahsedeyim, yazayım. Cemil: Ha gayret, pazar yarın! Ha gayret kardeşim Cemil! Bitti hafta, son birkaç saat hatta! Ustabaşı, patronun gölgesi... Ustabaşı, paranın üzerindeki ter... Ustabaşı, kırbaçlı kölebaz. Oynuyor işçilerle ve saklıyor pazar günü mesai olduğunu. Bittim be usta! Yeter! Cemil, çalışkan çocuk... İsyanı içinde kor, dışında insan... Büyüğümdür diyor, ekmek parası diyor, anam diyor, babam diyor, kim bilir belki evlenirim diyor, susuyor. En çok susuyor ve terliyor. Neyse ki su sınırsız! Az kaldı Cemil kızdırma beni! Bakışları sertleşiyor ustabaşının. Maaş alıyor, yaptırdığı iş başına işçilerden komisyon alıyor, yemekçiyle anlaşmalı ondan da alıyor. Ustabaşı alıyor ve terlemiyor. Bakıyor, bağırıyor ve gidiyor. Geldiğinde işler bitmezse tehdit ediyor. Ustabaşı Nihat! O işini bilir, yolunu bulur. Hatırlamıyor. Hatırlasa... On yıl önce Mehmet vardı. Çorumda baraj inşaatında çalışıyordu. On sekiz Nihat derlerdi. Neden? Patron saat demişti, Nihat on sekiz bile çalışırlar demişti. “On sekiz Nihat” koymuştu işçiler lakabını. Mehmet dayanamadı. Düştü bir uçurumdan on sekiz saatin on yedincisinde. Parçalandı. Kendi hatası! Hatırlamaz, yedi yıl önce Bekir vardı. Güneşin alnında on beşinci saatinde, makineye oturttu, taş kesme makinesine. Yarım saat geçti geçmedi, kol bir yana kan bir yana. Suçluydu Bekir. Ustabaşı hatırlamaz. Kurtar kendini Cemil! Bitti sonunda be usta! Yarın da çalışıyoruz Cemil! İnsaf be usta! Cemil bugün de ölmedi. Yarın ölecek ama. Prefabrik koğuşa gidecek birazdan. Uyuyacak ölü gibi. Gün doğmadan kalkacak ve başlayacak taşımaya. Öğleden sonra dört gibi vinç düşecek üstüne. Dikkatsizlik diyecekler. Aman ha cumartesi yazın kağıdına, diyecekler. Ustabaşı hatırlamayacak yıllar sonra Cemili. Cumartesi yazıldı; ölüm, pazarı tatil eyledi ona. Fevzi: Cemil ölünce yalnız kaldı. Can değil ama arkadaşlardı. Ertesi cumartesi duyunca pazar mesai olduğunu, Nihatı bir köşede sıkıştırdı. Yer misin yemez misin... Ustabaşı alışkın aslında dayak yemeye. Ama bu sefer iki ay ayağa kalkamadı. Fevzi kovuldu. Öfkesi, fakirliği, insanlığı büyüdü. Öfkesi çürüdü otuz yıl içinde. Fakirliği inat etti değişmedi. İnsanlığı çocuğuna miras kaldı. Oğuz: Babası çok uğraştı okusun diye. Üniversiteyi kazanamadı ama muhasebeci oldu. Şehirler değişti ve zamanlar. Tesadüfler işçileri oyalar ve takip eder şişe cini gibi. İşçiler masalın içinde yorulurlar sürekli ve güzele inanırlar. Güzel kadınlara, güzel arabalara, güzel denizlere... Güzele taparlar, dalarlar işçiler. Paslı, kirli hayatlarını güzelin cennetine ulaştırmak için din icat etmişlerdir. Böyle nedensiz böyle saçma bir din dünyaya gelmemiştir. Spor gazetelerini açıp futbol konuşurlar ve şikayet ederler kendilerinden. Rüyalarında biri boğazlarına dayamıştır bıçağı ve gökyüzünden Ustabaşı iner mağrur: Kes, keseceksin tabi. Bir koç kaç para? Oğuza kız istemeye giderler. Kızın babası Nihat Usta. Bakışırlar Fevzi’yle uzun uzun. Otururlar ağır ağır... Kemal: Hızlıca girer içeri. Elini yüzünü yıkar. Sinirli, sövgü dolu. Mehmet öldü, der oturur köşesine. Nihat tanıyor Mehmeti ama unutacak. Ölümleri unutmak için gelmiş dünyaya Nihat. Hilekâr bir tanrı Nihat. Yedinci gün mesai koyuyor kendisine. Dinlenmeyen ruhların çıldırmışlığı sarıyor cüzdanları. Mehmet herhangi bir işçi gibi... Öldü, ölecekler. Nihat öldürecek hepsini sonsuza kadar. Yeter be Usta! Yetmez. İşçiler deliyorlar tüneli. İçinden tren geçecek olan tüneli. Ölüyorlar bir bir, gömülmüyorlar ama. Gözleri kısılıyor ve sesleri. Ağır ağır çıkıyorlar gaz ve toz bulutunun içinden. Evren arkalarında yeni doğmuş bebek gibi. Yirmi yıl sonra hepsinin ciğer hastalığı olacak ve hastalık ortaya çıktıktan birkaç yıl sonra hepsi ölecek. Yaptıkları tünel belki de bin yıl çökmeyecek. İçinden geçen insanlar o işçileri hiç bilmeyecek. Saffat Sûresi’nde Nihat İbrahimi övecek ama yazıldığı gibi onu engellemeyecek. Saffat, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demek. İşçiler ölecek. İşçilerden bahset bize. Bahsedeyim. Kolumu da takayım yerine ve kafamın şu parçasını. Ben şimdi öldüm parçalanarak. Ustabaşı Nihat, ah Nihat! Benim kanıma girdin. Hikâyen ta en başından yazılsın da sömürüsüz kur bu düzeni. Gökten uzatma kanlı ellerini Ustabaşı. Gel soframıza, paylaşalım. Bugün son gün, yarın tatil. Parçalarımı toplamam lazım; ey hikâyeci, ver gözünü gözüm yapayım.
Posted on: Thu, 21 Nov 2013 13:59:03 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015