dil yargılama hakkından tüm yurttaşların faydalanmasını - TopicsExpress



          

dil yargılama hakkından tüm yurttaşların faydalanmasını istiyoruz. Terörizmden beslenenler, ellerindeki kanı silme gereği duymadan hukuku yok sayıyor. Bu durum özgürlük olarak kabul ediliyor. Bizler, bu ülkenin yurttaşı olan askerlerin de adil yargılanmadan faydalanmasını istiyoruz. Adil hukuk çağrısında bulunuyoruz; darbeci ilan ediliyoruz. Hem de 2013te, sivil faşizm iliklerimize kadar içimize dolmuşken. Sivil darbenin gırtlağımızdaki nefese olan hevesini hissederken, darbeleri sivil - askeri değil de bizden - onlardan diye ayıranlara selam olsun(!) *** Kurumlarda yapılan her türlü haksızlığın, yanlışlığın sonuna kadar karşısındayız. Aynı şekilde, bu kurumları Kemalizmin, Cumhuriyetin tasfiye edilmesi gereken kaleleri olarak değerlendirenlerin olduğu yerde de saldırılara siperiz. Çünkü Kemalizm ve Cumhuriyetten yanayız, Mustafa Kemalin askerleriyiz! İşte aynı şekilde Darbeci, Kemalist zorba, karşıt olan birisi daha vardı. Aslında hala var. Yazdıklarıyla, düşünceleriyle… Bedenini yok edince Onu bitirebileceğini sananlar, bu rüyanın onlar için bitmeyen bir kabus olduğunun farkındalar. O şimdi hayatta olsa, 5 Ağustos ve 9 Ekime elbet bir şeyler söylerdi. Kuvvetle muhtemel içeride olurdu. Söyleyeceği cümleler hakkında ahkam kesmek haddimize değil fakat söylemiş olduklarını hatırla(t)mak önemli: Gerçekten de ordu, demokrasisi kökleşmiş olan ülkelerde, çok özel durumlar dışında konuşmaz. Duyar, görür, düşünür, ama konuşmaz. O gibi ülkelerde niçin konuşmadığı önemlidir. Ama gelişmişlik sürecinde geride kalmış olan ülkelerde niçin konuştuğu da önemlidir. 27 Mayısın ordusu ile 12 Eylülün ordusu niçin düşman kardeşlerdir? Bugünün ordusu niçin 12 Eylülün ordusu değildir. 28 Şubatın anlamı nedir? Asker, cumhuriyeti korumak için, zaman zaman demokrasiye az ya da çok paydos deme gereği duyuyor. Tıpkı Atatürk gibi, bizim de ereğimiz elbette ki demokratik cumhuriyettir. Ama cumhuriyet mi demokrasi mi? yol ayrımında, öncelik hangisinde olmalıdır? Bir karşı-devrim süreci çok açık bir ivme kazanmıştır. Devleti içten fethetmenin birinci aşaması geride kaldı, ikinci aşaması başladı. Artık başı bağlı militanlar, belediyelerde, kamu kuruluşlarında laiklik yanlılarını sindiriyorlar. Açıktan tehdit ediyorlar. Her beş kişiden ancak birisinin desteğine sahip bir parti, ülkeyi adım adım karanlığa çekiyor... Bunun adı demokrasi değildir, soytarılıktır! Önce cehaletin, giderek aymazlık ve hıyanetin ürünü olan bir soytarılık... Ya darbe ya karşı devrim sapağına mı geldik? Hayır! Çünkü henüz Silahsız Kuvvetler son sözü söylemiş değil... Umut DİSKten Türk-İşe, ADDlerden Esnaf Sendikalarına, meslek odalarına kadar partilerden umutlarını kesenleri bir araya getiren süreçtir. Ve o süreçten etkilenen, genel başkanlar diktatörlüğüne hayır diyebilen milletvekillerindedir. Şimdi Kemalist bir çağrı, Silahsız Kuvvetlerin ortak görüşü olarak imzalanıyor... Doğrular etrafında birleşen güçler. Doğruları paylaştıkça güçlenen insanlar... O ışık büyüdükçe ülkenin karanlığı küçülecektir. Asker ne istiyor!.. Yasaları uygulayın!.. Uygulamak istemiyorsanız, değiştirin!.. İkisini de yapamıyorsanız, iktidarı terk edin!.. Sivil iktidar ne diyor? - Anayasaymış, yasalarmış, vız gelir!.. MGK ve kamuoyu baskısı karşısında, uygularmış gibi yapar, uygulamam!.. Onları değiştirecek gücüm zaten yok.. İktidarı terk etmem ise, söz konusu bile olamaz. Çünkü o zaman kimimize yüce divan yolu açılır, kimimize de devleti içten fethetme yolu kapanmış olur. Askerin tavrı mı demokratik? Yoksa sivil iktidarın mı? Ortada bir yanlışlık yok mu? Ve demokrasi ile yönetilme savında olan bir ülke; kamuoyu yoklamalarına göre, halkın en güvendiği kurum ordu, en saygı duymadığı kurumlar ise meclis ve siyasal partiler.. Ortada bir yanlışlık yok mu? Demokrasi uğruna Cumhuriyetin yıkılmasına izin mi vermeli mi? Hayır! Çünkü eğer Cumhuriyeti koruyabilirseniz, yitirdiğiniz demokrasiye bir gün yeniden kavuşabilirsiniz. Ama eğer Cumhuriyeti yitirirseniz, demokrasiyi de zaten yitirmişsiniz demektir. Benzer koşullarda Cumhuriyet, demokrasinin önkoşuludur; ama demokrasi Cumhuriyetin önkoşulu değildir. Türkiye örneğinde de, demokrasiyi yaratan Cumhuriyettir. Ve Cumhuriyetin temel değerlerinden uzaklaşıldıkça, demokrasi de toplumsal barış da tehlikeye girmeye başlaşmıştır. Örneğin demokrasi, eğitimi de, sağlığı da kamusal hizmet olmaktan çıkarabilir; ama Cumhuriyet çıkaramaz. Hatta demokrasi yurdun parçalanmasına göz yumabilir; ama Cumhuriyet yumamaz. Elbette ki erek demokratik Cumhuriyettir. Ama önce Cumhuriyettir! Şeriat tehlikesini kavrayamayan solcular, bu aymazlıklarının bedelini İranda canlarıyla ödediler! Bizim numaracı Cumhuriyetçilerimizde ise o yürek yok... Şeriat gelirse, ben de gider Rodosta yaşarım diyor bir kısmı... Pişkinlikle, utanmadan! MGKnin ünlü 28 Şubat kararlarının üç temel hedefi vardı. Dincilerin ekonomik güçlerinin büyümesini önlemek. Devlet içindeki kadroları temizlemek. Ve genç kuşakların aynı kafa ile yetiştirilmesine engel olmak. Bu hedeflerin amacı nedir? Gelecekteki olası bir iç savaşı önlemek!.. Çünkü bu gidişe seyirci kalmak demek, toplumun gelecekte düşman iki kampa bölünmesini kabul etmek demektir. Kısacası 12 Eylülün ordusu Atatürke evet, Kemalizme hayır çizgisindeydi. Bugünün ordusu ise, Atatürk ile Kemalizmi ayırmanın aymazlık olduğunun bilincinde! *** Bu yazılanları üç açıdan incelemekte fayda var. Birincisi; o dönemde Ahmet Taner Kışlalıya bu cümleleri yazdıran askerlerin düşünceleri ile şu an Balyoz ve Ergenekon kapsamında tutsak alınan askerlerin paralel düşüncede olması. Bu askerlerin başına neden bunlar geldi? sorusunu bu yazılanlar ekseninde tekrardan sorgulamak. İkincisi; o dönemki TSKnın söylemleri ve yaklaşımları üzerinden TSKnın şimdiki kuvvet komutanlarının davranış ve söylemlerini irdelemek. Üçüncüsü; kişisel duygular ve bireysel çıkarları bir kenara koyarak, sadece tarafsız gerçekler üzerinden yorum yapan bir aydının, maruz kalabileceği yaftalardan çekinmeyerek bildiklerini cesurca yazması. Kahpece katledilmesi. Militarist, Darbeci yaftalarına maruz kalan insanların terörist saldırılarla katledildiği yerde, anti - militarist söylemlerde bulunup terör örgütlerine olan sempatilerini gizlemeyen aydınların(!) ise konfor ve rahat içinde yaşaması. *** Ahmet Taner Kışlalı Hocanın hep söylediği bir şey vardı. Şimdinin ordusu 12 Eylülün ordusu değil. Şimdi de bizim kendimize sormamız lazım: Bu dönem aydınlarının söyledikleri, yazdıkları; Kışlalının düşüncüleri kadar ölümcül gerçek ve aydınlatıcı mı? *** Kimdi Ahmet Taner Kışlalı? Mustafa Balbaya göre Centilmen Devrimci, ev arkadaşımın tabiriyle Tertemiz Kemalist ... Ahmet Taner Kışlalıyı anmak, Onu anlamaktan geçer. Onun anlattıkları üzerinden; Balyozu anlamak, Ergenekonu anlamak, TSKyı anlamak, Demokrasiyi, Cumhuriyeti anlamak, Türkü, Kemalizmi anlamak. Ve de anlatmak! *** Çayyolu Engürü Sitesi. 21 Ekim 1999. Saat 09.28. Cumhuriyet Gazetesi’ne Kınıyorum başlıklı yazısını faksladı. Saat 09.35. Eşi Nilüfer Kışlalı ve minik bebeğini kente indirecek, sonra derse girecek. Nilüfer dedi, Ben arabayı ısıtayım. İki-üç dakika sonra gelirsiniz. evden çıktı. Saat 09.40! Nilüfer Kışlalı, Çok neşeli bir sabahındaydı dedi... *** İsimsiz korkuları yüreğimize katmadan, Kemalizmi anlayıp, anlatmaya da devam edeceğiz hocam! diyerek; son sözü yine Ona bırakmak gerek: Ben inandığım doğruları yazıyorum. O doğrular paylaşıldıkça da, daha iyi yarınlara dönük umutlarım artıyor. Sovyetler Birliği, demokrasiyi ertelediği için yıkıldı. Şah rejimi, laik ve demokratik bir devrim yapamadığı için tarihe karıştı. Titonun Yugoslavyası, etnik farklılıkları kurumsallaştırmanın, birliğin devamını farklılıklarda aramanın bedelini ödedi. Ve onların birbiri peşi sıra yok olmasına tanık olan yakın tarih, Atatürkün haklılığını kanıtladı. Laik ve demokratik bir çağdaşlaşma hareketi. Bin yıllık kültür ortaklığına ve yurttaşlık bağlarına dayalı bir ulus KEMALİZM, GEÇMİŞİN BEKÇİLİĞİ DEĞİL, GELECEĞİN ÖNCÜLÜĞÜDÜR! Çağdaş BAYRAKTAR 21 Ekim 2013
Posted on: Tue, 22 Oct 2013 07:46:57 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015