eşreften esfele devam: 21. BÖLÜM İstihbarat Şube Müdürü - TopicsExpress



          

eşreften esfele devam: 21. BÖLÜM İstihbarat Şube Müdürü Cumali Bey odasında düşünceli, ama bir o kadar da heyecanlı bir şekilde oturuyordu. Uzun süreden beri hakkında istihbarat raporları bulunan, ama bir türlü izine rastlanılamayan “Orhan Hoca” kod adlı Ahmet Akkanat’ın adresi tespit edilmişti. Daha doğrusu tespit edildiğini söylemek için henüz erken sayılırdı. Az evvel kendisine bir ihbar telefonu gelmiş, ismini söylemeyen bir şahıs, Ahmet Akkanat’ın iki gün önce taşındığı evin adresini vererek telefonu kapatmıştı. Cumali Bey aldığı bu ihbarla heyecanlanmıştı, ama bunun da her gün gelen onlarca asılsız ihbardan biri olabileceğini düşünmeden de edemiyordu. İçinde binde birlik bir doğruluk payı olsa bile bunu değerlendirmek zorundaydı. Kaldı ki telefondaki ses kendisinden o kadar emin konuşuyordu ki, ihbarın doğruluğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyordu. Cumali Beyi düşündüren şey, ihbarın doğruluğu ya da yanlışlığından çok, nasıl değerlendirileceği konusuydu. Eğer emniyet müdürüne iletirse, o da TEM Şube Müdürüne operasyon yapmasını emredecek ve onu yakalatacaktı. Ama Cumali Bey onun hemen yakalanmasını istemiyordu. “Böyle bir adamı her zaman tespit edemeyiz. Evini yeni taşımışsa, hiçbir şeyden şüphelenme durumu olmayacaktır. Öyleyse haberi olmadan takibe alırsak, onun sayesinde birçok bağlantılara ulaşabilir, zincirin halkalarını tek tek tespit edebiliriz. Kendisiyle işimiz bittiğinde de onu her an yakalayabiliriz. Fakat hemen operasyon düzenleyip yakalarsak, bu seviyedeki bir adamı işkencede konuşturmamız mümkün olmayacaktır. Belki konuşmamak için işkencede ölmeyi bile göze alacaktır. Böyle bir adamın ölmesi ise, takibe aldığımızda ulaşabileceğimiz bilgilere kıyasla, hiçbir işimize yaramayacaktır. Sadece Hizbullah Örgütünü yetenekli bir adamından yoksun bırakacağız o kadar. Oysa örgütte adam çok. Bir Ahmet Akkanat gider, yerine onlarca Ahmet Akkanat gelir. O halde bana göre takip daha kârlı bir metottur. Fakat bunu müdürden gizli yalnız başıma yaparsam, bir aksilik durumunda canıma okur. Peki o halde ne yapmam lazım?.. Ne yapmam?.. Ne yapmam?.. Çaresi yok!.. Müdüre söylememek olmaz... En iyisi bu planımdan ona da bahsedip onu ikna etmek. Biraz zor olacak, ama ne yapalım?.. Eğer işin sonucundaki kazancımızın büyüklüğünü ona iyice anlatabilirsem, mutlaka kabul edecektir. Müdürde tüccar kafası var. Ama aynı zamanda da riski sevmeyen biri... İş tamamıyla benim ikna kabiliyetime kalmış. Bunu da başarabilirim herhalde..” diyerek sanki karşısında birisi varmış gibi fikrini seslice söylüyordu. Ahmet Akkanat ismine hem TEM şubesinde ve hem de emniyetin istihbarat birimlerinde sıkça rastlanıyordu. Gerek camilere yapılan operasyonlarda yakalanan kişilerin sorgulanmasında, gerekse de muhbir ve ajanların bilgi akışında, camilerin koordinesini sağlayan kişi olarak ön plana çıkıyordu Ahmet Akkanat. Kendisinin bir fotoğrafı yoktu emniyette, ama eşkali vardı. 25-26 yaşlarında, normal kilolu, orta boylu, buğday tenli, saçlarının ön ve yan tarafları seyrelmiş, bıyıklı biriydi. Sıkça ev değiştirdiği ve evini herkese göstermediği, bilinen özelliklerindendi. Erken yaşlarda evlenmişti. Asıl ismini kullanmaz, Orhan Hoca kod ismini kullanırdı. Zaten birçok kişi onun gerçek ismini bilmezdi. İşte hakkındaki bütün bilgi bu kadardı. Şimdi bu bilgilere bir de adresi eklenmişti. Adresi demek, kendisi demekti. Artık sadece eşkaliyle tanınmayacak, fotoğrafı çekilebilecek, hatta gerek görülürse kameraya bile alınabilecekti. Ama bundan da önemlisi, evine gelen-gidenlerin ve kendisinin gittiği evlerin bilinmesi ve tespit edilebilecek olmasıydı. Sürekli gözetim altında tutulmalıydı Ahmet Akkanat’ın evi. Böyle bir gözetimi polisler yapamazdı tabii ki. Çünkü polislerin orada bir kez görülmesi bile ürkütebilirdi onu. O halde bu işi ajanlarımızdan biri yapmalı. Hatta... Evet hatta bu işi örgüt içinden muhbirleştirdiğimiz adamlarımızdan biri yapabilir. Tabii ya!.. Bu işi en iyi şekilde ancak bir muhbir yapabilir. Böyle birinden Ahmet Akkanat’ın şüphelenmesi mümkün değil. Peki bu işe en uygun muhbir kim olabilir? Ben nerden bileyim? Her şeyi ben mi düşüneceğim? Bunu da Teoman ayarlasın artık” diye söylendi kendi kendine istihbarat şube müdürü Cumali Bey. Zile bastı. Az sonra genç bir polis memuru selam vererek içeri girdi. Cumali Bey elindeki kâğıtta aceleyle not aldığı adrese bakıyordu. Polis memuru: “Emredin müdürüm!” dedi. “Teoman odasında ise hemen buraya gelsin Erkan. Eğer çıkmışsa kendisine anons yapılsın ve aceleyle gelmesi sağlansın.” “Emredersiniz müdürüm!” Erkan adındaki genç polis memuru selam vererek çıktı. Kısa bir müddet sonra Teoman kapıyı tıklatarak içeri girdi. Belli ki aceleyle çağrıldığı için heyecan ve merak dolu duygularla gelmişti. İçeri girince: “Beni emretmişsiniz müdürüm” dedi. “Evet Teoman. Gel şöyle otur da sana sevineceğin bir haber vereyim. Sana yine iş çıktı.” Teoman’ın merakı iyice artmıştı. Oturması için Cumali Beyin gösterdiği koltuğa otururken: “Buraya aceleyle çağrıldığım için bir şeyler olduğunu anlamıştım. Doğrusu çok merak ettim müdürüm. Yoksa yağlı bir balık mı takıldı oltaya?” “Öyle de denebilir Teoman. Sadece bir ihbar telefonu.” “Neyin ya da kimin ihbarı müdürüm?” “Ahmet Akkanat.” “Ne?!.. Ahmet Akkanat mı?” Teoman heyecan ve sevinç karışımı bir duyguyla adeta yerinden zıplayarak bağırmıştı. Sonra birden kendine gelerek toparlandı ve saygılı tavrını takınarak: “Af edersiniz müdürüm. Özür dilerim... Ahmet Akkanat ismini duyunca birden heyecanlanıp sevinç duygularıma hakim olamadım.” “Önemli değil Teoman. Sevinmekte haklısın.” “Sevincimden meseleyi soramadım müdürüm. İhbarcı, Ahmet Akkanat hakkında nasıl bir bilgi verdi?” Cumali Bey elinde tuttuğu notu uzatarak: “Sadece adresini verdi. Al işte bu kağıtta yazılı. İki gün önce taşınmış.” “Bu da asılsız ihbarlardan biri olmasın müdürüm?” “Bunu ben de düşündüm, ama adam kendinden emin konuşuyordu. Hem asılsız olsa bile bunu değerlendirmeliyiz. Öyle değil mi?” “Elbette müdürüm. İşi şansa bırakmak olmaz. Verilen adrese hemen operasyon yapılmalıdır. Bu şansı bir daha yakalayamayabiliriz.” “Hayır Teoman. Benim başka bir planım var. Dinle bak!..” Cumali Bey uzun uzadıya planından bahsetti. Nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini, bunun sonucunda elde edilecek faydaları anlattı. Cumali Bey bir bakıma müdüre anlatacaklarının da provasını yapıyordu. Anlatacakları bitince: “Evet?.. Nasıl buldun?.” dedi. “Harika bir plan müdürüm. Böylesi bir hareket tarzı, elbette hemen yakalamaktan daha iyi olur. Vakit geçirmeden uygulamaya koyalım o zaman.” “Dur oğlum, önce müdürü ikna edelim de gerisi kolay. Sence o da bu planımı kabul eder mi?” “Bence kabul etmemesi için bir sebep yok.” “Şimdi sen söyle bakalım. Elindeki adamlardan kimi kullanabiliriz bu iş için?” “Mustafa Yıldırım var müdürüm. Hani şu ölmüş annesinin maaşını karısına aldıran birisi vardı ya!..” “Tamam hatırladım. O bu işi yapabilir mi peki?” “Biraz saflığı var, ama onu iyi kanalize edersek bu görevi yapabilir.” “Güzel!.. O halde sen hemen gerekli hazırlıkları yap. Adresin bulunduğu mevkiyi bir yokla da nereden gözetleme yapılabileceğini tespit et. Ben de bu arada müdürü ikna etmeye çalışırım.” “Af edersiniz müdürüm, ama bu iş günlerce, hatta aylarca sürebilir. Bir kişinin her gün sabahtan akşama kadar bir yerde oturup aynı noktaya bakması şüphe çekecektir. Buranın halkı böyle şeylere çok duyarlıdır. En küçük bir şüphe durumu bile bir çuval inciri berbat edebilir. Bu nedenle Mustafa Yıldırım için, Ahmet Akkanat’ın evini görebilecek bir noktada küçük bir bakkal dükkânı açsak daha iyi olmaz mı? Hem bu vesileyle belki Ahmet’in eşi ve çocukları da oradan alış-veriş yapabilirler. Mustafa Yıldırım, çocuklara şeker, çikolata vb. şeyler vererek ağızlarından bilgi de alabilir. Biraz masraflı olacak belki, ama böylesi işin daha sağlam yapılmasına yardımcı olur. Ayrıca sadece Ahmet Akkanat için değil, başka kişiler ve bilgiler için de Mustafa’ya açacağımız bakkalın bize faydası olacaktır. Benim görüşüm bu doğrultuda müdürüm. Yine de taktir sizindir.” “Tabii ya!.. Doğru düşünüyorsun Teoman. Ben müdürü ikna etmenin telaşına düştüğüm için ayrıntılar üzerinde kafa yoramamıştım. İyi ki beni zamanında uyarıp bu noktayı düzelttin. Teşekkür ederim.” “Sağ olun müdürüm.” “O halde ekibini alıp hemen git. Çevreyi iyice etüt edip incele. Dükkân açmak için en uygun yeri tespit et. Tabii öncelikle verilen adresin doğruluğunu ve oraya taşınan kişinin Ahmet Akkanat’ın eşkaline uyup uymadığını teyit etmek lazım. Bunu yapmadan boşu boşuna dükkân açtırıp masrafa girmeyelim. İhbar asılsız çıkarsa bunun için müdürden azar işitebiliriz. Demek ki öncelikli iş ihbarın doğruluğunu teyit etmek olmalı. Bunu en kısa zamanda yapmanı istiyorum. Oldu mu Teoman?” “Emredersiniz müdürüm. Elimden geleni yapacağım.” “Haa!.. Unutmadan... Adamımızın şüphelenmesine sebebiyet verecek en küçük bir hareketten dahi kaçınmanı istiyorum. Bunları yaparken adeta görünmez olacaksın. Nasıl yaparsan yap, ama görünmeden yap! Tamam mı?” “Merak etmeyin müdürüm. Bu işi tereyağından kıl çeker gibi yapacağım. Ahmet Akkanat’ın ruhu bile duymayacak hakkında araştırma yapıldığından.” “Haydi bakalım Teoman, göreyim seni! Sana güveniyorum.” “Sağ olun müdürüm. Ben kalkayım o halde. Hiç vakit kaybetmeden işe girişeceğim. Umarım ihbar doğrudur. İyi günler müdürüm.” “İyi günler şansın açık olsun. İyi haberlerini bekliyorum Teoman.” Teoman selam verip odadan çıktı. Neşesi yerindeydi. Ekibini toplayıp onlarla kısa bir durum değerlendirmesi yaptı. Sonra da emniyet müdürlüğünden çıkarak verilen adrese doğru hızla yol aldılar. Teoman ihbarın doğruluğunu teyit etmek ve eğer doğruysa açılacak dükkân için en uygun yer araştırması yapmak maksadıyla emniyet müdürlüğü binasından çıkarken, istihbarat şube müdürü Cumali Bey de emniyet müdürü ile görüşmek için onun makamına doğru gidiyordu. Bir sonraki günün mesaisinin başlamasının hemen ardından yine Teoman’ı çağırttı istihbarat şube müdürü. Dün, emniyet müdürü ile olan görüşmesinde olumlu sonuçlar almıştı. Müdürü ikna etmek kolay olmamıştı, ama sonunda işi başarmıştı. Müdürün dünkü halini düşününce gülmeden edemedi. Haberi duyunca o da heyecanlanmış ve Cumali Bey’in izahatlarına fırsat bırakmadan sekreterini çağırtarak TEM şube müdürü Cengiz Bey’i aceleyle makam odasına getirtmişti. Cengiz Bey gelir gelmez ona hemen operasyon yapması ve Ahmet Akkanat’ı yakalayarak gözaltına alma emri vermişti. TEM müdürü aldığı emri yerine getirmek için çıkacağı sırada Cumali Bey araya girmiş ve planından bahsetmişti. Önce ikisi de buna karşı çıkmışlardı, ama istihbarat şube müdürü planın detaylarını anlatınca onların da kafalarına yatmıştı. Buna rağmen emniyet müdürü işi riske etme taraftarı değildi. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” diyen Cumali Bey’e, “eldeki tavuk, gelip gelmemesi garanti olmayan kazdan daha iyidir” şeklinde bir görüşün savunmasını yapmıştı. Hararetli müzakerelerin ardından Cumali Bey’in planı kabul edilmişti. Buna rağmen müdür bir çekince koymuş ve “planını uygulamana izin veriyorum. Adamı elinden kaçırırsan bütün sonuçlarına katlanırsın. Kabul ediyor musun?” demişti. Onun kabul etmesi üzerine Ahmet Akkanat’ın işi Cumali Bey’in planına havale edilmişti.
Posted on: Mon, 09 Sep 2013 15:21:15 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015