eşreften esfele devam: Yusuf, duyduklarından dolayı hem - TopicsExpress



          

eşreften esfele devam: Yusuf, duyduklarından dolayı hem şaşırmış, hem de cezaevinde bulunan arkadaşlarının içinde bulundukları tehlikeden habersiz olmalarından dolayı korku ve endişeye kapılmıştı. Gerçi kendisi Hasan ile aynı koğuşta kalmamıştı ve bu yüzden koğuştaki durumunu bilmiyordu, ama cezaevinde bulunan Cemaat mensuplarının birbirlerine hüsn-ü zanla baktığını hatırladığında, hiç kimsenin Hasan’dan şüphelenmeyeceğini düşünüp içi burkuldu. “Bundan Cemaat’i acilen haberdar etmeliyim. Cemaat haberdar olunca cezaevi için de tedbir alacaktır. Ama bundan önce kendim de bunu gözlerimle görmeliyim” diye geçirdi içinden. Muhsin amcaya: “Polisler ne zaman gelirler Muhsin amca?” dedi. “Hastahaneye çoktan gelmiş olmaları lazım. Askerler geldikten kısa zaman sonra onlar da içeri giriyorlar. Çok geçmeden gelirler.” “Peki bunlar konuştuklarında kapıya nöbetçi bırakıyorlar mı?” “Genelde kimseyi bırakmıyorlar. Ben şimdiye kadar böyle bir şey görmedim.” “Güzel!..” “Yusuf’um bir delilik yapmaya kalkma sakın!” “Merak etme Muhsin amca. Birazcık dinleyip gideceğim.” “Sana anlattım işte. Daha neyi dinleyeceksin?” “Ben de konuştuklarının bir kısmına şahit olsam, iyi olmaz mı Muhsin amca?” İkisi kendi aralarında bunun tartışmasını yaparlarken, polis oldukları anlaşılan üç kişi, Hasan ve askerlerin bulunduğu başhekim yardımcısının odasına doğru ilerlediler. Yusuf’un arkası dönük olduğu için gelenleri görememişti. Muhsin amca: “Hah işte her zamanki polisler geldiler” diyerek onu uyardı. Yusuf oldukça tabii bir hareketle yaşlı müstahdemin işaret ettiği yöne doğru döndü. Yusuf döndüğünde polisler odanın kapısına varmışlardı bile. Aralarındaki mesafe uzaktı ve polislerin arkası dönüktü. Bu nedenle tanınma endişesi olmadan serbestçe baktı arkalarından. “Evet, işte girdiler. Şimdi sıra bende.” “Dur Yusuf’um, dur. Acele etme. Biraz bekle de askerler ile başhekim yardımcısı çıksın odadan. Fazla kalmadan çıkarlar zaten. Buna rağmen gönlüm gitmenden yana değil ya!!.” Yusuf, Muhsin amcaya gülümseyerek cevap verdi: “Merak etme Muhsin amca. Senin hatırın için çok dikkatli olup orada fazla kalmayacağım. Sadece bir-iki dakikacık dinleyip gideceğim. Kalbin müsterih olsun.” İkisi kısa bir müddet daha oyalandılar. Çok geçmeden başhekim yardımcısı çıktı odadan. Kısa boylu, tıknaz, başının önü tamamen kelleşmiş biriydi. Seri adımlarla yürüyüp merdivenleri indi. Hemen ardından askerler de çıktılar. Merdivenlere vardıklarında Uzman çavuşun, askerlere: “Hastahane bahçesinden ayrılmamak kaydıyla yarım saate kadar serbestsiniz. Tam yarım saat sonra sizi odanın kapısı önünde bekliyor halde görmek istiyorum. Ben gelmeden içeri girmeyin. Anlaşıldı mı?” şeklinde verdiği talimatı, askerlerin de: “Emredersiniz komutanım” diyerek verdikleri karşılığı duydular. Odada Hasan ile polislerden başka kimse kalmamıştı. Yusuf, Muhsin amca’nın da onayını alarak yavaş adımlarla başhekim yardımcısının odasına doğru yürüdü. Merdivenlerin başına geldiklerinde Muhsin amca ona şans dileyip dualar ederek aşağıya doğru indi. Yusuf aynı istikamette yürüyerek polislerin az evvel girdikleri odanın kapısı önünde durdu. Etrafına bakındı. Koridorda kimsenin olmadığını görünce kapıya iyice yanaşıp eğilerek anahtar deliğinden baktı. Hasan’ı iyice görebiliyordu, ama polislerden sadece birini, o da yarım olarak görebiliyordu. Konuştuklarını işitebiliyordu, ama bu pozisyonda daha fazla durmasının iyi olmayacağını düşünerek ayağa kalktı. Duruşu, içeriyi dinleyen birinin duruşu gibi değil de, orada öylesine oyalanan birisinin duruşu gibi tabiîydi. Ellerini beyaz önlüğünün yan ceplerine koymuştu. Dik durmuş ve gözlerini, yönünü çevirdiği istikamete dikmişti. Kulaklarını ve tüm dikkatini içerideki konuşmaya vermişti, ama onu böyle gören hiç kimse içeriyi dinlediğini anlayamazdı. Başhekim yardımcısıyla görüşmek üzere sırasını bekleyen biri gibi durduğu için zaten kimsenin şüpheleneceği de yoktu. Birkaç dakika dinledi içeriyi Yusuf. Konuşulanları net olmasa da, kesik kesik duyabiliyordu. Hasan’ın bilgi verdiği apaçıktı. Kendi duyduklarıyla Muhsin amcanın anlattığı şeyler, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde Hasan’ın muhbir olduğunu kanıtlıyordu. Artık orada durmanın bir manası yoktu. Duydukları ona yetmişti. Daha fazla kalıp kapının aniden açılma riskini bekleyemezdi. Böyle nahoş bir sürpriz yaşamamak için, son derece müteessir bir ruh haliyle yine yavaş adımlarla oradan ayrıldı. Yapacağı şey belliydi. Mesainin bitişiyle birlikte eve gidecek ve bütün olan-biteni, duyup-gördüklerini detaylı bir şekilde yazıp Cemaat’e bildirecekti. Polisler Hasan ile hâlâ konuşuyorlardı. Hasan ileteceği bilgileri aktardıktan sonra sözü kendisiyle ilgili konuya getirdi. “Abi artık cezaevinde durmaya dayanamıyorum. Bana içeride yedi-sekiz ay kalacağım söylenmişti. Benim sekizinci ayım da bitiyor, ama halen ne zaman çıkacağım belli değil.” “Oğlum, her defasında sana ‘sabret, çıkacaksın.’ demiyor muyuz? Bize inanmıyor musun? Mahkemeye çıktığın gibi tahliye olacaksın.” “Ama abi benim ileteceğim bir şey kalmadı ki!.. Bundan sonra kalmamın ne faydası var?” “Ona sen değil, biz karar veririz. Bugün veya yarın cezaevine yeni bir parti göndereceğiz. İbneler işkencelere direnip konuşmadılar. Onların hakkında da yeterli bilgi getirdiğin zaman işin bitecek.” “Abi vALLAHi artık dayanamıyorum. Kendimi muttaki bir şahsiyet olarak göstereceğim diye anam ağladı. Bir gün sahtekârlığım ortaya çıkacak diye ödüm patlıyor. Adamlar dört dörtlük Müslüman gibi yaşıyorlar. Ben de onlardan geri kalmadığımı göstermek için her yolu deneyerek işleri kendime kolaylaştırdığım halde, yani abdestsiz namaz kılıp Kur’an okuduğum, cenabetten çoğu kez temizlenmediğim halde yine de bana zor geliyor. Sıkılıyorum, içim daralıyor. Programlarına ayak uyduramıyorum. N’olur beni kurtarın artık!” “Ulan g..! Senin yaptığını ateistler bile yapmaz hani. Evet, ben de namaz kılmıyorum, ama beni öldürsen de abdestsiz namaz kılmam. Hele cenabet bir halde iki adım bile atmam. Sana bu konuda karışmam tabii. O kadar dayanmışsın, biraz daha sabret. Bu son işini ne kadar erken bitirirsen, o kadar erken kurtulursun cezaevinden. Her şey sana bağlı.” “Abi siz benim yerimde ve benim yaşımda olsaydınız ne yapardınız? Gencim ve hayatımı yaşayacak dönemdeyim. Ama şimdi dört duvar arasında, on kilit arkasındayım. Benim yaşımdaki bir insanın arzularına gem vurması kolay mı abi?” “Yeter lan, fazla uzatma! Diğer Hizbullahçılar da senin gibi değil mi oğlum? Onlar nasıl dayanıyorsa, sen de öyle dayan!” “Ben onlar gibi yaşayabilsem zaten sizin yanınızda olmazdım abi.” “Karı mı istiyorsun oğlum? Bunun için biraz dayanacaksın. Sabret, kendini harap etme. Seninle yapacak daha çok işimiz olacak.” “Ne işi abi? Ben çıkmaktan bahsediyorum.” “Korkma oğlum, işimiz dışarıda olacak” “Hele ben çıkayım da ne isterseniz yaparım.” “Yapacaksın tabi oğlum. Dışarı çıktığında artık asker olacaksın.” “Nasıl yani?” “Ne yapıp edip askeri kanada girmeye çalışacaksın.” “Ama ben bu işleri yapamam ki.. Hem Cemaat benim bu işlere uygun olmadığımı biliyor. Beni askeri kanada katiyen almazlar.” “İşin orasını merak etme. Sahneye öyle senaryolar koyacağız ki, Cemaat senin cesaretinden, fedakârlığından, gözüpekliğinden övgüyle bahsedecek. Böylece seni almamaları için bir sebep kalmayacak. Askeri işlere alındığında ise sana görev verilirse, adam öldürmek zorunda kalmayacaksın. Sana verilen görevden daha önce bizi haberdar edeceğin için buna engel oluruz. Amacımız sadece işleyişi ve askeri kanat elemanlarını tespit etmektir. Bunu bize sen yapacaksın, anladın mı?” “Anladım abi.” O esnada uzman çavuş kapıyı çalarak cevap beklemeden kapıyı aralayarak başını içeri uzattı. Polislere hitaben: “Hocam, işiniz daha sürer mi?” diye sordu. Hasan’la konuşan polis: “Hayır, bitti sayılır. Gelebilirsiniz. (Hasan’a dönerek yavaş bir sesle) Bunun detaylarını dışarıda daha rahat konuşuruz. Biz şimdi kalkacağız. Sonra görüşürüz.” Askerler girerken polisler de çıktılar. Polislerden kısa bir zaman sonra Hasan ve askerler de odayı terk ettiler. Hasan yine ring aracıyla cezaevine geri götürüldü. Aynı akşam, polislerin geleceğini söylediği dört kişilik bir grup tutuklanarak cezaevine getirildi. Yusuf, mesai bitiminin hemen ardından evine gidip söz konusu meseleyi detaylı bir şekilde yazdı ve notunu kapatarak Cemaat’e iletmek üzere bağlı bulunduğu sorumlusuna verdi. Hasan, yeni gelen şahıslarla ilgili öğrenmek istediklerini ancak bir ay içinde tamamlayıp acilen polislere iletmişti. Polisler de sözlerinde durarak mahkeme ile temasa geçmişler ve kısa zaman içinde duruşmasının yapılmasına yardımcı olmuşlardı. Hasan, duruşmasına çıkmış ve mahkeme heyeti onun tahliyesine karar vermişti. Yusuf, notunu Cemaat’e ilettikten sonra, durumun nazikliği ve aciliyeti açısından kendi başına cezaevinde kalanları uyarmak için kaç kez girişimde bulunmak istemişse de her defasında, Cemaat’in öğretilerine uymayacağını düşünerek bundan vaz geçmişti. Cezaevinde bulunanların Hasan’ın muhbirliğinden habersiz olmalarından dolayı üzülüyordu, ama Cemaat’i durumdan haberdar ettiği için de rahattı. Zaten cezaevine zamanında haber ulaştırmış olsa bile, onlar kendilerini Hasan’dan muhafaza etmekten başka bir şey yapamayacaklardı. Tahliye olması, bir açıdan iyi de olmuştu. Şimdi Cemaat’in kendisine daha rahat ulaşabileceği bir yerdeydi ve Cemaat ona hak ettiği muameleyi yapacaktı.
Posted on: Mon, 09 Sep 2013 15:18:30 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015