İSMAİL HABOĞLU KÖŞE YAZISI NASIL GEÇTİ HABERSİZ, O - TopicsExpress



          

İSMAİL HABOĞLU KÖŞE YAZISI NASIL GEÇTİ HABERSİZ, O GÜZELİM YILLAR... Dile kolay, koca bir 30 yılı devirmişiz bu kentte. Acı, tatlı, hüzünlü koca bir 30 yılı. Ama bu 30 yıllın ille de ilk 10 yılı; ille de o muhteşem 80’li yılları. Unutmak ne mümkün o günleri. Ne güzel, ne yaşanası yıllardı, o yıllar... Hep arar, hep özlerim o günleri ve de o yılları… Sadece ben mi? O tarihlerde Alanya’da yaşayan, Alanya’da olan, Alanya’yı bilen herkesin diline pelesenktir o yıllar. Ne güzel günler, ne güzel yıllardı; o yıllar... … … Alanya, işte o zamanlar Alanya’ydı... Saftı, bakirdi, temizdi... Her yer; “portakal çiçeği”, kokardı... Yeşildi, yemyeşil... Herkes birbirini tanır, sever ve sayardı... “Hatır” vardı o yıllarda, “gönül” vardı. Hoşgörü vardı... Tatlı dil, güler yüz vardı... Arkadaşlık, dostluk vardı... “Güven” vardı, “vefa” vardı, “yardımlaşma” vardı... Söz ağızdan çıkar, kimse kimseye “yanlış yapmamaya”, özen gösterirdi... “Adam gibi” adam olmayana, “delikanlı gibi” sözünde durmayana; hoş gözle, bakılmazdı... Dara düşen gözetilir, “gururu incitilmeden” yardım teklifini götürebilecek bir yakını aranır, bulunur ve o kişiye; kimselere duyurmadan, yardım edilirdi... “Bölüşmek”, “paylaşmak”, “Alanya için üretmek” gibi; güzel hasletlerimiz vardı... Sınırsız bir “huzur”, sınırsız bir “güven ortamı” vardı... Arabaların kapıları kilitlenmez açık bırakılırdı. Arabanın anahtarını üzerinde almaya üşenenler(!) vardı. Bir kuru sözle, milyarlar (borç olarak) alınıp, verilir; arabalar, arsalar, binalar, senetsiz sepetsiz el değiştirirdi... Yediden yetmişe herkesin sahip çıktığı, izlemekten büyük keyif aldığı, Birinci Türkiye Ligine çıkmasına ramak kalmış, Avrupa Şampiyonu Galatasaray’ı o yıl devirmiş, bir Alanyaspor’umuz vardı... … … O zamanlar bu kadar dernek ve kulüp enflasyonu yoktu... O zamanlar kapris, ihtiras, gösteriş gibi kavramları bilmez ve tanımazdık... O zamanlar “her şey, Alanya için” di... O zamanlar “baş olmak” için, “gösteriş yapmak” için değil; üretmek ve topluma yararlı olmak için, çalışılırdı... Olanaklarımızı, gücümüzü, enerjimizi parçalayıp, bölmez; tam aksine birleştirirdik... O zamanlar birlik, dirlik ve uyum vardı. O zamanlar çok kanallı televizyonlardan, bilgisayarlardan, cep telefonlarından bihaberdik... O zamanlar “internet” gibi, “mail” gibi, “chat” gibi kavramları da, bilmezdik... O zamanlar her gün birlikte olmaktan büyük keyif aldığımız dostlarımız vardı. Dostlarımızla telefonla görüşerek değil, karşılık görüşerek mutlu olurduk. O zamanlar “gönül bağı” gibi, “hatırşinaslık” gibi, “kadirşinaslık” gibi hasletlerimiz vardı. O zamanlar; hiç kimse, “başkasının mutsuzluğu üzerine, kendi mutluluğunu tesis etmez, başkasının cebindeki parayla, hovardalık yapmaya kalkmazdı...” O zamanlar; kimse kimseyi, kendi çıkarı, kendi sorunları için dara sokmaz, sıkıntıda bırakmazdı. O zamanlar icra nedir, icra memuru kimdir, bilmezdik... O zamanlar her sorun, hemen mahkemeye intikal ettirilmez, dolayısıyla mahkemelerin işi de bu denli yoğun olmazdı... O zamanlar masamızın üzerinde ekranlı telefonlar yoktu. Bizi kimin aradığını bilemezdik. Dolayısıyla “işimize gelmeyenlerle görüşmeme gibi”, terbiyesizlik ve görgüsüzlük yapma şansımız (!) da olmazdı... O zamanlar sekreterlerimize, “yalan” söyletmezdik (söyletemezdik). Kendimizi “varken”, “yok” dedirtmezdik. O zamanlar “ayıp” şeylerdi bunlar. ... … O zamanlar bu kadar otel, motel, restoran, gazino, bar ve eğlence merkezlerimiz de yoktu... Banana, Panorama, Alantur, Alaaddin, İncekum, Alara gibi gözde otellerimiz; Bayırlı, Bistro, Belkız, Anılgan, Damlataş, Gölbaşı gibi rağbet gören bar ve gazinolarımız, vardı... Bu mekânlarda; dostluk arkadaşlık vardı, muhabbet vardı, meşk vardı, masadan masaya izzet-i ikram vardı... ... … Şimdi? Şimdi, bilmiyorum bu güzelliklerden, bu güzel hasletlerden hangisi (veya hangileri) kaldı? Ne güzel günler, ne güzel yıllardı o yıllar... Sonra? Sonra; birilerinin(!), bütün bu güzellikleri alıp götürdüğünün, ayırdına vardık. Nasıl ilgisiz, nasıl da aymazmışız meğer! Nasıl da gafil avlandık! Gözümüzü açtığımızda gördük ki; sevgimizi, saygımızı, hoşgörümüzü ve hazlarımızı alıp götürmüşler... Hatta delikanlılığımızı, hatta insanlığımızı... Ve hatta yeşilimizi ve mavimizi... Neşemizi, kahkahalarımızı, sevdamızı ve de umutlarımızı, alıp götürmüşler... Daha da acısı, onurumuzu ve gururumuzu çalmışlar(!)... ... … Zaman zaman düşünürüm; “acaba geri gelir mi, o günler!?...” diye... “Bir daha yaşayabilir miyiz, o güzel günleri!?” diye... Ne güzel, ne sağlam, ne yaşanası yıllardı, o yıllar... Bir sabah uyandık ki, yok artık o güzelim yıllar. Sessizce, habersizce göçüp gitmiş... Bu günleri, bu yılları bırakmışlar bize; “sizler bu günlere, bu yıllara layıksınız” dercesine… Yazarın Buza Yazılan Yazılar Kitabından alıntıdır. Sinerji Dergisi Kasım 2013 51.Sayı İSMAİL HABOĞLU haboglu@hotmail
Posted on: Wed, 27 Nov 2013 13:37:44 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015