[İbadetlerinin Karşılığını Görmek İster misin?] - TopicsExpress



          

[İbadetlerinin Karşılığını Görmek İster misin?] Çölde yaşamakta olan fakir bedevi ile karısı o akşam yine tartışıyorlardır. Kadın “Bizim bu halimiz nice olacak? Fakirlikten insan içine çıkamaz oldum. Artık bu yoksulluktan bıktım, usandım…” diye feryatları koparmadadır. Sabırlı kocası defalarca anlatmış olmasına rağmen nasihat etmekten vazgeçmez: “A Benim kanaatsiz hanımım! Sıkıntı ve rahatlık, darlık ve bolluk bir nefes gibidir; gelir geçer. Allah herkese yetecek rızkı vermiştir. Çok şükür bizim karnımız da az çok doyuyor. Daha fazlası için kendini üzme. En iyi zenginlik kanaattir, haline razı olmaktır. Hem sen gençken daha kanaatkardın. Nasıl oldu da yaşlandıkça dünyaya olan sevgin arttı? Aklını başına al. Bu yaştan sonra dünya senin olsa ne çıkar? Nasıl olsa bir süre sonra hepsini bırakıp gitmeyecek misin? Ayrıca biz seninle bir çiftiz. Karı koca birbirlerine ayak uydurmalı. Sen bu yanlış düşünceleri bırakmazsan benimle uyum sağlayamazsın.” Kadıncağız bakar ki kocasının ikna olacağı yok. Tatlı diller döker, özür diler. Bir çare bulunur ümidiyle ona Bağdat’taki yeni halifeden bahseder: “Duydum ki Bağdat’ta çok cömert ve adil bir hükümdar varmış. Kimse onun kapısından eli boş dönmezmiş. Ne olur sen de git. Halimizi bildir. Seni de eli boş çevirmez inşallah. Zavallı bedevi ne söylese de hanımına kâr etmeyeceğini anlayınca çaresiz, halifeye gitmeye karar verir. Fakat bu defa da başka bir sorun vardır. “Ama Hanım” der “oraya eli boş gidilmez ki! Bir şeyler istemek için gitsek de yanımızda bir hediye götürmemiz icap eder. Bizim o saraya layık neyimiz var ki?” Kadın bu meseleyi kafasına takmıştır bir kere. İyice düşünür ve sonunda çok kıymetli olacağını zannettiği bir şey bulur. “Testimizdeki yağmur suyu ne güne duruyor. Şehirdekiler böyle saf, güzel suyu nereden bulacaklar? Onlar için bundan güzel hediye olmaz. Ben şimdi testiyi hazırlarım” der ve işe koyulur. Adamcağızın aklına çok yatmamış olsa da hanımının sözlerinden bıktığı için eli mahkum testiyi sırtlanır ve Bağdat’ın yolunu tutar. Sora sora halifenin yaşadığı sarayı bulur bulmasına ama yanına yaklaşmaya dahi çekiniyordur. Öyle ya, eş-dost, tanıdık, torpil nerede? “Kim kabul eder ki senin gibi bir bedevi parçasını” diye geçirir içinden. Fakat hiç düşündüğü gibi olmaz. Sultanlarının asil kişiliğinin birer yansıması gibi olan kapıdaki hizmetliler yoksul bedeviyi hiç umulmadık bir alakayla karşılar. Ne de olsa hükümdar nasılsa hizmetleri de öyledir. Bu güzel muamele ve ardından gelen sultanın parlayan mütebessim yüzü bedeviye her şeyi unutturur. Eş sıkıntısına göğüs geren bu zavallı adamcağızın hediyesini sultan kabul eder; hem de iltifatlarda bulunarak… Hizmetçilerine “Bu çok kıymetli bir sudur. Her damlası bir altın değerindedir. İçindeki suyu boşaltınca testiyi altınla doldurun ve kendisine iade edin. Sonra da misafirimizi sandala bindirip nehrimizin yoluyla memleketine gönderin!” deyince bedevi şaşırır. Hanımı haklı çıkmıştır. “Getirdiği su ne kadar da değerli imiş meğer” diye düşünür. Biraz sonra hizmetçiler onu sandala bindirmek için nehre indirdiklerinde ise ikinci kez şaşakalır. Bu ne kadar da büyük ve parlak bir nehirdir böyle! Suya eğilip bir avuç içtiğinde bu suyun şerbetlerden bile daha leziz olduğunu fark eder. Bu kez, aklından geçenlerden dolayı utanır ve ahu vah etmeye başlar: “Vah benim zavallı halime! Sarayının kapısından böyle ummanlar gibi duru ve lezzetli su akan bir padişah hiç benim testimdeki şu acı ve tozlu suya tenezzül eder mi? Meğer onun hediyemi kabul edişi yine kendi merhametinden, lütfundanmış. Demek o, bana, beni utandırmadan güzellikte bulunmak istemiş de bunu sanki bir testi suyun karşılığı imiş gibi göstermiş.”
Posted on: Wed, 06 Nov 2013 15:12:24 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015