İrade-i Külliye ve İrade-i Cüziyye Ne Demektir? İrade-i - TopicsExpress



          

İrade-i Külliye ve İrade-i Cüziyye Ne Demektir? İrade-i Külliyenin yalnız ve yalnız Allaha ait olduğu Kurân-ı Kerimde beyan olunmuştur. Bunun yanı sıra, cüzî iradenin insana verildiği de malumdur. Hâl böyle olunca, günah işleyen bir kişi kendi iradesine uyarak mı günah işler, yoksa Cenâb-ı Hakkın İrade-i Külliyesi mi günah işletir? Meselenin kısaca ifadesi şudur: İnsanın elinde irade vardır. Biz buna ister cüzî irade, ister meşiet-i beşeriye, isterse insanın kesb gücü diyelim. Cenâb-ı Hakkın yaratmasına da, küllî irade, halketme kuvveti yani kudret, irade ve tekvinin tasarrufu diyelim. (Bunlar Allahın sıfatlarıdır). Mesele, Cenâb-ı Hakka ait yönü ile ele alındığında, âdeta, Cenâb-ı Hak zorluyor da, olacak şeyler öyle oluyor, şeklinde anlaşılır ve bu suretle de, işin içine cebir giriyor. Mesele, insana ait yönüyle ele alındığı zaman ise, insan kendi işlerini kendi yapıyor, şeklinde anlaşılıyor ki, o zaman da işin içine Herkes kendi fiilinin hâlıkı düşüncesinden ibaret olan Mutezilî düşünce giriyor. Kâinatta olup biten her şeyi Allah yaratır. Bu soruda küllî irade diye geçen şey de işte budur. Hatta, Sizi de, işinizi de, Allah yarattı..[1] Yani sizin de, sizden sâdır olan efâlin de hâlıkı yalnız Allahtır. Meselâ: Siz bir taksi yapsanız, bir ev inşa etseniz, bu işleri yaratan Allahtır. Siz ve efâliniz Allaha aitsiniz. Ama ortaya gelen bütün bu işlerde, size ait bir husus da vardır ki, o da kesb ve mübâşerettir. Bu ise âdî bir şart ve basit bir sebeptir. Tıpkı dünyaları aydınlatacak dev bir elektrik şebekesinin düğmesine dokunmak gibi... Bu durumda Sizin hiçbir şeyiniz, hiçbir müdahaleniz yok. denemeyeceği gibi, işin tamamen size ait olduğu da söylenemez. İş tamamıyla Allaha aittir. Fakat, Allah size ait bu işleri yaratırken, sizin cüzî müdahalenizi de âdi şart olarak kabul buyurmuş ve yapacağı şeyleri onun üzerine bina etmiştir. Meselâ: Şu câminin içindeki elektrik mekanizmasını, Allah kurmuş; işler ve çalışır hâle getirmiştir. Yeniden bunu tenvir etme işi, ameliyesi de Allaha aittir. Elektron akımlarından bir ışık meydana getirme, câmiyi tenvir etme birer fiildir. Ve bunlar da Nurun-Nur, Münevvirun-Nur, Musavvirun-Nur olan Hz. Allaha (c.c.) aittir. Ama bu câminin aydınlanması mevzuunda, sizin de bir mübâşeretiniz vardır; o da Allahın kurduğu bu mekanizmada, Allahın ayarladığı düğmeye sadece dokunmanızdır. Sizin irade ve takatınızın çok fevkinde, o mekanizmanın tenvir vazifesi yapması ise tamamen Allaha aittir. Bir numune daha arz edelim: Meselâ; hazırlanıp, işler, çalışır, yürür hâle getirilmiş bir makine düşünelim ki; sadece çalıştırmak için onun düğmesine dokunma vazifesi, size verilmiş. O makineyi harekete getirmek ise, onu kuran ve inşa eden Zâta mahsustur. Binaenaleyh, beşere ait bu küçük mübâşerete, kesb veya Cüzî irade diyoruz. Allaha ait olana ise halk etme, yaratma diyoruz. Ve böylece bir irade inkısâmı karşımıza çıkıyor: A) Küllî irade, B) Cüzî İrade. İrade dediğimiz ki; murat etme, dileme demektir, bu tamamen Allaha aittir. Allahın dilediğinden başkasını dileyemezsiniz.[2] Bu husus, yanlış anlaşılmasın. Biz böyle düşünürken, kulun da Bir parmak dokundurma denecek kadar iradesi vardır. diyerek, tamamen cebrî bir determinizmden uzaklaşmış bulunuyoruz. İşi meydana getiren Allahtır, derken de, Mûtezile mezhebi ve rasyonalistler gibi düşünmediğimizi gösteriyoruz. Bu suretle de ne Ulûhiyetinde, ne de Rubûbiyetinde Allaha eş ve ortak koşmamış oluyoruz. Allah (c.c.) nasıl ki, Zâtında birdir; icrâatında da birdir.. işini başkasına yaptırtmaz. Allah (c.c.) her şeyi kendisi yaratmıştır. Fakat, teklif, imtihan gibi birtakım sırlar ve hikmetler için, beşerin mübâşeretini de şart-ı âdî olarak kabul buyurmuştur. Meseleyi daha fazla tenvir için, bir büyük zâtın bu mevzûda irat ettiği bir misali sunmak istiyorum. Diyor ki: Sen bir çocuğun isteğiyle, onu kucağına alsan; sonra sana dese ki; beni falan yere götür; sen de onu oraya götürsen; o da orada üşüyüp hastalansa.. sana: Beni niye buraya getirdin! diye itirazda bulunabilir mi? Tabiî ki bulunamaz. Çünkü; kendisi istedi. Üstelik ona: Sen istedin! diyerek iki de tokat vurursun. Şimdi bu hususta çocuğun iradesi inkâr edilebilir mi? Elbette edilemez. Zira; o talep etti ve istedi. Ama onu oraya götüren sensin... Hastalanmayı da, çocuk kendisi yapmadı. Belki ondan sadece bir talep sâdır oldu. Binâenaleyh, burada hastalığı verenle oraya götüren ve bu işi talep eden birbirinden ayrılmış olur. Biz kadere ve insanın iradesine bu mânâ ve bu anlayışla bakarız. İşin doğrusunu her şeyi takdir eden bilir. Cebrî determinizm: Hürriyeti reddeden, aynı şartlar altında, aynı sebeplerin aynı sonuçları doğuracağını iddia eden ekol Cüzi irade: Cenab-ı Allah tarafından insanlara verilen irade İnkısâm: Bölünme, kısımlara ayrılma İrade-i külliye: Cenab-ı Hakkın engin, sınırsız iradesi Kesb: Kazanmak, edinmek Meşiet-i beşeriye: İnsanın dilemesi, istemesi Mutezile: Kaderi inkar eden, aklî esaslara dayalı bir din felsefesi meydana getiren itikadî mezhep Mutezilî düşünce: Kaderi inkar eden, akli esasları ön planda tutan düşünce tarzı Mübâşeret: Bir işe girişme, başlama Nurun nur: Pürnur, nurun ta kendisi Sâdır olan: Çıkan, meydana gelen, zuhur eden Tekvin: Yaratma, vücuda getirme, hasıl etme &&&
Posted on: Tue, 29 Oct 2013 06:52:05 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015