Düşünce ve duygularımız, nörolojik sistem ve hormonlar aracılığıyla bedenimizi doğrudan etkiler. Aynı yollarla, bedensel durumumuz da, beyne gönderdiği sinyallerle duygu durumumuzu şekillendirir. Milyarlar ve milyarlarca nörotransmitter, peptid, hormon gibi kimyasal molekül, beyni bedene, bedeni beyne bağlar. Yani, beyin ve beden birbirinden bağımsız çalışan organ ve sistemler değildir. Holistik Tıp, kullandığı metotlarla, insanı, bir beyin-beden bütünü olarak ele alır. Modern tıp, tüm bilimsel kanıtlara rağmen, ne yazık ki hala, insanın ruhsal durumu ile bedenini, birbirinden ayrı birer sistem gibi ele almakta, hastalıkları mekanik sorunlar olarak tanımlayıp, teknik çözümlere başvurmaktadır. Depresyon da bu yaklaşımdan nasibini fazlasıyla alır. Depresyonun yol açtığı fiziksel sorunlar, astımdan diabete, kalp krizinden kansere kadar uzanan sayısız hastalığı içerir. Bu hastalıklar, bulgularına göre ilaç ve/veya cerrahi yollarla tedavi edilirken, altta yatan ruhsal nedenler çoğu kez ihmal edilir. Diğer yandan ruhsal sıkıntılara yol açabilen vitamin yetersizlikleri, hormonal dengesizlikler, tümörler gibi organik hastalıklar çoğu kez araştırılmaksızın, yakınmalar antidepresan türü ilaçlarla tedavi edilmeye kalkışılır. Ruhsal hastalıkların ortaya çıkmasında çok büyük rolü olan sosyal ve ekonomik sorunların, korkunç yabancılaşmanın tanımı ve bunlara yönelik bireysel ve toplumsal çözüm önerileri konusuna ise, çoğu zaman hiç değinilmez. İnsanın ruhsal sorunu, sadece kendisinin sorumlu olduğu bir şey haline getirilir, kişiye hastalık yaftası asılır. Böylece hem insanı hastalandıran tplumsal süreçler dolaba saklanır, hem de onu hasta eden sosyo-ekonomik yapı, ona bir de ilaç satarak, çifte kar etmiş olur. Kişinin yaşamla başa çıkmasını, sorunlarını akılcı bir biçimde tanımlayıp çözme becerisi kazanmasını sağlayacak bir modele, günümüz akıl sağlığı politikaları çerçevesinde rastlamak, neredeyse imkansızdır.
Posted on: Thu, 11 Jul 2013 18:21:57 +0000
Trending Topics
Recently Viewed Topics
© 2015